760 likes | 1.28k Views
KİŞİLİK GELİŞİMİ. Prof. Dr. Kurtman ERSANLI. Kişilik, insanın toplumda oynadığı çeşitli roller ve bu rollerin başkaları üzerinde bıraktığı etkilerin tümüdür.
E N D
KİŞİLİK GELİŞİMİ Prof. Dr. Kurtman ERSANLI
Kişilik, insanın toplumda oynadığı çeşitli roller ve bu rollerin başkaları üzerinde bıraktığı etkilerin tümüdür. • Kişilik, bireyin ilgilerinin, dış görünüşünün, konuşma tarzının ve çevresine uyum biçimlerinin bütün özelliklerini içeren oldukça geniş kapsamlı bir terimdir. • Kişilik, bireyin psikolojik, kalıtsal ve öğrenilmiş duygularını, güdülerini, yetenek ve alışkanlıkların: kapsayan, onu bir başkasından ayıran ve devamlılık gösteren davranış özellikleridir. • Kişilik, bireyin bilinen ve bilinmeyen ile dışa yansıyan ve yansımayan sosyal, ahlaki, zihinsel ve fiziksel özelliklerinin dinamik bir bütünleşmesidir.
Kişilik, bireye özgü olan, aynı zamanda onu başkasından ayıran ve belirleyen, süreklilik ve tutarlılık gösteren anlamlı ve dinamik; duygu, düşünce ve davranış özellikleridir. • Her insanın kişiliği, türüne özgü genel özellikleri ile kendine ait özelliklerin bir bütünüdür.
Kişiliğinin özelliği • Kişilik, bireyin içinde yaşadığı çevre değişkenleriyle doğuştan getirdiği donanımlarının etkileşimiyle oluşur, • Kişiliği oluşturan özellikler bir bütündür, kişiye özgü olduğu kadar süreklilik de gösterirler, • Kişilik özellikleri, oluştuktan sonra genelde süreklilik arz etmesine rağmen daima gelişim içindedir.
Kişiliği oluşturan özellikler, bireyin kendine özgü olduğu için onu başkalarından ayırt edicidir, • Kişiliği oluşturan özellikler birbiri ile tutarlı ve bütünlük içindedir, • Temel işlevi çevre etkenleri ile ilişki kurarak kişinin çevreye uyumunu sağlamaktır, • Kişilik, temeli biyolojik ve fizyolojik olan psikolojik bir olgudur.
Kişilik,geniş kapsamlı bir kavramdır. • Karakter, kişiliğin ahlaki yönünüdür. • Huyveyamizaç, kişiliğin duygusal yönünüdür. • Benlik, bireyin kendini algılama ve değerlendirmesidir. • Kimlik,bireyin, belirli bir kimse olmasını sağlayan şartların bütünüdür. • Bireyin sosyal, bilişsel ve fiziksel özellikleri, karakteri, mizacı, ilgileri, değerleri, inançları, tutumları, düşünceleri ve görüşleri onun kişiliğinin temel taşlarını oluştururlar
Kişiliğin oluştuğu alanı Freud, topografik kişilik kuramı ile açıklamaya çalışmıştır. Freud’e göre insanın bilinçlilik durumu, bilinç, bilinçaltı ve bilinçdışı olmak üzere üç bölümden oluşur.
Bilinç, bireyin farkında olduğu yaşantıların bulunduğu yer. • Bilinçaltı, bilincinde olmadığı, ama biraz düşününce bilince çıkarabildiği yaşantıların olduğu yer. • Bilinçdışı, bilincin dışında olan ve özel tekniklerle bilince çıkarılabilen yaşantıları bulunduğu yer.
Freud’e göre kişilik yapısı İnsanları birer enerji sistemi olarak kabul eden Ferud kişiliğin, • id (altbenlik), • ego (benlik), • süperego (üstbenlik) olmak üzere üç dizgeden oluştuğunu ileri sürmektedir.
Altbenlik(İD) • Kişiliğin temel sistemidir. • Benlik ve üstbenlik, altbenlikten ayrımlaşarak gelişir. • Altbenlik, doğuştan ve kalıtımsal olan içgüdüleri de kapsayan psikolojik gizli güçlerin tümüdür. • Bedenden kaynaklanan içgüdü ve dürtüler, ruhsal anlatımlarını altbenlikte bulurlar. • Burada haz prensibi egemendir.
Altbenliğinin önemli bir kısmı baskı altına olduğundan bilince açık değildir. • Tümden bilinçdışıdır. • Zaman ve yer kavramı tanımaz. • Birbirine karşıt dürtü ve eğilimler bir arada bulunabilir. • Kural ve yasa tanımaz. • Özellikle cinsellik ve saldırganlık içgüdülerince yapılandırılmıştır. • Bireyin yaşamı boyunca varlığını sürdürür.
Benlik (EGO) • Altbenliğin istek ve gereksinimlerini, dış gerçeklerin ve üstbenliğin koyduğu sınırlar içine doyurmaya çalışır. • Altbenliğin yöneticisi, savunucusu ve koruyucusu gibidir. • Benlik, içeriden gelen uyaranlarla dış koşullar arasında bir denge kurmaya çalışır. • Benliğin en önemli işlevi, uyum sağlamaktır. • Benlik, gerçeklik ilkesi uyarınca çalışır. • Benlik, ikincil süreç aracılığıyla işler.
Üstbenlik (SÜPEREGO) • Kişiliğin üçüncü ve en son gelişen sistemidir. • Üstbenlik, insanın içinde yaşadığı çevrede mevcut değer yargılarının bir takım yaşantılar sonunda benimsenmesi yoluyla, zamanla meydana gelir. • Bu sistem çocuğa anne-baba tarafından aktarılır, ödül ve ceza uygulamaları ile pekiştirilir, geleneksel değerlerin ve toplumsal yargıların içselleştirilmiş şeklidir. • Altbenlikten gelen istek ve dürtüleri bastırır ve engeller. • Benliği gerçekçi amaçlara yöneltmek yerine geleneksel, töresel amaçlara yöneltir. • Kusursuz olmak için çabalar. • Benlik, altbenliğin dürtü ve isteklerinin doyurulmasını ertelemeye çalışır, üstbenlik ise, bunların tümden engellenmesini sağlamaya çalışır.
Freud, kişilik teorisini “yaşam, ölüme kadar tekrarlanan içgüdüsel eylemler dizisidir” anlayışı üzerine temellendirirken; Carl Gustav Jung ise, insanı kendini yenilemeye çalışan ve yaratıcı bir gelişim içinde bulunan bir varlık olarak ele alıp, “arketip ve kollektifbilinçaltı” faktörlerine dayalı bir kişilik anlayışı ileri sürmüştür .
Jung’a göre kişilik, birbiriyle etkileşimde bulunan birçok sistemin etkileşimiyle oluşur. • Bunlar, • Ego, • Kişisel bilinçaltı veonun kompleksleri, • Kollektif bilinçaltı ve arketipleri, • Persona, • Anima, • Animus, • Gölge olmak üzere on başlık altında toplamıştır.
Ego, kişiliğin bilinçli sistemi olup süreklilik ve bütünlük duygusunu sağlar. • Kişisel bilinçaltı, bireyin görmezlikten geldiği, bastırdığı veya unuttuğu deneyimlerinden meydana gelir. Ego ile alış-veriş halindedir. Kompleksler burada oluşur. • Kollektif bilinçaltı,kalıtsal bir nitelik taşımaktadır. Arketipler burada oluşur. • Arketip, insanın varoluşundan bu güne kadar deneyimleri, ortak anıları ve ortak düşünce biçimlerinin gelişiminden oluşmuş, duygusal yönü güçlü, kalıtımla gelen evrensel bir düşünme biçimidir. Örneğin anne arketipi gibi.
Persona, Kollektif bilinçaltının arketiplerinden olan kişiliğin diğer insanlarca bilinen yönü olan ve bireysel çıkarların korunması amacıyla takınılan maskedir. • Gölge, Bireyin cinsiyetini temsil eden ve kendi cinsiyetiyle olan ilişkilerini düzenleyen arketipe adını vermiştir. Gölge ısrarcı olmasına rağmen, personanın baskısına boyun eğmez. • Anima, erkekte bulunan kadın imajıdır. • Animus, kadında bulunan erkek imajıdır.
Jung, kişiliği insanların çevresiyle etkileşimini de dikkate alarak; içedönük ve dışadönük kavramıyla da açıklamaya çalışmıştır. • Alfred Adler, insanı toplumsal ve bilinçli bir varlık olarak nitelendirmektedir. Yaşantılara önem vermesine rağmen insanın geleceğe yönelik beklentilerinin daha önemli olduğunu benimseyen Adler kişiliği, bireyin kendisine, başkalarına ve topluma karşı geliştirdiği tutumların ürünü olarak tanımlamaktadır.
Adler’e göre insan, doğuştan, olumlu güdülere sahip, bireysel ve sosyal mükemmellik içinde çabalayan bir varlıktır. • Bireyin çocukluk yıllarındaki yaşantısına önem vermektedir. • Çocukluk yıllarında çevresindekilere göre kendini zayıf hisseden insanın, aşağılık duygusu geliştirdiğini; bu duygunun üstesinden gelme çabaları sonucu ortaya çıkan davranışların kişiliğinin temelini oluşturur. • Adler, insanın olumlu amaçlar için çalıştığından; kendi kaderini kendi belirlediği fikrindedir.
Eric Fromm, kişilik gelişiminde sosyal boyuta daha fazla ağırlık verir. • insanın tutkuların, kaygıların, beklentilerin, gereksinimleri, içinde yaşadığı kültürün ürünleri olduğunu belirterek; kişiliği, bireysel karakter kadar sosyal karakter, kavramlarıyla açıklamaya çalışmıştır. • Yani kişiliği, bilişsel ve sosyal öğrenme yaklaşımları içinde ele alarak; insanın çevresini algılaması, düşünme ve tepki verme biçimleri üzerine temellendirmeye çalışmaktadır.
Psikanalitik Yaklaşım Freud, kişiliği beş psikoseksüel gelişim evresine ayırarak incelemiştir. Bu evreler: • Oral Evre • Anal Evre • İlk Genital (Fallik) Evre • Gizil (latent) Evre • Genital Evre
Oral Evre • Oral dönem doğumdan ilk bir buçuk yılın sonuna kadar sürer. • Bu dönemde çocuk ağzını sadece beslenme organı olarak değil, aynı zamanda tanıma ve haz sağlama organı olarak da kullanmaktadır. • Ağız ve dudaklar erojenik bölgelerdir ve emme erotik bir haz sağlamaktadır. • İlk kez ağızda varlığını hissettiren libidol enerji, daha sonra vücudun diğer bölgelerinde de kayarak oralarda da haz noktalarını oluşturmaktadır.
Çocuğun ağız yoluyla haz alma davranışı, sonraki yıllarda başka davranışlara da genellenmekte ve kişilik oral bir karakter kazanmaktadır. • Bu döneme ait iki alt dönem vardır. Libidoya yönelik ağız dönemi (oral erotism) ve saldırganlık dönemi (oral sadism). • Yani, bu dönemde çocuğa verilen hizmetin niteliği, onun bağımlılık ve güven düzeyini belirler. • Oral karakterli kimseler, gergin, bağımlı ve karmaşık bir duygusal yapıya sahip oldukları için, abartılmış iyimserlik ve karamsarlık gibi çatışmalı duygusal yaşantı içinde olurlar.
Anal Evre(1,5–3 yaş) • Bu dönemdeki en önemli görev, bağımsızlığı, kişisel gücü ve otonomiyi öğrenmek, negatif duyguların nasıl farkına varılacağını bilmek ve onlarla başa çıkmayı öğrenmektir. • Anal evre, çocuğun kendini kontrol etme ve denetlemeyi kazandığı, çevresindekilerin koydukları kurallara uymayı öğrendiği bir dönemdir. • Bu dönemde ortam gergin, buyurgan, hoşgörüsüz, baskıcı veya tümüyle kendi haline bırakılmış ise, çocuk aşırı titizlik, cimrilik, inatçılık, bağnazlık ve edilgin davranışlarla karakterize edilen anal bir kişilik kazanır.
Çocuk, ilişkilerde hoşgörü, sevgi ve saygıyı temel alan ve destekleyici bir ortamdaysa; cömert, serbest, yaratıcı ve üretici özelliklere sahip bir kişilik kazanır. • Bu dönemin en önemli olayı olan, tuvalet eğitimi konusunda çok dikkatli olmak gerekir. • Anal dönemde anne ile çocuk arasındaki ilişkiler uyumlu olarak sürdürüldüğünde kişi özerk bir birey olarak seçimlerini yapabilir, gereksiz inatlardan kaçınır, bağımsız ilişkiler kurar ve sürdürür.
İlk Genital (Fallik) Evre (3-6 yaş) • Bu dönem yürüme, konuşma, düşünme ve kontrolün hızla geliştiği bir dönemdir. • Bu dönemin sonunda çocuk, pasif-alıcı dönemden aktif döneme geçer ve seksüel aktivite yoğun olarak yaşanmaya başladığı için, çocuğun dikkati daha çok genital bölge üzerinde yoğunlaşır. • İçgüdüsel enerjinin genital bölgelerde odaklaşmaya başladığı bu evrede, çocuk cinsel organlarının farkına varır ve onunla oynamak ister.
Freud’e göre bu evre, cinsel kimliğin temellerinin atıldığı evredir. • Anne-babanın kendi cinsiyet rollerine karşı tutumları çocuğun cinsel kimliğini biçimlendirmesi kadar, cinselliği algılamasını da etkiler. • Bu evrede de anne- babanın sevecen, sıcak ve hoşgörülü tutumları çocuğun sağlıklı bir kişilik geliştirmesine yardımcı olurken, baskıcı, yasaklayıcı ve sabırsız tutumlarıyla cinsel kimlik karmaşası yaşatacaklarından, saldırganlık ve mutsuzluk gibi özelliklere sahip kişilik geliştirmelerine sebep olur. • Eğer karmaşalar çözümlenmezse bu durum yaşamın daha sonraki yıllarında karakter bozukluklarına ya da ruhsal rahatsızlıklara neden olur.
Gizil (latent) Evre (6–12 yaş) • Bu dönemde toplumsallaşma yer almakta ve çocuklar ilgilerini direk olarak dış dünyaya yansıtmaya başlamaktadırlar. • Cinsel konulardan hoşlanmaz ve kendilerini oyuna verirler. Bazı cinsel dürtüler yüceltme ile, okuldaki aktivitelere, hobilere, sporlara ve hemcinsleri ile arkadaşlık kurma kanallarına aktarılmaktadır. • Bu dönemde çocukların iç dünyaları kadar, dış dünyalar da ilgilerini çekmeye başlar ve yavaş yavaş dışa açılmaya başlarlar.
Cinsiyetler arasında bu dönemde görülen benzer davranışlar, uyumsuzluk değil, aksine sağlıklı bir gidişin anlatımlarıdır. • Gizil dönem olarak nitelendirilen bu evre, başarılı bir şekilde yaşandığında çocuk özerk bir birey olarak girişimlerde bulunmayı öğrenir, çalışmalarından doyum sağlar. Yenilgiye uğradığında aşağılık duygusuna kapılmaz. • Aksi halde, üretkenlikten kaçan, öz güvenden yoksun, içe dönük ve güvensiz bir kişilik geliştirir, dürtülerinin denetimini sağlayamaz, enerjisini öğrenme ve beceri geliştirmeye yöneltemez.
Genital Evre (12–18 yaş) • Ergenlik dönemine girilmesiyle kız ve erkek arasında gizlilik evresinde görülen sataşma karşılıklı ilgiye dönüşür. • Ergen, anne babasına olan bağımlılığından kurtularak aile dışındaki kimselerle olgun ilişkiler kurmaya öğrenir, toplumsallaşma önem kazanır. • Ergende grup etkinliklerine karışma, meslek seçimine ilişkin ve evliliğe yönelik tasarılar oluşur. • Bu dönemde geçici rol çatışmaları görülür. Çeşitli düşünce, değer ve roller benimsenir, sonra bunlar terk edilir ve yenileri aranıp yerlerine konurlar.
Benmerkezcilikten özgeci davranışlara doğru bir gidiş başlamıştır ve diğerlerini de düşünme başlamıştır. • Çocuk kişiliğinden yetişkin kişiliğine geçiş söz konusudur. • Genital dönemi başarılı bir şekilde geçiren kişiler tutarlı bir kimlik geliştirirler, diğer insanlarla sağlıklı ilişkiler kurabilirler, yaşamdan zevk alır, yaratıcı, üretken ve mutlu bir insan olurken; başarılı atlatamayan ise, gerek toplumsal gerek bireysel düzeyde sağlıklı, tutarlı bir kişilik oluşturamazlar, karşı cinsle sevgiye dayanan olumlu ilişkiler kurmakta zorlanırlar.
Erik Erikson’un PsikososyalKişilik Gelişim Kuramı • Kişilik gelişimini, doğumdan ölüme kadar geçen süreye yayarak kesin sınırlarıyla birbirlerinden ayrılmayan, ama farklı özellikler taşıyan, kökleri ve uzantıları birbirinin içinde bulunan sekiz evrede ele alan Erikson, toplumun ve kültürün rolünü ön plana çıkarmıştır. • Erikson’ın kişilik gelişim yaklaşımı, patalojik olmaktan çok; uyuma ve çözüme yönelik iyimser bir yaklaşımdır.
YAŞKRİZİN ADITEMEL GÖREV • 0–1 Temel Güven- Güvensizlik Kendine ve yaşama ilişkin güven duygusu • 2–3 Özerklik-Kuşku ve Utanma Kendini ve yaşamını kendi ölçülerinde kontrol edebileceği duygusu • 4–6 Girişkenlik-Suçluluk Özerkliğini kendini geliştirme yönünde kullanma • 7–12 Çalışkanlık- Aşağılık duygusu Başarı kimliği • 13–20 Kimlik kazanma-Rol karmaşası Kimlik oluşturma • 20–40Yakınlığa-Yalnızlık Kendini başkaları ile ilişkilendirme başarısı • 40–65 Üretkenlik-VerimsizlikKimliğin yeniden yapılandırılması • 65 +Benlik bütünlüğü-Umutsuzluk Ömrünün genel değerlendirilmesiyle ortaya çıkan duygu durumu
Temel Güvene Karşı Güvensizlik • Bebek, dünyaya geldiğinde yeni bir çevre ile etkileşime başlamaktadır. • Bu etkileşim onu ne ölçüde mutlu ederse, o ölçüde ve o yönde kendisine ve yaşama ilişkin temelgüvenya dagüvensizlik duygusunu kazanacaktır. • Bebek açısından bu etkileşimden kazanımların en önemli belirleyicileri anne ve baba veya bebeğin bakımını üstlenen kimselerin tutum ve davranışlarıdır.
Bebeklik başkaları tarafından sevilmeyi ve kabul edilmeyi gerektiren bir süreçtir. • Sıcak, sevecen, şefkat dolu ve akla uygun iletişim içinde bir yılını geçiren bebek, güvensizlik yerine temel güven duygusunu geliştirecek ve pekiştirecektir. • Ayrıca bu dönemde yürüme gibi oldukça önemli olan bir becerinin de gelişmiş olması bebeğin çevresini araştırma ve keşfetmesini kolaylaştırmaktadır. • Çevresini ve kendisini tanıdıkça kendine güvenmeyi öğrenir. • Çocuk “bana verilen kadar varım” der. • Bebeğin, yaşamında yer alan önemli kişiler gerekli olan sevgiyi gösterirlerse bebek güven duygusu geliştirir. • Sevgi olmazsa, kendine ve çevresindekilere karşı bir güvensizlik duygusu gelişir.
Özerkliğe Karşı Kuşku ve Utanma Karmaşası • Bu dönem, özerkliğin kazanıldığı dönemdir. • Özerkliğin gelişmediği durumlarda bağımlılık gelişir. • Kendine kontrol mekanizması geliştiremeyen ve dünya ile başa çıkmada yetersiz olan çocuklar, kendileri ile ilgili, olarak utanç duygusu ve güvensizlik geliştirirler. • Bağımlı kalmaları desteklenen çocuklar, başa çıkma konusunda güvensizlik yaşarlar.
Bu dönemde önemli olan çocuğun kendi gücünün farkına varmasıdır. • Çocuk deneyimlerde bulunarak yanlışlıklar yapabileceğini, yanlışlıklarına rağmen de halen kabul edildiğini anlar. • Kendisini diğer bireylerden ayıran güçlerinin farkına varır. • Çocuk kendi yemeğini yeme, tek başına dolaşma, kendi kendine giyinme gibi pek çok davranışta özerkliğini ortaya koymaya çabalasa da, kendi kapasitesiyle üstesinden gelemeyeceği durumlarla karşılaşma korkusu, başarısızlık kuşkusuna yol açar
Özerklik duygusunun kazanılmasında dikkate alınması gereken en önemli olan ilke, çocuğun seçim yapabilme yetisinin gelişmesine fırsat vermektir. • Baskıcı anne-baba tutumu kadar koruyucu tutumlar da çocuğun özerklik duygusunun gelişmesini engelliyecektir. • Girişimleri destekleyen ve demokratik bir tutum ise, çocuğun özerkliğinin gelişmesine zemin hazırlayacaktır. • Bu evreyi sağlıklı geçiren çocuk, karşıt eğilimleri arasında denge kurabilir ve özdenetim kazanarak kendi iradesiyle seçim yapabilir bir duruma gelerek; özerk bir birey olduğunun farkına varır. • İkinci dönemde “ben bana verilenler kadar varım” diyen çocuk bu dönemde, “ne yaptığımla varım” inancına ulaşır.
Girişkenliğe Karşı Suçluluk Karmaşası Ççocuk, önceki dönemlere göre; daha enerjik ve daha hareketlidir. Çocuğun girişimleri - desteklenir, - soruları cevaplanır, - davranışları onaylanırsa; kendini becerikli olarak nitelendireceğinden, girişimcilik düzeyi yükselir. • Freud’ün ilk genital evresine denk gelen bu dönemde Erikson, cinsiyetin farkına varıldığı, merak duygusunun yoğun olduğunu belirtir. • Bu dönemde çocuk yapması gerekenlerle yapmaması gerekenleri ayırt etmeyi öğrenerek, kendini yönetme yeterliği kazanır.
Böyle bir yeterliği kazanamayan çocuk, - yapacağı yanlışlıklar karşısında sürekli eleştirilir ve suçlanırsa, - suçluluk yaşamaya başlar ve girişimci karakterden mahrum, kararsız ve bağımlı bir kişilik örüntüsü oluşturur. • Erikson’a göre girişimciliği yöneten kuvvet, vicdandır. • Çocuk vicdanını, bu evrede anne-babasının üst-benlikleri ve toplumsal değerleri üzerine inşa eder. • Vicdanın gelişmesiyle, çocuğun girişimciliği sadece dış çevreden değil, içten gelen vicdanın sesinden de etkilenir. • Kişilik gelişiminin bu evresinde bulunan çocuk, “hayal ettiğim şeyi olacak kişiyim” kanaatine vararak; hayal sınırlarını zorlar.
Çalışkanlığa Karşı Aşağılık Duygusu Karmaşası • Bu dönem, Freud’ün latent dönemine denk gelmektedir. • Cinsel ilgilerini içine gömer çocuk. • Karşı cinsten ayrılarak birbirlerini suçlama yarşına girerler. • Bu evrede çocuğun ilgisi giderek anne-babadan yaşıtlarına doğru kayar. • Bu evreye girmekle toplumsal yaşamın kurallı olduğunu yaşayarak öğrenir.
Bu dönemdeki en önemli nokta çalışma ve başarılı olma duygusunun gelişmesidir. • Başarısızlığa uğrama, beraberinde yetersizliği ve aşağılık duygusunu getirir. • Çalışma ve başarılı olma duygusu kendisine yeni amaçlar bulma ve yaratma ve bunları kişisel olarak başarma ile ilişkilidir. • Bu yapılamazsa ileriki yıllarda kişinin kendisini yetersiz bulmasına neden olur ve bu dönemi takip eden ileriki gelişim dönemleri olumsuz şekilde etkilenir.
Kimlik Kazanmaya Karşı Rol Karmaşası • Çocukluktan yetişkinliğe geçiş yılları olan ergenlik dönemini Erikson, kimlik karmaşası kavramıyla karakterize etmiştir. • Kimlik karmaşası” kavramıyla anlatılan ergenlik evresidir. Bu evrenin, “Ben kimim?, Neye inanıyorum?, Ne yapacağım?, Ne yapmak istiyorum?, Yaşantıma nasıl yön vereceğim?” gibi sorulara cevapların arandığı evre olmasıdır. • Kendine yakışır bir kimlik arayışı içinde bulunan genç, duygularını, bedenini inceler, nasıl bir kişi olduğunu ve ne olmak istediğini düşünmeye başlar. • Genç, akran gruplarına karşı sonsuz bir güven geliştirir.
Kimlik kazanma ömür boyu devam eden bir süreçtir. • Bu süreçte ergenlik oldukça önemli bir evredir. • Erikson’a göre, kimlik arama çabası psikososyal bir maratondur. • Her genç, bu maratona girdiği andan itibaren üzerinde toplumsal bir baskı ve dışlanmışlık hisseder. • Bu evrenin en önemli sorunlarından biri de, meslek seçimidir. • Ergenlik döneminde gençlerin mesleki eğilimleri daha çok “renkli”, “ideal”, “bol kazanç getiren” veya “gerçekçi olmayan” seçimler doğrultusunda gelişmektedir. • Bu evre tüm kararsızlıkların, yaşanarak karara bağlandığı bir evredir. • Bu nedenle yetişkinlerin dünyasıyla bütünleşebilme için genç, diğer evrelerden daha çok zamana ve toplumun hoşgörüsüne gereksinim duymaktadır.
YETİŞKİNLİK VE YAŞLILIK DÖNEMİ • Yakınlığa Karşı Yalnızlık Karmaşası • Üretkenliğe Karşı Verimsizlik Karmaşası • Benlik Bütünlüğüne Karşı Umutsuzluk Karmaşası
James Marcia’nın Kişilik Gelişimi Kuramı • Erikson, kişiliğin durağan ve parçalı bir süreç olmadığını, dinamik bir süreç olduğunu ve ömür boyu devam ettiğini, sekiz evrelik psikososyal kuramıyla açıklamıştır. • Bireyin içinde bulunduğu durumla başetme biçimlerini inceleyen James Marcia, dört ayrı kimlik statüsü belirlemiştir.
1. Başarılı Kimlik Statüsü Bu bireyler, • Kişisel tercihlerini yapmıştır, • Kararlıdır. • Kararlarından memnundur. • Davranışlarının onaylanacağından emindir. • Çevrelerinde meydana gelen ani değişmelerden fazla etkilenmezler.
2. Kararsız Kimlik Statüsü • Kararsız kimlik statüsüne sahip birey bunalım içindedir. • Bu bireyler hala, benlik bütünlüğünü sağlayamamıştır. • Sağlıklı bir yaşam felsefesi geliştirememiştir. • Bu kimlikteki birey, genelde esnek ve tereddütler yaşayan, ama aktif bir arayış içinde olan bir kişilik yapısına sahiptir.
3.Erken Bağlanmış Kimlik Statüsü • Bu statüye sahip bireyler, yaşantılar geçirmeksizin bağlanmış kimselerdir. • Kendilerine sunulan kimliği benimsemiştir. • Bu kimlikte bireyin, istek ve değerleri yoktur. • Bu bireyler, dogmatik bir kişilik yapısına sahip olup kararlarını başkalarının istekleri doğrultusunda verirler.
4. Kargaşalı Kimlik Statüsü • Böyle bir kimlik statüsü geliştiren birey umursamaz ve kayıtsız bir tutum içindedir. • Sağlıklı bir yaşam felsefesi oluşturmadıkları için düşünceleri, her an değişmeye açıktır. • Bu kimlik statüsünde bulunan gençler, kaygılarını azaltmak için, alkol veya zararlı madde kullanımı gibi yararsız girişimlerde bulunurlar.