381 likes | 1.47k Views
İBRAHİM ŞİNASİ (1826 – 1971). HAYATI ve YETİŞTİĞİ SOSYAL ÇEVRE.
E N D
HAYATI ve YETİŞTİĞİ SOSYAL ÇEVRE 1826’da İstanbul ‘da Tophane’de doğdu. Babası 1828-29 Osmanlı - Rus Savaşı sırasında şehit düşen Bolulu bir topçu yüzbaşısıdır. Tanzimat’ın ilanında henüz 13-15 yaşlarında olan Şinasi İstanbul Tophane civarında doğmuştur. Şinasi’yi, annesi Tophane semtinde bir mahalle okulunda okuttu. Sonra ailesinin dostları onu Tophane İdaresi kalemlerinden birinde görevlendirdiler. Zamanın böyle devlet dairelerinde çalışanlar, buralarda ciddi bir staj görür, kültür adamlarıyla tanışır, onlardan ders görerek yetişirlerdi. Bu arada kuvvetli bir dil, bir kültür edinirlerdi. Şinasi de burada İbrahim Efendi denilen bir kişiden doğu ilimlerini öğrendi.
Yeni şiirin ilk temsilcisi olan İbrahim Şinasi, öğrenimini İstanbul’da yaptıktan sonra devlet memuriyetine girmiştir. Arapça, Farsça ve Fransızca öğrenmiştir. O zamanlar, batı medeniyeti sahasında en geniş ve hemen hemen biricik temas noktamız Fransa idi. Fransızca’yı öğrendikten sonra Fransa’ya maliye öğrenimi için gitmiş ve Fransız Edebiyatı’nı da tanımaya başlamıştır. Paris’te ünlü Fransız yazar ve şairlerle tanışmıştır.
EDEBİYATIMIZDAKİ YERİ Şinasi’nin gaye edindiği iş, Türkiye’de ilk özel gazeteyi çıkarmaktı; burada halka halk diliyle hitap etmek, onlara batının yeniliklerini ve yeni fikirlerini tanıtmaya çalışmaktı. Şinasi’den büyük teşvik gören Agah Efendi, Mukaddime adlı baş yazısını Şinasi’nin yazdığı Tercüman-ı Ahval gazetesini 1860’da çıkardı. Devletin tahsil için Fransa’ya gönderdiği ilk öğrenciler arasına katılan Şinasi, o çağlar Avrupa’sının bu en hareketli kültür ve medeniyet memleketinde kaldığı beş yıl içerisinde Türkiye için mühim yenilikler öğrenmiş ve ülkesine böyle bilgi ve görgülerle dönmüştü. Fransızca’dan manzum olarak tercüme ettiği bazı manzum parçaları 1859’da küçük bir kitap halinde yayınladı. Tercüme-i Manzume adını verdiği bu eseri onun batı edebiyatına ilk adımı oldu. Şinasi, yeni edebiyatın kitap halinde yayınlanan ilk tiyatro eseri olan Şair Evlenmesi’ni 1860’da Tercüman-ı Ahval’de yayınladı. Altı ay sonra gazeteden ayrılan Şinasi 1862’de Tasvir-i Efkar Gazetesi’ni yayınladı.
Şinasi, dili canlı ve incelemeye layık bir madde gibi ele almış, İstanbul’a ilk dönüşünden Tasvir-i Efkar’ı çıkarttığı seneye kadar üzerinde çalışmıştır. Tasvirdeki yazıları ise seneden seneye değiştirmiştir. Şinasi’nin nesri daima en ilerde bir yenilik olarak kabul edildiği halde, şiiri üzerindeki görüşler değişmiş, bu şiirin edebiyatımızdaki yeri zaman zaman tartışılmıştır.
Tasvir-i Efkâr’ın ilk sayısındaki “Başyazı” 1862’de şiirlerini “Müntahabat-ı Eş’arım” adlı bir kitapta topladı. Bir yıl sonra da derlediği atasözlerini “Durub-ı Emsal-i Osmaniye” adıyla bastırdı. Adının Ali Paşa için düzenlenen bir suikaste karıştırılmasından ürkerek, 1865’te Paris’e gitti. 1869’da İstanbul’a dönünce artık siyasetle tamamıyla ilgisini keserek yayın işleriyle uğraştı. Tek gayesi, hazırladığı Türkçe sözlüğü kurduğu küçük matbaasında yayınlamaktı. Fakat, bunu başaramadan 1871’de öldü.
Şinasi’nin Türk Şiiri üzerindeki yenileştirme çabası, Fransa’dan ilk dönüşü ile başlar. Gerçekten Fransa’ya gitmeden önce Reşid Paşa’ya yazdığı bir kaside ile dönüşünden sonra aynı kişi için yazdığı diğer üç kaside arasında gerek dil, gerek üslup ve gerekse tema bakımından olan ayrılıklar bunu açıkça gösterir. Eski kasidelerin hayal ve benzetmeleri bırakılarak, klişe özelliklere değil, övülenin şahsiyetini belirten gerçek özelliklere yer verilmiştir. EDEBİYATIMIZA GETİRDİĞİ YENİLİKLER Şinasi’nin şiirimizde yaptığı yenilik düz yazıda yaptığından hem büyük hem de çok güçlü. O, düz yazıda aşağı yukarı boş bir sahada çalışıyordu. Şiirde ise, beş asırlık zengin her itibarla köklü bir gelenekle karşı karşıyaydı. O öncelikle, yeni diyemesek bile çok sade bir dil aramış, ilk bakışta fakir görünmek pahasına olsa da, eski hayal sistemini reddederek yeni bir hayal sistemi kurmaya çalışmış, küçük alıştırmalarla, denemelerle yeni bir kafiye anlayışı, yeni bir şiir şekli meydana getirmiştir. Doğu Edebiyatı’nın öteden beri alışık olduğu hayvan hikayelerinin karşısına La Fontaine Hikayelerini çıkarmıştır.
Özellikle beyit beyit ayrı kafiyelerle gelişen “Münacaat”, “İlahi” şiirleriyle kasideler, “Arz-ı Muhabbet” şiiri ve “Eşek ile Tilki” hikayesi ve halk Türkçesi ile yazılmış şiirleriyle, klasik Türk Şiiri ilk defa olarak eski şiirlerden çıkmış olur. Gelsem olmaz mı huzura a benim arslanım Ta yakından bakayım hüsnünüze hayranım Daim olsun beyimin saye-i lütf û keremi Gül biter bastığı yerlerde mübarek kademi Şinasi Türk Edebiyatı’na hayli sade ve realist bir düz yazı şekli değil; fakat fikrî yenilikleri olan bir şiir ve nüfuz edebildiği ölçüde Avrupai bir hava getirmiştir. Şinasi, Fransa’ya fikir hareketlerinin yoğun devirlerinden birinde gitmişti. Burada, yazarları sosyal hayat üzerindeki etkisi ne ölçüde derin; sosyal ihtiyaçların yeni yazarlar yetiştirmekteki rolünün ne ölçüde geniş olduğunu gördü. Şinasi o devir İstanbul’undan gittiği Paris’teki medeni ileriliğe ciddi kültür ve hürriyete hayran olmuştur. Şinasi, insanlarımızın da dünyamızdaki gerçek yerlerini almalarını istiyordu. Bu da ancak akılla mümkündür diyordu. Şinasi’nin bir çok şiirlerinde “akıl” kelimesi geçer. Bilgi akılcıdır ve akılcı olmalıdır. Fakat akıl bir vasıtadır, onunla erişeceğimiz nokta medeniyettir.
ESERLERİ VE ŞAİR EVLENMESİ Şinasi’nin gazetecilik ve edebiyat sahalarındaki bütün çalışmalarında halka bir ses duyurma gayesi vardı. Dilde sade lisanı hatta “avam lisanını” tercih ediyor; eski edebiyatın külfetli dilini değil, sade dille yazılmış eserleri örnek gösteriyordu. Halka bazı siyasi haklarını isteyecek bir bilinç vermek, Türk halkını yeni medeniyet ve hürriyet dünyalarından haberdar etmek istiyordu. Ancak bunların anlatılması ve özellikle anlaşılması için halkın dilini kullanmak gerektiğine inanıyordu. Bu sebeple eserlerini ya sade bir dille, ya “safi Türkçe” ile yahut da “avam lisanı” dediği halk Türkçesi ile yazmıştır. Şair Evlenmesi de oldukça başarılı bir halk ve sahne dili ile yazılmıştır. Bu eserde bütün şahısların temsil ettikleri tiplere uygun bir dil kullandıkları görülmüştür. Şair Evlenmesi Türkiye’de batı tarzında yazılan ve yayınlanan ilk tiyatro eseridir.
Eser, bir perdelik küçük bir komedidir. Bazı yerli tipleri birkaç çizgi ile ve başarı ile canlandıran bu eseriyle Şinasi, batı etkisi altında fakat yerli malzeme ile işlenmiş, milli bir tiyatro örneği vermiştir. Eserin konusu ve kahramanları halk hayatından seçilmiştir. Komedinin tertibinde olay ve hareket zenginliğinden ziyade bu halk tiplerinin canlandırılmasına dikkat edilmiştir. Eser bize, edebiyatımızın o zamana kadar semtine uğramadığı yeni bir realizmin kapısını açar, öbür taraftan da bunu yapmak için halka gider. Orta oyunu ve meddah hikayeleri gibi mahalli sanatlardan yararlanır. Piyesin hayat karşısındaki abartısı, çok açık konuşan mizahı, olayın gelişmesindeki çabukluk yazarın halk geleneğini göz önünde tuttuğunu gösterir. “Şairliğe özenmesinden ve hoppalığından başka işi olmayan Müştak Bey, oturduğu mahalledeki iki kız kardeşten, yaşça küçük fakat boyca büyük olan Kumru Hanım’ı sever. Araya Ziba Dudu, Habbe Kadın gibi kılavuz ve Yenge Kadın’lar koyarak sevgilisi ile nikahlanır. Halbuki aynı kadınlar ve mahalle imamı Ebüllaklaka delikanlıya bir oyun oynayarak, kızların boyca değil yaşça büyük olanını gelin getirirler. Bu geçkin, çirkin ve kambur kızın yüzünü bile görmek istemeyen delikanlı fenalıklar geçirir. Onu bu zor durumdan ağır başlı arkadaşı Hikmet Efendi, imamın cebine bir kese akçe koymakla kurtarır.”
Şair Evlenmesi, önce Tercüman-ı Ahval Gazetesi’nde 1860 yılında yayınlanmış ve aynı yıl içinde aynı gazetenin basımevinde kitap halinde basılmıştır. Piyes dokuz sahneden oluşur. Şinasi Türk Halk Tiyatrosu inceliklerini, Fransız özellikle Moliere komedisiyle birleştirmeye çalışmış ve bunda başarılı olmuştur. O zamanlar edebiyatımızda tiyatro diye ortada henüz hiçbir tür yokken, Şinasi çağdaş edebiyatımızda bu türün lüzumunu düşünerek Türkiye’de ilk özel gazeteyi kurar kurmaz hemen tiyatroyu ortaya çıkarmıştır. Sadece bu hareketi bile onun yenilikçilik yönünün ne kadar güçlü olduğunu ispatlar. Şinasi yenilik edebiyatımızda eserlerinin çokluğundan çok niteliğiyle öncülük etmiştir. Tercüme-i Manzume, Şair Evlenmesi, Müntehabat-ı Eş’ar, Durub-ı Emsal-i Osmaniye ve ölümünden sonra arkadaşı Ebuzziya Tevfik Bey’in derlediği Müntehabat-ı Tasvir-i Efkar kitap halinde basılmış başlıca eserleridir. Divançe adlı şiiriyle, 1960 yılında Fevziye Abdullah Tansel’in derlediği makaleleri de katarsak basılı eserlerinin tümünü saymış oluruz.