1.27k likes | 1.5k Views
NLP. Sınırsız Güç Hazırlayan : Reha YELKEN Kaynak: www.nlpat.com. KALİBRASYON. Eğitimimize algılama konusuyla başlıyoruz. Algılarımız, dışarıdaki dünyanın zihnimizdeki temsil ediliş biçimini dolayısıyla, neye tepki vereceğimizi sürekli etkiliyor.
E N D
NLP Sınırsız Güç Hazırlayan : Reha YELKEN Kaynak: www.nlpat.com
KALİBRASYON • Eğitimimize algılama konusuyla başlıyoruz. Algılarımız, dışarıdaki dünyanın zihnimizdeki temsil ediliş biçimini dolayısıyla, neye tepki vereceğimizi sürekli etkiliyor. • Karşılıklı sohbet eden iki kişinin, aralarındaki iletişimin, %7 si içerik (söylenen söz), %38' i ses tonu (sessiz, bağırarak.. vs.) ve geri kalan %55 i de beden dili (fizyolji, jest ve mimik) aracılığı ile gerçekleşiyor.
Demekki insanlar arasındaki iletişimde, ne söylenildiğinden ziyade nasıl söylendiği ya da davranıldığı önemli, çünkü insan beyni tarafından öncelikli olarak, sözsüz sinyaller yorumlanıyor. • Birçok insan karşısındakiyle iletişim kurarken algılarını keskinleştirmeyi, dikkatini yoğunlaştırmayı (Kalibre etmeyi) ihmal eder. • Kalibrasyonu zayıf olan kişiler, söylediklerini sabırla dinleyen bir kişinin, aslında kibarlığından veya bizi kırmak istemediğinden dolayı sohbete katlanmış olduğu gerçeğini algılayamaz. • Kalibrasyonu zayıf olan bir satış temsilcisi ise, müşterisinin gerçek ihtiyacını veya ürünü satın almak istemediğini zamanında algılayamaz ve gereksiz dil dökebilir.
Neden Kalibrasyon ? • Beden dili öğretisini, tüm insanlar için genellemek mümkün değildir. Konuşurken burnunu kaşıyan her bireyin, her zaman yalan söylediğini iddia etmek yargısız infaza benzer. Bundan dolayı tüm dikkatimizi o anda konuştuğumuz kişiye vermeliyiz. Algılarımız ne kadar açıksa, karşından gelen sözlü veya sözsüz sinyalleri de o denli iyi algılayabilir ve kendi tepkilerimizi ona göre ayarlayabiliriz. Elbette bu yeni bir şey değildir. Çalan telefona da cevap verdiğimizde dikkatle dinlersek karşıdan gelen “alo” sesi dahi, karşımızdakinin ruh hali hakkında çıkarımlarda bulunmamız için yeterli olabiliyor. “Leb demeden leblebiyi anlama” becerini aşağıdaki uygulama önerileri ile geliştirebilirsin:
Uygulama önerisi: a) En az iki dakika dikkatli bir şekilde, partnerinizin beden dilini bilinçli bir şekilde gözlemleyin. Daha sonra çıkarımlarınız hakkında partnerinizle konuşun. b) Bir partner ile birlikte bir video fragmanını televizyonunuzun sesini tamamen kısarak dikkatle izleyin. Gözlemlerinizin zihniniz tarafından nasıl yorumlandığına dikkat edin. Daha sonra video fragmanını sesli izleyin ve hatalı yorumlamalarınıza hangi sinyallerin yol açtığını analiz etmeye çalışın.
KALİBRASYON • Birinin yalan söylediğini nasıl anlayabilirsin? Belirtileri nelerdir? • Daha önce mutlaka karşındakinin doğruyu söylemediği hissine kapılmışsındır. Yine de, bunca tecrübeye rağmen bu soruya açıklayıcı, net bir cevap vermek kolay olmasa gerek. Peki nasıl kanaat getirebiliyoruz karşımızdakine güvenebileceğimize yada güvenemeyeceğimize ? Konuşurken sesinde dalgalanma mı oluyor ? Veya göz temansından mı kaçınıyor ? Yoksa sadece güvensiz birine mi benziyor ?...
Tüm bunlar beden dili konusundaki genellemelerdir. Her insanın bir birey olarak özel olduğunu düşünürsek, bu genellemelerle yola çıkmak bizi yanıltabilir. Elbette sorunun cevabı geçen eğitim konumuzla ilgili. • Karşımızdakinde algılamış olduğumuz “Benzeşimli” sinyaller, bizde güven duygusu çağrıştırırken “Benzeşimsiz” sinyaller ise güvensizliğe ve uyumsuzluğa neden olur. Bu sinyalleri (belirtileri) bilinçli olarak algılayabilmek için Kalibrasyona ihtiyacımız var. Kalibrasyonu, karşımızdaki kişide oluşan küçük değişimleri, bilinçli bir şekilde algılama becerisi olarakda tanımlayabiliriz • Aşağıda belirtilen bazı ayrıntılar üzerinde algılarımızı yoğunlaştırıp, bu ayrıntılarda meydana gelen değişimleri gözlemlememiz bize ihtiyacımız olan ipuçlarını sağlayacaktır. BODY TALKS !...
Kişiyi bir süre izledikten sonra davranış emareleri hakkında zihnimizde bir norm ya da standart değer oluşacaktır. Belirlenmiş olan bu standart ya da normdan sapma derecesi yükseldiğinde ise aradaki fark beynimiz tarafından öncelikli olarak yorumlanarak stres hormonunun (cortisol) salgılanmasına, güvensizlik ve rahatsızlık hislerinin oluşmasına yol açacaktır. • Kalibrasyon becerisi zayıf olan kişilerde bu süreç bilinçdışı işler. NLP uygulayıcıları bu durumu benzeşimsiz (uyumsuz) iletişim kurma olarak tanımlar. Yani kişiye özgü, standart davranış emarelerinin dışına çıkma, söz (içerik) ile ses tonunun özellikleri veya beden dilinin bize sunmuş olduğu belirtiler arasında bir uyumsuzluk söz konusudur.
Örneğin: "Bu akşam yemeğe çıkalım mı?" sorusunu yönelttiğin partnerinin : “Canım istemiyor” sözleriyle teklifini geri çevirirken, diğer taraftan beden dili ve ses tonuyla: “Aslında hiçte fena bir fikir değil”, anlamına gelen onaylayıcı sinyaller vermesi bu duruma örnektir. Kişiden gelen sözlü (verbal) ve sözsüz (non-verbal) sinyallerin birbiriyle çelişkili olması durumu NLP de “benzeşimsizlik” olarak tanımlanır. • Kalibrasyon konusunda deneyimli kişiler, algıladıkları sinyallerin kendi içindeki uyumsuzluğunu, sapma derecesini farkedebilir ve iletişim sürecini buna göre yönlendirebilir.
Altın kural: • Sunumlarda, iş görüşmelerinde, satış ve pazarlamada, partnerine aşkını ilan ederken, özür dilerken… İnandırıcılığını arttırmak, karşındakinin güvenini kazanmak istiyorsan benzeşimli iletişim kurmaya özen göster. • Uygulama önerisi: • "Ya olduğun gibi görün , ya göründüğün gibi ol" diyen Mevlana nın sözünden yola çıkarak, • a) Bir gün boyunca çevrendeki insanların seninle veya başkalarıyla konuşurken, kurmuş oldukları iletişimin ne kadar benzeşimli (Congurent) olduğunu dikkatle gözlemle (Kalibrasyon). Söylenen sözler ile beden dili - ses izdüşümü arasındaki uyum veya uyumsuzlukları gözlemlemeye çalış.
b) Hiç tanımadığın halde sende güvensizlik hissi yaratan insanların iletişiminde, benzeşimsiz belirtilerinin neler olduğuna dikkat et. • c) Bir gün boyunca, bilinçli bir şekilde bedeninin ve ses tonunun sözlerinle benzeşimli olmasına, hatta altını çizmesine, vurgulamasına özen göster. Bu şekilde kurmuş olduğun iletişimin başkaları tarafından nasıl algılandığına dikkat et. • d) Jest – mimik, ses tonu veya nefes alışındaki mikro değişimleri bilinçli bir şekilde bastırarak partnerine yalan – yanlış bir hikaye anlat. Bunu yaparken benzeşimli iletişim kurmaya çalış. Yaşayacağın zorluklara, bastırmak zorunda kalacağın bedensel belirtilere dikkat et ve farkındalık kazan. Partnerinin bir uyumsuzluk algılayıp algılamayacağına dikkat et. Not: Uygulama sonrasında partnerine neden yalan söylediğin konusunda benzeşimli bir açıklama yapmayı da unutma :)
HEDEFLER I.Haftanın Metaforu: • Bir kurbağayı kaynar su dolusu bir kazanın içine attığımızda neler olur dersin? • Tabiki kurbağa can havliyle kazandan dışarıya sıçrayacaktır. Acı verici bir deneyim ve belki birkaç yanığın ardından, muhtemelen yaşamına kaldığı yerden devam edecektir. • Peki, başka bir kurbağa soğuk veya ılık su dolusu bir kazanın içine atıldığında ve su yavaş yavaş ısıtıldığında neler olur dersin? • Bu sefer kurbağa yaklaşan tehlikeden habersiz, kazanın içerisinde kalmaya devam edecektir. Gittikçe artan su sıcaklığı kurbağayı daha da sersemletecektir, taaki yerinden kıpırdayabilecek hali kalmayana dek veee...
"Kurbağa çorbası sever misin?" :) • İşte bu durum birçok insanın da yaşam öyküsüdür... • İçerisinde bulundukları durum (sağlık, ekonomik durum, sosyal çevre, kariyer, v.s.) zaman içerisinde yavaş yavaş değişime uğrar. Bu değişimin belirtileri veya sonuçları ise adım adım, basamak basamak ve bazen de gecikmeli olarak yaşanır. Yıllarca hiçbir şikâyeti olmadan sigara veya alkol bağımlısı olarak yaşamını sürdüren birinin bir anda kalp krizi geçirmesi veya akciğer kanserine yakalandığını öğrenmesi, sonuçları gecikmeli olarak ortaya çıkan değişim süreçlerine basit bir örnektir.
Değişim süreçleri adım adım, basamak basamak ve gecikmelerle yaşandığından birçok insan, yaşam koşullarındaki olumlu veya olumsuz yöndeki hassas fakat ivmesel değişimlere zamanında gereken tepkiyi veremez. Yaşam kalitesi yavaş yavaş fakat istikrarlı bir şekilde kötüye giden birçok kişi, kendisini bir anda şeytan üçgeninin (veya kaynayan kazanın) içerisinde buluverir ve dışına çıkabilecek gücü kendisinde bulamaz. Ne yapabiliriz? • Bu tehlikeli akıntılara kapılmamızı önleyecek ve yaşamda bize daha fazla kontrol sağlayacak olan en önemli unsur hedeflerimizdir. İyi tanımlanmış hedefler, bizi motive eder, algılarımızı sürekli olarak yönlendirir ve amaçlarımız doğrultusunda odaklanmamızı sağlar.
Geçtiğimiz son beş seneyi şöyle bir gözünün önüne getir. Beş sene ne kadarda çabuk geçebiliyor öyle değil mi ? Bugün bulunduğun yer, geçtiğimiz seneler içerisinde verdiğin kararlar ve odaklandığın veya odaklanmadığın hedeflerin bir sonucudur, fark edebiliyor musun? Karşına olağanüstü bir mani çıkmazsa, günümüzden beş sene sonrasına da ulaşacaksın...
Fakat nereye? Asıl önemli olan soruda budur! Varmak istediğin yeri biliyor musun? Nereye gideceğimizi bilmeden yola çıkmanın rüzgârda savrulan bir yapraktan hiçbir farkı yoktur! Aradığımız şeyi iyi tanımlamamışsak bulacağımız şeylerin, aramakta olduğumuz şeyler olduklarını nasıl bilebiliriz? Hedefler belirleyip hayatımız için bir standart koymazsak karşımıza çıkacak olanlara boyun eğmek zorunda kalabiliriz. • “Ne istediğine karar ver, çünkü değişim kararla başlar!”
Uygulama önerisi: • Bir kağıt ve kaleme ihtiyacın var. (Kaybedilmek üzere, gazetenin köşesinden yırttığımız rasgele bir kâğıt parçasından söz etmediğimi anlamışsındır). • Şimdi uzun ve kısa vadede ulaşmayı arzu ettiğin hedefleri tanımlayarak yazmaya başla. Örneğin: "Birinci hedefim, başarılı olmak istiyorum”. Bu iyi tanımlanmış bir hedef değildir. Nasıl ? Ne kadar ? Nerede ? Ne zaman ? Kiminle birlikte başarılı olmak istiyorum ? ve benzeri sorular hedefini tanımlamaya ve onu gerçekleşebilir kılmaya yardımcı olacaktır.
Henüz ulaşmadığın bir hedefi tanımlamakta zorlanıyorsan şunu da deneyebilirsin: • Farzet ki bir eşyanı kaybettin. Gazeteye bir kayıp ilanı vereceksin, ilanda bu eşyayı nasıl tanımlardın...? Şimdi henüz ulaşmadığın fakat ulaşmayı arzu ettiğin şeyleri, aslında önceden sahip olduğun fakat, bir eşya misali yitirdiğini farzet. Akıl gözünde canlandırma yaparak, onu bulmak için detaylar içeren bir kayıp ilanı verdiğini düşünebilirsin...
Unutma, zihninde ulaşılabilir bir sonuç oluşturursan, o sonuca ulaşmak yönünde ilk ve en büyük adımı atmış olursun! • Yazmış olduklarını titizlikle sakla! Uygulama esnasından aklından geçen düşüncelerine ve hissettiklerine dikkat et ve not al. Haftaya hedeflerini birlikte gözden geçireceğiz.
HEDEFLER II. Merhaba, • Geçen sayıdaki uygulama önerisinde hedeflerini bir kâğıda yazmanı istemiştim. “Hedeflerin doğru tanımlanması” konusu ile devam edebilmemiz için hedeflerinin şu anda yazılı olarak elinin altında olması gerekiyor. Hazırlamak için henüz fırsat bulamadıysan, okumaya devam etmeden önce, 5 dakikanı ayırabilirsin…
NLP, arzu ettiğin sonuçlara ulaşabilmen için, hedef odaklı sistematik bir yapı sunar. Hedeflerimiz doğrultusunda herhangi bir şey yapabilme yeteneğimiz, sinir sistemimizi doğru yönlendirmemize bağlıdır. Tanımladığımız hedeflerin, arzuladığımız sonuçlara ulaşabilmemiz için ihtiyaç duyacağımız davranışları üretmek yönünde, sinir sistemimizi uyarıcı bir niteliği vardır. Yani bir hedef tasarımı yaparken, aslında beynimizi programlıyoruz. Bu program, zihinsel, stratejik bir sürecin başlamasına neden olur. Stratejilerin işlevselliğini test etmede kullanılan TOTE-Modeli, bu karmaşık sürecin basitleştirilmiş akış şemasını aşağıdaki gibi görselleştirir.
UYGUNLUK KRİTERLERİ1. Hedefin Olumlu Tanımlanması • Hedefini tanımlarken dikkat etmen gereken ilk koşul, istenilen sonucun olumlu bir biçimde formüle edilmesidir. Hedeflerini tanımlarken olumsuz bir tanımlamadan yola çıkmak, sorunlara odaklanmana neden olup, asıl hedeflerin yolunda ilerlemeni zorlaştıracaktır.
“Pembe benekli bir fili aklına getirme!” dediğimde , zihninde pembe benekli bir fil canlandırmaman insanüstü bir çaba gerektirir.Zihnimiz olumsuzu canlandıramaz. Önce ona odaklanır ve daha sonra silmeye çalışır. Veya Paris'e gitmek için seyahate çıkmak istemiyorsan, bunun sana önümüzdeki tatil için plan yapmada faydası olmayacaktır. Beynimizin bu çalışma prensibini göz önünde bulundurarak başarılı sonuçlar üretebilmemiz için, olumlu girdilere ihtiyacımız vardır. Ne istediğin üzerinde düşünmek, soruna değil, hedefe odaklanmanı sağlayarak, seni sonuca yöneltecektir.
2. Hedeflerin denetim altında olması • İkinci koşul, tanımladığın hedefinin senin denetimin altında olmasıdır. Hedeflerine ulaşabilmen tamamen başka insanların insiyatifi altındaysa, hedefin kendi denetim alanının dışında yer alıyor demektir.
“Çocuklarımın başarılı olmasını istiyorum” veya “Eşimin beni daha çok sevmesini istiyorum”, ve benzeri tanımlamalar, doğrudan kendi denetimimiz altında değildir. Başka birini, istemekle değiştiremezsiniz. Değiştirebileceğimiz tek kişi kendimiz olduğumuza göre, hedeflerimizde sorumluluk üstlenmemiz gerekir. Ör: "Çocuklarımın okulda başarılı olmasını istiyorum" (öz-denetimsiz hedef), yerine: "Çocuklarıma her akşam ödevlerini yaparken yarım saat destek olacağım" (özdenetimli hedef). Hedeflerini tanımlarken kendine şu soruyu sorabilirsin: Hedefime ulaşabilmem için kendi denetimim altında neler yapabilirim? Sorunun yanıtı, kendi denetiminde sonuçlar üretebilmen için somut adımlar atabilmeni sağlayacaktır.
3. Hedefin somutlaştırması ve başarı kanıtı • Üçüncü koşul, hedeflerin mümkün olduğunca somut ve detaylı tanımlanmasıdır. Mutlu, başarılı veya zengin olmak istiyorum, somut tanımlamalar değildir. Bu ve benzeri genellemeleri, hedefinizi tanımlarken kullanmamaya özen gösterin çünkü belirgin ölçüleri, boyutları veya oranları yoktur ve bizi bir sonuca ulaştırmazlar.
“Kiminle mutlu olmak istiyorum? Nasıl zengin olmak istiyorum? Hangi alanda nasıl başarılı olmak istiyorum?” gibi sorulara vereceğin cevaplar ile, hedefini somutlaştırarak bir ilerleme kaydedebilirsin. Hedefini somutlaştırdıktan sonra kendine şu soruları sor: “Hedefime ulaştığımı tam olarak nasıl bileceğim? Ne yapıyor ? Ne işitiyor veya ne hissediyor olacağım?. Bu sorulara vereceğin cevaplar senin başarı kanıtın olacak. Hedeflerin yolunda davranış sergilerken, elde edeceğin bütün sonuçlar, zihin tarafından sürekli olarak başarı kanıtıyla karşılaştırılarak, yolun neresinde olduğumuz konusunda bize geri bildirim sunacaktır. Bu şekilde hatalarımızdan ders alırız ve davranışlarımızı yeniden düzenleyebiliriz.
4. Hedefin uygun büyüklükte olması • Hedefinin çok küçük olması durumumda, harekete geçebilmen için gerekli olan motivasyonu bulamayabilirsin. Bu durumda kendine, “Bu hedefime ulaşmam bana ne kazandıracak?” sorusunu sorarak bir üst çıkarım elde edeceksin. Gerekirse sorunu bu üst çıkarım için de tekrarla. Elde edeceğin üst-üst çıkarımın sağlayacağı motivasyon, harekete geçmeni kolaylaşacaktır.
Hedef: “Çalışma masamı toparlamak istiyorum.” -------- Motivasyon = Soru: “Toplanmış bir çalışma masası bana ne sağlayacak?” • Üst çıkarım: "Düzenli - stressiz bir çalışma ortamı” -------- Motivasyon = Soru: “Stressiz bir çalışma ortam bana ne sağlayacak?” • Üst çıkarım: “İşimde daha çok başarı, kalite…” -------- Motivasyon = • Veya uzun vadede gerçekleşecek olan çok büyük bir hedefin varsa, hedefin uzaklığı veya büyüklüğü, ümitsizlik ve korku duygularının etkisiyle, motivasyon kaybına neden olabilir. Bunun için, onu küçük bölümlere ayırarak, ulaşılabilmesi daha kolay ara hedefler haline dönüştürebilirsin...
5. Hedefin ekolojik olması • Hedefin yolunda elde edeceğin bütün sonuçları, bir göle (yaşamına) atılan çakıl taşları gibi düşünebilirsin. Taş, suya değdiği yerin merkezinden dışa doğru halkalar halinde değişim dalgaları oluşturacaktır. Aynı şekilde yaşamında • yapacağın her türlü değişiklik, seni oluşturan ve seninde bir parçası olduğun sistemleri aşama aşama etkisi altına alacaktır. Bunun için hedeflerimizin yaşamımızın diğer alanlarıyla da ekolojik bir uyum içerisinde olmasına özen göstermemiz gerekiyor.
Örnek: Gündüz işinin dışında bir de geceleri çalışmaya başlamanın sana sağlayacağı artı kazancın yanında bu değişim, ruhsal ve bedensel sağlığın üzerinde olumsuz etkileri de beraberinde getirecektir. Elde edeceğin olası olumsuz etkileri değerlendirip bunlara değip değmeyeceğini sorgula. Değiyorsa olumsuz etkileri en aza indirgemek için hedeflerin üzerinde gereken değişiklikleri yap.
Hedefinin Ekolojik Sınamasını şu sorularla yapabilirsin: • "Hedefime ulaşmam başka kimleri ve ya neleri etkileyecek?" • "Hedefime şimdi ulaşmış olsaydım, bu yaşamımda başka ne tür değişiklikleri beraberinde getirirdi?“ Tebrikler! • Hedeflerin yukarıdaki kriterler ile uyum içerisindeyse, artık ne istediğini bilen, olumlu, ulaşılabilir, uygun büyüklükte ve yaşamının diğer alanlarıyla uyumlu çekici bir hedefin var. • Şimdi sıra sende! En uzak seyahatler bile ilk adımı atmakla başlar...
TEMSİL SİSTEMİ I. • Çevremizde olup bitenleri duyularımız aracılığıyla algılarız. Cisimleri gözlerimizle görür, sesleri kulaklarımızla işitiriz. İyi ve kötü kokuları, burnumuzla algılarız. Besinlerin tatlarını dilimizle tadar, cisimlerin sertliğini, yumuşaklığını, soğukluğunu ve sıcaklığını derimizle hissederiz. Uyarıcıların alınmasını sağlayan yapılar, reseptörler olarak adlandırılır. Reseptörlerle alınan uyarılar, duyusal sinirlerle beynin ilgili merkezlerine iletilir.
Kısacası duyu organlarımız, çevreden gelen uyarıları, duyu sinirleri aracılığı ile elektro-kimyasal sinyaller olarak beynimize gönderir. Hafızamız tarafından kodlanan bu veriler, dış uyarıcının zihnimiz içerisindeki temsilini oluşturur. Yani dış uyarıcılar, şu anda okumuş olduğun satırlar dahil olmak üzere, zihnimizde duysal deneyimler olarak temsil (represent) edilir. Duymadım, görmedim veya söylememiştin, deme sakın... :)
Zihnindeki dünya... • Zihnindeki belli bir hatırayı nasıl temsil ettiğinin farkında mısın? Geçmişte sana büyük korku veya heyecan yaşatmış olan bir anıyı düşünmeni istiyorum. Yardımı olacaksa gözlerini kapat ve kendi içine odaklan. Zihninde, nelerin canlanacağına dikkat et. Bunu hemen şimdi deneyebilirsin. • Şimdi yeniden üzerinde düşünmeni istiyorum, aklına gelen ilk şey neydi? Bir görüntü mü canlandı gözünün önünde? Yoksa olayla ilgili bir ses veya yaşadığın yoğun bir duygu muydu? Yaşamış olduğun deneyimin zihnindeki yapı taşları ve temsil ediliş biçimleri daha çok görsel mi, işitsel mi yoksa dokunsal (kinestetik) nitelikte miydi?
Temsil Sistemi (Representation-System) • Temsil sistemimiz (Representation-System), bilginin algılanıp zihin tarafından kodlanması ve yeniden hatırlanabilmesinde önemli bir rol oynar. Bu sistemin işleyişi ve kapasitesi, kalıtsal özelliklerin yanı sıra, sonradan öğrenmenin de etkisiyle kişiden kişiye farklılık gösterebilir.
Doğuştan görme engelli bir kişiyi düşünelim. Bu kişi görsel algı kanalını kullanamayacağından dolayı dışarıdan gelen bilgileri zihninde görüntüler olarak temsil edemeyecektir. Bu yüzden diğer algı kanallarından gelen bilgiler üzerinde odaklanmak zorundadır. Mesela, karşısındaki kişinin sempatik olup olmadığını anlamak için kişinin ses tonu gibi “işitsel” veya kendisiyle tokalaşırken, elinde hissetmiş olduğu basınç, ısı veya titreşimler gibi “dokunsal” (kinestetik) veriler üzerinde duracaktır.
Peki, görme engelli bir insanın güvenini kazanmak isteyen birinin, düzgün giyinip kravat takmış olması veya saçını kuaförde taratıp boyatması kendisine bir fayda sağlar mıydı? Elbette sağlamazdı.. Çünkü karşısındakinin ihtiyaç duyacağı veya tercih edeceği verilerin türü (modality) ve kalitesi (sub-modality) kişinin üzerinde durarak aktarmış olduğu verinin türü ile bağdaşmayacaktır. Bir uyumsuzluk yaşanacaktır...
Algısal bir engeli olmayan bireyler, beş (veya altı) duyusunu kullanabilme yetisi ile donatılmış olmalarına rağmen temsil sistemlerinin işleyişi açısından birbirlerinden farklılık gösterirler. Bu farklılaşmanın nedeni, hepimizin en az bir algı kanalını tercihli olarak kullanmamızdır. • Elbette bir konsere gittiğimizde, işitsel duyu kanalımız üzerinden bilgi edinmeyi tercih ederiz ancak genel olarak, deneyim edinirken birçok duyu kanalını aynı anda kullanırız. Deneyimlerin birçok duyu kanalı tarafından eş zamanlı olarak kodlanması mümkündür.
Tercihli Temsil Sistemimiz (Preffered Rep-System) • Her birimiz kendimize özgü yaşam geçmişimize göre bazı duyularımızı daha az, bazılarını ise daha yoğun kullanırız. Baskın olarak kullanmış olduğumuz duyu kanalı, bizim tercihli temsil sistemimizdir (Preferred Rep-System). • Bilginin, öncelikli duyu kanalımız üzerinden gelmesini tercih ederiz. Bu kanal üzerinden gelen bilgiyi daha doyurucu bulur, daha rahat kavrayabilir, daha kolay aklımızda tutabilir ve daha çok güveniriz.
Kendi yaşamımdan bir örnek: Alışveriş yaparken eşim görsel temsil sistemini kullanır. Kumaşın rengi, kesimi, üzerinde duruşu, nakışları ve diğer görsel detaylar üzerinde dururken, ben doğru üründe karar kıldığımıza emin olabilmek için, öncelikli olarak kumaşa dokunma ihtiyacı hissederim. Kumaşın türü, sağlamlığı, rahatlığı, yumuşaklığı, sertliği ve buna benzer dokunsal temsil sistemimi doyuracak olan diğer veriler üzerinde odaklanırım. • Temsil sistemimizin farklılığı, yaşamımızın her alanına yansır. Aşağıda bazı ipuçları verilmiştir:
Öncelikli temsil sistemi; “Görsel” olanlar... • Çevrelerindeki görsel uyarıcılar üzerinde odaklanır, öğrenebilmek için görüntülere ihtiyaç duyarlar. Zihinlerindeki görüntüler, resimler yardımıyla düşüncelerini organize ederler. Foto grafik bellekleri gelişmiştir. Görmüş oldukları yüzleri kolay kolay unutmazlar. Kendilerinin ve başkalarının dış görünüşüne, beden dillerine dikkat ederler. Jest-mimikleri gözlemler ve konuşurken göz teması kurmaya dikkat ederler. • Beynimizin görüntü işleme kapasitesi çok yüksektir. Görsel kişiler bu nedenle daha hızlı konuşur. Konuşurken, görsel duysal kaynaklı sözcükler kullanırlar ...
Öncelikli temsil sistemi; “İşitsel” olanlar... • İyi birer dinleyicidirler. Dinleyerek veya okuyarak bilgi edinmeyi severler. Başkalarına ve kendi iç seslerine kulak verebilirler. Seslere karşı duyarlıdırlar. Düşünürken iç diyaloglar kurar. • Uzun uzun, ahenkli ve orta hızda konuşmayı severler. Konuşurken göz temasını ihmal edebilirler. Görüntülerden ziyade sayıları ve soyut verileri akıllarında tutabilirler. Konuşurken işitsel duysal kaynaklı sözcükler kullanırlar…
Öncelikli temsil sistemi; “Dokunsal” olanlar... • Görmekten veya duymaktan ziyade, bizzat uygulayarak, işin ucundan tutarak öğrenmeyi tercih ederler. Dokunsal insanlar için hisler ve duygular önemlidir. (Bunun duygusallık veya EQ ile bir ilişkisi yoktur). • Derin diyafram nefesi alırlar. Konuşma hızları ağırdır. Size uzaktan merhaba demektense, samimi bir tokalaşmayı veya sımsıkı bir sarılmayı tercih eder, konuşurken kinestetik duysal kaynaklı sözcükler kullanırlar …
Dikkat ! • Bu kategoriler, basitleştirilmiş genellemelerdir. Belirtileri ise sadece yukarıda yazılı olanlarla sınırlı değildir. • Bu bilgiler, insanları sınıflara ayırma veya onları etiketlemek için kullanılmamalıdır. Bu bizi sınırlandırır. • NLP eğitimi alan uygulayıcılar (Practitioner), Temsil Sistemlerini tanımlayabilme ve bu veriler ışığında hedef odaklı çalışma yapabilme becerilerini geliştirirken, etik değerleri de gözetmek durumundadır. Her insan yapısı itibariyle benzersiz, tek ve özeldir.
Peki o zaman amaç nedir ? • Temsil Sistemleri modelini amacına uygun kullanarak, kendimiz ve başkaları üzerindeki farkındalığımızı geliştirebiliriz. • Karşımızdaki kişinin öncelikli kanalının, bizimkinden farklı olması durumunda onunla uyumlu olabilme yetimizi geliştirebiliriz. • Kişinin temsil sistemini bilmeniz onunla daha etkili, uyumlu ve güven verici bir iletişim kurmamızı kolaylaştıracaktır. • Daha doyumlu bir yaşam için, az kullanmaktan körelmiş algı kanalımız varsa bunu tekrar rafine etmeye zaman ayırabiliriz…