1 / 15

TOM SAWYER ve HUCKLEBERRY FINN İPEK YOLU’NDA

TOM SAWYER ve HUCKLEBERRY FINN İPEK YOLU’NDA. (ses düğmesini açabilirsiniz).

jayden
Download Presentation

TOM SAWYER ve HUCKLEBERRY FINN İPEK YOLU’NDA

An Image/Link below is provided (as is) to download presentation Download Policy: Content on the Website is provided to you AS IS for your information and personal use and may not be sold / licensed / shared on other websites without getting consent from its author. Content is provided to you AS IS for your information and personal use only. Download presentation by click this link. While downloading, if for some reason you are not able to download a presentation, the publisher may have deleted the file from their server. During download, if you can't get a presentation, the file might be deleted by the publisher.

E N D

Presentation Transcript


  1. TOM SAWYER ve HUCKLEBERRY FINN İPEK YOLU’NDA (ses düğmesini açabilirsiniz)

  2. Bugün çok sıcak bir gündü; yaz olmasına rağmen trafik yoğundu ve herkes çok sinirliydi. Tek yolculu arabalar sarı ışık yandığında ok gibi fırlıyor, yol kapamayanlar ellerini kollarını sallaya sallaya, kilitli kapılarının ardından söyleniyor, saniyelerce kornalarına basıyorlardı. Bugün beni “dün” bekliyordu; ben de iki “dün”ü yarın toptan yaşamaya karar verip, bir sinemanın yolunu tutmuştum - ne oynasa girecektim. Filmin afişi ilgimi çekmişti: “Tom Sawyer ve Huckleberry Finn, İpek Yolu’nda”. “Hadi bakalım; sanki bir “Tenten” çizgi romanının kapağı gibi” deyip, dalmıştım sinemaya. Çok doğru bir iş yapmıştım; film Ankara görüntüleriyle başlıyordu. Simitçiler, yol kenarında elinde “Kurbanlık Koyun” tabelasıyla bekleyenler, Metro merdivenlerinden çıkan kalabalık ve ellerinde harita, yol soran bizimkiler.

  3. Tom ve Huckleberry, motosikletleriyle dünyayı geziyorlardı ve yolları Ankara’ya düşüyordu. Bahçelievler’de turlarlarken Mehmet’le tanışıyorlardı. Mehmet onları evine davet ediyor; karpuz, yaprak sarma, sohbet falan derken Mehmet’in bilgeliği ön plana çıkıyor, onlara Ankara’lıların bile bilmediği, Ankara’daki İpek Yolu’ndan bahsediyordu. Büyülenmişlerdi; yıllar önce Pazar geceleri televizyonlarının başında, Kitaro’nun müziği eşliğinde, Taklamakan Çöllerinde, Kaşgar’larda, Pamir’lerde, Karakum Çölleri’nde Japon NHK Televizyonu’nun çektiği “İpek Yolu Belgeseli”ni az mı nefeslerini tutarak, beyinlerine - yüreklerine kazıyarak seyretmişlerdi.

  4. Bahçelievler’de, balkonunda oturdukları binaya sadece seksen dakika uzaklıktaydı İpek Yolu ve bu yolun aynı zamanda Timur’un Ankara Seferi’nde filleriyle geçtiği yol olduğunu da öğrenmişlerdi; mutlaka gitmeli, görmeli, geçmelilerdi. Ertesi sabah motorlarıyla Bala yolundaydılar.

  5. Bahçelievler’de, balkonunda oturdukları binaya sadece seksen dakika uzaklıktaydı İpek Yolu ve bu yolun aynı zamanda Timur’un Ankara Seferi’nde filleriyle geçtiği yol olduğunu da öğrenmişlerdi; mutlaka gitmeli, görmeli, geçmelilerdi. Ertesi sabah motorlarıyla Bala yolundaydılar.

  6. (Burada anlatmayı kesip filmin çekimleri hakkında da bilgi vermek istiyorum: rejisör kameraları öyle ayarlamış ki, sanki kendiniz de bir motorda gidiyormuşsunuz gibi hissediyorsunuz. Kıvrım kıvrım yollarda, sağınızda solunuzda sapsarı tarlalar, karşıdan gelen – selamsız geçmeyen traktörler, kamyonlarla yağlı boya bir tablonun içinde ilerliyorsunuz adeta. Kaskınızın önü açık – açık camından beline kadar sarktığınız bir trende ya da dört nala steplerde koşan bir Orta Asya yaban atı Tarpan’ın eğersiz sırtında ilerler gibisiniz. Bazı sahnelerde Tom motorda ayağa kalkıyor, hemen arkasından Huckleberry de ayağa kalkıyor, o sırada siz de koltuğunuzda ayağa kalkmak istiyorsunuz. Bu birlikte atlı karınca gibi ayağa kalkıp, birlikte oturmalar, yol kenarındaki bebeler için de, sinemadaki izleyiciler için de o kadar güzel ki, bu sene Oskar olmasa bile bir şeylerin ödülünü alır kesin.)

  7. Derken sekseninci dakikada “köprü” çıkıyor karşınıza, ama ne köprü; yüzyıllara meydan okumuş, yüzyıllara meydan okuyacak güzelim Çeşnigir Köprüsü. Köprünün ardı Köprüköy. Köprünün yanındaki kayalıklar film hilesi değil – gerçek; gözlerinize inanamıyorsunuz. Saat değil, takvim değil, zaman duruyor, uzaklar yakın oluyor ve kendinizi dibinde yaşayanların haberinin olmadığı gerçek İpek Yolu’nda buluyorsunuz.

  8. Seksen dakika uzakta, kimi sarı ışık kırmızıya, kimisi yeşile dönüşürken, sinirli kornalar peşi sıra ötüşürken, önünüzde yüzyıllar, kulağınızda Kitaro’nun hüznü, gözünüzde kervanların, kervansarayların silüeti; İpek Yolu’nun granit taşlarında ilerliyorsunuz. Bazı taşları sökülmüş, belki de bahçe duvarı yapılmış. Ama İpek Yolu’nun kalabilmiş taşları hala kumda savrulan iki tekerlekli tarpanların 21. Yüzyıl’da da kurtarıcısı. Bu granit taşlar, Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferi’ne giderken kullandığı on iki gözlü Çeşnigir Köprüsü’nü oluşturan granit taşların da aynısı. Bu yol Aksaray’ı geçtikten sonraki “Tepesi Delik Han”da ikiye ayrılan İpek Yolu’nun kuzeye, yani Avanos, Hacı Bektaş, Mucur yönüne giden kolunun devamı.

  9. Tom’la Huckleberry yolun sağından, Bilge Mehmet’in bahsettiği tarlaya dalıyorlar ve karşılarında içinden zümrüt suyun aktığı saklı kanyonu buluyorlar. Nefesleri duracak gibi oluyor; kamera bir bakışlarına, bir kayalara, bir suyun aktığı boğaza zoom yapıyor; fonda da İpek Yolu’nun müziği. Siz koltuğunuzdan fırlayıp perdeye, perdeden de neler görmüş, neler geçirmiş, sulara atlamak istiyorsunuz.

  10. Tom’la Huckleberry yolun sağından, Bilge Mehmet’in bahsettiği tarlaya dalıyorlar ve karşılarında içinden zümrüt suyun aktığı saklı kanyonu buluyorlar. Nefesleri duracak gibi oluyor; kamera bir bakışlarına, bir kayalara, bir suyun aktığı boğaza zoom yapıyor; fonda da İpek Yolu’nun müziği. Siz koltuğunuzdan fırlayıp perdeye, perdeden de neler görmüş, neler geçirmiş, sulara atlamak istiyorsunuz.

  11. Kayalardan, küçük adımlarla saklı kanyonun aşağılarına iniyor bizimkiler. Artık dünyanın unutulmuş, on değil, bin tuş tuşlasan da ulaşılmaz bir ucunda, mutlak bir sessizliğin, mutlak bir yalnızlığın içinde, yemyeşil sularının dibindeler. Bu çekildikleri uzak ülkede hemen soyunuyorlar. Behramoğlu’nun “Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var” şiiri gelirken aklınıza, bir kayadan, hayatın içine dalar gibi balıklama dalıyorlar zümrüt sulara.

  12. Suyun içinde kimbilir ne canlar almış “su gülleri” dolanıyor kollarına bacaklarına. Karadaysa “akıntı çağanozları” tanık oluyor - asırlar önceki akıntı çağanozlarının da tanık olduklarına. Bir bilgisayar hilesi gibi, hiç görmediğiniz kuşlar uçuyor havada, bu kervan geçmiş diyarda. Kızılırmak’ın öbür kıyısına yüzüyorlar Kapulukaya – Kesikköprü arasındaki saklı kanyonda, kayıp İpek Yolu’nun hemen aşağısında. Bağırınca belki on kere yankılanıyor isimleri, kanyonun duvarlarında.

  13. Daha sonra perdede iki arkadaşın; aynen altı yüz sene önce sudan yola kan ter içinde tırmananlar gibi kan ter içindeki tırmanışlarını görüyoruz; sırtlarında çantalar, ellerine, dizlerine dikenler bata bata, güneşin altında cayır cayır yana yana. “Yol burada, rüzgar burada, su burada; peki nereye gitti kervansaraylar, değirmenler, rüzgarın kanatlarına, su güllerinin kollarına kapılmadılarsa?” Derken sonu geliyor filmin; Tom ve Huckleberry, Köprüköy’deki komik, bakkal kılıklı yerden soğuk içecekler alıyorlar; Tom kazara meşrubatı adamın bembeyaz atletinin üzerine döküyor, beyaz perdede beyaz dişler; gülüyorlar...

  14. Sonra sinemanın ışıkları yanıyordu; yazılar geçerken perdede bizimkiler; ardlarında su gülleri, motorlarında rüzgar gülleri bir oturup bir ayağa kalkarken, kıvrım kıvrım yollardan seksen dakika uzaklıktaki ipek kumaşlar satan mağazaların bulunduğu yollara dönerken görünüyordu. Gitmişler, görmüşler, geçmişlerdi. Ben de içimde tarifsiz duygular, sinemadan çıkıyordum; ellerim ceplerimde, dudağımda İpek Yolu, Kızılırmak Sokak’taki oynayan kaldırım taşlarının üzerinden “yarın”a gidiyordum... düş hekimi yalçın ergir http://www.ergir.com bugün/2005

  15. SON BİR “DÜŞ HEKİMİ” PRODÜKSİYONU Oynayanlar: Tom Sawyer: Düş Hekimi Yalçın Ergir Huckleberry Finn: Hasan Ayral Bilge Mehmet: Mehmet Ertüzün Senaryo ve Reji: Yalçın Ergir Müzik: Kitaro http://www.ergir.com

More Related