810 likes | 1.14k Views
10. 9. 8. 7. 6. 5. 4. 3. 2. 1. 0. ULAŞIM NEDİR ?. İnsanların ürettikleri çeşitli ham ve işlenmiş maddelerin, haberlerin bir yerden başka bir yere nakledilmesine ulaşım veya ulaştırma denilmektedir. Ulaşımın gelişmesi ve hızlanması tekerleğin bulunmasıyla başladı.
E N D
ULAŞIM NEDİR ? İnsanların ürettikleri çeşitli ham ve işlenmiş maddelerin, haberlerin bir yerden başka bir yere nakledilmesine ulaşım veya ulaştırma denilmektedir. Ulaşımın gelişmesi ve hızlanması tekerleğin bulunmasıyla başladı. Kağnı arabası İlk tekerleği ahşaptan yapan insanoğlu belki de daha önce ağaç gövdelerini kullanıyorlardı yük taşımak için. Resimde görülen ilkel kağnı tekerleği ustaca yapılmış süslemeleri de sergiliyor.
ULAŞIM Ulaşım insanların önemli ihtiyaçlarından biridir. İlk çağlardan beri hareket halinde olan insan bir yerde durmamış, çeşitli nedenlerle sürekli yer değiştirmiştir.Yıllarca önce yürüyerek ,koşarak ya da koşarak sonraları hayvanlardan yararlanarak ulaşım sağlandı.
YARARLARI Ulaşım araçları, insanlar ve toplumların yakınlaşmasını sağlamıştır. İnsanlar, araçlarıyla en uzak yerlere bile kolaylıkla ulaşma olanağına sahip olmuşlardır. Böylece kişiler ve uluslar arasında sosyal ve kültürel alışveriş başlamıştır. İnsanlar, bu sayede başka yerlerde yaşayan insanların yaşayış biçimlerini, gelenek ve göreneklerini tanıma fırsatı bulmuşlardır. Kitap, gazete, dergi gibi yayın araçlarının istenilen yerlere kısa sürede ulaştırılması da insanlar arasındaki bilgi alış verişinde etkili olmuştur.
TEKERLEĞİN İCADI Tekerleğin icadı belki de bütün çağların en önemli mekanik icadıdır. İlk tekerlek günümüzde Irak’ın kuzey kesimini içine alan Mezopotamya’da, günümüzden yaklaşık 5 000 yıl önce ortaya çıktı. Çömlekçilerin kil toprağı işlemede yardımcı bir araç olarak kullandıkları tekerleğin aynı dönemde arabalara takılması, ulaşımda köklü bir dönüşümün yolunu açtı ve ağır gereçler ile büyük eşyaların daha kolay taşınmasını sağladı. Bu ilk tekerlekler, tekparçaydılar ve tahta kalaslardan dilim, olarak kesilmiş parçaların birbirine tutturulmasıyla yapılıyorlardı. İspitli (parmaklı) tekerleklerse, İ.Ö. 2000 dolaylarında ortaya çıktı ve daha hafif oldukları için, özellikle savaş arabalarında kullanıldı. Tekerleğin daha hızlı dönmesini sağlayan göbek takımlarıysa, İ.Ö. 100 dolaylarında geliştirildi.
TEKERLEK Makinelerin çoğunda, saatlerde, yel değirmenlerinde ve buhar makinelerinde, ayrıca otomobil ve bisiklet gibi taşıtlarda tekerlekler ve tekerlek ilkesine dayanan çarklarvardır.
İLK BİSİKLET Tarih boyunca her zaman ihtiyaçlar, yeni buluşları ortaya koydu. Binek hayvanlarının kullanımını kolaylaştıran at arabaları zamanla ihtiyaçları gidermede yetersiz kaldı ve daha iyiye ulaşma çabasıyla ilk bisiklet yapıldı.
İLK BİSİKLET Bisiklet Fransa’da doğdu. İki tekerlekli bir oyuncak yapmayı düşünen Sivrac Kontu ilk olarak „bisiklet“ fikrini de gerçekleştiriyordu. Pedalı olmayan bu acayipmakinenin (Celerifere) üzerine oturan kimse taşıtı ayaklarıyla yeri teperek yürütmek zorundaydı. İki tekerlekli taşıtın üzerine Badois’li Baron Drais bir gidon ve bir sele oturttu ve buna Draisienne adını verdi. Draisiennelerin yavaş yavaş öbür ülkelere de yayıldığını görüyoruz. Önceleri halkın büyük bir tedirginlikle karşıladığı bu acayip taşıt sonraları moda oldu.
TEKERLEĞİ İCADINDAN SONRA Önemli teknoloji ürünlerinden biri otomobillerdir şüphesiz. İcat edildikleri zamandan bu yana teknolojinin gelişmesiyle birlikte hep daha yeni, daha farklı şekillerle çıkmıştır karşımıza. Amaç hep en iyisini üretmek oldu belki de, hep bu amaçla çalışıldı, ama her yeni otomobilin ardından daha iyisi geldi. Bir noktadan sonra ise otomobil çeşitleri, modelleri, özellikleri ve aksesuarları takip edilmez bir şekilde çeşitlendi. Görünüşündeki ihtişam, kullanımındaki konfor ve sahip olmanın verdiği güç duygusuyla, kısa zamanda ihtiyaçtan öte insanların hayallerini süsleyen bir unsur haline geldi.
İLK OTOMOBİL 1862 yazının bir öğleden sonrasında, Ètienne Lenoir adlı Fransız, daha önce yaptığı ve eski bir at arabasının tekerleri arasına oturttuğu motoru, çekine çekine çalıştırdı. Birkaç dakika sonra, küçük arabası Paris yakınındaki Vincennes ormanında, başka bir güç işe karışmaksızın, hafif bir gürültüyle çalışan motorunun gücüyle ilerliyordu
İLK OTOMOBİL Bu, tarihi bir andı. Çünkü, Lenoir’ın kendi kendine giden arabası, atla çekilen taşıtların, posta arabalarının ve tozlu araba yollarının bütünüyle ortadan kalkacağı yeni bir çağı başlatıyordu.
İLK OTOMOBİL Aslında, Lenoir ilk atsız taşıtı yapan kişi değildi. Buharlı makinelerle çalışan hantal arabalar, yüz yıla yakın süredir kullanılmaktaydı. Lenoir’ın başarısı, bir silindirin içinde benzinin yanmasıyla çalışan “içten yanmalı” küçük motoru icat etmesi olmuştu. Birkaç yıl sonra, petrolla (benzinle) çalışan motorlar, hemen arkasından da ilk motorlu arabalar yapılacak, 1885’te, Almanya’nın Mannheim kentindeki Karl Benz’in atölyesinde, halka satılan ilk otomobil üretilecekti. Böylece, otomobil çağı başlamış oluyordu.
İLK OTOMOBİL Alman mühendisi Karl Benz elektrikli ateşlemeyi bularak 1885’te ilk otomobili yapmıştır.
OTOMOBİL İnsanoğlu otomobili icat edene kadar pek çok aşamadan geçti. Daha teknoloji diye bir olgunun var olmadığı, insanların doğayla mücadele içinde oldukları bu dönemde, hayat şartlarını kolaylaştırmak için binek hayvanları kullanılıyordu. Ardından, insanoğlunun yaşamını kolaylaştıracak, insanlık için oldukça önemli olan tekerlek icat edildi. Tekerlek ilk önce binek hayvanlarıyla kullanıldı. Daha sonra ise tekerlek yardımı ile at arabaları, kızaklar ve tarımda kullanılabilecek çeşitli araçlar elde edildi. Artık insanların yaşamlarını devam ettirebilmeleri için gerekli olan; tarım, taşımacılık, göç gibi ihtiyaçlarını gerçekleştirmek daha kolay hale gelmişti.
OTOMOBİL Önemli teknoloji ürünlerinden biri otomobillerdir şüphesiz. İcat edildikleri zamandan bu yana teknolojinin gelişmesiyle birlikte hep daha yeni, daha farklı şekillerle çıkmıştır karşımıza. Amaç hep en iyisini üretmek oldu belki de, hep bu amaçla çalışıldı, ama her yeni otomobilin ardından daha iyisi geldi. Bir noktadan sonra ise otomobil çeşitleri, modelleri, özellikleri ve aksesuarları takip edilmez bir şekilde çeşitlendi. Görünüşündeki ihtişam, kullanımındaki konfor ve sahip olmanın verdiği güç duygusuyla, kısa zamanda ihtiyaçtan öte insanların hayallerini süsleyen bir unsur haline geldi.
UÇAK Havacılık tarihi, insanlığın ilk günlerindeki ilkel uçuş denemeleri ve 17 Aralık 1903'te Wright Kardeşlerin ilk havadan ağır motorlu uçuşu yapması da dahil olmak üzere insanlı uçuşun gelişiminin tamamıdır
UÇAK İnsanın, kuşları gözlemlemeye başladığı ilk günlerden beri varolan uçma tutkusunun en erken öyküsü Yunan Mitolojisindeki anlatımıyla Daedalus ve oğlu İkarus'un efsanesidir. Efsaneye göre Kral Minos, baba Daedalus ve oğlunu Girit Adasına hapseder. Hapis hayatından sıkılan Daedalus'un aklına kaz tüylerinden kanatlar yapıp bunları kullanarak adadan kaçmak gelir. İşte böylece bilinen en eski efsanevi insanlı uçuşu gerçekleştirmiş olurlar. Kısacası, ilkel havacılık diye adlandırabileceğimiz bu dönemde insanlar, kuşları taklit etmekten öteye gidemediler, ancak daha sonra balon, zeplin, planör ve en sonunda da uçak gibi değişik tipteki hava taşıtlarını da bulmaktan geri kalmadılar Hava aracı tasarımcıları, araçlarının daha hızlı olması, daha uzağa, daha yükseğe gidebilmesi ve daha kolay kontrol edilebilir olması için çok uğraştılar Kuşların kanat şekli, uçabilmelerinde rol oynayan bir numaralı faktördür. Şahin, atmaca ve kırlangıç gibi hızlı uçan kuşların kanatlarının uçları, diğer kuşların kanatlarına göre arkaya doğru daha çekik, dar ve sivri uçludur. Kuşların bu kanat özellikleri uçak mühendisleri için yol gösterici olmuştur
UÇAK Hava aracı tasarımcıları, araçlarının daha hızlı olması, daha uzağa, daha yükseğe gidebilmesi ve daha kolay kontrol edilebilir olması için çok uğraştılar Uçak motorları, giderek daha verimli duruma gelerek, buharlıdan pistonluya, sonra da jet ve roket moturuna kadar gelişti Hava taşıtları daha güvenli, malzemeleri daha dayanıklı ve hafif hâle geldi. Başlangıçta uçaklar, kanvas kumaştan ve tahtadan yapılıyordu. Daha sonra kanvasın yerini vernikli kumaş ve çelik borular aldı. 2. Dünya Savaşı sırasında ise alüminyum monokok üretim yaygın duruma geldi. Günümüzde hava taşıtları, daha hafif, daha dayanıklı ve daha kolay şekillendirilebilir oldukları için özellikle karbon fiberden ve kompozit malzemelerden üretiliyor
UÇAK • Hava taşıtlarını kumanda etmek için kullanılan yöntemler hergün biraz daha gelişmektedir. Başlangıçta planörlerin kumandası kullanıcının tüm vücudunun hareketi ile ya da Wright kardeşlerde olduğu gibi tüm kanadın eğilmesi ile yapılıyordu. Çağdaş uçaklar ise elektronik olarak bilgisayarlar aracılığıyla kumanda edilmektedir. Çağdaş savaş uçakları tüm akrobatik manevraları karşılayacak biçimde, uçuş bilgisayarından aldıkları sürekli komutlarla dengeli uçuşlarını sağlamaktadırlar.
ATEŞ İnsanlık tarihi ilk yaratılışından bu yana bazı maddleri ve bazı doğal olayları kendi leğine kullanımı ile yüzlerce yıllık mesafeleri bir adımda atladı. Bu buluş ve icatlar içinde en önemlileri arasında elbette ateş vardır. Ateşin kullanılabilir hale getirilmesi ile birlikte insan oğlu artık doğaya gündüze ve geceye hükmetmeye başlamıştır.
ATEŞ Ateşle ürettiğimiz, işlediğimiz metaller ile doğada ki her canlıya hükmetmeyi başardık ve devasa medeniyetler kurduk. Ateşin en önemli kullanım alanlarından olan enerji üretiminde ise devasa yollar kat ettik. Buharlı makinalar yaptık gidilmez yerleri gidlir aşılmaz engelleri aşılır yaptık. Atıklarımızı ateşle yaktık enerji ürettik. Buhar makinaları ile elektirği ürettik şimdi devasa barajlarda ve değişik bir çok yolla elektirik üretiyoruz. Dünyada artık elektirik yaşamın karşılığı ve medeniyetin sözlük anlamı olarak kullanılmakta. Biz farketsekte, etmesekte elektiriksiz bir dünyanın olmuyacağı aşikardır.
KİBRİT Kibrit 1809'da icat edildi; bu küçücük âlet, sadece uçlarından biri, içinde potasyum klorat bulunan bir karışıma batırılmış küçük bir kükürtlü tahta parçasından ibaretti. Tutuşturmak için yoğun sülfürik aside daldırmak gerekiyordu: bu da tehlikeli ve oyalayıcı bir işti.Kullanılışı basit ilk kibrit 1831 yılında, Dole'de, on dokuz yaşındaki genç bir Fransız öğrencisi olan Charles Sauria tarafından geliştirildi: Sauria bu karışıma, en basit sürtünmeyle alev alıveren beyaz fosfor katmayı akıl etti. Daha sonra, İsveç'te, çakma yerine sürülen bir başka karışıma kırmızı fosfor (beyaz fosforun tersine, zehirli değildir) katıldı ve kibritin ucunda sadece potasyum klorat kaldı, böylece «İsveç» kibriti veya «güvenlik» kibriti doğdu.
KİBRİT Türkiye 1929'a kadar kibriti Avrupa'dan ithal ederdi; ilk fabrika İstanbul'da Büyükdere'de kuruldu (1932). Yirmi yıl devlet tekelinde tutulan kibrit yapımı işi 1952'de serbest bırakıldı ve bu tarihten sonra özel fabrikalar da kuruldu.
TELEFONUN BULUNUŞU İskoçyalı bir bilim adamı olan Alexander Graham Bell, 1847´de Edinburg´da doğdu. Eğitimini, Edinburg ve Londra´da tamamladı Bundan sonra yoğun ve yorucu bir çalışma içine girdi. Bir süre sonra sağlığı bozuldu. Babasının ısrarı üzerine ana vatanını terk ederek Kanada´ya göç etti. Burada bilgisini ve yeteneğini çevresine kabul ettirdi. Oradan Boston Üniversitesi profesörlüğüne atandı Bell ve yardımcısı Vatson, bir evin odasında gece gündüz çalıştılar. Amaçları, yeni bir buluşu gerçekleştirmekti GRAHAM BELL VE AİLESİ
TELEFON Bell. bir gün atölyesinde uzun süre çalıştı. Sonunda amacına ulaştığını anladı. Elindeki aracı ağzına tutarak, aşağıda çalışan yardımcısına seslendi: "Bay Vatson, buraya geliniz lütfen! Sizi görmek istiyorum!" Evin mahzeninde elindeki aracı kulağına yapıştırıp dinleyen Vatson çok şaşırdı. Bir çocuk heyecanıyla merdivenleri çifter çifter atlayıp yukarı koştu. Soluk soluğa Bellin bulunduğu odaya daldı: — Dediklerinizi duydum! Söylediğiniz duyuluyordu! diye haykırdı. Graham Beel’in telefon taslağı
TELEFON Aleksander Graham Bell, telefonu bulmuş ve insanlık tarihinde yeni bir çığır açmıştı. O yıl Bell, Philadelphia fuarında telefonu sergiledi. Ne var ki bu araçla pek ilgilenen olmadı. Fakat bir gün, fuarı gezen Brezilya İmparatoru Don Pedro ahizeyi eline aldı. Telin Öbür ucundaki Bellin konuştukları duyuluyordu. "Aman Tanrım!" diye haykırdı imparator. "Konuşuyor bu!" İşte o andan sonra telefon, fuarın şeref köşesinde yer aldı.
TELEFONUN GELİŞİMİ Telefonda büyük adım, operatör kullanmaksızın yapılan otomatik konuşmalardır. 1891 yılında geliştirilen Strowger otomatik arayıcıyla araya operatör girmeden aboneler birbirine bağlanabilmiştir. Bu düzenek 1920 yılında Bell düzeneği olarak geliştirilmiştir. 1948 yılından sonra ise transistörün sahneye çıkmasıyla elektromanyetik röle sistemler yerini, elektronik devrelere bırakmıştır. Elektronik arayıcı sistem ilk olarak 1965 yılında ABD'de servise konulmuştur. Telefonda atılan diğer büyük adım da, uzak mesafe konuşmalarında yüksek frekanslı radyo yayınlarından yararlanılmasıdır. 150-300 km aralıklarla yer alan röle istasyonları konuşmaları koaks kablolardan ve havadan elektromanyetik yayın şeklinde iletmektedir. Frekans yükseldikçe tek bağlantı üzerinden konuşma kanal sayısı da yükselmektedir. Böyle bir sistemle iki röle istasyonu arasında aynı anda 3600 konuşma yapmak olasıdır.
TELEFONUN GELİŞİMİ Anakaralar arası telefon konuşmaları 1915 yılında başlamıştır. İlkkonuşma Paris'le ABD'de Arlington arasında yapılmıştır. Anakaralar arası telefon konuşmalarında güçlü radyo alıcı vericileri kullanılıyordu. İyonosferin etkisi konuşmaları zorlaştırdığı için sualtı kabloları kullanılmaya başlandı. İlk sualtı kablosuyla telefon görüşmeleri 1950 yılında Florida ile Havana arasında 185 km'lik uzaklıkta yapıldı. Sonuç doyurucu olduğu için 1956 yılında New York ile Londra arasına aynı düzenek kuruldu. Uydu aracılığıyla anakaralar arası ilk telefon konuşmaları 1960 yılında başladı. Echo 1 isimli uyduyla ABD'nin doğu yakası ile batı yakası arasında telefon bağlantısı sağlanınca bunu Telstar I, Telstar 2 ve diğer uydular izledi. Bugün uyduların devreye girmesiyle gemi ya da uçaklarla otomatik telefon konuşması yapılabilmektedir. 1985 yılında uzay mekiği Discovery'nin yörüngeye koyduğu uydulardan biri aynı anda 20.000 konuşma yapabilmeye olanak verecek sığadadır.
TÜRKİYE’DE İLK TELEFON Türkiye'de ilk telefon 1908 senesinde uygulanmaya başlandı. Kadıköy ve Beyoğlu santralları 1911 senesinde hizmete açıldı. İlk otomatik telefon santralı 1926 senesinde Ankara'da kuruldu. Ardından diğer il merkezlerinde de telefon santralları kurulmaya başlandı. Kısa bir süre sonra kurulan santrallar aracılığıyla bütün iller arası telefon haberleşmesi başlamış oldu. PTT'nin 1970'lerden sonra yaptığı çalışmalarla telefon, Türkiye'de geç olmakla beraber, süratle yayılmaya başladı. Türkiye'nin milletlerarası telefon santralı İstanbul'daki Tahtakale Telefon Santralıdır. Bu santralın diğer milletlerarası telefon santrallarıyla irtibatı 1985 senesi itibarıyla altı yoldan olmaktadır. Bunlar: Edirne (Bulgaristan) hattı, İzmirSEFERİHİSAR (Yunanistan) hattı, Antalya (İtalya) hattı, İskenderun (Suriye) hattı, Diyarbakır (Irak) hattı, Ankara (Uydu) hattı. Diyarbakır'dan Bağdat'la görüşecek bir abone önce Tahtakaleyle irtibatlanır daha sonra Diyarbakır radyolinkiyle Bağdat'a ulaşır. İleriki senelerde uzaya gönderilecek Türk uydularıyla (Türk-Sat) milletlerarası santral hatlarında artış beklenmektedir (1994).
SON GELİŞMELER VE GSM Haberleşme alanında her geçen gün daha da artan gereksinimler, alabildiğince çok haberleşme servisini içine aldı ve kitlelerin bulundukları coğrafi dağılım bölgelerinden bağımsız olarak bu servislere ulaşmalarını sağlayacak merkezi bir hücresel mobil haberleşme şebekesinin kullanılmasına ortam hazırlamış ve bunun sonucunda da GSM (İng: Global System for Mobile Communication) doğmuştur. Bugüne kadar hücresel bir mobil haberleşme şebekesi kurulurken veya sığası arttırılırken, analog şebekelerin kullanılmasından dolayı frekans ve hücre planlamalarında birçok güçlükler çıkıyordu. GSM frekans problemlerini, hücre ve kanal planlamalarındaki zorlukları ortadan kaldırmaktadır. Mobil telefon kullanımını en üst düzeye ulaştıran GSM, sayısız üstünlük ve olanakları bir arada sunmaktadır. Bu yeni sistemle ağırlığı 200-250 grama kadar düşen cep telefonları ile net bir şekilde sadece Türkiye sınırları içinde değil, bütün Avrupa'da rahatça ve ses yitimi olmadan konuşma yapılabilmektedir. GSM sistemi, her türlü ilerlemeye açık olarak geliştirilmiştir. Uygulanmak istenen her türlü yenilikler (kısa mesaj, faks, telfoto... vs.) çok basit, hızlı programlama tekniğiyle cep telefonuna aktarılabilecek. GSM teknolojisi, düşük güç çıkışlı cihazların kullanımını sağladığı için cep telefonları ile uzun süre konuşma yapmak olası olabilecektir
ELEKTRİK Elektrik, durağan ya da devingen (hareketli) yüklü parçacıkların yol açtığı fiziksel olgudur. Elektrik yükü, maddenin ana niteliklerinden biridir ve temel parçacıklardan kaynaklanır. Elektrik olgusunda rol oynayan temel parçacık yükü, negatif işaretli olan elektrondur. Elektriksel olgular çok sayıda elektronun bir yerde birikmesiyle ya da bir yerden başka yere hareket etmesiyle ortaya çıkar. Elektrik olgusunda rol oynayan diğer parçacık yükü, pozitif işaretli olan protondur. Elektrik yüklü cisimler mıknatıs gibidir: negatif ve pozitif yüklü cisimler birbirini çeker, ama aynı elektrikle yüklü olan iki cins birbirini iter. Elektrik insanoğluna, son derece kullanışlı bir enerji çeşidi sağlamıştır. Isınma, aydınlanma, haberleşme gibi amaçlarla, ayrıca makinelerde ve elektronik alanında büyük ölçüde elektrikten yararlanılmaktadır.
TARİHSEL GELİŞİMİ İnsanlar elektriği yüzyıllar önce kehribarın, meselâ, kumaşa sürtünmesinden sonra toz ve kıl gibi hafif cisimleri kendisine çekmesi olayı ile tanımışlardır. Bu deneyi ilk yapan Yunanlı filozof ve bilgin Thales (M.Ö. 640-546) bu olayın sâdece kehribarla ilgili olduğunu sanmış ve elektron (Yunanca kehribar) adını kullanmıştır. Aradan yıllar geçtikten sonra elektriğin kânunları bulunmuştur. Sürtme ile meydana gelen statik (durgun) elektrikten başka akan elektriğin bulunuşu İtalyan bilgini A. Volta’nın yaptığı deneylerle başlar. Bu bilgin ilk elektrik pilini ve bundan da ilk elektrik akımını elde etmeyi başarabildi.
ELEKTRİK Dünya tarihi açısından bakıldığında elektriğin bulunuşu bir kırılma noktası olma özelliğindedir. Elektriğin bulunmasını takiben binlerce yeni buluş peşpeşe ortaya konularateknolojinin gelişiminde bir çığır açılmıştır. Elektrik akımı iletken veya yarı iletken bir tel üzerinde elektriksel yüklerin hareketi olarak tanımlanabilir İletkenin belirli bir noktasından bir saniyede geçen yük miktarı akım olarak belirtilir ve Amper birimi kullanılır. Elektrik akımının oluşması için iletkenin iki ucu arasında bir enerji farkı bulunması gerekir. Bu fark potansiyel fark veya gerilim olarak adlandırılır. Gerilim birimi Volt'tur. Akımın yönü itibarıyla iki tür akım vardır. Doğru akım olarak adlandırılan akım tek yönlüdür ve piller ve aküler tarafından oluşturulur. Evlerde kullandığımız elektrik türü olan alternatif akım ise saniyede 50 defa yön değiştirecek şekilde üretilmektedir. Alternatif akım döner eksene sahip jeneratörler tarafından üretilir.
AMPUL İçinde, elektrik akımı etkisi ile akkor haline gelerek ışık verici bir iletkeni bulunan, havası boşaltılmış cam şişe. Elektrik gücünden, aydınlanma vasıtası olarak kullanılmasını sağlar. 21 Ekim 1879 tarihinde, ünlü Amerikalı mucit Edison tarafından, binlerce deneyden sonra bulunmuştur. Edison'un bulduğu ilk ampul, havası boşaltılmış cam bir yuvarlak içine koyduğu kömürleşmiş pamuk ipliğinden ibaretti. Bu günkü ampullerde ise tungsten teli kullanılır. 3200 derecede eriyen tungsten, elektrik akımının meydana getirdiği ısıya dayanır ve ışık verir. Elektrik ampullerinden bazılarının havası tam olarak boşaltılmıştır. Bu halde tungsten 2100 dereceye kadar dayanır. Başka tip ampullerde ampul içinde argon ya da azot gibi gazlar bulunur. Bu durumda tungsten 2300-2700 dereceye kadar dayanır. Piyasada satılan elektrik ampulleri, verdikleri ışık kuvvetine göre 10, 25, 40, 60, 75, 100, 150, 500 vatlık (mumluk), hallerinde bulunmaktadır.
BUHAR MAKİNESİ Buhar makinesi, buharın içinde var olan ısı enerjisini, mekanik enerjiye dönüştüren bir dıştan yanmalı motordur. Buhar makineleri, lokomotifler, buharlı gemiler, pompalar, buharlı traktörler ve endüstriyel devreler olabilir. Bir buhar makinesi basınç altında buhar üretmek için suyu kaynatacak bir kazana ihtiyaç duyar. Herhangi bir ısı kaynağı kullanılabilir, fakat genelde odun, kömür veya petrol türevi yakıtların yakılmasından elde edilen ateş kullanılır. Çalışma prensibi olarak, ısı enerjisini alan su buharlaşarak genişler ve bir odacığa alınır, odacık soğutulduğunda sıvı hale geçen buhar vakum yaratır böylece mekanizmaların hareket alması ile mekanik enerjiye yani işe dönüşür.
İLK BUHAR MAKİNESİ Bilinen ilk buhar makinesi diyebileceğimiz örnek Yunanlı mühendis Hero’nun birinci yüzyılda 50 yıllarına doğru Mısır İskenderiye’de uçları birbirlerine göre zıt yönleri gösteren iki eğik tüpün yerleştirildiği oyuk bir küreden yaptığı türbin’dir. Kürede su kaynatıldığında buhar borulardan dışarı çıkmakta günümüzde etki tepki kanunu dediğimiz şeyin sonucunda kürenin dönmesine yol açmakta idi. Hero buharlı bir türbin ya da motor icat etmesine rağmen toplumda bir etki yaratmadığından bunu motor aygıtının icadı olarak görülmemektedir
BUHAR MAKİNESİ Savery Makinesi 1698 yılında, İngiliz mühendis Thomas Savery (1650-1715), ilk ticari olarak satılan buhar makinesini yapmıştır. Bu makine maden ocağından suyu dışarı atmak amacıyla kullanılmıştır. Madencinin Arkadaşı olarak tanınmaktaydı. Çalışma prensibi ise, buhar kazanından gelen buhar odacığa dolar. Odacık buhar ile doluyken üzerine soğuk su döküldüğünde suya donüşen buhar vakum yaratır böylece odacıktaki su seviyesi yükselir. Vana yardımıyla odaya buhar dolduğunda iş yapılmış olur yani madenden su çekilmiş olur. Bu makinede vanalar insan gücüyle sırayla kapatılıp açılması gerekmektedir. Yüksek basınçla çalıştığından o günün teknolojisine göre bu tip bir buharı güvenli biçimde kullanacak düzeyde değildi. Ayrıca gerekli buharı oluşturmak için suyu ısıtmada çok fazla yakıt gerekliydi. Bu tip makinaların öncülü olan Savery’nin makinası verimi düşük olduğundan fazla kullanılmadı fakat kendinden sonra gelen makinalar için temel teşkil etti.
BUHAR MAKİNESİ Newcomen Makinesi 1712 ‘de İngiliz mühendis Thomas Newcomen (1663-1729) yeni bir tür buhar makinesi geliştirdi. Bu makinenin Savery Makinesinden en büyük avantajı pistonun bir zincir yardımıyla tahterevalli benzeri bir tür kaldıraca tutturulmuş olmasıydı. Bu kaldıracın diğer ucu ise bir tür tulumbaya bağlanmıştı. Piston silindirin en üst noktasında iken silindirin içine gönderilen soğuk su buharı yoğunlaştırıyordu. Böylece atmosferik basınç pistona aşağıya doğru kuvvet uyguladığı anda su madenden yükseliyordu. Buhar pistona dolunca bu çevrim tekrar ediyordu. Ayrıca daha az tehlikeliydi. Yine de makine istenilen verime ulaşamamış ve yakıt tüketimi azalmamıştı Newcomen makinesinin şematik gösterimi-Buhar; pembe, su; maviile gösterilmiştir.-Açık vanalar yeşil, kapalı olanlar kırmızıdır.