380 likes | 782 Views
“DİN, SAMİMİYETTİR.”. Hazırlayan: Ârifiye Merkez Câmiî Kur’ân Kursu Öğreticisi NUR İLKAY SUBAŞI. Temim ed-Dârî’den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
E N D
“DİN, SAMİMİYETTİR.” Hazırlayan: Ârifiye Merkez Câmiî Kur’ân Kursu Öğreticisi NUR İLKAY SUBAŞI
Temim ed-Dârî’den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: عن تميم الدّارى اَنَّ النّبى صلّى الله عليه و سلّم ، قال: اَلدّينُ النَّصيحَةُ قُلنا:لِمَنْ قال: لِلهِ و لِكتابِه و لِرسولِه و لِاَﺌِمَّةِ الْمُسْلِمينَ و عَامَّتِهِمْ “Din, nasihattir.” Biz, kime (yahut kimin için) diye sorduk; O da “Allah’a, Kitabına, Rasûlüne, Müslümanların (meşrû) idarecilerine ve bütün Müslümanlara” dedi. (Müslim, İmân, I, 74)
Hadîs, medâru’l-İslâm olarak kabul edilen dört hadîsten biridir. Hadîs’in kilit noktası “nasihat” kelimesidir. Kelime, vecizu’l-esmâdandır. Ancak kelimenin bütün mânâlarını iki noktada birleştirmek mümkündür:
1. Bir şeyi veya bir kimseyi içten ve gönülden sevmek, ona bağlanmak, ihlâs, sadakat ve samimiyet. 2. İnsanları iyiye ve güzele sevketmek için yapılan güzel konuşma, va’az, öğüt, tavsiye, ihtar ve ibret verici ders ifadeler. Türkçeye, kelimenin sadece ikinci anlamı geçmiştir.
Bu durum; yukarıdaki hadîsteki “nasihat” kavramının anlam kaymasına uğraması veya anlam çerçevesi içinde bulunan unsurlardan sadece bir tanesinin öne çıkarılması sonucunu doğurmuş; ve bu şekliyle dilimize çevrilmesi, hem, dinin dörtte birine denk olduğu kabul edilen bu hadîsin yanlış anlaşılmasına, hem de Hz. Peygamber’in yaptığı tek din tanımının gözlerden kaybolmasına yol açmıştır. ( Görmez, Mehmet, “Hz. Peygamber’in Bir Hadîs-i Şerîfinde Din Tanımı, Diyanet Aylık Dergi, s.278, sf. 5.)
Nasihat kelimesinin, Hz. Peygamber’den gelen diğer hadîslerde ne anlama geldiğine bakıldığında, kelimeye,“samimiyet” mânâsının yüklenmesinin daha isabetli olduğu ortaya çıkar. Ebû Hüreyre’nin rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: خير الكسب كسب يد العامل اذا نصح “En hayırlı kazanç, el emeği ile elde edilen kazançtır. (Ancak çalışan) samimi olursa.” (İbn Hanbel, Müsned, II, 334, 357.)
KİME SAMİMİYET? Temel aldığımız hadîs-i şerîfte, bu soruya cevap olarak 5 şey zikredilmiştir: *Allah *Kitabı *Rasûlü *Müslümanların (meşrû) idarecileri *Bütün Müslümanlar
Allah’a Samimiyet Nasıl Olur? Allah’a karşı samimi olmak demek, O’nun varlığına ve birliğine gerektiği gibi iman etmek demektir. Kur’ân-ı Kerîm’de, Allah’a iman etmenin gerekli kılındığını gösteren âyetler mevcuttur. وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبيرٌفَاٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه وَالنُّورِ الَّـذٓي اَنْزَلْنَاۜ Artık siz, Allah’a, Peygamberine ve indirdiğimiz nûra (Kur’ân’a) iman edin. Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. (Teğâbun, 64/8)
Yine Kur’ân-ı Kerîm’de yüce Allah; bizden, imânın yanısıra itaat ve ibâdet de istediğini belirtmiştir. • وَاَطيعُوا اللّٰهَ وَالرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَۚ Allah'a ve Peygambere itaat edin ki size merhamet edilsin. (Âl-i İmrân, 3/132) • يَٓا اَيُّهَا الَّذينَ اٰمَنُوا ارْكَعُوا وَاسْجُدُوا وَاعْبُدُوا رَبَّكُمْ وَافْعَلُوا الْخَيْرَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَۚ Ey iman edenler, rükû edin, secde edin, Rabbinize kulluk / ibadet edin ve hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz. (Hac, 22/77)
Allah’a, olması gerektiği gibi iman, itaat ve ibâdet edebilmek için O’nu tanımak gereklidir. İnsanın, Allah’ı, zât, isim, sıfat ve fiilleriyle tanıması gerekir. • اِنَّ اللّٰهَ لَا يَخْفٰى عَلَيْهِ شَيْءٌ فِي الْاَرْضِ وَلَا فِي السَّمَٓاءِ Şüphesiz yerde ve gökte Allah'a hiçbir şey gizli kalmaz. (Âl-i İmrân, 3/5)
وَهُوَ الَّذي جَعَلَكُمْ خَلَٓائِفَ الْاَرْضِ وَرَفَعَ بَعْضَكُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِيَبْلُوَكُمْ في مَٓا اٰتٰيكُمْ اِنَّ رَبَّكَ سَريعُ الْعِقَابِۘ وَاِنَّهُ لَغَفُورٌ رَحيمٌ O, sizi yeryüzünde halifeler (oraya hakim kimseler) yapan, size verdiği nimetler konusunda sizi sınamak için bazınızı bazınıza derece derece üstün kılandır. Şüphesiz Rabbin, cezası çabuk olandır. Şüphe yok ki O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. (En’âm, 6/165) * Hz. Âdem, Hz. Havva ve Kâbil örneği
Kitab’a (Kur’ân-ı Kerim) Samimiyet Nasıl Olur? Yüce Allah, insanlara emir ve yasaklarını içeren kitaplar göndermiştir. Bu ilâhî kitapların sonuncusu Kur’ân-ı Kerîm’dir. Hadîs’te belirtilen “Kitaba samimiyet”, Kur’ân’a samimiyettir. Kur’ân’a samimiyet ise, ona imân etmektir.
يَٓا اَيُّهَا الَّذينَ اٰمَنُٓوا اٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه وَالْكِتَابِ الَّذي نَزَّلَ عَلٰى رَسُولِه وَالْكِتَابِ الَّـذٓي اَنْزَلَ مِنْ قَبْلُۜ وَمَنْ يَكْفُرْ بِاللّٰهِ وَمَلٰٓئِكَتِه وَكُتُبِه وَرُسُلِه وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالاً بَعيداً Ey iman edenler! Allah'a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkar ederse derin bir sapıklığa düşmüş olur. (Nisâ, 4/136)
Kur’ân-ı Kerîm’e imân etmek demek; * O’nun, Allah tarafından indirilmiş bir kitab olduğunu (En’âm, 61/114) * Sözlerin en güzeli (ahsenü’l-hadîs), güzellikte âyetleri birbirine benzeyen (müteşâbih), öğütleri ve hükümleri tekrarlanan (mesânî) bir kitap olduğunu (Zümer, 39/23) * Bütün âlemler için bir öğüt olduğunu (Müddessir, 74/54) * İnsanlar için yol gösterici, rehber ve kılavuz olduğunu (Bakara, 2/185)
* Koruyucusunun Allah olduğunu (Hicr, 15/9) * İçinde asla bâtıl söz ve eğrilik olmadığını (Fussilet, 41/41) *Allah sözü olduğunda şüphe olmadığını (Yunus, 10/37) kabul etmek demektir. * Hz. Ebû Bekr ve Hz. Ömer örneği
Peygamber (s.a.v.)’e Samimiyet Nasıl Olur? Yüce Allah, insanlara, yaratılış gâyelerine uygun hareket etmeleri noktasında örneklik teşkil edecek Peygamberler göndermiştir. اِنَّٓا اَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَشيراً وَنَذيراًۜ وَاِنْ مِنْ اُمَّةٍ اِلَّا خَلَا فيهَا نَذيرٌ Şüphesiz biz seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak hak ile gönderdik. Hiçbir ümmet yoktur ki, aralarında bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın. (Fâtır, 35/24)
Peygamberlik zincirinin son halkası ise Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimiz’dir. Bu gerçek, Kur’ân’da şu âyetle ortaya konmuştur: مَا كَانَ مُحَمَّدٌ اَبَٓا اَحَدٍ مِنْ رِجَالِكُمْ وَلٰكِنْ رَسُولَ اللّٰهِ وَخَاتَمَ النَّبِيّنَ وَكَانَ اللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَليماً۟ Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat O, Allah'ın Rasûlü ve nebilerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir. (Ahzâb, 33/40)
Hadîs’te geçen “Peygambere samimiyet”, “Peygambere iman” demektir. Peygambere iman etmek ise O’nun; * Allah’ın elçisi olduğunu * O’na itaat etmenin Allah’a itaat etmek anlamına geldiğini * Kur’ân-ı Kerîm tilâvet ve kıraati ile görevli olduğunu (Ankebût, 29/45) * İnsanları İslâma dâvet ettiğini (Nahl, 16/125) * Talim ile emrolunduğunu (Cuma, 62/2) * Tebşîr ve inzâr ile görevli kılındığını (Sebe, 34/28)
* Dünyada ve Kıyâmette şâhitlik görevi olduğunu (Bakara, 2/143) * Kendisinde üsve-i hasene bulunduğunu (Ahzâb, 33/21) * Emri bi’l-ma’rûf ve nehyi ani’l-münker’le sorumlu kılındığını (A’râf, 7/157) * Cihâd ve kıtâl ile emrolunduğunu (Tevbe, 9/73; Nisâ, 4/84) * Hüdâ sıfatının bulunduğunu (Şûrâ, 42/52) * Tebyîn görevinin olduğunu (Nahl, 16/44) ve benzeri hususları kabul etmek demektir. *Ashab-ı kirâm örneği
Müslümanların (meşrû) İdârecilerine Samimiyet Nasıl Olur? يَٓا اَيُّهَا الَّذينَ اٰمَنُٓوا اَطيعُوا اللّٰهَ وَاَطيعُوا الرَّسُولَ وَاُو۬لِي الْاَمْرِ مِنْكُمْۚ فَاِنْ تَنَازَعْتُمْ في شَيْءٍ فَرُدُّوهُ اِلَى اللّٰهِ وَالرَّسُولِ اِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ ذٰلِكَ خَيْرٌ وَاَحْسَنُ تَأْويلاً۟ Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygamber'e itaat edin ve sizden olan ulu'l-emre (idarecilere) de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah'a ve âhiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resûlüne arz edin. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir. (Nisâ, 4/59)
Âyette,“İtaat ediniz” emri tekrarlanmadan “ulu’l-emre de...” denilmesi, bunların itaat yükümlülüğü bakımından Allah ve Rasûlü gibi olmadıklarına, emirleri meşrû (Allah ve Rasûlünün tâlimatına uygun) olmadıkça kendilerine itaat edilmeyeceğine işaret etmektedir. Âyetin nüzûl sebebi de aynı kaideyi destekler mahiyettedir.
“Allah herhangi bir kulunu bir topluma idareci yapar da o idareci halkını samimiyetle kuşatmazsa cennetin kokusunu bile duyamayacaktır. (Buhârî, Ahkâm, 8, VIII, 107) Allah, bir kulunu toplumun başına getirir de, o da halkını aldatarak ölürse Allah cenneti ona haram kılar. (Müslim, İman, 63, 227, I, 126)
Bütün Müslümanlara Samimiyet Nasıl Olur? Yüce Allah, Müslümanı Müslümana karşı birtakım sorumluluklarla yükümlü kılmıştır. Birbirleri üzerinde haklar vazetmiştir. “Bütün Müslümanlara samimiyet”, işte bu haklara olması gerektiği gibi riâyet etmek demektir.
Beyhaki’ye göre Müslümanlara karşı samimiyet içinde olmanın alâmeti üçtür: • Kalbin, Müslümanların elem ve kederlerinden dolayı hüzün duyması 2. Müslümanların acılarına katlanmak 3. Müslümanları, faydalı olan her maslahata irşâd etmek. (Beyhaki, Şuabu’l-İman, VII, 523)
وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۢ يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُقيمُونَ الصَّلٰوةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَيُطيعُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ سَيَرْحَمُهُمُ اللّٰهُۜ اِنَّ اللّٰهَ عَزيزٌ حَكيمٌ Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler. Allah'a ve Resûlüne itaat ederler. İşte bunlara Allah merhamet edecektir. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Tevbe, 9/71)
لاَ يُؤْمِنُ أحَدُكُمْ حَتَّى يُحِبَّ لأخِيهِ مَا يُحِبُّ لِنَفْسِهِHiçbiriniz kendisi için istediğini (Mü’min) kardeşi için istemedikçe (gerçek) iman etmiş olamaz. (Buhârî, Îmân, 7) • لاَ ضَرَرَ وَلاَ ضِرَارَZarar vermek ve zarara zararla karşılık vermek yoktur.(İbn Mâce, Ahkâm, 17)
* Birbirlerinin mallarını haksız yere yememek (Bakara, 2/188) * Âdil olmak; hayasızlık ve fenâlıktan uzak durmak (Nahl, 16/90) * Zanndan, kusur araştırmaktan ve gıybetten uzak durmak (Hucurât, 49/12) * Kibirli olmamak ve yüz çevirmemek (Lokman, 31/18) * Zulmetmemek, sıkıntısını gidermek, kusurunu örtmek ( Buhârî, Mezâlim, 3) * Aldatmaya / kandırmaya çalışmamak (Müslim, Îmân, 164) gibi noktalara dikkat etmek de, Müslümanlara karşı samimi olmak kapsamındadır.
Samimiyet - İhlâs - İhsân - Takvâ İlişkisi “Nasihat / Samimiyet” kelimesiyle aynı kapsamda olan en önemli kavramlar “ihlâs” , “ihsân” ve “takvâ”dır. İhlâs; “İbâdet ve iyilikleri riyâdan ve çıkar kaygılarından arındırıp sadece Allah için yapmak” demektir. Takvâ ise; “Kişinin, itaatte bulunarak nefsini Allah’ın korumasına bırakması ve bu suretle, âhirette zarar ve elem verecek şeylerden kendini iyice koruması” demektir.
İhsân ise, meşhur Cibril hadîsinde şöyle tanımlanmıştır; أن تعبد الله كأنّك تراه، فإن لم تكن تراه فإنـه يراك “Allah’a O’nu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen O’nu görmüyorsan da O seni görüyor” (Müslim, İman, 1)
İhlâs, ihsân ve takvâ sahibi olmanın –dolayısıyla samimiyet sahibi olmanın- insanlara kazandıracakları ise şöyle müjdelenmiştir: قَالَ فَبِعِزَّتِكَ لَاُغْوِيَنَّهُمْ اَجْمَعينَۙ اِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَصينَ İblis, "Senin şerefine andolsun ki, içlerinden ihlâslı kulların hariç, elbette onların hepsini azdıracağım" dedi. (Sad, 38/82)
اِنَّكُمْ لَذَٓائِقُوا الْعَذَابِ الْاَليمِۚ وَمَا تُجْزَوْنَ اِلَّا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَۙ اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَصينَ Şüphesiz siz mutlaka elem dolu azabı tadacaksınız. Siz ancak işlediklerinizin karşılığı ile cezalandırılırsınız. Ancak Allah'ın halis kulları başka. (Saffât, 37/38-40) وَسَارِعُٓوا اِلٰى مَغْفِرَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُۙ اُعِدَّتْ لِلْمُتَّقينَۙ Rabbinizin bağışına, ve genişliği göklerle yer arası kadar olan, Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun. (Âl-i İmrân, 3/133)
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ ذَكَرٍ وَاُنْثٰى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوباً وَقَـبَٓائِلَ لِتَعَارَفُواۜ اِنَّ اَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللّٰهِ اَتْقٰيكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ عَليمٌ خَبيرٌ Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O'na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdâr olandır. (Hucurât, 49/13)
اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الَّذينَ اتَّقَوْا وَالَّذينَ هُمْ مُحْسِنُونَ Şüphesiz Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanlar ve iyilik yapanlarla beraberdir. (Nahl, 16/128) اٰخِذينَ مَٓا اٰتٰيهُمْ رَبُّهُمْۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذٰلِكَ مُحْسِنينَۜ Şüphesiz Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, Rablerinin kendilerine verdiği şeyleri alarak cennetlerde ve pınar başlarında bulunurlar. Şüphesiz onlar bundan önce iyilik yapan kimselerdi. (Zariyat, 51/16)
Samimiyetin Zıddı Nelerdir? “Nasihat / Samimiyet”in zıddı olarak karşımıza çıkan kavramlardan en önde geleni riyâdır. Riyâ; ibadeti Allah’tan başkası için yapma, ibadetleri kullanarak dünyevî çıkar peşinde olma; Allah’ın emrini yerine getirmek maksadıyla değil, insanlara gösteriş olsun diye iyilik yapmaktır. (Kurtubî, V, 422; XX, 212)
Riyâ, “gizli şirk / küçük şirk” olarak da ifâde edilmiştir. Hz. Peygamber, “Ümmetim için gizli şirk ve şehvetten kaygı duyuyorum” demiş, “Sizden sonra da hâlâ şirk olacak mı?” sorusuna, “Evet, fakat Güneş’e, Ay’a, taşa ve puta tapmak şeklinde olmayacak; insanlar ibadetlerini riyâ için yapacaklar” cevabını vermiştir. (Müsned, IV, 124) Bir kutsî hadiste Cenâb-ı Hak, “İşlediği bir amelde benden başkasını bana ortak koşan kişiyi de onun şirkini de reddederim” buyurmuştur. (Müslim, Zühd, 46)
Riyâ-Süm’a-Münafıklık İlişkisi "Kim işlediği hayrı şöhret kazanmak için halka duyurursa, Allah onun gizli işlerini duyurur. Kim de işlediği hayrı halkın takdirini kazanmak için başkalarına gösterirse, Allah da onun riyakârlığını açığa vurur” (Buharî, Rikak, 36, VII, 185-186) اِنَّ الْمُنَافِقينَ فِي الدَّرْكِ الْاَسْفَلِ مِنَ النَّارِۚ وَلَنْ تَجِدَ لَهُمْ نَصيراًۙ Şüphesiz ki münafıklar, cehennem ateşinin en aşağı tabakasındadırlar. Onlara hiçbir yardımcı da bulamazsın. (Nisâ, 4/145)
SONUÇ Kabul olunacak amel, ancak samimiyet içeren amel olacak; dünya ve ukbâ saadeti ancak samimiyetten ayrılmayanların olacaktır. “Samimiyet / ihlâs / ihsân ve takvâ”nın zıddı olan riyâ ve onun kapsamına dahil olan tavırlar ise, kişiyi iki dünyada da hüsrana sevkedecektir.
Buna dikkat çeken Hz. Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle duâ etmişlerdir: “Allah’ım! Nefsime takvâsını ver.” (Müslim, Zikr ve Duâ, 48. III, 2088) Ey, yücelik ve ikrâm sahibi! Beni ve ailemi dünya ve âhirette her an Sana ihlâs ve samimiyetle bağlı kıl. (Ebû Dâvûd, Tefrîuebvâbi’l-vitr, 25)