660 likes | 1.39k Views
AHİLİK. Ahiliğin tanımı Ahi birliklerinin ortaya çıkışı Ahiliğin kuruluşu ile ilgili Neşet Çağatay’ın görüşü Ahi Evran Ahi birliklerinin kaynağı Loncalar ve ahi birlikleri arasındaki farklar Fütüvvet ahi ilişkisi Fütüvvetçilik ve ahi ilişkisi açısından farklar
E N D
AHİLİK • Ahiliğin tanımı • Ahi birliklerinin ortaya çıkışı • Ahiliğin kuruluşu ile ilgili Neşet Çağatay’ın görüşü • Ahi Evran • Ahi birliklerinin kaynağı • Loncalar ve ahi birlikleri arasındaki farklar • Fütüvvet ahi ilişkisi • Fütüvvetçilik ve ahi ilişkisi açısından farklar • Ahi birliklerini kuran düşünce • Ahilikle ortaya çıkarılmaya çalışılan insan modeli • Ahiliğin bağlı olduğu ahlaki normlar • Ahilerin genel özellikleri • Ahilerin uyması gereken görgü kaideleri • Ahilikte teşkilatlanma • Ahi birliklerinin faaliyetleri (Siyasi faaliyetler,Ekonomik faaliyetler,Sosyal faaliyetler,Eğitim faaliyetleri) • Ahilerin Osmanlı Devletini destekleme sebepleri • Osmanlı Devletinin kurulup, gelişmesinde Ahilerin rolü • Ahi birliklerinin Osmanlı ordusundaki faaliyetleri • Ahi birliklerinin çözülmesi • Ahilik ve günümüz
AHİLİĞİN TANIMI • Ahi” kelimesi, Arapça “Kardeş” manasına gelmektedir. Ancak, Divanı Lügati’t-Türk’te “Ahi” kelimesinin eli açık, cömert manasında “akı”dan geldiği kaydedilmektedir. • Anadolu'da XIII.y.y.da kurulmuş ve belli kurallar dahilinde işlemiş esnaf ve sanatkarlar birliği olarak tanımlanır.(Çağatay, 1981,51-52)
AHİ BİRLİKLERİNİN ORTAYA ÇIKIŞI Ahi birliklerinin nerede ve ne zaman kurulduğu kesin olarak bilinmemekle beraber, bazı tarihi olaylar bu teşkilatın kuruluşu hakkında fikir vermektedir. Fuat Köprülü’ye göre Anadolu’da İslam dünyasının etkisi ile içtimai hayatı düzenlemek için ortaya çıkan kurumların içerisinde ahilerinde var olduğunu belirtirken bu kurumları da şu şekilde sınıflandırmıştır: • Gaziler ve Alpler • Ahiler • Bacıyan-ı Rum(Ahi Evran, eşi Fatma Ananın kurduğu dünyanın ilk kadın teşkilatı , bugün ki anlamıyla Anadolu Kadınlar Birliği) • Abdalan-ı Rum İbn Battuta Anadolu'nun belli başlı merkezlerinde Ahiyetü’f fıtyan (kardeş yiğitler) adını verdiği bir zümrenin zaviyelerinden bahsetmekte ve Anadolulunun her Türkmen kasabasında veya köyünde bunlara tesadüf edildiğini belirtmektedir. (Köprülü, 1986, 145-171)
İslamlaşma hadiseleri Oğuz Türkleri arasında hızlanmıştı. Takriben 960 yılında Oğuz Devleti Subaşısı olan Selçuk da Müslüman olarak Oğuz Yabgusu’na karşı cihada başlamış ve “Gazi Selçuk” olmuştur. Selçuklular bu olaydan yaklaşık seksen sene sonra Selçuklu Devleti’ni kurarak İslâm âleminin lideri durumuna gelmişlerdir. Yakındoğu’yu fethettikten sonra Sultan Alparslan kumandasın- da 26 Ağustos 1071 tarihinde Bizanslılara karşı kazandıkları Malazgirt Meydan Muharebesi ile Anadolu’yu fethe başlamışlardır. Bir nesillik zaman içinde Selçuklular, Orta Asya’dan Marmara Denizi’ne ve İstanbul Boğazı’nın Asya kıyılarına kadar geldiler.
Xl. yüzyıldan başlayarak kütleler halinde Anadolu’ya gelen Müslüman Türkler, bu toprakları kendilerine ebedi vatan yapma özlemi ile doluydular. Bu sebeple Anadolu’ya sadece siyasi hakimiyetlerini değil, aynı zamanda kendi sosyal yapılarını da getiriyorlardı. Selçuklu Sultanları Anadolu’da yeni bir bölgeyi fethet- tikleri zaman ilk iş olarak orada cami, medrese ve zaviye inşa ederlerken, ticaret ve sanat erbabını da buralara yerleştiriyorlardı.
Anadolu’ya gelen Türklerin büyük çoğunluğu yerleşik hayat tarzına yabancıydı. Bunlar şehirlerde yaşayanları hor görürler ve onlara “tembel” anlamına gelen “yatuk” derlerdi. İslâmi hayat tarzına uyum sağlamak amacıyla hazırlanan ve Selçuklu iskan politikasına uygun olarak yeni kurulan köylerin yanı sıra, Anadolu’da ki eski yerleşme birimleri olan kasaba ve şehirlere de yerleştirilen Türkler, buralarda yerleşik hayat değerleriyle yüz yüze gelmişlerdi. İslâmiyeti bir inanç olarak kolaylıkla benimsemiş olan Türkler, O’nun yerleşik hayat değerleri ile ilgili yönüyle Anadolu’da karşılaşmışlardı.
Büyük Selçuklu Devleti’nin Anadolu’ya gelen Türk kütlelerinin aşiret yapılarını zayıflatmış olması, bu kütleler için yerleşik hayat tarzını bir mecburiyet haline getirmiştir. Bu şartlar altında Anadolu’ya gelen göçebe Türk kütleleri, zayıflayan aşiret yapılarının yerine geçecek bir teşkilatlanmaya zorlanmışlardır.
Anadolu Selçuklular Döneminde Ahilik Ahiliğin bütün Anadolu’ya yayılmasına hizmet eden Sultan Alauddin Keykubad’ın 1237 yılında oğlu II. Giyasuddin Keyhüsrev tarafından öldürülmesi üzerine, Ahilerle Türkmenlerin bu sultana karşı direnişe geçtikleri bilinmektedir. • Bu olay, Ahi Birliklerinin Xlll. yüzyılın birinci yarısında güçlü ve yaygın bir teşkilâta ve müessiriyete ulaştığını ortaya koymaktadır. Bu gerçekten hareketle Ahi Birliklerinin Türklerin İslâmiyeti toplu olarak kabul etmeye başladıkları X - Xl. yüzyılda kurulduklarını söylemek mümkün görülmek- tedir. Bazı araştırmacılar ise bu teşkilâtın VIl. – VIlI. yüzyıla kadar inen bir geçmişi olduğunu savunmaktadırlar. (Ekinci ,1991)
Ahiliğin kuruluşu • XI. yy.’ın ikinci yarısından itibaren Anadolu'yu Türkleştirme çabaları Selçuklular ile başlamıştı fakat bu Türk kitleleri daha çok göçebe unsurlardan meydana geldikleri için sanat ve ticaret etkinlikleri Müslüman olmayan unsurlar tarafından devam ettirilmekteydi. (Ancak, Türkler Anadolu’daki şehirlere yerleşirken bu bölgede el sanatları ve ticaret özellikle Bizans’ın geliştirdiği loncalara bağlı Rum ve Ermenilerin tekelindeydi.) • XIII.yy.dan itibaren Ortaasya’dan batıya doğru yayılmaya başlayan Moğol tehlikesi ile Türk göçü hızlandı.Yerleşik düzendekilere pek zarar verilmese de bu istila pek çok Türk kitlesini özellikle sanatkar ve tüccar kitlesini Anadolu içlerine sürmüş ve bu tarihten sonra Anadolu'da sanat ve ticaret hayatı canlanmıştır.
Moğol istilası yüzünden Anadolu'ya gelen bu göçmenler, devlet yönetiminin ve sivil halkın yaşantısının düzene girmesini sağlamak ve aynı zamanda yerli tüccar ve sanatkarlar karşısında tutunabilmek için aralarında bir örgütlenme kurmuşlar ve böylece sağlam ve standart mal üretmek sureti ile yeni geldikleri bu topraklarda tutunabilmişlerdir. Batıya göç hadisesinin içerisinde yer alanların arasında Mevlana, Hacı Bektaşi Veli ve Ahi Evran gibi bilge kişiler de vardır.Bunlar Anadolu'da Türk dilinin,şiirinin müziğinin gelenek ve kültürün korunmasında ve gelişmesinde büyük rol oynamışlardır.(Çağatay,1981)
Asıl adı Mahmut Nureddin, takma adı Nimettulah olan Ahi Evran, 1236 yılında Horasan’da doğdu.Kösedağ savaşından sonraki Moğol baskısı ile Anadolu’ya göç eden Oğuz Türkleri arasında Ahi Evran’ın ailesi de vardı. Ailesi ile birlikte önce Konya’ya yerleşen Ahi Evran, oradan Denizli ve Kayseri’ye gitmiş, sonra Kırşehir’e yerleşmiştir. • Debbağlık (dericilik) sanatındaki kabiliyeti ile iki yıl içerisinde kalfalığa geçmiş,usta olduktan sonrada teşkilatta “Ahi Şeyhi” olarak görev yapmaya başlamıştır.
Hacı Bektaş köylerde çiftçilik yaparak topluma örnek teşkil ederken, Ahi Evran da otuz iki esnafı bir noktaya bağlamak sureti ile insanlara bir başka geçim yolunun önünü açmıştır. • Ahi Evran Anadolu’da eski Türk geleneği ile İslâmi değerlerin kaynaşarak yeni bir anlayışın doğmasında etkisi olan tarihi bir kişiliktir.
Devrin sultanı II. Gıyaseddin’e karşı komplo hazırlamakta olan sadrazam Sadettin Köpek tarafından kurulan bir teşkilata yardım etmekle suçlanan Ahî Evran ve birçok Ahî tutuklanarak, işkencelere maruz kalmışlardır.(Çağatay;1981,91) Ahî Evran’ın Konya’ya dönüşü özellikle Mevlevîler tarafından hoş karşılanmamış, Moğol yönetimini benimseyen Mevlevîlerle Ahîler arasında çekişmelerin yeniden şiddetlenmesine zemin oluşturmuştur. Mevlevîlerle Ahîlerin arasında cereyan eden çekişmenin bir diğer sebebi de; Türkmenlerin, devlet yönetiminde bulunan Fars unsuruna karşı çıkmaları ve yönetimi ele geçirme arzusundan kaynaklandığı ifade edilmektedir.
Mevlevîlerin Ahîlerle olan çekişme ve mücadeleleri Mevlânâ’nın şeyhi Şems-i Tebrizî’nin öldürülmesine kadar devam etmiş, Şems-i Tebrizi’nin öldürülmesi üzerine Ahî Evran Hz. Mevlânâ’nın oğlu Ala’ud-Din Çelebi ile beraber Kırşehir’e gidip oraya yerleşmiştir. • Bu arada Kırşehir Emirliğine Nureddin Caca tayin edilmiştir. Kırşehir’de ikâmet etmekte olan Ahî Evran ve diğer büyükler, bu tayine karşı çıkarlar ve ayaklanırlar. Ankara, Aksaray, Çankırı, Kastamonu ve Uçlarda isyanlar başlar ve en büyük isyan ve direniş Kırşehir’de olur. Kırşehir üzerine asker sevk edilir ve isyan edenler kılıçtan geçirilir. Ahi Evran, Moğol Beyi Nurettin Caca tarafından öldürtülmüştür. Mezarı ve zaviyesi bugün Kırşehir'dedir.
AHİ BİRLİKLERİNİN KAYNAĞI • Xlll. yüzyılın ortalarından itibaren Türk toplumunun sosyal, ekonomik ve kültürel hayatında çok önemli rol oynayan Ahi Birliklerinin kaynağını araştıran bazı ilim adamları isim ve biçim benzerliklerine bakarak, bu teşkilâtı Bizans Loncalarının bir devamı veya fütüvvetciliğin bir kopyası saymışlardır. (Ekinci;1991,10)
Bizans Loncaları ile Ahi Birlikleri arasındaki farklar • Loncalar devlet tarafından bazı kamu görevlerini yerine getirmek üzere kurulmuş mesleki teşkilatlardır . • Ahi Birlikleri ise, devlet otoritesinin dışında kurulup gelişmiştir. Gerçi, bu teşkilât, bugün kamu görevi olarak kabul ettiğimiz birçok görevi yapıyordu. Ama, bunları yapmak zorunda oldukları için değil, kendi toplum anlayışlarına uygun olduğu için yapıyorlardı.
Loncalar Bizans devletinin sıkı denetim ve gözetimi altında çalışırdı. Herhangi bir loncaya üye olabilmek için imparator ya da imparatorun görevlendirmiş olduğu kişilerden birinin onayını almak gerekirdi. Loncalara giren bir daha ayrılamamaktaydı. Ahi Birliklerinde ise, doğrudan bir devlet denetimi yoktur. Kuruluş yıllarında devlet Ahi Birliklerinin yönetimine karışmamıştır. Daha sonraki dönemlerde ise; birlik yönetimine seçilen bazı görevlilerin görevlerine hükümet yetkililerinin onayından sonra başlaması prensibi getirilerek dolaylı bir denetim sağlanmıştır. Ahi Birliklerine üyelik serbesttir. Üyeliğe kabul işlemleri, teşkilât yetkililerince yapılır ve devlet buna müdahale etmezdi.
Bizans Loncaları yalnız tüccar ve sanatkarları üye olarak kabul ederlerdi. Bir bakıma loncalar kuruluşta ekonomik amaçlıydı. Ahi Birliklerinde ise Ahilik prensiplerini kabul eden ve işi olan herkes üye olabilirdi. Bu teşkilâtta ekonomik amaç da vardır. Ancak, bu tek ve ana amaç değildir.
Bizans Loncaları tarafından üyelerin uyulması için konulacak kaideler siyasi otorite tarafından tespit edilirdi. Ahi Birliklerinde ise, bu kaideler Ahilik kaidelerinden çıkartılarak teşkilât yöneticilerine konurdu.
Bizans Loncalarının kast yapısı taşımalarına ve kan grupları haline dönüşmelerinin en önemli sebebi farklı loncalar arasındaki evlilik yasağının olmasındandır. Ahi Birlikleri hiçbir zaman kan grupları haline dönüşmemiş ve böylesi birlikler içinde genellikle karşılaşılan kastlaşma eğilimine karşı çıkmıştır.
Loncalar sınıflı bir toplum yapısını meydana getirecek şekilde teşkil edilmişken Ahi Birlikleri, sınıflı bir toplum yapısına karşı çıkmış ve buna göre teşkilatlanmıştır.
Ahi Birliklerinde çıraklar, bugünkü tabiriyle tam bir öğrenci muamelesi görürlerdi. Usta-çırak arasındaki münasebet, hoca talebe arasındaki münasebet gibiydi. Usta bütün gücüyle mesleğini çırağına öğretmek ve aynı zamanda onu iyi bir insan ve iyi bir vatandaş olarak yetiştirmek gayreti içindeydi. Çırağın mesleğini iyi öğrenememesinden veya kusurlu davranışlarından dolayı usta da sorumluydu. Aynı dönemlerde Batı toplumlarındaki usta-çırak münasebetleri tamamen katı bir bencilliğe ve çırağın insafsızca istismarına dayanıyordu. (Ekinci;1991,11-12)
FÜTÜVVET - AHİ İLİŞKİSİ • Fütüvvet kelimesi Arapça’dır. Sözlük anlamı tekil olarak “Feta”; delikanlı, yiğit, eli açık, gözü pek, iyi huylu kişi demektir. • Ahi Birliklerine aynı zamanda “Fütüvvet Birlikleri”, genç Ahilere “Feta” denilirken (Çağatay,1981,5) • Ahi teşkilâtına giriş şartlarını, uyulması gereken kaideleri ve törenleri kapsayan Ahi yönetmeliği niteliğindeki eserlere “Fütüvvetname” denilmektedir. • İslamiyet'in kabulünden sonra Araplar arasında ortaya çıkan Fütüvvetçilik ile Ahi Birlikleri arasında şekli benzerlikler vardır. Aynı zamanda Ahiliğin, ahlaki ve terbiyevi prensiplerini fütüvvetnamelerden aldığı şüphesizdir.(Ekinci;1991,13)
AHİLİK VE FÜTÜVVET ARASINDAKİ FARKLAR • Ahilikten önceki fütüvvetnamelerde nitelikleri anlatılan fütüvvetçilik, Ahilikten önce ortaya çıkmış bir kuruluştur. Ancak fütüvvetçilik, daha kişisel erdemlere ve askeri niteliklere önem verdiği halde; • Ahilik, ilk sıralarda, yani Xlll. yüzyıl başlarında, Osmanlıların askeri ve yönetim kurumlarını düzene koymasına dek, hem esnaf ve sanatkar gibi, hem de devletin askeri güçleri yanında, Abbasiler yönetimindeki fütüvvetçiler gibi onlara yardımcı olarak görev yapmış bir kuruluştur.
Amaçtaki bu farklılık kendini teşkilatlanmada da belli eder. Fütüvvet teşkilatı üyeleri temelde üç gruba ayrılmaktaydılar. Kavli Seyfi Şurubi KavIi Fütüvvet grubu; sanatkarlardan, Seyfi Fütüvvet grubu; askerlerden Şurubiler ise bunların dışında kalanlardan meydana gelmekteydi. Ahi Birliklerinde ise meslek dalları esasına göre bir teşkilatlanma vardı. Her şehirdeki değişik meslek gruplarının (saraç, debbağ, terzi, kuyumcu, vb.) ayrı birlikleri vardı. Bu bakımdan, Ahi Birlikleri fütüvvetten farklı mesleki, ahlaki bir kuruluştur. Ahilik her şeyden önce fütüvvetçilik meziyet ve sıfatlarına haiz olduktan başka adayın bir meslek ve sanatı olması şartına da bağlıydı. Halbuki fütüvvetçi olmak için meslek veya sanat sahibi olmaya lüzum yoktu.(Ekinci;1991,13-14)
AHİ BİRLİKLERİNİ KURAN DÜŞÜNCE • Selçuklu dönemi Anadolu’sunda yeni hayat tarzına karşılık üç farklı tavır ortaya çıkmıştır. • Selçuklu sultanları İslam öncesi tarih ve geleneklere karşı ilgisiz bir tavır sergilemişlerdir. • İlk zamanlarda Türk sultanları, ele geçirilen her şehre, İranlı bir kadı tayin edip yolluyorlardı . Hızla kurulan medreselerde, İran ve Arabistan’dan getirilen İslâm uleması ders veriyorlardı. • Bu ulema eski göçebe Türk geleneklerine karşı hoşgörüsüzdüler. Halbuki, Türkler “İslamlığı dar ve şeriat kaideleri içinde değil geniş ve yumuşak bir ruh ve mana ile anlayarak” kendilerine izah eden mutasavvıf Türk dervişlerinin telkinleriyle kabul etmişlerdi.
İkinci grubu meydana getiren kitleler, birinci grubun aksine, İslami inanç ve hayat tarzından çok, eski göçebe Türk geleneklerine ve Şamani inançlara bağlıydılar. Yerleşik hayat tarzına uyum sağlayamayan bu kitleler, İslâmiyeti de bir nevi Şamanizm olarak benimsemişlerdi. Bu kitleler devlete karşı çatışmacı bir tavır almışlar ve bütün ortaçağ boyunca meydana gelen ayaklanmaların da sebebi olmuşlardır.
Üçüncü grup ise, İslam inancıyla Türk geleneklerini kaynaştıran orijinal bir sentez meydana getirmişler- di. Bu gruptakiler devlete karşı tavır almıyorlar, aksine içtimai huzurun sağlanması için ona yardımcı oluyorlardı. İslâm dininin ortaya koyduğu, İslâmi beynelminelciliği samimiyetle kabul ediyorlardı. Lâkin, İslâma aykırı olmayan geleneklerine de sıkı sıkıya bağlıydılar. İşte bu grup, geliştirdiği Ahilik felsefesi istikametinde taraftarlarını teşkil amacıyla, Ahi Birliklerini kurmuş veya geliştirmiştir.(Ekinci;1991,11-12)
AHİLİKLE ORTAYA ÇIKARILMAYA ÇALIŞILAN İNSAN MODELİ Ahilik, her şeyden üstün tutulan insanın dünyasında ve ahiretinde mutlu olabilmesi için onu bir bütün olarak ele almış ve “insan-ı kâmil” diyebileceğimiz bir ideal tip ortaya koymuştur.(Ekinci;1991,17)
AHİLİĞİN BAĞLI OLDUĞU AHLAKİ NORMLAR • Formal ve informal diyebileceğimiz iki tip ahlak kaidesi mevcuttur. • Formal kaideleri İslami ahlak anlayışı meydana getirir. Fütüvvet teşkilatının tüzüğü olarak kabul edilen fütüvvetnameler formal ahlak kaideleri, • Daha çok mesleki dayanışma ve teşkilat içi münasebetleri düzenleyen ahlak kaideleri ise informal olarak değerlendirilir.
AHİLERİN GENEL ÖZELLİKLERİ 1- Doğruluktan ayrılmamak, 2- Cömert olmak, 3-Alçakgönüllü olmak, 4- İyi huylarını geliştirmek, 5- Kendisini halka adamak, 6- Misafirlerini sevmek, 7- İnsanlara nasihat ederek onları iyi yola yöneltmek, 8- Kudret varken suçluyu affetmek, 9- Bir sanat veya iş sahibi olmak, 10- Dindar olmak, 11- Utanma duygusuna sahip olmak, 12- Hile yapmamak, 13- Yalan söylememek, kusur aramamak, • 14- Dedikodu yapmamak, kusurları örtmek, • 15- içki içmemek, • 16- Zina yapmamak, • 17- Zenginlere karşı minnetsiz olmak, • 18- Kimseye karşı düşmanlık ve km duymamak, • 19- Büyüklere hürmetkar, küçüklere şefkatli olmak, • 20- Bel bağlamamak, Fütüvvet alamet ve elbiselerini taşımak • 21- Nefis adı verilen şeytanla mücadele etmek.
AHİLERİN UYMASI GEREKEN GÖRGÜ KAİDELERİ • Sofrada büyüklerden evvel yemeğe başlamamak, yemekten önce ve sonra el yıkamak, kendi önünden yemek yemek, lokmaları küçük almak, ekmeği yemeğin suyuna batırmamak, yemek odasına ayakkabı ile girmemek, başkalarının yanında sümkürmemek ve kaşınmamak, ağzını şapırdatmamak, hakkından fazlasını yememek, yediğinin helal olduğunu bilerek yemek. • Ahilerin bütün hareketleri görgü kaideleri ile belirlenmişti. Bu kaidelerin toplamı 740’tır. Ahiliğin son mertebesine ulaşan enbiya, evliya ve padişahların bu kaidelerin hepsini bilmesi ve onlara uyması gerekirdi. Ahiliğe yeni başlamış birinin ise bunların 124 tanesini bilmesi lazımdı. (Ekinci;1991,21)
AHİLİKTE TEŞKİLATLANMA • Başlangıçta debbağ, saraç ve kunduracıları kapsayan bir teşkilat olarak ortaya çıkan ahilik, daha sonra bütün esnafı kapsayan bir sosyal teşkilatlanmaya dönüşmüştür. • Ahilerin, Anadolu’nun hemen hemen her şehir, kasaba ve hatta büyük köylerine kadar inen yaygın bir teşkilatı vardı. Bir meslekte ayrı birlikler meydana getirecek kadar esnaf ve sanatkarın bulunmadığı yerleşme merkezlerinde birbirine yakın meslek mensupları aynı birlikte toplanırdı. • Ülke sathındaki bütün esnaf birlikleri Kırşehir’de bulunan Ahi Evran Zaviyesi’ne bağlıydılar. Bu zaviyenin başında bulunan Ahi Baba, bütün sanatkarların piri kabul edilen Ahi Evran Veli’nin halifesiydi ve bütün esnaf birlikleri ona bağlıydı. (Şimşek;2002,26)
Genellikle her esnafın adı ile anılan bir çarşısı vardı.“Bedesten”, “Arasta” veya “Uzun Çarşı” denilen bu işyerlerinde de aynı meslek kolunda çalışanlar bir arada bulunurlardı. Çarşının uygun bir yerinde büyücek bir dükkanın üzerinde birlik idare kurulunun ve başkanın çalışacağı iki oda bulunurdu. Berber, fırıncı, nalbant gibi herkesin her zaman ihtiyaç duyacağı esnafa her çarşıda dükkan açma izni verilirdi. Ahilikte bütün sanatların birer piri vardı. Tüccarların piri Hz. Muhammed Seyyahların piri Hz. İsa Çobanların piri Hz. Musa Börekçilerin piri Varaka Çiftçilerin piri Hz. Adem Tarihçilerin piri Hz. Lut …
AHİ BİRLİKLERİNİN FAALİYETLERİ • Siyasi ve askeri faaliyetler • Ekonomik faaliyetler • Sosyal faaliyetler • Eğitim faaliyetleri
Siyasi ve askeri faaliyetler • Bunlar, “devletin asayişini koruma işinde önemli vazife görüyordu. Başlarında Ahi reisleri, yanı “ihvan” ve yiğitbaşıları (yahut serveran) olduğu halde, bölükler teşkil eden “fityan” (gençler) iç karışıklıklarda ve uçlardaki ayaklanmalarda kullanılmışlardır. Fakat seferlerde vazife aldıklarına ait hiçbir iz yoktur”. • Ahilerin, Selçuklu Sultanlarının uyguladıkları politikayı benimsememekle beraber, gerek iç karışıklıklarda ve gerekse sınır bölgelerindeki ayaklanmalarda devletin emrinde olmaları, onların ahlak kaidelerine ve devlete olan bağlılıkları ile açıklanabilir.(Ekinci;1991,51)
Ekonomik Faaliyetler • Türklerin Anadolu topraklarına geldiklerinde, buradaki el sanatları özellikle Bizans’ın geliştirdiği loncalara bağlı Rum ve Ermeni ustalarının elindeydi. • Siyasi hakimiyetin pekiştirilmesi, bu toprakların Türkleştirilmesi ve İslamlaştırılması için ekonomik faaliyetlerin de Müslüman Türklerin denetimi ve inisiyatifi altında bulunması gerekiyordu. Bu amaçla Anadolu’da yeni alınan şehirlere gelen ve evvelki zanaatlarını işlemek üzere esnaflığa başlayan Türklerin, mevcut adet gereğince, derhal Ahi teşkilatını kurmaları ve böylece her zanaat şubesinin başına bir Ahi şeyhi veya Ahi kethüda geçirmeleri icap ediyordu. Bu hal, bütün Osmanlı şehirlerindeki her türlü ticari faaliyetin Rumlardan Türklere geçmesini zaruri kılmaktaydı. Bu arada Ahi esnaf teşkilatı her zanaat şubesinde Ermeni üstatlarının veya çıraklarının çalışmasına müsaade etmişlerdir. (Ekinci;1991,57-58)
Sosyal Faaliyetler • Ahilerin en önemli sosyal faaliyetleri, özellikle uzun kış geceleri düzenlenen yaren sohbetleridir. • Ahilikte, “yaren sohbetleri, ziyafet toplantıları, üçgünler toplantısı, mevlit, çıraklık, kalfalık ve ustalık törenleri” gibi yarı resmi eğlenceler gerçekleştirilirdi. • Yaran sohbetlerine katılacak fertlerin sahip olmaları gereken özellikler ana ilkeler durumundadır. Bu ilkeler ferdin günlük hayatını tanzim eder. Her yaran mensubunun: 1.Alnı 2.Kalbi 3.Kapısı açık ve Eli ,Dili ve Beli kapalı olmalıdır. Bu ilkeler Ahilik müessesesinde olduğu gibi yer alır. (w3.gazi.edu.tr/web/verken/yaren.htm - 29k ).
Eğitim Faaliyetleri • Ahi Birlikleri eğitim faaliyetlerini İslam dininin esaslarına göre düzenlemişlerdi. • Bu eğitim sisteminde; • a) İnsan bir bütün olarak ele alınmış, ona yalnız mesleki bilgi değil dini, ahlaki ve içtimai bilgiler de birlikte verilmiştir. • b) İş başında yapılan eğitimin, iş dışında yapılan eğitimle bütünleşmesi sağlanmıştır. • c) Eğitim belirli bir noktada tamamlanan değil, ömür boyu süren bir faaliyet olarak ele alınmıştır. • d) Köylere kadar varan bir teşkilat kurulmuştur. • e) Sistem, Ahilik prensiplerine uymayı kabul eden herkese açıktır. • f) Derslerin yetkili kişiler tarafından verilmesi esastır. • g) Eğitimden herkes ücretsiz olarak faydalanır.
Ahi Birliklerinde, bir gencin meslek hayatının ilk kademesi yamaklıktır. En fazla 10 yaşına kadar olan çocukların velisi tarafından ustaya bir sanat öğretmek maksadıyla verilmesi ile yamaklık dönemi başlardı. Yamaklar iş yerinde mesleki eğitim görürken zaviyelerde de dini ve sosyal bilgileri alarak eğitimlerini bir bütünlük içinde devam ettirirlerdi. Ahi Birliklerine yeni katılanlara öncelikle teşkilatın adap ve erkanı öğretilirdi. Zaviyelerde özellikle Cumartesi akşamları bu kaidelerin öğretilmesine ayrılmıştı .
iki sene ücretsiz yamaklık edenler özel bir törenle çıraklığa yükselirdi. Bu törende çırak olacak çocuğun ustası (Ahi kardeşi) ve kalfaları (yol kardeşleri) ile velisi ve esnaf şeyhi bulunurdu. Esnaf Şeyhi çırağa nasihatte bulunarak haftalık ücretini tespit ederdi. Çıraklık dönemi her meslekte değişik sürelerde olmakla beraber genelde 1001 gündü.Kuyumculuk gibi çok maharet isteyen işlerde bu süre 20 yıla kadar çıkardı.
Kalfalık dönemi bütün meslekler için 3 yıldı. Çırak ve kalfaların topluca, olgunlaşmalarına çalışırken, kalfaların kılıç kullanmaları ata binmeleri, atıcılık öğrenmeleri gibi spor ve askeri bir eğitime tabi tutulmaları da ihmal edilmezdi. Bütün bu eğitimleri başarı ile tamamlayıp sonuna gelen kalfa, ustalığa yükselmek için imtihan niteliğinde bir törene katılırdı. Bu törende, kalfa, kendi sanatı ile ilgili ve kendi eli ile yaptığı bir eseri hazırlar. Bunları Ahi Baba Vekilinin başkanlık ettiği ustalar meclisine sunardı, toplanmış olan ustalar tarafından çalışma beğenildiğinde genç kalfa ustalığa yükseltilirdi. (Ekinci,1991,85-87-90…)
Ahilerin Osmanlı Devletini Destekleme Sebepleri • Anadolu Selçuklu Devleti yıkıldıktan sonra, irili ufaklı birçok beylik kurulmuş ve bunlar siyasi hakimiyeti elde etmek için mücadeleye başlamışlardı. • Diğer beylikler siyasi hakimiyetlerini kurabilmek için birbirleriyle savaşıp kardeş kanı dökerken, Osmanlılar Bizans’ı hedef olarak seçmişler ve onlarla savaşıyorlardı. Kardeş kavgasından çok çekmiş Müslüman Türklerin hislerine tercüman olan bu davranış, Ahilerin Osmanlı Devleti’ni desteklemelerine sebep olmuştur.
Osmanlıların kurulup gelişmesinde Ahi Birliklerinin rolü • Bir kısım Ahî ileri gelenleri Osmanlı Beyliğinin kuruluşunda önemli rol oynayacaklardır. Ahiler Osmanlıların ilk zamanlarında çok önemli rol oynamışlar, Anadolu’da güvenliği sağlamaya çalışarak, bu sıra da kuvvetlerini dış tehlikelereyöneltmek zorunda olan Osmanlı’ların yükünü hafifletmişlerdi.. • Karamanlılar, I. Murad zamanında Osmanlı’lara karşı cephe alınca, Osmanlı’lar arkalarını korumak amacıyla Orhan Gazi zamanında aldıkları ve sonra elden çıkardıkları Ankara’yı tekrar almak zorunda kalmışlardı. Ahiler hiç karşı koymadan şehri teslim etmişlerdir. • Orhan Bey zamanında kurulmuş olan yaya askerlerinin kıyafetleri Ahilerin giyeceklerine benzetilmişti. • I. Murad devrinde kurulan Yeniçeri teşkilatının kıyafetinde de Ahi başlığı kullanılmıştır.
Ahi Birliklerinin Osmanlı Ordusundaki Faaliyetleri • Ahi birlikleri Divan-ı Hümayunca gerekli görülürse üyelerinden belirlenen bir miktarını ordunu ihtiyacı olan mal ve hizmetleri üretmek üzere sefer gönderirdi. • Osmanlı tarihinde 1389 da I. Kosova Savaşı sırasında Ahilerden oluşan “orducu” takımı adı verilen bu grup ilk defa görev almıştır. • Sefere kimlerin ne miktarda katılacağını belde kadıları, Ahi Birliği yöneticileri ile birlikte çalışarak tespit ederlerdi.Sefere katılanların ailelerinin masrafları orta sandıklarından karşılanırdı. • XIV.y.y.’a kadar Osmanlı ordusunu ikmal sisteminde bu birliklerin rolü büyüktür.Ordunun geçeceği şehir ve kasabalardaki Ahi birlikleri orduya lazım olacak malzemeleri hazırlardı bunların bedeli ya ahi orta sandıklarından yada Hazine-i Hümayun’dan karşılanırdı.Böylece ikmal kademeleri önceden hazırlanmak sureti ile çevik bir askeri güç oluşturulmuş olunurdu.(Ekinci;1991,51-52)
AHİ BİRLİKLERİNİN ÇÖZÜLMESİ • Osmanlı Devletinin kuruluşunda XVIII.y.y.’a kadar Ahi birlikleri Türk iktisadi hayatında önemli bir rol oynamışlardır. • Fakat bu birlikler XVI. y.y.’dan itibaren etkisini yitirmeye başlamıştır. • Çözülmedeki en önemli sebep ticaret yollarındaki ve iktisadi anlayıştaki değişim olsa gerektir. • Fakat tarihteki hiçbir kurum sadece dıştan gelen etkilerle ortadan kalkmamıştır.
XVI.y.y. Osmanlısında mallar henüz doğudan gelmekte Avrupalı tüccarlar tarafından da bu mallar hammadde olarak götürülmekte ve böylece Osmanlı bu ticaretin aracısı bir devlet olarak bu durumdan gelir elde etmekteydi. XVI.y.y’da Amerikanın keşfi ve açık deniz ticaretinin gelişmesi Avrupa'nın gıda ve hammadde ihtiyacını arttırmış ve Avrupalı tüccar üreticiye esnaftan daha fazla fiyat vermeye başlamıştı. Bu durumda esnaf satacak mal bulmakta zorlanmaya başlamıştır.Bunun üzerine devlet bazı malların ihracatını yasaklamıştır.
XVI.y.y. Osmanlısının dünya ekonomisi içerisindeki durumu zengin bir hammadde alıcısı olan Avrupa ile ucuz hammadde satıcısı olan şark arasında bocalayan bir devlet durumudur.Şarktan alınan mal karşılığı ödenen altın ve gümüş Avrupa'dan gelenden daha fazla olduğundan memlekette para darlığı başlamıştır. XVI.y.y.başlarından itibaren üreticiye esnaftan daha çok para veren Avrupalı tüccar getirdiği mamul ürünü yerli tüccardan daha ucuza satmaya başlamıştır.
Ahi birliklerinin bugün kapitalist sistem dediğimiz bu düzene karşı formal ve informal ahlak kaideleri ile uyum sağlaması zorlaşmaya başlamıştır. Ahi birlikleri gedikler denilen tekelci bir anlayışa 1727 tarihinden itibaren dönüşmeye başlamıştır. Ayrıca sermaye sahiplerinin sanayi alanına yönelmeleri ile Ahi birliklerinin mevcut sermaye-emek bütünlüğü sarsılmaya başlamış bu da teşkilat organizasyonunun temelini sarsmıştır) Teşkilatı sarsan bir diğer unsur kendilerine esnaflık yapma hakkı verilen askerler(1587 yılında) ile çift bozarak şehre inen köylülerdir. (Şimşek; 2002, 47-48)