460 likes | 835 Views
TÜRKİYE’DE TURUNÇGİL YETİŞTİRİCİLİĞİNDE KARŞILAŞILAN FUNGAL HASTALIKLAR, ÇÖZÜM ÖNERİLERİ VE YENİ EĞİLİMLER Hazırlayan: Hüseyin Gültekin. GİRİŞ. TURUNÇGİL TARIMI
E N D
TÜRKİYE’DE TURUNÇGİL YETİŞTİRİCİLİĞİNDE KARŞILAŞILAN FUNGAL HASTALIKLAR, ÇÖZÜM ÖNERİLERİ VE YENİ EĞİLİMLER Hazırlayan: Hüseyin Gültekin
GİRİŞ • TURUNÇGİL TARIMI Turunçgiller esas itibariyle meyveleri için yetiştirilen bitkilerdir. Bu meyveler vitamin (özellikle C vitamini) ve mineral maddeler içerir. Turunçgiller Rutaceae familyasına bağlı bitkilerdir. Bu bitkiler pratik anlamda minimum sıcaklığın -4 C0’ nin altına düşmediği ve bu minimum düzeyin uzun süre kalmadığı iklim koşullarına sahip her yörede ticari anlamda narenciye yetiştiriciliği yapılabilir. Dünya narenciye kuşağı genellikle 40 kuzey ve 40 güney enlemleri arasındaki geniş bir kuşaktır. Dünya genelinde narenciye üretiminin, her iki yarımkürede 16-35 enlemler arasındaki iki bantta yoğunlaştığı kabul edilmektedir Genel olarak turunçgillerin anavatanı Asya kıtasının güney bölgeleri yani Hindistan, Malaya, Güney Doğu Çin ve Koşin-Çin’dir.
GİRİŞ • TURUNÇGİLLERİN EKONOMİK ÖNEMİ Dünyada 133 ülkede yaklaşık 7.174.201 hektarlık alanda 68 milyon ton turunçgil üretilmektedir. Brezilya, ABD, Çin, Meksika, İspanya, Hindistan, Akdeniz Ülkeleri (Türkiye, İtalya, Yunanistan), İsrail, Japonya, Kore, Küba, Arjantin ve Güney Afrika turunçgil üreten önemli ülkelerdir. Dünya turunçgil üretiminin yaklaşık % 10’u taze olarak ihraç edilmekte, % 90’ı üretildikleri ülkede tüketilmektedir.Taze tüketiminin yanında turunçgil meyveleri, meyve suyu ve pasta sanayisinde de değerlendirilmektedir.
TURUNÇGİL İLE İLGİLİ ÇALIŞAN FAAL KURULUŞLAR • ALATA BAHÇE KÜLTÜRLERİ ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ/ MERSİN • BATI AKDENİZ TARIMSAL ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ/ANTALYA • ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SUBTROPİK MEYVELER ARAŞTIRMA ve UYGULAMA MERKEZİ/ ADANA • ÇUKUROVA ZİRAİ ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ/ ADANA • EGE ÜNİVERSİTESİ/ İZMİR • TAGEM
ÖNEMLİ TURUNÇGİL HASTALIKLARI • ALTERNARIA YANIKLIĞI • KAHVERENGİ ÇÜRÜKLÜK • UÇ KURUTAN • DEPO ÇÜRÜKLÜKLERİ
ALTERNARIA YANIKLIĞI • Hastalık Etmenleri Alternaria citri Ell and Pierce. Alternaria alternata (fr) Keisler Son yıllarda narenciye alanlarımızda sorun olan Alternaria hastalıkları, özellikle son yıllarda ülkemize giren bazı mandarin çeşitlerinde (özellikle Minneola) ciddi bir sorundur.
Alternaria citri Ell and Pierce • ÖNEMİ Kaba limon ve Lime’ların önemli bir yaprak hastalığıdır. Genç fidanların yapraklarını dökmek ve lekeler meydana getirmek suretiyle büyük zararlar meydana getirmektedir. • BELİRTİLERİ Yaprakların orta ve kenarlarında 2,5 cm kadar genişlikte olabilen lekeler köşeli olup kenarları sınırlıdır. Tek tek bulunan bu lekeler bazen birleşerek yaprağın tümünü kaplarlar. Yoğun enfeksiyonlarda yaprakları dökülen ağaç veya fidanlar karşıdan bakıldığında çıplak görünürler.
Alternaria citri Ell and Pierce • BİYOLOJİSİ Alternaria fungusları turunçgillerde dokuların zayıfladığı durumlarda enfeksiyon yapmaktadırlar. Seralardaki suni inokulasyon denemelerinde Alternaria citri genç turunçgil yapraklarında tipik alternaria lekelerini meydana getirmiştir. Enfeksiyondan 4 gün sonra yapraklarda ortası kahverengimsi olan pembemsi yeşil renkte küçük lekeler vermekte ve 4 hafta sonra ise aynen bahçede olduğu gibi tipik lekeler oluşturmaktadır. • MÜCADELESİ Kültürel Önlemler: Yeni kurulan bahçelerde sık dikimden kaçınılmalı, hava sirkülasyonunun kolayca sağlanabileceği dikim şekli uygulanmalıdır. Hızlı sürgün gelişimini teşvik eden sık ve aşırı azotlu gübrelemeden kaçınılmalıdır. Sık sık sulama ve yaprak yüzeyinde uzun süre ıslaklık oluşturacak şekilde yağmurlama sulama yapılmamalıdır.
Kimyasal Mücadele: İlaçlamalara sürgün gelişimi ve iklim özellikleri dikkate alınarak, ilkbaharda sürgünler gelişmeye başladığında, yaklaşık 5-10 cm olduğunda veya yeni sürgünler ve yeni yapraklar üzerinde ilk hastalık belirtisi görüldüğünde başlanmalıdır. Özellikle genç sürgün, yaprak ve meyvenin ilaçlanmasına dikkat edilmelidir. Özellikle hızlı sürgün gelişme döneminde büyüyen yeni sürgün ve yaprakların yeni oluşan kısımlarının ilaçsız kalmaması için ilaçlamalar, ilacın etki süresi dikkate alınarak sık sık yapılmalıdır. İlaçlamalara meyve yaklaşık 4 cm çapa ulaşıncaya kadar devam edilmelidir. Özellikle fidanlıklarda kaba limon ve Lime’ler iki haftada bir bakırlı ilaçlarla ilaçlanmalıdır. Ayrıca Captanlı ve Zinebli organik preparatlarda olumlu sonuç vermektedir.
Alternaria alternata (fr) Keisler • HASTALIK BELiRTiLERİ Hastalık pratik anlamda iki dönemde ortaya çıkabilir: 1)Hasat öncesi meyvelerde 2)Hasat sonrası depo çürüklüğü şeklinde Yukarıda belirtilen ikinci belirti tipi, özellikle mandarinlerde görülmektedir. Hastalık etmenleri yapraklar, yaprak sapları ve meyvelerde infeksiyon yapabilir. Küçük, hafif çökük siyah lekeler şeklinde başlayan hastalık belirtileri hastalık tablosu ağırlaştıkça genişleyip, kahverengine dönüşür. Hastalık şiddeti, aşırı gübre, su uygulanan bahçelerde daha fazla olmaktadır.
MÜCADELESİ Aşırı gübreleme (özellikle Azot), aşırı sulama ve aşırı budamadan kaçınılmalıdır. Hastalığın ilaçlı mücadelesi için ilk belirtiler görülür görülmez başlanmak üzere, meyveler 4cm çapa ulaşıncaya kadar, Metiram-Komplex, Propineb, Teboconazole...vb terkipli ilaçlar için etiket tavsiyesine göre uygulanmalıdır. Tavsiye edilen ilaçlar: Bakır hidroksit % 50 WP 300g preparat/100 lt suya Propineb %70 WP 250g preparat/100 lt suya
KAHVERENGİ ÇÜRÜKLÜK HASTALIĞI • Hastalık Etmeni Phytophthora citrophtora • ÖNEMİ Ülkemizde Kahverengi meyve çürüklüğü hastalığı ve Kökboğazı hastalığı olarak bilinmektedir. Bu fungal hastalık etmeni meyvelerde çürüklük nedeni olabildiği gibi, ayrıca turunçgillerde kök boğazı çürüklüğüne de sebep olmaktadır. Hastalığa en hassas kültür sıralaması şöyledir: Limon, greyfurt, portakal ve mandarindir. Ancak her kültürdeki çeşitlerin duyarlılığı farklıdır. Örneğin, portakal çeşitleri arasında Washington çeşidi en duyarlıdır.
HASTALIĞIN İLK BELİRTİLERİ VE BELİRTİLERİN SEYRİ a)Meyvelerde: Sonbahar yağışlarından sonra toprağa yakın alt dallardaki meyveler üzerinde açık kahverengi lezyonlar oluşur. Bu lezyonlar hızla genişler ve meyvenin büyük bölümünü veya tamamını sarar. Daha sonra nekroze olmuş bu dokular üzerinde bir küf tabakası oluşur.
Meyveler üzerinde hastalık yağmur sularının topraktan etmen propagüllerini bitki yüzeyine şıçratması nedeniyle ilk olarak yere yakın dallarda başlar ve bu yolla 1-1,5 metre yukarıya kadar ulaşabilir. Ancak aynı fungusun başka bir türü (P. hibernalis)’nün infeksiyon alanı çok daha yukarıdaki meyveleri de etkileyebilir. Hastalıklı meyvelerin çoğunluğu dökülürken, bir kısmı ağaçta asılı kalabilir. Farklı sulama sistemlerinin hastalık çıkışını etkilediği yapılan çalışmalar ile tespit edilmiştir. En yüksek infeksiyon oranı alttan yağmurlama sisteminde % 43.55 olarak bulunmuştur. Hastalığı en aza indiren sulama sistemi ise damlama sulama yöntemidir.
b)Kök ve kökboğazında: Aşı yerinin üzerindeki gövde üzerindeki yaralar, kabuklardaki kalkmalar ile bu alanlarda görülen zamk salgısı, bu hastalığın habercisidir. Bu dokular zamanla kararır ve çatlar.
HASTALIĞIN KONTROLU • Hastalık nedeniyle yere dökülmüş meyvelerin toplanıp bir çukura gömülmesi tavsiye edilir. • Yeni tesislerde fidanların derin dikilmemesi, taban suyu sorunu olan topraklarda tesis kurulmaması ön şarttır. • Sulamalarda suyun gövdeye değmemesi için gerekli tedbirlerin alınması gerekir. • Hastalığın kimyasal mücadelesinde kök ve kökboğazı, kabuk infeksiyonlarına karşı, kökboğazı açıldıktan sonra ilaç uygulanmalıdır. Yeşil aksam ilaçlaması, sonbahar yağışlarından hemen önce veya en geç ilk yağıştan hemen sonra başlatılmalı ve 15-20 gün ara ile 2-3 ilaçlama yapılmalıdır. Tavsiye edilen ilaçlar: Bordo bulamacı % 1 Captan %50 WP % 0,3
TURUNÇGİLLERDE UÇKURUTAN HASTALIGI • Hastalık Etmeni Deuterophoma tracheiphila
İLK BELİRTİLER ve BELİRTİLERİN SEYRİ Bu hastalık tüm turunçgil kültürlerinde görülür ise de bunlar arasında en hassas kültür limon’dur. Hastalığın ilk belirtisi, ağacın bir dalında veya bir yönünde yaprakların aniden solması ile fark edilir. Daha sonra yaprak ayasında dökülmeler başlar. Yaprak ayası tamamen dökülse bile yaprak sapı bir süre daha kalabilir. Yaprakları dökülmüş bir dalda bir bıçak ile bir çentik açılırsa, kambiyumda turuncu-pembe bir renk görülür.
MÜCADELESİ KÜLTÜREL ÖNLEMLER: • Hastalık bitkide açılan yaralardan kolayca girebilir. Bu nedenle bitkilerde kök ve saçak tahribatına neden olacak toprak işlemelerinden sakınmak gerekir. Ayrıca rüzgar ve fırtına sonucu dal yaralanmalarına sebep olan dikenli limon çeşitleri yerine dikensiz çeşitlerin yetiştirilmesi tavsiye edilir. • Hastalıklı fidanlar sökülüp imha edilmeli, ağaçlarda hastalıklı dallar budanmalıdır. Bu işlemler Ağustos ayında yapılmalıdır, ayıklamalara temmuz ayından itibaren başlanmalıdır. • Sertifikalı fidan kullanılmalıdır. • Hastalıktan dolayı kurumuş dallar ve sürgünler yaz ortalarında (Temmuz-Ağustos) kesilip yakılmalıdır. Bu esnada budama makasları sık sık %5’lik sodyum hipoklorit çözeltisine bandırılmalıdır.
KİMYASAL MÜCADELE • Hastalığın kimyasal mücadelesi için ilk alınacak tedbir, dolu, don ve fırtınalı havalar, ağaçlarda çatlama, yaralanma ve yaprak dökülmesine sebep olduğundan hemen ağaçlar % 0,4 (100 litre suya 400 gr)’lük bakırlı bir ilaç ile ilaçlanmalıdır. • Ekim, Aralık ve Mart ayı başlarında olmak üzere ağaçlar 3 defa yeşil aksam ilaçlaması olarak Benomyl içeren bir fungisit ile %0,06 dozunda ilaçlanmalıdır. Ağır infeksiyonlara uğramış ağaçlara Ekim ayında bir defa olmak üzere topraktan 100 lt suya 120 gr Benomyl (Ağacın taç büyüklüğüne göre ağaç başına yaklaşık 25-50 lt ilaçlı su ) verilmelidir. • Tavsiye edilen ilaçlar: Bakır oksiklorid %50 WP 400g preparat/ 100 lt suya Benomyl %50 WP 60g preparat(yapraktan) / 100 lt suya Yazlık yağ (850g/l) 1500g / 100 lt su
KARANTİNA LİSTELERİNDE BULUNAN BAZI TURUNÇGİL HASTALIKLARI • İç Karantina Listesinde Bulunanlar Phytophthora citrophthoraüretim materyalinde Alternaria citri üretim materyalinde Alternaria alternataüretim materyalinde Verticillum alboatrum üretim materyalinde bulunduğu zaman bunlar iç karantinaya tabii tutulur. • Dış karantina Listesinde bulunanlar Elsinoe spp. Guignardia citricarpa
DEPO ÇÜRÜKLÜKLERİ TURUNÇGİL MEYVELERİNDE ÖNEMLİ HASAT SONRASI HASTALIKLAR
PENICILLIUM ÇÜRÜKLÜKLERİ • Hasat dönemi yaklaştıkça yere dökülen meyvelerde yeşil veya mavi küflerin oluşumu ile kendini gösteren hastalık depolama koşullarında da ortaya çıkabilir. • Hastalığın en önemli iki etmeni: Penicillium digitatum Sacc. (Yeşil küf çürüklüğü) Penicillium italicum Web. (Mavi küf çürüklüğü)
İlk Belirtiler ve Belirtilerin Seyri • Hasat öncesi dökülen meyvelerin yaralı ve bereli dokularına giren funguslar mavi ve yeşil renkte küf oluşturan belirti gösterirler. • Bu funguslar hasat esnasında meyvelerde sebep olunacak her çeşit mekanik yara ve bereler ile uygun enfeksiyon ortamı bularak depoya taşınabilir. Depoda ortaya çıkacak hastalıklar konunun en tehlikeli ve en ciddi bölümünü oluşturur.
TURUNÇGİLLERDE HASAT SONRASI KAYIPLARIN EKONOMİK ÖNEMİ • Turunçgillerde hasat sonrası kayıplar % 23-33 arasındadır. Bu oranın büyük kısmını hasat sonrası hastalıklar oluşturmakla beraber fizyolojik ve mekanik kayıplar da etkilemektedir.
MÜCADELESİ KÜLTÜREL ÖNLEMLER • Meyveler olgunlaştıktan sonra hasat geciktirilmemelidir • Hasat öncesinde yere düşen meyveler düzenli aralıklarla toplanmalıdır. • Meyve hasadı çok dikkatli yapılmalı (hasat elle yapılmalıdır),meyvelerde herhangi bir zedelenme veya yaralanmaya sebep olunmamalıdır. • Paketleme esnasında sandıklara konulacak meyve miktarı iyi ayarlanmalı, sıkıştırma yapılmamalıdır. • Paketleme evlerine gelen meyveler hemen kontrol edilmeli, çürük olanlar ayrılarak toprağa derin gömülmelidir. • Depolama ve pazarlama zincirinde çürüklüklerin artmaması için meyveler yağışlı günlerde ve ıslak olarak toplanmamalıdır.
Hastalıklı dal ve sürgünler zamanında budanmalıdır. • Sarartma odası temiz olmalı ve önceden dezenfekte edilmelidir. • Meyveler paketleme evlerinde yığın haline getirilecekse 3-4 sıradan fazla yığın yapılmamalıdır. • İhraç edilecek meyveler diphenil emdirilmiş kağıtlara sarılmalıdır. • Ambalaj kapları kapatılırken meyvelere basınç yapılmamalıdır. Meyveler ambalaj kaplarına düzgün sıralanmalıdır. Taşınma, yükleme ve boşaltma sırasında kaplar fazla sallanmamalıdır.
HASAT SONRASI HASTALIKLARIN KONTROLÜNDE BİYOLOJİK SAVAŞIMIN YERİ VE TÜRKİYE’DEKİ DURUMU Son yıllarda, hasat sonrası hastalıkların kontrolünde kullanılan sentetik fungisitlere alternatif olabilecek uygulamalara yönelik arayışlar büyük bir artış göstermiştir. Bunlar içerisinde mikrobiyal antagonistlerin kullanımına yönelik çalışmalar büyük bir yer tutmaktadır. Bu çalışmaların sonucu olarak aspire, yield-plus, biosave 100 ve 110 gibi maya ve bakteri kökenli bazı biyopreparatlar piyasaya sunulmuştur. Yine birçok biyopreparat piyasaya sunulma aşamasına getirilmiştir. Bu gelişmelere bağlı olarak ülkemizdede turunçgillerde önemli bazı hasat sonrası hastalıklara karşı mikrobiyal antagonistlerin kullanımına yönelik çalışmalarda oldukça başarılı sonuçlara ulaşılmıştır. Çalışmalar daha çok mayalar üzerine yoğunlaşmıştır. Turunçgillerde Metschnikowia pulcherrima, Pichia guilliermondii maya türleri söz konusu ürünlerde hasat sonrası bazı hastalıklara karşı etkili bulunmuşlardır. Halen turunçgillerde bazı antagonist mayalarla biyoformülasyon çalışmaları sürdürülmektedir.
Diğer yandan,antagonist organizmaların hasat sonrası hastalıkların kontrolünde kullanılmaları, sentetik fungisitlerden etkilenmeyen populasyonların getirdiği sorunların çözümü açısından önemlidir. Ayrıca ikinci nesil biyokontrol ajanı mayalardan çok farklı koşullar altında hasat sonrası hastalıkların çok az değişiklik göstererek kontrol etmesi beklenmektedir. Bütün bunlara ek olarak, sentetik fungisitlerde olduğu gibi, var olan enfeksiyonları engelleyebilen antagonist organizmalara gereksinim duymaktadır. Ancak pek çok biyolojik ajan hasat sonrası hastalıkların kontrolünde başarılı olduğu halde yarı ticari koşullar altından etkililikleri, sentetik fungisitlerden daima daha düşük düzeyde olmaktadır. Bu nedenle, biyolojik ajanların değişik uygulamalarla entegrasyonu, etkiliklerinin yükseltilmesi açısından büyük öneme sahiptir.
Turunçgillerde Hasat Sonrası Hastalıkların Biyololjik Kontroluna Yönelik Örnekler
SICAKLIK UYGULAMALARI • Sıcaklık bir fiziksel yöntem olarak, bitki korumada uzun süreden beri bilinen bir uygulamadır. Ancak, son yıllarda taze ürünlerin hasat sonrası fizyolojik ve patolojik kayıplarını azaltmada, sonuçta ürünün depo ve raf ömrünü uzatmada, kimyasal olmayan uygulamalar içinde önemli bir işlev yüklenmiştir. Bu yöntem, hasat sonrası teknolojide umut verici uygulamalar arasında yer almaktadır. Hasat sonrasında kullanılan yüksek sıcaklıklar, fungal organizma üzerinde doğrudan öldürücü etki yaparak, patojen gelişimini engellemektedirler. Hasat edilen ürünlere, sıcaklık uygulamaları değişik biçimlerde yapılabilmektedir. Bir tanesi, ürünün sıcak suya daldırılması veya ürüne sıcak suyun püskürtülmesi biçiminde olmakta ve daha çok fungal patojenlere karşıkullanılmaktadır. Sıcaklık uygulamaları, sıcak hava ve sıcak buhar biçiminde de yapılabilmektedir.
İlk uygulamada ürün birkaç dakika süreyle konukçu yüzeyinin zarar eşiğinin biraz altında fungal enfeksiyonlardan korunmaktadır. Pekçok meyve ve sebze 50-60Co sıcaklığı, 10 dakika süreyle tolere edebilmektedir. Örneğin, “fortune” mandarinlerinin depolama öncesi 3 dakika süreyle 30-54 Co’lik sıcak suya daldırılması hem depolama ve hem de raf ömrünün uzamasını sağlamış ve ayrıca üşüme zararını önemli ölçüde azaltmıştır. Sıcak su uygulamaları, kısa süreli daldırmalar (2-3 dakika, 50-55Co’de) biçiminde yapılmaktadır. Bu uygulama biçimiyle, pek çok turunçgil meyvesinde hastalıklara ve düşük sıcaklıklardan doğanzararlara duyarlılık azalmaktadır.
Sıcak suyla fırçalama tekniğinde ise 10-30 saniye süreyle 55-64 Co ‘de fırçalanmaktadır. Bu sistem İsrail’de 116965 numara ile patentlenmiş olup, değişik ürünlerde ticari olarak kullanılmaktadır. Bu teknoloji, İsrail’de organik turunçgiller için ticari olarak uygulanmaktadır. Bu uygulama biçimiyle organik olarak üretilen turunçgillerde, çürüklük gelişimi % 45-55 oranında geriletilmiştir. Bütün bu olumlu sonuçlara rağmen, yüksek sıcaklık uygulamaları, mikrobiyal antagonistlerde olduğu gibi, hasat sonrası hastalıkların kontrolünde tek başına yeterli görünmemektir. Bu nedenle sıcaklık uygulamaları diğer yöntemlerle entegre edilerek, etkinliğin arttırılması istenmektedir. Sıcak su fungisitlerle birlikte uygulandığında fungisitlerin etkinliğini arttırdığı bilinmektedir.
İmazalil veTBZ içeren 54 Co’deki sıcak suya 3 dakika süreyle daldırılan turunçgil meyvelerinde üşüme zararı ve fungal çürüklüklerin azaldığı saptanmıştır. Benzer sonuçlara ülkemizde yürütülen bazı çalışmalarda da ulaşılmıştır. Hatta Satsuma mandarininde, imazalillin düşük dozları 54 Co’lik sıcak su ile birlikte uygulandığında, çürüklük gelişimi önemli ölçüde kontrol edilmiştir. Benzer sonuçlar biyolojik ajan Pseudomonas syringae’nin sıcaklıkla entegrasyonundan da elde edilmiştir. Bütün bunlar, sıcaklığın diğer uygulamalarla birlikteliğinde ticari olarak kabul edilebilir bir hastalık kontrolünü sağlayabileceğini göstermektedir.
KONUKÇUDA SAVUNMA SİSTEMİNİN UYARILMASI • Taze sebze ve meyveler, olgunlaşmaya bağlı olarak yaşlanmanın etkisiyle çürüklük etmenlerine karşı daha duyarlı bir hal alırlar. Bu durum, dokulardaki inhibitör maddelerin sentezinin azalması ve dayanılılıkta rol alan maddelerin parçalanmasıyla açıklanmaktadır. Bunun sonucu olarak meyvedeki latent enfeksiyonlar da etkin hale gelmektedirler. Bu nedenle hasat sonrası çürüklüklerin azaltılması için muhafaza sürecinde meyve ve sebzelerde yaşlanmanın geciktirilmesi ve dolayısıyla ürünün kendisini savunacak maddeleri üretmesini desteklemek gerekmektedir. Bu amaçla, hasat sonrası hastalıkların kontrolünde, bazı fiziksel ve biyolojik elisitörler kullanarak, konukçu dayanıklılığı uyarılmakta ve böylece ürünler hastalıktan korunabilmektedir. Bu elisitörler arasında, sıcaklık, yaralama, gamma radyasyonu, UV-C ışığı, antagonistler, virulensi düşük ırklar ve doğal bileşikler sayılmaktadır.
Özellikle UV-C ışığı üzerinde yoğun çalışmalar yapılmış ve sonuçta turunçgiller, elma, şeftali, biber ve domates gibi bazı ürünlerde düşük doz UV-C uygulayarak dayanıklılık uyarılmış ve bu ürünler hasat sonrası çürüklüklerden başarıyla korunmuşlardır. • UV-C uygulamasından sonra, söz konusu ürünlerde fenilalenin amonyum liyaz ve peroksidaz enzim aktivitelerinin arttığı gözlenmiştir. Bu iki enzimin, patojenlere karşı dayanıklılıkta rol aldığı düşünülmektedir. UV-C uygulamalarıyla bazı taze ürünlerin hasat sonrası hastalıkların kontrolünde başarılı sonuçlar alınsa da, bu teknoloji henüz yeterince geliştirilememiştir. Zamanla bu uygulamaların ticari amaçla kullanılabileceği düşünülmektedir. • Ayrıca, hasat edilen üründe, sıcaklık ve Pichia guilliermondii’de olduğu gibi bazı biyolojik ajanlar, kitosan gibi bazı organik maddeler dayanıklılığı uyararak, hasat sonrası hastalıklara karşı sebze ve meyvelerde koruyuculuk sağlamaktadırlar.
MEYVE DAYANIKLILIĞIN KORUNMASI VE YARA ONARIMI • Bahçelerde gibberellik asit uygulamalarıyla, altıntoplarda yaşlanma geciktirilmekte, bu da hasat sonrası çürüklük kayıplarını azaltmaktadır. Yine kalifornia’da limon üreticilerinin çoğunluğu, 2,4-D’nin isopropyl esterini depolamadan önce kapsülün yaşlanmasını geciktirmek amacıyla kullanmaktadırlar. • Özet olarak, 2,4-D’nin 500 ppm’lik mum içindeki formülasyonu, Alternaria Citri’nin limon ve portakallarda hasat sonrası neden olduğu sap dibi çürüklüğünün engellenmesi amacıyla kullanılmaktadır.
HASAT SONRASI ENFEKSİYONLARA YÖNELİK KİMYASAL UYGULAMALAR Hasat sonrası enfeksiyonların engellenmesine yönelik iki temel strateji bulunmaktadır. Bunlardan ilki, hasat öncesi oluşabilecek yaralarda patojen gelişimini engelleyici bir fungisitle, hasat öncesi meyve yüzeyinin kaplanmasıdır.İkincisi ise, hasat sırasında ve daha sonraki işlemler sırasında ortaya çıkabilecek yaralarda patojen gelişimini engelleyici ilaçlamalardır. • Hasat Öncesi Koruyucu Uygulamalar • Hasat Sonrası Uygulamalar • Enfeksiyonların Önlenmesinde Fungisit Uygulamalarının Zamanlaması
TURUNÇGİLLERDE HASAT SONRASI HASTALIKLARIN KONTROLUNDA İZLENMESİ GEREKLİ STRATEJİLER
DİĞER UYGULAMALAR Yukarıda sözü edilenler dışında, değişik tuz çözeltileri ve doğal bazı bileşiklerde hasat sonrası hastalıkların kontrolünde kullanılmaktadır. Sodyum karbonat, sodyum bikarbonat gibi bazı tuz çözeltileri kullanılarak, turunçgillerde yeşil küf çürüklüğünün başarıyla kontrol edildiği bilinmektedir. 50Co’ye kadar çözeltilerin sıcaklığının yükseltilmesi, etkinliği arttırmıştır. Bu çözeltiler imazalil ve biyolojik kontrol ajanlarıyla birlikte başarıyla uygulanmışlardır. Kalsiyum ve magnezyum iyonları, hasat sonrası çürüklük funguslarına toksik olduğu ve elementleri içeren çözeltilerin Aspire’in biyolojik etkinliğini arttırmada kullanılabileceği, değişik araştırmalarda ortaya konmuştur. İnce bir film tabakası şeklinde yapılan mumlama işlemi hasat edilen meyvelerin su kaybı ve fizyolojik bozukluklarını önlemek açısından önem taşımaktadır. Ayrıca mumlara fungisitler eklenerek patojenlerin hastalık oluşturması engellenmektedir.
Şimdiye değin sözü edilen alternatiflerin, hasat sonrası hastalıkları kontrol etmede, tek başlarına sentetik fungisitler kadar başarılı olmadıkları görülmektedir. Ancak, yine pekçok örnekte görülebileceği gibi, iki veya daha fazla yöntem birlikte kullanıldığında, kabul edilebilir düzeyde bir hastalık kontrolünün sağlanabileceği görülmektedir
SONUÇ • Türkiye Narenciye üretim alanlarında bitkisel üretim sürecinde kaydı yapılan fungal hastalık etmenlerinin tüm bölgelerde epidemi yapacak seviyede olmadıkları, zararlarının yetiştiricilik yapılan bölgedeki toprak, iklim-çevre ve uygulanan üreticilik koşullarına bağımlı olarak sınırlandığı tespit edilmiştir. • Karantina listesinde yer alan fungal hastalık etmenleri sadece üretim amaçlı materyalde kontrolü yapılarak takip edilmektedir. • Hasat sonrası fungal çürüklük etmenleri, yüksek zarar ve kontrolü amacıyla kullanılan kimyasalların riskleri nedeniyle özellikle son yıllarda dikkati çekmiş, çalışmalar hasat sonrası fungal hastalık etmenleri ve alternatif savaşım yöntemleri konusunda yoğunlaşmıştır.
SONUÇ • Dayanıklılığın uyarılması ve fiziksel yöntemler yanında, özellikle mikrobiyal antagonistlerin hasat sonrası hastalıklarla savaşımda kullanılmasına yönelik araştırmalar büyük bir ivme kazanmıştır. Bu bağlamda, bazı maya ve bakteri esaslı biyopreparatlar piyasada kullanıma sunulmuştur. • Biyopreparatların kullanımında ve başarılarında bazı eksiklikler bulunmaktadır. Bu nedenle çalışmalar, seçilen antagonistlerin etkinliğini arttırıcı bazı fiziksel uygulamalarla bütünleştirilmesi yönüne kaydırılmıştır. Farklı antagonistlerin birlikte uygulanması, antagonistlerin kitosan, sodyum bikarbonat, potasyum sorbat, kalsiyum propiyonat ve kalsiyum klorür gibi maddelerle entegre edilmesi, ürüne UV-Işık ve sıcaklık uygulaması sayılabilir. • Depolama yöntemlerinin maliyetinin yüksek olması sebebiyle bugün turunçgiller özellikle dışsatımın kısıtlı olduğu yıllarda dallarında çürümeye terk edilmektedir. Depolama maliyetlerinin makul seviyelere çekilmesi, yeterli ve efektif depolama tesisleri kurulması suretiyle ürünlerde, ihracat sınırlı olsa dahi büyük piyasa dalgalanmaları engellemek açısından fayda sağlayacağı yadsınamaz bir gerçektir.