790 likes | 987 Views
YÜKSELEN GÜÇ ÇİN. Onur OKYAR 2010. ÇİN İLE İLGİLİ GENEL BİLGİLER.
E N D
YÜKSELEN GÜÇ ÇİN Onur OKYAR 2010
ÇİN İLE İLGİLİ GENEL BİLGİLER Çin'in Kuzeyinde Moğolistan, kuzey doğusunda Rusya ve Kuzey Kore, doğusunda Sarı Deniz ve Doğu Çin Denizi, güney doğusunda Güney Çin Denizi, güneyde Vietnam, Laos, Birmanya, Hindistan, Bhutan ve Nepal, güney batıda Pakistan, Afganistan, Tacikistan, Kırgızistan ve Kazakistan ile çevrilidir. Başkenti Pekin'dir.
Çin sözcüğü sıklıkla Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) anlamında kullanılır. Çin, halen 24 ülke ve Tayvan tarafından tanınmamaktadır. Çin'in, ÇHC'nden önce de yaklaşık 5000 yıl geriye uzanan bir 'yazılı tarihi' vardır. Bununla birlikte üzerinde ideografik çizimlerin bulunduğu yaklaşık 6000 yıl öncesine ait kalıntılara ulaşılmıştır. Günümüz medeniyetinin temel taşlarını oluşturan kâğıt, barut, pusula ve matbaacılık gibi pek çok buluşun kökenleri Antik Çin medeniyetine dayanmaktadır.
ÇHC, son yıllarda yapmış olduğu atılım ve politikalarla, dünyanın en önemli ekonomik güçlerinden biri haline gelmeye başlamıştır. ÇHC'nin bölge ve dünyada nüfuzu, askeri alandan çok ekonomik alanda kendisini hissettirmektedir. 2020'lerde ÇHC'nin dünyanın en zengin ekonomisi olacağı öngörülmektedir. Dünyanın alan olarak en büyük dördüncü ülkesi olan ÇHC, yaklaşık 1.3 milyar nüfusuyla dünyanın en kalabalık ülkesidir. Dünya nüfusunun yaklaşık altıda biri ÇHC'de yaşamaktadır.
TARİHÇE 1949'da milliyetçileri yenmeyi başaran Komünist Çinliler (KÇP) Mao liderliğinde ülke yönetimini ele geçirmiştir.
MAOCULUK Maoculuk ya da maoizm, adını Mao'dan alan, Kapitalizmin Avrupa'daki gibi bir gelişme seyri izlemediği Uzak doğu toplumlarına özgü Marksizm'in pratiği olarak ifade edilebilir. Maoizm, Avrupa'dakinden farklı bir mülkiyet yapılanması getirmiştir. Avrupa'da toprak sahibi Lordlar bulundukları bölgede Kralın yetkilerini paylaşır kendi bölgelerinde bağımsız hareket ederlerken Asya toplumlarında böyle bir durum görülmez, merkezi otorite güçlü yapısını devam ettirebilmek için toprağı bazı kişilere mülk olarak devretmez, ancak toprağın kullanım hakkını bazı koşullar altında devreder. Böylece ülke topraklarının tamamı devlete bağlıdır. Böyle bir mülkiyet yapılanmasının sonucu olarak Asya toplumlarının üretim yapısı Avrupa'daki üretim yapısınından farklılaşmıştır.
Mao döneminde Çin nüfusunun önemli bir bölümü köylüydü ve etkin bir güçtüler. Mao Çin'in çevresinde köylü gerillaları ile başlattığı mücadele genişleyerek merkeze dayandı ve Çin'de Sosyalizm'in başarısıyla sonuçlandı. Kapitalizmin ideolojik etkilerinden, insan üzerindeki tahribatlarından ve yabancılaşmadan kurtulabilmek için sosyalizmin yaşamın her alanına nüfuz edebilmesi için bir "Kültür Devrimi'ni" faaliyete sokmuştur.
YÖNETİM 20 Eylül 1954 tarihli anayasa ile komünizm idaresi kurulmuştur. Ama bire bir komünizm yaşanmamıştır sadece isim olarak kalmıştır. Kapitalizme çok yakın olduklarından dolayı gerçek komünizm sayılamaz. Komünizm Mao zamanında yaşanmıştır. İktidara ülkenin tek siyasi partisi olan Komünist Parti hakimdir. Ülkede yasama ve yönetim 1227 üyeli senede bir defa toplanan Milli Halk Kongresi'nin elindedir. Seçmen yaşı 18'dir. Senede bir gün toplanan "Milli Halk Kongresi"nin yürütme meclisi olan daimi komisyon veya devlet meclisi, kongre üyeleri tarafından kendi aralarından seçilen bir başkan, 13 temsilci, bir genel sekreter ve 65 milletvekilinden meydana gelir. Ülkenin devlet başkanı hu jintao'dur
ORDU Çin asker sayısı açısından dünyada birinci sıradadır. Bunun nedeni nüfûs ve askerlik mesleğinin Çin Halkına uygun olmasıdır. Pentagon, ÇHC ordusunu 21. yüzyıl'ın en büyük tehlikesi olarak görmektedir. 2007 yılında orduyu modernize etmek için tam 137 milyar Dolar harcanmıştır. Ayrıca Komünist ordunun tüm ihtiyaçlarını kendileri karşılamaktadır. J-10 adında bir jet ve Type serisi altında birçok tank yapılmıştır. Çinin savaşa katılabilecek insan nüfusu 1 milyardır.
DEMOGRAFİ Çin nüfusunun %92'sini Han ulusu olarak bilinen etnik Çinliler oluşturur. Bunun dışında hükümet tarafından tanınan 55 etnik grup vardır. Bu 55 etnik gruptan bazılarının Çince'den tamamen farklı olan kendi lisan, kültür ve inançları bulunmaktadır. Çin'deki Türk gruplar nüfusa oranlarına göre yandaki gibi sıralanmaktadır:
DİN • Çin halkının dini, Antik çağlardan bu yana çoğulculuk olarak tanımlanır. Mahayana Budizmi, 1. yy'dan beri Çin'deki en büyük organize din olarak yaşamayı başarmıştır. • Çin halkının çoğu Budisttir. Net bir rakam olmamakla beraber Budistlerin oranının %50 (660 milyon) ila %80 (1 milyar) olduğu düşünülmektedir. Nufusun %30'u (400 milyon) Taocudur. • Azınlık dinleri Hristiyanlık (%3-4 / 40-54 milyon), İslam (%1.5 / 20 milyon), Hinduizm, Dongbaizm, Bon ve bazı diğer küçük tarikat ve gruplardır. • 2005'te yapılan bir araştırmaya göre nüfusun %14'ü (180 milyon) kendisini dinsiz olarak tanımlamaktadır.
EKONOMİ 2001 yılının Aralık ayında, Çin Halk Cumhuriyeti'nin Dünya Ticaret Örgütü'yle 15 yıldır sürdürdüğü üyelik müzakereleri tamamlanmış ve hükümet, başta ticaret rejimi olmak üzere ekonomide çeşitli yapısal değişikliklere gideceği ve uluslararası ticaret kurallarına uyumlu hareket edeceğinin sözünü vermiştir.
Hemen ertesinde yıllardır sinyalleri verilen yüksek büyüme hızı gelmiş, ticaret hacimlerinde rekorlar kırılmış, uluslararası doğrudan yatırımların en cazip çekim merkezi ÇHC olmuştur. Satın alma paritesine göre hesaplandığında dünyanın en büyük ikinci ekonomisi olan Çinin Tayvan ile birlikte 2010 yılında global hasılayı yaklaşık %2, uluslararası ticareti ise %3 artıracağı belirtilmektedir.
ÇİN’İN BÜYÜME PERFORMANSI Çin Halk Cumhuriyeti’nin ihracat hacmi 1999’da 194,9 milyar dolar iken, 2004 yılında 593,4 milyar dolara yükselmiştir. 2009 yılında ise Çin’in toplam ihracat hacmi 1 trilyon 200 milyar dolar, Almanya’nın ihracatıysa 1 trilyon 120 milyar dolar olarak gerçekleşti ve Almanya, son yedi yıldır "Dünya İhracat Şampiyonu" unvanını Çin’e devretmiş oldu.
2009 yılında yüzde 8,7 büyüyen Çin, beklentilerin üzerinde bir performans gösterdi. Küresel ekonomik krizden etkilenen, ancak diğer ülkeler kadar yara almayan Çin ekonomisi, hükümetin devasa ekonomiyi canlandırma paketi sayesinde kısa sürede toparlanmıştır.
Bununla birlikta Japonya, halen ABD'nin ardından dünyanın en büyük ikinci ekonomisi; ancak hemen ardından çok az bir farkla Çin ekonomisi geliyor. Çin'in kısa bir süre sonra dünyanın ikinci büyük ekonomisi unvanını Japonya'nın elinden alması bekleniyor. Çin ise Japonya'nın önüne geçme beklentisine mesafeli yaklaşıyor. Büyüme rakamlarını açıklayan Ulusal İstatistik Bürosu Başkanı Ma Jiantang, "Birleşmiş Milletler'in günde 1 dolar standardını temel aldığımızda, Çin'de hala 150 milyon yoksul insan var. Bu Çin'in gerçeği" diye konuşması Çin'in aslında ekonomik tenakuzunun da bir göstergesi.
ÇİN'İN EKONOMİK BÜYÜMESİNİN, BÖLGE VE DÜNYA GÜVENLİĞİ AÇISINDAN İNCELENMESİ Çin’de artan üretime bağlı olarak, petrol ve doğalgaz talebinde de artış meydana gelmiştir. 1990 yılı itibariyle 113 milyon ton olan petrol ihtiyacının, 2010 yılı sonunda 450 milyon tona ve 12 milyon ton olan doğalgaz ihtiyacının, 75 milyon tona yükselmesi öngörülmektedir. Ancak, Çin'in dünya kömür rezervlerinin %29’una ve buna karşın petrol rezervlerinin sadece %2,6 ve gaz rezervlerinin ise %0,8’ine sahip olduğu gerçeği dikkate alındığında, Çin'in başta petrol ve doğalgaz ithali için uluslarası iliişkilerinde farklı bölgesel ve küresel alternatiflere yöneldiği (İran örneğinde olduğu gibi) görülmektedir.
2. Sahip olduğu devasa pazar ve dünyanın en ucuz iş gücü ile Çin, özellikle üretim konusunda küresel firmaların yatırımları için en uygun alan haline gelmiştir. Yüksek öğrenime verdiği önem ile de sahip olduğu genç üretken ve asıl önemlisi ucuz işgücünün, Avrupa’da özellikle Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Polonya, Romanya gibi büyümekte olan ülkelerin elinden yatırımları kapması ile Çin, sadece gelişmiş ülkeleri değil gelişmekte olan ülkeleri de etkileyen bir güç haline geldi.
3. Doğal olarak bu olumsuz hatta yıkıcı etkinin en çok tesir ettiği ülke Amerikadır. Amerikan firmaları Çin'in ucuz işgücünden büyük miktarda kar etseler de, maliyet olarak Çin’li bir mühendisin 10 katı fiyata sahip Amerikan mühendislerinin işşiz kalması, aynı şekilde ABD'deki bir çok fabrikanın kapatılıp Çin'e taşınması özellikle Amerikan halkında konu ile ilgili isyanı körüklemektedir.
4. Aslında Çin'in başarısında önemli bir rolü Tayvan'da kurulu olan firmaların, siyasi sorunları bir kenara bırakıp, üretimi Çin topraklarına taşımaları oynuyor. Tayvan hükümeti Çin topraklarında 1997 yılında 11 milyar dolar, 2001 yılında 19 milyar dolar ve 2002 yılında 32 milyar dolar ve 2009 itibariyle 100 milyar doları geçen yatırım yapılmasına izin vermiştir. Böylece şu anda Tayvan orijinli büyük elektronik firmalarının yarısından fazlası üretim faaliyetlerini Tayvan'dan Çin'e taşımış bulunuyorlar. Tayvan firmaları dünyanın en önde gelen bilgisayar parçaları üreticileri olduğundan Çin, Tayvan tarafından dünyaya ihracat basamağı olarak kullanılıyor.
Çin'in, Tayvan elektronik piyasasını kendi topraklarına kabul etmesi derinlere inildiğinde önemli çıkarımları da beraberinde getiriyor. ABD müttefiki Hindistan'ın dünya bilişim sektöründeki liderliğine karşı Çin, bilgisayar parçası üretimi liderliğini de kendi bünyesine katarak Batı karşısında yenilmeyeceğini de göstermeye çalışıyor. Çin'in yatırıma aç olması ve teknoloji ile inşaat sektöründe hala bakir alanların olması da bunda etkendir.
5. Çin’in uyguladığı ekonomik kalkınma politikaları, ülke ekonomisinde hızlı gelişmeleri sağlarken, kalkınma dereceleri itibariyle bölgeler arası büyük farklılık hemen göze çarpmaktadır. Bu ekonomik kalkınmadaki farklılık, gelir dağılımı, istihdam alanındaki eşitsizlikleri beraberinde getirmektedir. Ayrıca yatırımların etnik kimliğe göre farklılık göstermesi ileride yaşanılması muhtemel sosyal huzursuzlukların tohumlarını da atmaktadır.
6. Her şeye rağmen şu unutulmamalıdır ki, Çin hâlâ gelişme yolundaki bir ülkedir. Nispeten daha gelişmiş güney ve doğu sahilleri ile ülkenin yoksul kuzey ve batı bölgeleri arasındaki ekonomik gelişmişlik ve gelir farklılığı uçurumu giderek açılmaktadır. Bu durumun, ülkede siyasal ve toplumsal sonuçları ağır gelişmelere yol açması etnik ya da dinî esaslara dayalı bölünme ihtimali, siyasî sistemin geleceği, bazı komşu ülkelerle olan ilişkilerindeki gerginlik bu ülkeye milyarlarca dolar akıtmış olan yabancı yatırımcıları artan ölçüde tedirgin edebilmektedir.
DIŞ TİCARET Ülkenin başlıca İHRACAT yaptığı ülkeler • ABD (%21.1), • Hong Kong (%17.4), • Japonya (%13.6), • Güney Kore (% 4.6), • Almanya (% 4), • Hollanda (%2.7), • Singapur (%2.2), • Türkiye (%2.1) Ülkenin başlıca İTHALAT yaptığı ülkeler • Japonya (%18), • Tayvan (%11.9), • Güney Kore (%10.4), • ABD (%8.2), • Almanya (%5.9), • Hong Kong (%3.9), • Rusya Federasyonu (%3.3), • Malezya (%2.5)
ÇİN VE ABD ARASINDAKİ EKONOMİK TENAKUZLARDAN BİR PARÇA • Çin'de 1000 kişide 583 bisiklet var, ABD'de ise 361. • Çin'de 1000 kişide 22 motosiklet var, ABD'de ise 15. • Ancak Çin'de 1000 kişide 14 otomobil olmasına karşılık, ABD'de 759 rakamı geçerli. • Çin'de 1000 kişide 137 sabit telefon ve 110 mobil telefon bulunuyor. ABD'de ise 1000 kişide 667 sabit telefon ve 451 mobil telefon bulunmakta. • Çin'de televizyon sayısı 1000 kişide 304, ABD'de ise 835. • Kişi başına elektrik tüketimi Çin'de 827 kilowat saat, ABD'de ise 12322! • ABD'de 1000 kişide 625 bilgisayar var. Çin'de ise sadece 19.
TÜRKİYE-ÇİN TİCARÎ İLİŞKİLERİ • Türkiye- Çin 2008 ihracat değer ve oranları: 132 milyar $’dan sadece 1,5 milyar $ ile yaklaşık olarak % 1, • Türkiye- Çin 2008 ithalat değer ve oranları: 202milyar $’dan 16 milyar $ ile % 7,5tir. Türkiye ile Çin arasında 4 Ağustos 1971 tarihinde tesis edilen ikili diplomatik ilişkiler, iki ülke arasındaki diyaloğun temelini teşkil etmektedir. İlişkiler daha sonra, özellikle de Çin’de Maonun ölümü sonrası yönetim ile 1978 sonrası başlattığı dışa açılım projesi ekseninde hız kazanmıştır.
TÜRKİYE-ÇİN TİCARET SORUNLARI 1. Tekstil ürünleri Türkiye’de olduğu gibi Çin’in en önemli ve en çok döviz kazanan ihracat malıdır. Çin tarafı, Türkiye’nin Çin'e karşı kota önlemlerinin bir emsal teşkil edeceğini ve bundan dolayı AB ile ABD gibi ülkelerin benzer hareketleri tetikleyebileceği endişesi içindedir.
2. Hem Türkiye hem Çin kalkınmakta olan ülkelerdir, bundan dolayı üretilen ve ihraç edilen ürünler arasında büyük ölçüde benzerlikler vardır. Yani iki ülkenin ekonomik ilişkisi birbirini tamamlayan değil, birbirine rakiptir. Bu durum iki ülke arasındaki rekabeti arttıracak ve Çin’in ucuz iş gücü ile düşük maliyet gibi avantajları karşısında Türkiye’nin yenik düşmesi söz konusu olacaktır.
3. Türkiye’nin Uzakdoğu’da Çin’e bağlı ekonomik-ticari ilişkilerini tekrar gözden geçirmesi gerekmektedir. Dünyada en büyük 500 şirketinin önde gelen 128’i Çin’de yerleşmiş durumdadır; diğer büyük şirketler Çin ile olan ilişkilerini geliştirmektedir. Türkiye’nin Çin pazarında uygun payını alabilmesi ve ikili ekonomik ilişkilerden karlı çıkması artık çok güçtür. Uzun yıllardır düzenli bir şekilde Türkiye’nin aleyhine gelişen ticari dengesizlik sorunu bunun bir ispatıdır.
4. Türkiye, Çin’in Dünya Ticaret Örgütü’ne üye olma müzakereleri sırasında Türkiye-Çin görüşmesinde geleceğe yönelik ekonomik çıkarını sağlama planı yapmamış ve bu avantajı kaybetmiştir. Nitekim Türkiye dışında 130 ülke Çin’den belli ticari sözler aldıktan sonra Çin ile anlaşmaya varmıştır. Türkiye, Çin’in “pazar ekonomisi statüsünü” kabul etmekle “gelişmekte olan ülke” sıfatıyla Dünya Ticaret Örgütü’ne giren Çin’e karşı bu zeminde çeşitli hukuksal mücadele edebilecek avantajını da kaybetmiştir.
5. ÇHC ile dış ticaretimiz genelde Türkiye’nin bu ülkeye başta demir-çelik olmak üzere sınırlı sayıda üründe ihracat yapması ve buna karşılık ÇHC’den daha çeşitli üründe çok daha yüksek hacimde ithalât yapması şeklinde gerçekleşmiştir. 6. Türkiye-ÇHC arasında giderek büyüyen ticaret açığı, iki tarafın ekonomik yapılarındaki farklılığa ek olarak • Türk firmalarının pazar hakkında yeterli bilgiye sahip olmamaları, • ÇHC tarafından ticarette öne sürülen tarife dışı ve teknik engeller, • Coğrafî uzaklık, • Lojistik ve taşımacılık sorunları, • Muhabir banka sıkıntıları, • Güvensizlik gibi çeşitli nedenlere dayanmaktadır.
ÇİN'İN DÜNYA İLE ENTEGRASYON SÜRECİ • Çin'in, Rusya-Japonya ile komşu olması ve endüstri devrimi sonrasında Avrupa sömürge İmparatorlukları İngiltere-Almanya-Hollanda ve ABD ile ilişkilere girmesi, bu ülkeler için "Cazibe Merkezi" haline gelmesine neden olmuştur. Bu kritik jeopolitik avantaj, İngiltere, Rusya ve Japonya başta olmak üzere, Büyük Güçler'in Çin'i uzun yıllar sömürge rejimi altına almasına yol açmıştır. • Ayrıca Çin'in dağlık coğrafyasının oluşturduğu doğal engeller ile halkının yazı ve dilinin zorluğu, "İçe Kapanık" bir toplumsal yapıya neden olduğu gibi, Çin Halkının Batı kültürüne karşı daima "Kuşkucu" bir ön yargı beslemesine de sebep olmuştur.
Mao sonrasında Deng Xi-aoping'in 1982'de başlattığı "Değişim Süreci", Kültürel Devrimin "ekonomik bağımsızlık elde edilmeksizin, siyasal bağımsızlığın ayrılmaz şekilde elde edilemeyeceği" argümanını ön plana çıkarmıştır. • Çin, Batı ile entegrasyon süreci içinde, izolasyonist politikayı terk ederken, "bağımsızlığın korunması ve inisiyatifin kendi elinde muhafazası" ilkesinden yola çıkarak, "açıklık" politikasının bir taraftan halkın hayat standardının artırılması, diğer taraftan ise, ekonomik büyümenin eş zamanlı olarak yürütülmesi hedeflerini amaç edinmiştir.
İÇ GÜVENLİK, İNSAN HAKLARI VE ULUSLARARASI TERÖR İLE MÜCADELE 1. Çin'in iç güvenliğini etkileyen en önemli sorunların başında, şüphesiz ki mevcut nüfus potansiyelinin istihdamı ve bu toplumsal dokunun sisteme ve rejime bağlı kalmasının sağlanabilmesi meselesi gelmektedir.
Yeryüzünde yaşayan her 5 insandan birinin Çinli olması ve geri kalmışlığı yıkmak için çalışan toplam işgücü nüfusunun yaklaşık 850 milyon olduğu dikkate alındığında ve Çin'in takip ettiği '1 Çocuk" politikasına rağmen; gelecek 25 yıl içinde nüfusunun 400 milyon artması beklenmektedir. 150 milyon nüfusun, günlük 1 dolarlık gelir seviyesinin altında olan gelir dağılımı neticesinde artan işsizlik ve doğal sonucu olan suç oranları Çin'in içgüvenlik alanındaki en önemli sorunları arasındadır.
2. Çin'in iç güvenliğini tehdit eden bir diğer önemli unsur, Çin halk sağlığındaki mevcut sorunlardır. Çin makamlarına göre, 2002 yılı itibari ile, Çin'de AİDS virüsü taşıyan 1 milyon kişi bulunmaktadır. 2001-2002 yılındaki hastalık artış oranı ise %30 oranında gerçekleşmiştir. 2010 yılında ise AİDS vakalarının 10 milyona ulaşacağı tahmin edilmektedir. Ülkede 158 ayrı AİDS ile mücadele istasyonu hastalıkla baş edilmesinde yetersiz kalmaktadır.
3. Çin'in algıladığı tehdit unsurlarından birisi de ayrılıkçı hareketler ve radikal etnik ve dini terör faaliyetleridir. Bu bağlamda Çin, Uygur gruplarının, Özbekistan İslami Hareketi, Hizbut-Tahrir, Cemaat-i İslami ve Cemaat Masası örgütleri ile Orta Asya'da illegal faaliyetler içinde olduğunu ve XUAR-Sincan Uygur Otonom Bölgesinde, Taliban hareketi ile işbirliğini devam ettirdiğini ileri sürmektedir.
4. Dünya güvenliğini olduğu kadar, Çin'in iç ve dış güvenlik algılamalarını da tehdit eden unsur, şüphe yok ki, Çin'in gerek yılda 22 milyon ton olan kömür ihracatını, gerekse, 500 milyon ton olan kömür tüketiminin, 2010 yılında 1700 milyon tona ulaşması olasılığıdır. Bu bağlamda, Çin'in toplam enerji tüketiminde kömürün %71, petrolün ise %22 oranında yer alması tahmin olunmaktadır. Bu seçenekler; bir yandan "Küresel Isınma" ve ozon tabakasında olumsuz sonuçlara yol açtığı gibi, diğer yandan da, Kuzey Kore ve Tayvan gibi ülkelerin, nükleer enerji tüketimi eğilimlerini ön plana çıkarması, bölgesel gerginliklerin devamına önemli zemin hazırlayacaktır.
5. Sanayileşmenin doğal sonucu olan kentleşmenin hızı artmış; göçler, gecekondular, hareketli nüfuslar çoğalmış bulunmaktadır. 6. Çin’deki sanayileşme ve ekonomideki kalkınmanın, dolayısıyla modernleşmenin getirdiği sorunların en büyüğü Çin toplumunun temeli olan “Aile Sistemi”nin bozuluşudur.
ABD- ÇİN ARASINDAKİ SORUNLU ALANLAR • Çin ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki en önemli sorunların başında Tayvan gelmektedir. Uzun yıllardır devam eden bu sorunda bazı dönemlerde anlaşmaya varılsa da kalıcı bir çözüm bulunamamıştır.
Çin Halk Cumhuriyeti açısından ABD’nin de etkisiyle ortaya çıkan sorunlardan biri de Japonya kaynaklıdır. Japonya da ABD gibi Çin’in büyümesini kendisine tehdit olarak algılayan ülkelerden bir tanesidir. Bu nedenle bir yandan işbirliği içinde görünüp bir yandan da kendini koruma çabası içerisindedir.
ABD Ulusal Güvenlik Konseyi’nin Doğu Asya sorumlusu Jeffrey Bader, 6 Kasım 2009’da bölgedeki sorunları sıralamış ve; Kuzey Kore ve İran nükleer sorunu, Afganistan ve Pakistan’da yaşanan problemler, küresel ısınmanın getirdiği tehditler ve küresel ekonomik canlandırma gibi konularda Çin’in de iştirak etmesini istemiştir. Buna ilaveten Çin’in insan haklarına saygı göstermesi konusunda ısrarlı olunacak( Tibet ve Sincan sorunları) ve Tayvan sorumluluğunun da sürdürüleceğini vurgulamıştır.
Buna karşın Çin Hükümeti’nin ABD’ye dönük olarak, sert diplomasiyi elden bırakmadan barışçıl bir politika izlediği görülmektedir. Dünya politikasında baskın güç olan Amerika, statükoyu koruma çabası içerisindeyken, gelişen ve yükselen güç olan Çin ise bu durumu değiştirmek ve baskın güç olmak çabasındadır. Bunun en son örneği Dalai Lama’nın Amerika ziyaretinde verdiği röportajda ortaya çıkmıştır. Dini lider, Çin’in tek amacının süper güç olmak olduğunu ama ahlaklı politikalar olmadan askeri ve siyasi güç olmanın sorunları azaltmayacağını belirtmiştir.
Asya-Pasifik’te NATO benzeri güvenliği sağlayıcı bir mekanizmanın yoktur. Bölgede her hangi bir ihtilaf veya çatışma çıktığında ABD’nin müdahalesi söz konusu olacaktır. Şimdiye kadar ABD, büyümekte olan Çin’e gelecekte ABD’nin bölgesel ve küresel çıkarlarını tehdit edecek bir güç olarak bakmıştır. Bunun sebebi Çin’in mevcut uluslararası sisteme nispeten bir “yabancı madde” olarak bakmasıdır. ABD’li Çin uzmanı Ross Terrili’nin son eseri Yeni Çin İmparatorluğu’nda (The New Chinese Empire and What It Means for the United States) büyüyen Çin’in eski Çin İmparatorluğu arasında fark olmadığı tespitinde bulunmuş, siyasî ve ideolojik kültüründe demokrasi ve insan hakları kavramı olmayan büyük Çin’in dünyaya felaket getirebileceğini ileri sürmüştür.
TAYVAN SORUNU Tayvan konusundaki sorun 1950’li yılların başında Sovyetlerin Çin’e destek vermesine karşılık ABD’nin Tayvan’a bağımsızlığı yönünde destek vermesi ile başlamıştır. ABD- Çin diplomatik ilişkileri başlayıp Şanghay Bildirisi imzalandıktan sonra Amerika’nın Tayvan’a tutumu değişmiştir. Amerika Çin Halk Cumhuriyeti’nin tek yasal hükümet olduğunu ve Tayvan’ın onun bir parçası olduğunu kabul eden bildirge imzalamıştır.
Amerika’nın silah desteği ile Tayvan’ı güçlendirmek istemesi ve Tayvan, Güney Kore gibi ülkelerle Çin’in etrafını sarmak istemesi Çin’in gitgide güçlenmesinden korkmasındandır. ABD her ne kadar sözde Tayvan konusuna karışmaktan vazgeçmiş gibi görünse de Tayvan’ın bağımsızlığını her zaman savunmuştur. Buna karşılık Çin, bu konuda sorunun başından itibaren hiçbir tavizde bulunmamış ve her defasında Amerika’yı iç işlerine karışmakla suçlamıştır.