E N D
FUZULİ (Kerbela, 1480-90? – Kerbela-Bağdat?, 1556)HAYATI1480'de Kerbela'da doğduğu ve 1556'da yine Kerbela'da öldüğü sanılır. Gerçek adı Mehmed b. Süleyman'dır.Türkçe divanındaki şiirlerini Azeri lehçesinde yazmıştır. Aynı zamanda Arapça ve Farsça divanlarından bu dilleri de çok iyi bildiği anlaşılmaktadır. Fuzûlî, kendinden sonra gelen Türk Divan şairleri arasında Bâkî, Ruhî, Nâili, Neşâti, Nedim ve Şeyh Galib gibi sevgiyi şiirlerinin odağı durumuna getiren şairleri etkilemiştir. www.edebiyatogretmeni.net
Öğrenimi hakkında kesin bir bilgi olmayıp, eserlerinden islami bilimler ve dil alanında çok iyi bir eğitim aldığı anlaşılmaktadır. Türkçe divanının önsözünde“Bilimsiz şiir temelsiz duvar gibidir, temelsiz duvar da değersizdir” demektedir. • Türkçe divanındaki şiirlerini Azeri lehçesinde yazmıştır. Aynı zamanda Arapça ve Farsça divanlarından bu dilleri de çok iyi bildiği anlaşılmaktadır. Eserlerinde kullandığı dil dönemindeki divan şairlerine göre daha sade, anlaşılır bir Türkçe’dir. Halk deyişlerinden bolca yararlanmıştır. • Bedensel zevklerden ziyade tasavvufi bir aşk, ehlibeyte duyulan özlem, ayrılık acısı şiirlerinin konusunu teşkil etmiştir. Duygu ve düşüncelerini çok içten ve lirik bir şekilde ifade etmeyi kolayca başarmıştır. Bu açıdan bakıldığında Türk şiirinde karşılaştırılabileceği tek şair Yunus Emre'dir. Leyla ve Mecnun mesnevisi aynı konuda yazılmış (Arapça ve Farsça dahil) en iyi mesnevilerden biridir. • İran şiirinden Hafız, Türk şiirinden ise Nesimi ve Nevai çizgisini en başarılı şekilde kemale erdirmiştir. Kendisinden sonra gelen bütün divan şairlerini etkilemiştir. • Kanuni'nin Bağdat'ı fethinden sonra (1534) padişaha kasideler sunmuştur. Padişah tarafından beğenilen kasideler karşılığında 9 akçelik maaşla ödüllendirilmiştir. Maaşını alamayınca Şikayetnãme'yi yazmıştır. Şikayetnãme Fuzuli'nin en önemli eserlerinden biridir. Şikayetnamesinde Fuzuli şöyle der: • “Selam verdim rüşvet değildir diye almadılar.Hüküm gösterdim faydasızdır diye mültefit olmadılar”
Şiirde "Fuzûlî" adını, kendi şiirlerinin başkaları ile, başkalarının şiirlerinin de kendi şiirleriyle karıştırılmaması için aldığını, böyle bir takma adı kimsenin beğenmeyeceğini düşündüğünden kullandığını söyler. Ama "işe yaramayan", "gereksiz" gibi anlamlara gelen "fuzûlî" sözcüğünün başka bir anlamı da "erdem"dir. Onun bu iki karşıt anlamdan yararlanmak amacını güttüğünü ileri sürenler de vardır. • *Divan edebiyatının en büyük şairidir. Kerbela’da yaşamıştır.Türbedarlık yapmış iyi bir eğitim görmüştür. *Şiirlerini Azeri Türkçesi ile yazmıştır, Dönemine göre dili sadedir. Gazel şairi olarak bilinir. Divan şiirinin bütün ölçülerini, biçimlerini kullanan Fuzûlî'nin yaratıcı gücü, düşünce derinliği, söyleyiş akıcılığı daha çok gazellerinde görülür.*Şiirde tasavvuf önemlidir.
ESERLERİ .Divan (Türkçe Divan) .Sıhhat ve Maraz, .Enisü'l-Kalb .Terceme-i Hadis-i Erbain ("Kırk Hadis Çevirisi"); .Beng ü Bâde .Hadikatü's-Süedâ ("Mutluların Bahçesi"); .Leylâ ve Mecnun .Rindü Zahid .Divan (Arapça Divançe) .Mektuplar (Şikayetname de içinde).Divan (Farsça Divançe) .Heft Câm
Çokça zikredilen beyitlerinden bazıları şunlardır: Aşk imiş her ne var alemde İlim bir kil ü kal imiş Mende Mecnundan füzun aşıklık isti'dadı var Aşık-ı sadık menem Mecnunun ancak adı var Hasılım yoh ser-i küyunda beladan gayrı Garazım yoh reh-i aşkında fenadan gayrı Eyle sermestem ki idrak etmezem dünya nedir Men kimem saki olan kimdir mey ü sahba nedir Dest busi arzusıyle ger ölsem dustlar Kuze eylen toprağım sunun anınla yare su Ya rab bela-yı aşk ile kıl müptela meni Bir dem bela-yı aşktan etme cüda meni Yılda bir kurban keser halk-ı âlem ıyd içün, Dem be dem saat be saat men senün kurbanınam.
KASİDE - Kasideler, genellikle birini övmek ve yermek amacıyla yazılan şiirler, daha çok din ve devlet büyüklerini övmek amacıyla yazılan divan edebiyatı şiirlerdir. • Kaside şairlerine kaside-gü (kaside söyleyen), kaside-sera ya da kaside-perdaz (kaside yazan) denir. • Çok katı bir kalıpla yazılan kasideler, 6 bölümden oluşur. • Türk edebiyatında 13. yüzyılda kullanılmaya başlanır. • Nazım birimi beyittir. • Beyit sayısı 33-99 arasında değişir. • Kasidenin ilk beyitine matla denir. Şair kasidesi içinde matlayı tekrar ederse tecdid-i matla denir. Matlayı birden çok tekrar ederse bu zat-ül metali veya zül metalidir. • Kasidenin son beyitine makta , şairin mahlasının bulunduğu beyite taç beyit denir. • Kasidenin en güzel beyiti beyt-ül kasid olarak isimlendirilir. • Arap Edebiyatında ilk dönemlerden beri kullanılan çok önemli ve yaygın bir nazım şeklidir. • Kaside sözcüğünün anlamı “kastetmek, yönelmek” tir. • Edebiyatımızda, din ve devlet büyüklerini övmek amacıyla, belirli kurallar içinde yazılan uzun şiirlere kaside denir.
Kasidenin Özellikleri: 1- Beyitlerden oluşur. Kafiye düzeni gazelle aynıdır. Yani aa, ba, ca, da, ea, fa … Ancak gazelden daha uzun bir nazım şeklidir.2- Kaside en az 33, en çok 99 beyitten oluşur. Ancak beyit sayısı 33’den az olan kasideler de vardır.3- Kasidenin ilk beytine matla denir. Ama şair, şiir içinde matlaı yenileyebilir.4- Kasidenin son beytine makta denir.5- Şairin isminin geçtiği yere taç beyit denir. Sonlara doğrudur.6- Kasidenin en güzel beytine beytü’l-kasid denir.7- Aruz ölçüsüyle yazılır.8- Bu türün en meşhur ismi Nef’i’dir.9- Kasidenin kendi içinde belli bölümleri vardır.
Kasidenin Bölümleri: 1- Nesib (teşbib): Giriş bölümüdür. Kasidenin tasvir bölümüdür. Burada, asıl konuya geçilmeden önce ramazan, bayram, bahar, yaz, savaş gibi konular ele alınır. 2- Girizgâh: Kasidenin ikinci bölümüdür. Asıl konuya giriş için uygun bir ortam hazırlama yani giriş bölümüdür. 3- Medhiye: Bu bölümde şair kimi övecekse onun yüceliklerini, başarılarını, erdemlerini anlatır. Bu bölümde abartı ve ağır bir anlatım göze çarpar. O sultan ki cism-i cihân cânıdırZamânın zamân-ı baharıdır.ü 4- Fahriye: Şair bu bölümde kendini ve şiirini över. Abrtılı bir anlatım söz konusudur. 5-Tegazzül: Şair zaman zaman monotonluğu kırmak için kasidenin içinde, aynı ölçü ve uyakla gazeller yazar. Bu gazelin yazıldığı yer, tegazzül bölümüdür. 6- Taç: Şair bu bölümde mahlasını ( Şiirdeki ad, takma ad) kullanır. 7- Dua: En son bölümdür. Burada, övülen, kendisi için kaside yazılan kişi için dua edilir. Kişi için dua edilir. Kasidenin son bölümüdür. Hüdâ ömrünü ber-karâr eylesinVerip maksadın kâm-kâr eylesin Not: Kaside, bir maksat için yazılmış şiirdir. Şairin bir isteği vardır. Bu bakımdan bir dilekçe olarak değerlendirilebilir. Çünkü şair, bu şekilde kompozisyona yer veren bir manzume ile hem isteğini söylemekte, hem de yeteneğini göstermektedir.
Kaside Çeşitleri: Kasideler şu ölçülere göre sınıflandırılırlar: 1. Nesip (teşbip) bölümlerinde işlenen konulara göre: Bahariye (Bahar), Iydiye (Bayram), Şitaiye (Kış) Ramazaniye (Ramazan), Sayfiye (yaz) 2. Rediflerine göre: Su Kasidesi, Sühân kasidesi, Gül kasidesi, Sünbül Kasidesi Not: Şehirleri konu edinen kasideler de vardır. İstanbul Kasidesi 3-Konularına göre: Tevhid: Allah’ın varlığını ve birliğini anlatan kasidedir. Münacaat: Allah’a yalvarmak için yazılan kaside. Naat: Hz. Muhammed(S.A.S)’i ve din büyüklerini anlatmak için yazılan kasidedir. Medhiye: Devrin ileri gelen kişilerini övmek için yazılan kaside çeşididir. Mersiye: Sevilen insanların ölümünden duyulan acıları anlatan kasidedir. Türk Edebiyatında bu kasidenin en güzel örneklerinden biri Baki’nin Kanuni Sultan Süleymân için yazdığı Kanuni Mersiyesi’dir. Hicviye: Herhangi bir kişiyi yermek amacıyla yazılan kasidelerdir. Acımasız ve abartılı bir dil kullanılır. Edebiyatımızda hicviyenin en güzel örneklerini Nef’i vermiştir. Onun Siham-ı Kaza’sı bu türün en güzel örneklerinden biridir. Not: Divan şiirindeki tevhid, münacat, naat, mehdiye, mersiye, hicviye gibi türler, nazım türü kavramıyla karşılanır ve başta kaside olmak üzere çeşitli nazım şekilleriyle yazılabilirler. Mesela, mersiyeler terkib-i bend; tevhid ve münacaatlar terkib-i bent ve terci-i bend; medhiyeler gazel, hicviyeler terkib-i bend nazım şekilleriyle de yazılabilir.
SU KASİDESİ Nazım Şekli: Kaside Vezni: Aruz Nazım Türü: Nat Kalıbı: Fâilâtün / Fâilâtün / Fâilâtün / Fâilün Kafiyesi: “-are”: Zengin kafiye Redifi: “ su” isimlendirme redife göre) Kafiye Düzeni: Gazel tipi kafiye Kafiye şeması: aa ba ca da ea fa .... Nazım Birimi: Beyit Su Kasidesi Fuzûlî'nin meşhur kasidelerinden biridir. Aruzun "fâ'ilâtün fâ'ilâtün fâ'ilâtün fâ'ilün“kalıbıyla yazılmıştır. Redifi "su" olduğu için bu şekilde adlandırılır. Fuzûlî bu kasidesini Muhammed'i övmek amacıyla yazmıştır. Kaside üstün bir lirik söyleyiş ve sanatlı anlatımıyla Türk Edebiyatı'nın büyük şairlerinden Fuzûlî'nin bir söz şaheseridir.Divan şairleri umumiyetle fikirlerini bir beyitte sona erdirirler. Fuzuli bu eserinde 31. beyitle 32. beyiti birbirine bağlıyor. İki beyitte de mahşer günü bahis konusudur. O gün insanlar Tanrı'ya hayatlarında yaptıkları iyi ve kötü işlerin hesabını verecekleri için büyük bir telaş ve heyecan içinde olacaklardır. O gün Muhammed kendisini sevenlere şefaat edecektir.
Kaside : Fuzuli´nin bu kasidesi bir naat´tır. Divan edebiyatında Peygamber hakkında yazılan kasidelere naat denir. Yazılan her beyit bir övgü içermektedir. Her ne kadar su üzerine söylense de, suyun yaptığı işlerin tek nedeni vardır, o da son dizelerde görüldüğü gibi suyun tek amacı peygamberin mezarına ulaşmaktır. Kasidelerin tanrıyı övgü için yazılanlarına tevhid ya da münacaat denir. Kasideler; tanrı, peygamber, dört halife ve zamanın büyüklerini övgü için yazılırlar. Su Kasidesi de peygambere övgüdür. www.edebiyatogretmeni.net
Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlara suKim bu denlü dutuşan odlara kılmaz çâre su 1-Ey göz! Gönlümdeki ateşlere göz yaşımdan su saçma ki, bu kadar çok tutuşan ateşlere su fayda vermez. Beyitte büyük bir mübalağa yapılmıştır. Çünkü su az ya da çok olsun bütün ateşleri söndürür. Ama “denlü” sözü aynı zamanda “türlü” anlamına da geldiğinden, Fuzûlî bu ateşin başka ateşlere benzemediğini söylüyor. Bu ateş aşk ateşidir. Bu ateşi su gerçekten de söndüremez. Ayrıca beyitte su-ateş ilişkisi vardır. Su ve ateş anasır-ı erba’a’nın iki unsurudur. Anasır-ı erba’a bütün maddeleri oluşturan dört ana unsurdur. Bunlar hava, toprak, ateş ve sudur. Şiirde bu maddelerin hepsinin, hiç olmazsa ikisinin bir arada kullanılmasına özen gösterilmiş, bu ustalık sayılmıştır. Mübalağa: Şairin gönlündeki ateş suyla söndürülemez. Mecaz: od (ateş) kelimesinde. Tezat: su ve ateş kelimeleriyle. Açık istiare: Yüreğindeki acılar ateşe benzetilmiştir. Teşbih: Gözyaşı suya benzetilmiştir. Hüsn-i Ta’lil: Gözyaşlarının gönüldeki ateşi söndürmek için akıtıldığını söyler. Nida sanatı: Ey göz diyerek göze seslenmektedir.
Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem Yâ muhît olmış gözümden günbed-i devvâra su 2-Şu dönen gök kubbenin rengi su rengi midir; yoksa gözümden akan sular, gözyaşları mı şu dönen gök kubbeyi kaplamıştır. Fuzûlî bu beyitte çok ağladığını anlatmak istemiştir. Göz yaşlarının gök yüzünü kapladığını söyleyerek mübalağa yapmıştır. Aynı zamanda gökyüzünün maviliğinin nedenini bilmez görünerek tecâhül-i ârif yapmıştır. Ayrıca gökyüzünün maviliğini gözyaşlarının gökyüzünü kapladığı şeklinde açıklayarak hüsn-i talil yapmıştır. Fuzûlî burada aslında bir gerçeği söylemiştir. Gözyaşı döken bir kimsenin her şeyi su perdesi ardından görmesi doğaldır. Ayrıca dönme, yuvarlaklık anlatan kelimelerle tenasüp yapmıştır (günbed, devvâr, mühit). Tecahül-i Arif: Gökyüzünün mavi olduğunu bilmez gibi davranması Hüsn-i Talil: Göğe kendi gözyaşlarının renk verdiğini söylemesi Mübalağa: Gözyaşlarının gökyüzünü kapladığını söylemesi Tenasüp: ‘Göz, aşk, su, saç-; od, dutuş-’ kelimeleri arasında anlam ilgileri vardır. Soru (istifham): Gökyüzü su renginde midir? Tenasüp: Göz, ab, su kelimeleri arasında
Zevk-ı tîğundan aceb yoh olsa gönlüm çâk çâkKim mürûr ilen bırağur rahneler dîvâra su Açık İstiare: Bakış, anlamı keskin bakış anlamına gelen “tîg” (kılıç) kelimesiyle anlatılır. Leff ü neşr sanatı: Birinci mısrada altı çizili kelimelere denk ikinci mısradaki altı çizili kelimeler kullanılmıştır. Teşbih: Aşığın parça parça olmuş gönlü yarılmış açılmış duvara benzetilmiş. Tekrir: Çak kelimesinin 1. mısrada iki kez tekrarlanmasıyla… Tenasüp: ‘Tiğ-çak; su-mürur-rahne; zevk-gönül’ kelimeleri arasında anlam ilgileri bulundurularak bir araya getirilmiş. 3-Senin kılıca benzeyen keskin bakışlarının zevkinden benim gönlüm parça parça olsa buna şaşılmaz. Nitekim akarsu da zamanla duvarda, yarlarda yarıklar meydana getirir. Fuzuli’nin bu beyitte "zevk-i tîg-kılıcının zevki" tamlamasını kullanması psikolojik bakımdan dikkati çekicidir. Fuzulî sevgilisinin verdiği acıdan şikâyet etmez, tam tersine zevk duyar. Burada söz konusu olan kılıç sevgilinin keskin bakışıdır. Şair, senin kılıca benzeyen bakışlarının verdiği acı bana “zevk" verir fikrini "zevk-i tîg" tamlaması ile özetlemiştir. Divan şairleri bu çeşit kısa, özet veya yoğun sözlerden hoşlanırlar. Onları okuyucunun çözümlemesi lâzımdır. Şair, kılıcın gönlünü çak çak (parça parça) etmesi ile suların duvarda yarıklar hâsıl etmesi arasında bir bağlantı kuruyor. Divan şairleri çok defa kılıç deyince suyu hatırlarlar. Bunun sebebi kılıcın imal edilirken su ile çelikleştirilmesidir. Bir klişe olarak kullanılan "âb-ı tîg" (kılıç suyu, kılıcın parlaklık ve keskinliği) tamlaması da onlarda su hayalini uyandırır.
Vehm ilen söyler dil-i mecrûh peykânun sözinİhtiyât ilen içer her kimde olsa yara su İrsal-i Mesel: Yarası olanın su içmemesi gerektiğinin söylenmesi Leff ü neşr: Vehm ilen söyler–ihtiyat ilen içer, dil-i mecruh–yara ve peykan–su kelimeleri arasında. Açık istiare: peykan ile sevgilinin kirpikleri kastedilmiştir. Teşbih: Yaralı gönül hasta bir insana benzetilmiştir. Tenasüp: Mecrûh-yare; vehm-ihtiyat; söz-söyle; su-iç-” kelimeleri arasında anlam ilgileri bulunarak bir araya getirilmiş. 4) Yaralı gönül senin (peykân)ından korka korka bahseder. Yaralı olan suyu ihtiyatla içer. Bu beyitte geçen "peykân" sözü okun ucundaki demir mânâsına gelir. Bu da sevgilinin kirpiklerine karşılık gelir. Sevgilinin oka benzeyen kirpikleri âşığı yaralar, yaralılar da suyu ihtiyatla içerler.
Suya virsün bâğ-bân gül-zârı zahmet çekmesünBir gül açılmaz yüzün tek virse min gül-zâra su Teşbih: Yüz, rengi ve şekli dolayısıyla güle benzetilir. Tenasüp: Suya vermek, bağban, gülzar, gül, su kelimeleriyle… Tevriye: ‘Tek’ kelimesinin hem ‘bir’ anlamı hem de ‘gibi’ anlamı vardır. (Sevgilinin bir tane, benzeri olmayan, eşsiz olması) Tezat: Bir ve min kelimeleri arasında. 5-Bahçıvan gül bahçesini sele versin (su ile mahvetsin), boşuna yorulmasın; çünkü bin gül bahçesine su verse de senin yüzün gibi bir gül açılmaz.) Bu beyitte sevgilinin yüzü güle benzetilmiştir. Fuzûlî burada gül bahçesinin ne kadar sulanırsa sulansın insan yüzü gibi güzel gül elde edemeyeceğini söylüyor. Yine bu beyitte sevilen varlığın yüzü ile gül arasındaki benzeyiş dolayısıyla ikisi arasında bir mukayese yapılmıştır. Fuzulî su redifi vasıtasıyla hayali genişletiyor. Araya bahçıvanı da katıyor. Sevgili, güzellik ve başka vasıfları bakımından gülden üstündür. Şair, su vermek ile de oynuyor. Birinci mısrada "suya vermek" sözü mecazî olarak yok etmek mânâsına kullanılmıştır.
Ohşadabilmez gubârını muharrir hattunaHâme tek bahmahdan inse gözlerine kara su Teşbih: Yüzdeki tüylerle gubâri hat arasında. Tenasüp: “gubâr-hat; muharrir-hâme-kara su (mürekkep)” kelimeleri arasında. Kinaye: 1. Kalemin gözlerinden kara su (mürekkep) inmesi- gerçek anlam 2. Kağıda, yazıya devamlı bakan insanın gözlerinin kızardığının, kanlandığının, karardığının, mecazen zayıfladığı ve kör olmaya yüz tuttuğunun vurgulanmasıyla… 6) Yazı yazan (hattat)ın gözlerine kalem gibi kara su inse de, senin yüzünün hattına benzer bir hat yazamaz. Bu beyitte "gubar, muharrir, hat, hâme ve kara" kelimeleri arasında tenasüb sanatı vardır. Bu kelimeler birbirleriyle ilgilidir. Hat, yazı sanatıdır. Gubar, hat sanatında bir yazı çeşididir. Şair, kalem, kara ve muharrir kelimelerini hat sanatı ile münasebeti bakımından zikrediyor. Divan şairleri sevgilinin yüzündeki ince tüyleri hatta (yani yazıya) benzetirler. Sevgilinin yüzünün hatları, hattatın yazdığı yazılardan çok daha güzeldir. Hattat, gözlerine kalem gibi kara su ininceye dek, yani kör oluncaya kadar yazı yazsa, senin yüzünün hattına benzer bir yazı yazamaz. Şair "okşamak" kelimesini hem benzetmek, hem yüz dolayısıyla sevmek mânâsında kullanmıştır. Kalem (hame) gibi gözüne kara su inmek sözü, mecazî olarak kör olmak mânâsına gelir.
Ârızun yâdıyla nem-nâk olsa müjgânum n’olaZayi olmaz gül temennâsıyla virmek hâra su Teşbih: Yanak güle ve kirpikler ise gül dikenine benzetilerek Leff ü neşr: “ârız-gül, “yâd-temennâ”, “nem-nâk-su”, “müjgân-hâr” kelimeleri ile… Kinaye: Kirpiklerim nemlense 1. Kirpiklerin nemli olduğu gerçeği 2.Mecazen ağlamak anlamının kastedilmesi. Tenasüp: “Ârız-müjgan; gül-hâr-su vir-; hâr-gül; yâd-temennâ” kelimeleri arasında. 7-Senin yanağının anılması sebebiyle kirpiklerim ıslansa ne olur, buna şaşılır mı? Zira gül elde etmek dileği ile dikene verilen su boşa gitmez. Beyitte sevgilinin yanağı şekil ve renk bakımından güle; kirpikleri de şekil ve batıcılığı ile dikene benzetiliyor. Fuzûlî sevgilisinin yanağını isteyerek ağladığını söylüyor. Ağlamasının bu amacına ulaşmasında yararlı olacağını düşünüyor. Ayrıca gül yetiştirilirken kökü yani dikenli kısmı sulanır.
Gam güni itme dil-i bîmârdan tîgun dirîğHayrdur virmek karanu gicede bîmâra su İrsal-i mesel: “Geceleyin hastaya su vermek sevaptır” sözüyle. Leff ü neşr: “gam güni- karanu gice”, “dil-i bimâr- bimâr”, “tîg-su” kelimeleri arasında. Açık istiare: Sevgilinin keskin, yaralayıcı bakışları kılıca benzetilmiş. Sadece kendisine benzetilen söylenmiş. Tenasüp: “Gam güni, dil-i bimar, karanu gice, bîmar, hayr, su” kelimelerinin arasındaki anlam ilgisi gözönünde bulundurularak bir araya getirilmiş. 8-Gamlı günümde hasta gönlümden kılıç gibi keskin olan bakışını esirgeme; zira karanlık gecede hastaya su vermek hayırlı bir iştir. Halk arasında hastalıkların gece arttığı şeklinde bir inanış vardır. Gece yarısı, acısıyla baş başa kalan hastaya su vermek sevaptır. Beyitte, aynı zamanda hastaya verilecek suyun onu öldüreceği düşüncesi de vardır. Gerçekten de hastaya su ya hiç verilmez ya da damla damla verilir. Çünkü suyun fazlası hastayı öldürür. Fuzûlî, sevgilisinin kendisine bakıp da kendisini ferahlatmasını isterken, çok acı çektiğini ve kılıç gibi keskin bakışlarından ölümü beklediğini söylüyor. Ayrıca bakış ilgi, iltifat anlamlarında da kullanılır. Yani Fuzûlî sevgilisine “bana ilgini esirgeme” diyor.
İste peykânın gönül hecrinde şevkum sâkin itSusuzam bir kez bu sahrâda menüm-çün ara su Tecrid sanatı: Şair “gönül” ü kendisinden ayrı birisi gibi düşünmekle tecrit sanatı yapmıştır. Teşhis sanatı/ Kapalı istiare: “gönül” şaire su arayan birisi gibi düşünüldüğünden Kirpik yerine “peykan” kelimesinin kullanılmasıyla açık istiare Tezat: Şevk (şiddetli arzu) ile sakin kelimeleri arasında. Tenasüp: “Su-susuzam-sahra; peykân-hecr; şevk-gönül” kelimeleri arasında. Tevriye: kez (defa, kere) kelimesinin “gez” şeklinde “gezip ara” anlamında okunmasıyla. Leff ü neşr: Peykan-su, şevk-susuzluk, hecr- sahra kelimeleri arasında. 9) Gönül, ondan ayrı olduğun zaman, onun peykinin (oka benzeyen kirpiklerini) isteyerek, hasretini teskin etmeğe çalış. Susuzum, git bu çölde benim için su ara. Kılıca olduğu gibi peykâna (ok ucuna) da su verilir. Şairin "git bu çölde benim için su ara" demesi demirin kuruluk bakımından çöle benzemesinden, demirde ve çölde gizli olarak su bulunmasından dolayıdır. Şairin asıl özlediği sevgilisinin bakışlarıdır.
Menlebün müştâkıyam zühhâd kevser tâlibiNitekim meste mey içmek hoş gelür hûş-yâra su Tezat: su ve şarap (haram helal olma noktasından); mest, hûş-yâr kelimeleriyle tezat sanatı yapılmıştır. Teşbih: Kendini sarhoşa, zahitleri de aklı başında olanlara benzetmiş. Tenasüp: “mest-mey-su-içmek” kelimeleri arasında. Leff-ü neşir: “men, leb, zühhad ve kevser” kelimeleri sıralandıktan sonra bunlarla ilgili ve tamamlayıcı nitelikte, paralelindeki “mest, mey, hûş-yar ve su” kelimelerinin 2. mısrada belli bir düzen içinde söylenmesiyle. 10-Nasıl sarhoşa şarap içmek, aklı başında olana da su içmek hoş geliyorsa, ben senin dudağını özlüyorum, sofular da kevser istiyorlar. Beyitte dudak rengi bakımından şaraba benzetilmiştir ve sarhoşa (aşığa) uygun görülmüştür.Kevser cennette bulunan bir ırmağın adıdır. Fuzûlî, Kevser yerine dudağı ve şarabı isteyerek küfre düşmüş görünüyor. Beyiti tassavvufî anlamda düşündüğümüzde Kevser çokluk anlamında; leb ise teklik, vahdet anlamında kullanılmıştır. Şarap da ilâhî aşktır. Fuzûlî beyitte “ham sofular dünya işlerinin peşindedirler, ben ise ilâhî aşkı istiyorum” demek istemektedir.
Ravza-i kûyuna her dem durmayup eyler güzârÂşık olmış galibâ ol serv-i hoş-reftâra su Açık istiare: Servi ile sevgili kastedilmiştir. Teşhis sanatı /Kapalı istiare: Su insan gibi şairin sevdiği güzele aşık olmuştur. Teşbih: Sevgilinin bulunduğu yer Cennet’e benzetilmiş. Tecahül-i ârif: Suyun akışının sebebini bilmiyormuş gibi yapmış. Hüsn-i ta’lil:Genellikle su kenarında yetişen servilerin altından akan suyun bu halini şair “O, hoş salınışlı serviye aşık olduğu için su bahçeye ağaçlara doğru akar” diyerek. Teşbih: “kûy” sevgilinin bulunduğu köşedir. “Ravza-i kûy” tamlamasıyla sevgilinin bulunduğu köşe cennet köşesine benzetilmiştir. 11-Su, durmadan senin mahallendeki bahçeye doğru akıyor. Galiba o, hoş yürüyüşlü sevgiliye âşık olmuş. Fuzulî'nin küçük bir tablo teşkil, eden bu beyti de birtakım gizli benzetmelere dayanır. "Serv-i hoş-reftar"dan maksat uzun boylu, güzel yürüyüşlü, sevgilisidir. Sevgilinin bahçesine doğru akan su âşıktır. Dîvan şairleri sevgilinin boyu için "revan" (akıcı) sıfatını da kullanırlar. Servi kelimesi, şairde su çağrışımı uyandırmıştır.
Su yolın ol kûydan toprağ olup dutsam gerekÇün rakîbümdür dahı ol kûya koyman vara su Teşhis/Kapalı istiare: Suyun şairin sevgilisine aşık olması Tevriye: Toprak olmak hem ölmek hem suyun yoluna set olmak anlamında kullanılmış Tenasüp: “Su yolu, toprak, su” kelimeleriyle 12-Topraktan bir set olup su yolunu o mahalleden kesmeliyim, çünkü su benim rakibimdir, onu o yere bırakamam.) Toprak suyun yolunu biçimlendirir. Bazen de yolunu keser. Toprak olmak ölmek demektir. Mezar tümsek şeklindedir ve suyun yolunu kesebilir. Yani rakibi olan suyu durdurabilir. Toprak olmak ayrıca “yalvarmak” anlamına da gelmektedir. Fuzûlî böylece tevriye sanatı yapmış olmaktadır. Bu beyitte bir önceki beyitin anlamı sürdürülüyor. Şair, bir önceki beyitte suyu kendisine rakip saymıştı. Fuzûlî bu beyitte bir kıskançlık gösterisinde bulunmuş; ölsem de başkalarını sevgilinin yanına yaklaştırmam diyerek, bu isteğinde kararlı olduğunu göstermiştir.
Dest-bûsı ârzûsıyla ger ölsem dostlarKûze eylen toprağum sunun anunla yâra su Aliterasyon: Beyitte s sesi ile ve şiir okunurken “su” haline dönüşebilen “sı” heceleri ile. Leff ü neşr: “ölmek-toprak”, “dost-yâr” kelimeleri arasında Tenasüp: “Bûs-arzu; dost-yâr; kûze-toprak kelimeleri arasında. Nida: Şair herhangi bir ünlem kullanmadan “dostlar”ına seslenmiş. 13-Dostlarım! Şayet onun elini öpme arzusuyla ölürsem, öldükten sonra toprağımı testi yapın ve onunla sevgiliye su sunun. Şair, beyitte sevgilisinin elini öpme arzusundan vazgeçemeyeceğini söylüyor. Mezar toprağından yapılan testinin sevgilinin eline değmesiyle Fuzûlî bu eli öpmüş olacaktır. Beyitte, ölmek üzere olan bir insanın dostlarına vasiyeti vardır.
Serv ser-keşlük kılur kumrî niyâzından megerDâmenin duta ayağına düşe yalvara su Teşhis: Kumrunun serviye aşık olup yalvarması Hüsn-i Talil: Servinin başını sağa sola sallamasının, kumrunun ötmesinin ve suyun ağaçlık yerlerde akmasının sebebi aslında bilinir ancak burada daha güzel bir sebebe bağlanmış. Tenasüp: “Serv-kumru-su; dâmenin tut-ayağa düş-yalvar” kelimeleri arasında.. Açık istiare: Servi sevgiliye, kumru aşığa benzetilmiş. 14) Servi, kumrunun yalvarmalarına karşı dikbaşlılık ediyor. Su gitsin de onun eteğine sarılıp ayağına düşsün yalvarsın. Servi ile kumru çok defa bir arada bulundukları için birbirlerine âşık sayılırlar. Servi, güzel boylu sevgiliye, kumru yalvaran âşığa benzer. Şair, servinin uzun oluşu ile dikbaşlılık arasında bir münasebet bulunuyor. Servi ağaçlarının dibinden akan su da bir arabulucuya benzetiliyor. Şair bu beyitte servi, kumru ve suya insana has vasıflar vermek suretiyle "teşhis" ediyor ve âdeta tabiatı masallaştırıyor. "Servi", vahdeti (Tanrı) "su", peygamberi, "kumru" kulu temsil eder. Beyitte arka planda böyle bir mânâ da vardır.
İçmek ister bülbülün kanın meger bir reng ileGül budağınun mizâcına gire kurtara su Telmih: Beyitte gül – bülbül efsanesi hatırlatıldığından. Hüsn-i talil: Efsaneden hareketle gülün rengini bülbülün kanından aldığının söylenmesiyle Tevriye: “Reng” kelimesi hem renk hem de hile anlamında kullanıldığından. Kişileştirme: Su ve gül kelimeleri kişileştirilmiştir. Tenasüp: “Bülbül-gül-reng-kan; kan-su-gül” kelimelerinde. 15-Gül dalı bir hile ile bülbülün kanını içmek istiyor. Su, gül dalının damarına girerek bülbülü kurtarmalıdır. Renk kelimesi, renkten başka şekil, suret ve hile mânâlarına da gelir. Şairin burada onu kullanması gül ve bülbülün kanı dolayısıyladır. Gül, kendisine kırmızı renk sağlamak maksadıyle bülbülün kanına girmek istiyor. Divan şiirinde gül ile bülbül arasında bir aşk münasebeti olduğundan bahsedilir. Şair bu beytinde de gül, bülbül ve suya insanî vasıflar izafe ediyor.
Tıynet-i pâkini rûşen kılmış ehl-i âlemeİktidâ kılmış târîk-i Ahmed-i Muhtâr’a su Su, Hz. Muhammet (S.A.V.)’e tabi olan insan gibi kabul edilip teşhis sanatı /Kapalı istiare yapılmıştır. Tenasüp: “Pâk-rûşen kıl-; pâk-su” kelimeleri arasında. NOT: Bu beyit Kasidenin Girizgâh beyitidir. 16-Su Hz. Muhammed'in (s.a.v) yoluna uymuş dünya halkına temiz yaratılışını açıkça göstermiştir. Su hayatın vazgeçilmez bir ihtiyacıdır. Su olmayan yerde hayat olmaz. Hz. Muhammed de âlemlerin yaratışlının nedenidir. Böylece Hz. Muhammed ile su âlemlerin yaratılışının ve devamının nedenleridir. Hz. Muhammed’in yolu İslâm’dır. İslâmiyet’te aranılan kalp temizliğidir. Su da temizliğin sembolüdür. Bu bakımdan su, Hz. Muhammed’in gösterdiği yola uymuştur. Bu beyit kâsidenin girizgâh bölümüdür. Buradan itibaren asıl konuya geçilmiş ve Hz. Muhammed övülmeye başlanmıştır.
Seyyid-i nev-i beşer deryâ-ı dürr-i ıstıfâKim sepüpdür mucizâtı âteş-i eşrâra su Teşbih: Hz. Muhammed, seçkin incilerin çıktığı denize benzetilmiş. “Derya, dür, sepmek, su” kelimeleriyle tenasüp sanatı “Ateş- su” kelimeleriyle tezat sanatı yapılmıştır. Telmih: Peygamberin doğumundaki mecusilerin ateşinin sönmesi mucizesi 17-İnsanların efendisi, seçme inci denizi (olan Hz. Muhammed'in s.a.v) mucizeleri kötülerin ateşine su serpmiştir. Bu beyitteki inci ile Hz. Peygamber arasındaki ilişki ona “Dürr-i yektâ, Dürr-i yek-dâne denilmesindendir. Bunlar iri ve değerli incilerdir. Dünya yer ve gök olarak istiridye şeklinde düşünülmüştür; Hz. Peygamber de bu istiridyenin içinde doğmuş tek incidir. Beyitte anâsır-ı erba’a’dan ateş ve su kullanılmıştır. Ayrıca Hz. Peygamber’in doğduğu an bütün Mecûsi tapınaklarındaki ateşlerin sönmesine telmih (hatırlatma) yapılmıştır.
Kılmağ içün tâze gül-zârı nübüvvet revnakınMu’cizinden eylemiş izhâr seng-i hâra su Telmih: Beyitte peygamberimizin taştan su çıkarma mucizesine. Tenasüp: “Gülzar, taze, revnak, su” kelimeleriyle. Teşbih: Peygamberlik gül bahçesine benzetilmiş. Hüsn-i Ta’lil: Katı taştan su çıkmasının sebebi olarak. 18-Katı taştan, Peygamberlik gül bahçesinin parlaklığını tazelemek için onun mucizesiyle su meydana çıkmıştır. Beyitte peygamberlik bir gül bahçesine benzetilmiştir. Bu bahçede bir çok güller açmış, yani pek çok peygamber gelip geçmiştir. Hz. Muhammed son peygamberdir. Hz. İsa’dan sonra altı yüzyıl geçmiş peygamberlik bahçesi solmaya başlamıştı. Hz. Peygamber’in mucizesiyle sert taştan çıkan suyla bu bahçe yeniden eski parlaklığına kavuşacaktır. Burada geçen sert taştan su çıkması Peygamberimizin bir mucizesidir. Hz. Peygamber bir keresinde kara, sert bir taşa vurarak su çıkartmıştır.
Mu’cizi bir bahr-ı bî-pâyân imiş âlemde kimYetmiş andan min min âteş-hâne-i küffara su Teşbih: Peygamberimizin mucizelerinin denize benzetilmesiyle Telmih: Beyitte Hz. Muhammet (S.A.V)’nin doğumuyla bin yıldır hiç sönmeyen Kisra sarayındaki ateşin sönmesi hatırlatılarak Tezat: Bahr-su ve ateş” kelimeleriyle Tekrir: min min kelimesinin tekrarıyla. Tevriye: “Yetmiş” kelimesi hem erişmiş, hem de kifayet etmiş anlamıyla. 19-Onun mucizesi âlemde öyle nihayetsiz bir hidayet denizidir ki binlerce kâfir tapınağına (Mecusî tapınağına) o denizden hidayet ermiştir. Peygamber doğduğu zaman vukua gelen harikulade hadiselerden biri de sönmeyen ateşlerin sönmesi (Mecusî ateşlerinin sönmüş olması)dir. Bu hadiseye telmih eden Fuzulî'ye göre peygamberimizin mucizesi öyle sonsuz bir deniz imiş ki, binlerce kâfir ateşgedesindeki ateşi söndürmeye yetmiştir. (ateşgede: ateşe tapılan yer)
Hayret ilen barmağın dişler kim itse istimâBarmağından virdügin şiddet günü Ensâr’a su Telmih: Peygamberimizin parmaklarından su akıtma mucizesine telmihte bulunulmuştur. Tenasüp: “Hayret-parmağını dişlemek” kelimeleri arasında tenasüp sanatı vardır 20-Şiddet günü Ensar'a parmağından akıttığı suyu kim işitse, hayretle parmağını ısırır. Tebük seferinde (şiddet günü) susuz kaldıkları zaman Peygamberimizin parmakları arasından oluk oluk su akmış. Bunu duyan hayretinden parmağını ısırır. Bu hadise de kullara hayret veren bir mucizedir.
Dostı ger zehr-i mâr içse olur âb-ı hayâtHasmı su içse döner elbette zehr-i mâra su “Dost-hasım”, “âb-ı hayat- zehr-i mâr” kelime ve terkipleriyle tezat Leffü Neşir: Dost-hasım, zehr-i mâr-su, olur-döner, âb-ı hayat-zehr-i mar” kelimelerinde. 1. mısrada sıralanan kelimelerin tamamlayıcı karşılığı 2.mısrada verilmiştir. Tenasüp: “Âb-ı hayat-su-iç-; âb-su; zehir-mâr kelimelerinde. Telmih: Peygamberin mucizesine atıf 21-Dostu yılan zehri içse âb- ı hayat olur. Aksine düşmanı da su içse elbette yılan zehrine döner. Peygamberin dostlarından maksat, hayatında iken, ona uyan sahabelerle, onun yolundan giden Müslümanlardır. Aynı imana sahip oluş, onlara da manevî bir güç verir ve onlar bu manevî güç ile kötülükleri iyiliğe döndürebilirler. Buna karşılık, düşmanları için iyi şeyler böyle kötü bir mahiyet alır. Şair bu fikri, yılan zehrinin ebedî hayat suyuna veya tersine ebedî hayat suyunun zehre dönüşmesi sembolü olarak ifade ediyor. Yılan zehri içilmez. Burada yılan zehrinin ilâç olduğunu düşünmek gereklidir. Zehir az miktarda ilâçlara katılarak da kullanılır. Bu ilâç da ölümsüzlük suyu gibi kişiye canlılık verir. Burada asıl anlatılmak istenen Hz. Muhammed’i sevenlerin işlerinin düzgün, sevmeyenlerin ise bozuk gideceğidir.
Eylemiş her katreden min bahr-ı rahmet mevc-hîzEl sunup urgaç vuzû içün gül-i ruhsâra su Teşbih: yanak güle benzetilir Tezat: “Katre ve bahr” kelimeleri arasında Tenasüp: Su ile ilgili “katre, bahr, su, vuzû” kelimeleriyle. Açık istiare: Gül-i ruhsar derken Hz. Peygamber kastedilmiştir. 22) Abdest almak için yanağının gülüne su serpince, her damla sudan bin rahmet denizi dalgalanmıştır. Şair burada "gül-i ruhsar" tamlaması ile Peygamberimizin yanağını güle benzetmiştir. Abdest alınırken yüz yıkanır. Peygamber'in yüzüne değen su, onun manevî gücü ile çoğalıyor, bir damladan bin rahmet denizi doğuyor. Damla ile deniz arasında tezat vardır. Bu tezat ve benzetme tasavvufta birlik (vahdet) ile çokluk (kesret) u belirtmek için kullanılır. Çok, birden doğar. Başlangıçta ilk Müslüman olan Hazret-i Muhammed tek idi. Daha sonra, Müslümanların sayısı yüzlerce milyonu aştı. Tanrı'nın insanlara acıması mânâsına gelen rahmet, Türkçe'de mecazî olarak yağmur mânâsına da gelir. Yağmur milyonlarca damladan oluşur.
Hâk-i pâyine yetem dir ömrlerdür muttasılBaşını daşdan daşa urup gezer âvâre su Teşhis/Kapalı istiare: Su, kişileştirilmiştir. Mecaz-ı mürsel: Su ile benzetme yapmadan ırmak, çay, dere kastedilmiş. Hüsn-i Ta’lil: Suyun gezmesinin sebebi olarak. Yine Suyun taşların arasında onlara çarpa çarpa gitmesini şair “üzüntüsünden, pişmanlığından dolayı suyun başını taştan taşa vurduğu” şeklinde açıklayarak hüsn-i talil yapmıştır Tenasüp: Hâk-daş-su; ömr-muttasıl; baş-âvâre-gez-” kelimeleri arasında. Tezat: Ayak ve baş kelimeleri arasında. 23-Su ayağının toprağına ulaşayım diye başını taştan taşa vurarak ömürler boyu, durmaksızın başıboş gezer. Her yıl, yüz binlerce Müslüman, dünyanın dört bir yanından Hacc'a giderler. Peygamber'in mezarını ziyaret ederler. Şair, sulara da böyle kutsal bir duygu yüklüyor. Suların başını taştan taşa vurması, hem hakiki, hem mecazî mânâda kullanılmıştır. Hayat ile su arasında münasebet olduğu için şair ömür kelimesini kullanmıştır. Muttasıl kelimesi Arapça "vasl" (ulaşan, kavuşan) kökünden gelir.
Zerre zerre hâk-i dergâhına ister sala nûrDönmez ol dergâhdan ger olsa pâre pâre su Teşhis: Su,insan gibi, âşık gibi düşünülmüş Hüsn-i talil: Suyun akma sebebi olarak. Leff ü neşr: Zerre zerre - pâre pâre, nûr-su kelimeleriyle Mecaz-ı Mürsel: Hak-i dergah: Peygamberin türbesi. 24-Su, onun eşiğinin toprağına zerrecikler halinde ışık salmak ister. Parça parça da olsa o eşikten dönmez. Su zerrelerine ışık vurunca parıldar. Su akarken taşlara çarparak zerre zerre olur. Su zerre zerre olsa da onun yolundan dönmez. Burada su ve ışığın zerre zerre veya pare pare olması sevginin gücünü ifade eder. Burada mübalağa sanatı yapılmıştır. Aslında buradaki olay bir gerçektir. Bu beyitte asıl anlatılmak istenen zorluklara karşı Hz.Muhammed’e ulaşma isteğidir.
Zikr-i na’tün virdini dermân bilür ehl-i hatâEyle kim def-i humâr içün içer mey-hâra su Teşbih: Günahkârlar, sarhoşlara benzetilmiş. Tezat: “Humâr – derman” kelimeleriyle Leff ü neşr: “Zikr-i na’tün virdi – su içmek, ehl-i hatâ - mey-hara, derman-def-i humar” kelimeleriyle Tenasüp: Mey-hara, içer, humar, ehl-i hata kelimeleriyle 25) Senin na'tını zaman zaman tekrarlamayı hata ehli derman bilir. Tıpkı sarhoşun ayılması için yüzüne su serpmesi gibi. Hata kelimesi yanlış ve günah mânâsına gelir. "Ehl-i hata"dan maksat, yanlış yola sapanlar, günahkârlardır. Onlar günahlarından kurtulmak için, sarhoşun ayılmak maksadıyle yüzüne su serpmesi gibi senin na'tını tekrarlarlar. Na't, bir şeyi medhederek anlama mânâsına gelir. Hazret-i Mu-hammed'i övmek için yazılan şiirlere de na't denilir. Belli zamanlarda okunan Kur'an cüzlerine ve dualara "vird" denilir.
Yâ Habîballah yâ Hayre’l beşer müştakunamEyle kim leb-teşneler yanup diler hemvâra su Tenasüp: Müştâk-habib; leb-teşne-su-yan” kelimeleriyle. Teşbih: Peygambere olan tutkuyu suyu dilemeye/ muştaka benzetmiş. Müştak: Susuzluktan yanıp tutuşan insanları su dilemeleri Nida: Peygambere seslenmiş. Tezat: yan-, su kelimeleriyle. 26-Ey Allah'ın sevgilisi! Ey insanların en hayırlısı! Susamışların susuzluktan dudağı kurumuşların yanıp dâimâ su diledikleri gibi ben de seni özlüyorum.
Sensen ol bahr-ı kerâmet kim şeb-i Mi'râc’daŞebnem-i feyzün yetürmiş sâbit ü seyyâra su Teşbih: Rasülullah, keramet denizine benzetiliyor. Tezat: “Bahr-şeb-nem (çiy); sabit-seyyar” kelimeleriyle Tenasüp: bahr-şebnem-feyz-su kelimeleriyle. Telmih: miraç gecesi 27) Şen o keramet denizisin ki, Miraç gecesi feyzinin şebnemi duran ve gezen yıldızlara su götürmüştür. Burada Hazret-i Muhammed'in Mirac'ına telmih vardır. Şebnem kelimesinin şeb'i (gece) ile Şeb-i Mîrac'ın "şeb"i aynı mânâya gelir. Şairin iki kelime arasında münasebet kurmasının sebebi budur. Feyiz: suyun taşması, bereket demektir. Şebnem ile bahar arasında tezat vardır. Peygamber'in manevî gücü o kadar kuvvetlidir ki, yeryüzünden götürdüğü şebnemi bütün yıldızlara yetecek su sağlar. Burada sudan maksat, Hazret-i Muhammed'in Miraç gecesi bütün kâinata varlığı ile vermiş olduğu feyizdir.
Çeşme-i hurşîdden her dem zülâl-i feyz inerHâcet olsa merkadün tecdîd iden mimâra su Teşbih: Güneş çeşmeye, ışıklar da zülâl(saf su)e benzetilmiştir. Tenasüp: “Çeşme-su; mimar-tecdid-merkad-zülal-çeşme-su” kelimeleriyle. Tezat: hurşid ve su kelimeleri arasında. 28) Mezarını yenileyen mimara su gerekirse, güneşin çeşmesinden her dem feyzin saf suyu iner. Burada güneş, dünyaya feyz ve bereket verdiği için çeşmeye, güneşten akan ışık zülâle (saf su) benzetilmiştir.
Bîm-i dûzah nâr-ı gam salmış dil-i sûzânumaVar ümîdüm ebr-i ihsânun sepe ol nâra su Tezat: “nâr-su kelimeleri ile bîm–ümîd” kelimeleri arasında Tenasüp: “cehennem-nâr-suzan ve ebr-su-sep” kelimeleri arasında. Leff ü neşr: “Bîm-i dûzah-ümid, nâr-ı gam- ebr-i ihsan, salmak-sepmek, suzan-nâr” kelimeleri ile. 29-Cehennem korkusu, yanık gönlüme gam ateşi salmış, ama o ateşe, senin ihsan bulutunun su serpeceğinden ümitliyim.
Yümn-i na’tünden güher olmış Fuzûlî sözleriEbr-i nîsândan dönen tek lü’lü şeh-vâra su Telmih: İncinin, nisan yağmurundan olduğu inancına. Tevriye: “Fuzuli’nin sözleri” hem Fuzuli'nin sözleri hem de değersiz boş sözler anlamına gelebileceğinden Tenasüp: “yümn-ebr-i nisan-su; lü’lü-güher ve na’t-şahvar sözlerinin birlikte kullanılmasıyla. Teşbih: Fuzuli sözlerini gühere (inciye) benzetmiş. Leff-ü neşir: yümni nat-ebri nisan; güher-lü’lü ü şehvar; Fuzuli sözleri-su kelimelerinin karşılıklı kullanılmasıyla. Hüsn-i Talil: Fuzulinin sözlerinin güzel olması Peygamberi övmenin bereketiyledir. Tecrid: Fuzuli kendinden değil sanki başkasından bahsediyor gibi. 30) Na'tının uğuru ile Fuzulî'nin sözleri nisan yağmurundan vücuda gelen büyük inci tanelerine benzemiştir. Bir efsaneye, göre istiridyeler nisan ayında denizin yüzüne çıkar, yağmur yağarken kabuğunu açar, bir iki damla alır, yeniden denizin dibine inerlermiş. Bunlar zamanla inci haline gelirmiş. Fuzulî yukarıdaki beytinde bu efsaneye telmihte bulunuyor, kendi sözlerini inciye benzetiyor.
Hâb-ı gafletden olan bîdâr olanda rûz-ı haşrEşk-i hasretden tökende dîde-i bîdâra su Düşkün ile açık istiare, aşık gözkapalı istiare, mecaz-ı mürsel, teşhis sanatları yapılmıştır. Gaflet ve bîdâr kelimeleri arasında tezat sanatı yapılmış Tenasüp: “dide-eşk-su-tök-” kelimeleri arasında. 31-Kıyamet günü olduğu zaman, gaflet uykusundan uyanan düşkün yahut aşık göz, sana duyduğu hasretten su gözyaşı döktüğü zaman
Umduğum oldur ki rûz-ı haşr mahrûm olmayamÇeşm-i vaslun vire men teşne-i dîdâra su Tenasüp: “çeşme-teşne-su; haşr-vasl” kelimeleri arasında. Mecaz-ı mürsel: “Çeşme-i vasl” tamlaması ile benzetme ilgisi kurulmaksızın Cennet’teki ebedi saadet kastedilmiştir. 32-O mahşer günü, güzel yüzüne susamış olan bana vuslat çeşmenin su vereceğini, beni mahrum bırakmayacağını ummaktayım.
Fuzûlî, bu kâsidesinde etkili bir anlatım kullanmış, suyu kişileştirmiş ve düşüncesini somut olaylara soyut kavramlar katarak anlatmıştır. Gerek konusu, gerekse anlatım biçimi bakımından mükemmel bir eserdir. www.edebiyatogretmeni.net
HAZIRLAYAN YILMAZ KISA EDEBİYAT ÖĞRETMENİ ALANYA, 09.02.2008 www.edebiyatogretmeni.net