580 likes | 930 Views
3. BİYOLOJİK SİSTEMLERDE KİMYA. BİYOLOJİK SİSTEMLER İLE HAYAT, CANLILIK, KİMYASAL MADDE İLİŞKİSİ. Biyoloji, ”hayat bilimi” manasına gelir. Biyolojik sistem, hayatlı sistemlerdir.
E N D
BİYOLOJİK SİSTEMLER İLE HAYAT, CANLILIK, KİMYASAL MADDE İLİŞKİSİ • Biyoloji, ”hayat bilimi” manasına gelir. Biyolojik sistem, hayatlı sistemlerdir. • İlköğretim, ortaöğretim, üniversite ve lisansüstü seviyesinde biyoloji kitapları incelendiğinde, hayatı açıklamadığı görülecektir. • Kısacası biyoloji, canlılık ve ruhun devreye girdiği hayatı açıklamakta aciz kalır.
Günümüzde “Canlılık ve hayat nedir?” sorusuna verilen cevapların, canlılık ve hayatı açıklamaktan daha çok canlılık ve hayata görünüşte sebep olan perdeleri tarif etmeye yönelik olduğu görülür. • Havayı teneffüs etmemiz, su içmemiz veyahut beslenmemiz aldığımız gıdalardaki atom, molekül ve iyonların sebep olmasıyla cereyan eder. Böyle olması, canlılığın ve ruhla irtibatlı biyolojik hayatın, perdelere bağlı olarak devam etmesi içindir.
Sözgelimi, bir bakteri veya virüsün maddi yapısını oluşturan yapı taşları en ileri laboratuvarda bir araya getirilse bile, bu bir araya getirilen maddelerin canlı ve hayat sahibi olabilmesi; sebeplerin, hatta en büyük sebep olan insanın başarabileceği bir husus değildir. Bu durumda ölü bakteri veya ölü virüs elde etmiş olacağız. • Koparılan bir çiçeğin, koparmakla hiçbir maddesi eksilmediği hâlde, çiçek ölmüş, canlılık ve hayatı kalmamıştır. Canlılık ve hayatta, maddi hiçbir sebep yoktur.
Aslında canlılık ve hayatta var gibi görünen sebepler, perde olması için zahirde sebeptir. Biraz düşünülse bunların sebep olmadığı anlaşılacaktır. • Hayat denilen sırlı durum, bir anda belirtileriyle ortaya çıkmaktadır. Bu hâl, hayatın hakikatinin açıklamasını, fenlerin ve felsefenin dışında aramağa, bizi mecbur bırakmaktadır. • Evrenin en yüksek hakikati hayattır. Kâinatın ruhu, mayası, esası, neticesi, özü hayattır.
Biyolojik sistemlerdeki bütün atom, iyon ve moleküller kendilerine düşen görevi hiç aksatmadan yerine getirmektedirler. Bu görev, biyolojik sistemin yapısına, genel düzenine uygun bir uyum ve mükemmellik içinde sürdürülmektedir. Bu uyum ve mükemmellik, milyonlarca seneden beri müthiş bir yardımlaşma zinciri içerisinde devam etmektedir.
İNSAN VÜCUDUNDAKİ ATOMLARIN ÖMRÜ • Bazı atomların birkaç saniyelik ömürleri vardır. • Her senede iki defa, derece derece ve yavaş yavaş; insan vücudunun atomları tazelenmektedir. • Her bir ruh kaç yıl yaşamış ise; o kadar sene, insan bedenindeki atomlar komple yenilenmektedir. 5–6 senede insanın bütün atomları değişmektedir.
ATOMLAR CANLI MIDIR? • Bitki, hayvan ve insan olmak üzere üç grup canlı varlık vardır. • Canlılıkla, atomun canlılığı arasında doğrudan bir ilişki yoktur. • Dünyadaki canlıların bünyesindeki atomlar canlı değildir. Canlılardaki atomlara cansız olarak kabul edilebilir. Canlılığın maddeyle ilişkisi doğrudan değildir.
Her bir cansız atom; canlı olan insan, hayvan, hatta bitki cismine girince, orada adeta canlılık kazanır. Bu canlı bünyeler, cansız atomlar için bir nevi misafirhane, kışla ve okul gibidir. Burada bir talim ve terbiye yarışındadırlar. Bu yarış; bütün atomların hayat sahibi olduğu bir yerde bulunabilmek içindir.
BİLİNEN TEK CANLI MOLEKÜL: FULVİC ASİT (FULVİK ASİT) • Fulvik asit; bütün elementleri ihtiva eden ve molekül kütlesi 500 ile 2000 arasında olan bir organik moleküldür. • Fulvik asit; Türkiye’de Isparta’nın kazası Keçiborlu’da, dünyada ise Himalaya dağlarında ve ABD’nin Utah (Yuta) eyaletinde vb. bazı yerlerde yer altından çıkar.
Fulvik asit; magma tabakasından gelerek yeryüzüne ulaşan suların içinde bulunan kompleks bir bileşiktir. • Fulvik asidi 2005 yılı kasım ayında U.S. FDA [United States Food & Drug Administration] (Yunaytıd Steyts Fuud end Drog Edministreyşın) (ABD Gıda & İlaç İşletimi) ilaç olarak kabul etmiştir. • Fulvik asit, genetik bozukluğu birinci jenerasyonda kalıcı olarak düzeltir.
Fulvik asit organizmaya girdiğinde, acilen vücutta ihtiyaç olan maddeler sentezlenir. • Fulvik asit; lağım suyu, ağır metal iyonu, kimyasal kalıntı, kimyasal atık madde, kimyasal artık madde ve çeşitli zehirlerin karıştığı kirlenmiş suları 2 ay içerisinde berrak hâle getirir. • Fulvik asit zamanla humik aside dönüşür. Humik asit, siyah renktedir ve molekül kütlesi 1 000 000’dur.
Sülfato adıyla bilinen sülfonamitler, fulvik asit türevidir. Gelecekte birçok ilacın yerine geçeceği tahmin edilmektedir. • Fulvik asit, ölümcül olan en ağır gıda zehirlenmelerini, birkaç dakikada ortadan kaldırabilir. • Fulvik asit; bilinen sanki canlı gibi organik bir molekül olarak literatüre geçen tek organik maddedir.
Fulvik asidin bulunduğu sıvıda, 5 grup faydalı mikroorganizmaların tamamı bulunur. • 5 grup faydalı mikroorganizma; fotosentez bakterileri, laktik asit bakterileri, mayalar, küf mantarları ve aktinomiset adıyla bilinen toprak mikroorganizmalarıdır. • Bu faydalı mikroorganizmalar, yeryüzüne çıktığında ısı, ışık ve oksijenle aktif hâle gelerek eşeysiz ve eşeyli üreme ile probiyotikleri üretirler.
Probiyotikler; doğal amino asit, vitamin, nükleeik asit, enzim, hormon, esansiyel yağ asidi, antioksidan, antibiyotik, antifungal, nano gıda zerresi, keton, sterol, tanen, flavon, flavonoit vb. biyoaktif maddelerdir. • Fulvik asidin bulunduğu sıvıda bu bileşiklerin tamamı doğaldır.
ATOMLARIN HAREKETİ • Cesedimiz, atomlardan oluşur. • Cesedimiz, ruhumuzun evidir; elbisesi değildir. • İnsan vücudundaki atomların belli bir ömrü vardır. • Organizmadaki atomlar, sürekli değişmektedir. • Vücudun değiştirilmesi ve devamı için; yıkılan, atılan atomların yerini dolduracak, onlar gibi çalışacak yeni atomlar lazımdır.
Yeni atomların insan vücuduna gelmesi için çeşitli bileşiklere ihtiyaç vardır. Bu bileşikler, alınan gıdalarla sağlanır. • Gıdalarla alınan bileşiklerdeki atomlar, giden atomların yerine dağıtılır. • Örneğin; kalsiyum kemiklere, demir kana, flor dişe, kükürt saça, fosfor beyne gider. • Beyinde ölen bir fosfor atomunun yerine gelen fosfor atomu; topraktan bitkiye, bitkiden hayvana, hayvandan insana, yenilen gıdalar ile geçmiş ve sonunda da beyne sevk olunmuştur.
Fosfor atomu bu yolculuğunda hangi şeye girmiş ise; görüyormuşçasına, duyuyormuşçasına, biliyormuşçasına muntazam hareket edip ve sonuçta gerekli olduğu yerine ve hedefine giderek, örneğin; beyne girmiş, oturmuş ve çalışmasına başlamıştır. • Bu bize, başlangıçta, o fosfor elementinin; hangi kişinin beyni içinse, o kişi için planlı olduğunu gösterir. “Her adamın alnında rızkı yazılıdır.” bilimsel bir gerçektir.
Atomların hareketi boşu boşuna değildir. Kendilerine uygun bir yükselme içindedirler: Elementteki atomlar maden derecesine, madendeki atomlar bitki hayat tabakasına, bitkideki atomlar hayvanın otlanması sonucu hayvan mertebesine, hayvandaki atomlar insanın beslenmesiyle insan hayatı makamına, insanın vücudundaki atomlar da süzüle süzüle saflaşarak beynin ve kalbin en ince ve kritik yerine çıkarlar.
Canlıların çekirdek ve tohumlarındaki atomlar, ağaca bir ruh hükmüne geçer. Ağacın bütün atomları içinde bir kısım atomların bu düzeye çıkmaları, o ağacın hayata sahip olması ve hayata hizmet etmesi gibi önemli görevleri yerine getirmesiyle anlaşılır.
Evrendeki atomların her birisi, her tür özelliğinde, her şey olabilme ihtimalinde iken, o atom sonsuz yollar içinde yalnız tek bir yola yönlenir, sınırsız durumlara girebilme alternatifinde sıyrılarak bir vaziyete girer, sayısız sıfatlardan bir sıfatla sıfatlanır. Doğru bir kanun üzerine programdaki hedefe doğru harekete başlar ve görev aldığı herhangi bir gerekliliği derhal yerine getirir. O faydalı hâllerin ortaya çıkması ancak o atomun o çeşit hareketiyle olabilir.
SOLUNUM C + O2 →CO2 + 94 kcal
FOTOSENTEZ 6CO2 + 6H2O + güneş enerjisi + klorofil → C6H12O6 + 6O2
ŞEKER PANCARININ ESAS MADDESİ OLAN SAKKAROZUN BİTKİDE OLUŞUMUNA AİT REAKSİYON DENKLEMİ 6CO2 + 6H2O + güneş enerjisi + klorofil → C6H12O6 + 6O2 C6H12O6 +C6H12O6 →C12H22O11 + H2O Glikoz Fruktoz Sakkaroz
DİSAKKARİTLERİN SİNDİRİMİNİN REAKSİYON DENKLEMLERİ C12H22O11+ H2O + Sakkaraz →C6H12O6 + C6H12O6 Sakkaroz Glikoz Fruktoz C12H22O11 + H2O + Maltaz → C6H12O6 +C6H12O6 Maltoz Glikoz Glikoz C12H22O11 + H2O + Laktaz → C6H12O6 +C6H12O6 Laktoz Glikoz Galaktoz
POLİSAKKARİTLERİN (NİŞASTA, SELÜLOZ VE GLİKOJEN) OLUŞUMUNA AİT REAKSİYON DENKLEMİ 6CO2 + 6H2O + güneş enerjisi + klorofil → C6H12O6 + 6O2 nC6H12O6 →(C6H10O5)n H2O + (n–1)H2O Polisakkarit
MİDE EKŞİMESİNDE KULLANILAN MİDE PASTİLLERİNİN GÖREVİNİN REAKSİYON DENKLEMİYLE GÖSTERİLMESİ Mg(OH)2 + 2HCl → MgCl2 + 2H2O Al(OH)3 + 3HCl → AlCl3 + 3H2O
MİDE EKŞİMESİNDE KULLANILAN KARBONATIN GÖREVİNİN REAKSİYON DENKLEMİYLE GÖSTERİLMESİ NaHCO3 + HCl → NaCl+ H2O + CO2
MİDE EKŞİMESİNDE İÇİLEN MADEN SODASININ GÖREVİNİN REAKSİYON DENKLEMİYLE GÖSTERİLMESİ (HCO3)–+ H+→H2O + CO2
YAŞAMIMIZDAKİ DOĞAL KARBOKSİLİK ASİTLER • Bütirik asit (Tereyağı asidi): Tereyağında bulunur. • Katı yağ asitleri (Palmitik asit, stearik asit): Katı yağlarda bulunur. • Sıvı yağ asitleri (Oleik asit, linoleik asit, linolenik asit): Sıvı yağlarda bulunur. • Sitrik asit (Limon asidi): Limonda bulunur. • Malik asit (Elma asidi): Elmada bulunur.
Asetik asit (Sirke asidi): Sirkede bulunur. • Okzalik asit: Kuzu kulağı bitkisinde bulunur. • Laktik asit (Süt asidi): Yoğurtta, ekşimiş sütte ve yorulunca kaslarda bulunur. • Formik asit (Karınca asidi): Karınca salgısında ve ısırgan otunda bulunur. • Askorbik asit (C vitamini): Kuşburnu, limon, portakal vb. meyvelerde bulunur. • 22 amino asit: Proteinlerin yapı taşıdır.
ASİT YAĞMURU SO2 + ½O2 → SO3 SO3 + H2O ⇌ H2SO4 Filtresi olmayan fabrika bacalarından çıkan SO2 gazı; havadaki O2 ile birleşir, SO3 gazı oluşur. SO3 gazı; yağmur yağdığında H2O ile birleşir. Asit yağmuru adıyla bilinen H2SO4 meydana gelir.
SULARIN ACILAŞMAMASI N2+ 3H2 ⇌ 2NH3 + 22 kcal NH3 + H2O ⇌ NH4OH Havada N2 ve H2 bulunduğu ve tepkime ekzotermik olduğu hâlde NH3 oluşmaz. Oluşsaydı sular acılaşacaktı. NH3 , suları acılaştıran bir maddedir.
Asit Yağmurunun Çinko Olukları Aşındırması Zn + H2SO4→ZnSO4+ H2
KÜRESEL ISINMAYA BAĞLI KURAKLIKTAN SÖZ ETMEK HATTA BUNA DAİR SOMUT VERİ BULMAYA ÇALIŞMAK BİLİMSEL SKANDALDIR • Türkiye son senelerde kuraklık yaşıyor. • Dünyada yağışlar azalmadı. • Yağışlar yer değiştirdi.
Dünyanın bazı bölgeleri çok yağış alırken bazı bölgelerinin daha az yağış aldığını görüyoruz. • Örneğin; Türkiye’de yağışlar azaldı, Amerika’da yağışlar arttı. • Sorun da buradan çıkıyor.
SİYANÜR YÖNTEMİYLE ALTIN ÇIKARTMAK • Bergama’da altının çıkartılmaması için, uzun zaman yürüyüş yapıldı. Necip Hablemitoğlu ölümünden az önce siyanür yürüyüşünün bahane olduğunu açıklamıştı. • Bergama’da altın çıkarılmaya başlandı. Senede 100 ton siyanür kullanılıyor, tamamı yok ediliyor. Bu sebeple çevreye zararı olmuyor. • Ülkemizde çevreye atılan 265 000 ton siyanür vardır.
NÜKLEER SANTRAL ATIKLARI • Yanmış yakıt, 10 sene yüksek sıcaklık ve basınca dayanıklı havuzda muhafaza edilir. Bu suretle radyoaktivitenin % 99’u ölmüş olur. • Kalan % 1’i plütonyumdur. Plütonyumun yarı ömrü 24 000 yıldır. Yenilse bile zararı olmaz. Plütonyum çeşitli şekillerde değerlendirilebilir veya depolanabilir. • Plütonyum atığı, tekrar yakıt olarak kullanılabiliyor; yapay elementtir.
NÜKLEER SANTRALİN ZARARI YOKTUR • Evde veya iş yerinde otururken bile bir nükleer santralin çevreye yaydığı radyasyondan 460–470 misli daha fazla radyasyona maruz kalınır. Reaktörün yanı başına oturulsa dahi bu kadar radyasyon olmaz. • Dünyanın her tarafında uranyum vardır.
Uranyum zamanla bozunup radona dönüşür veya başka bir element uranyuma dönüşür. Radon gazı her yerden geçer. Sürekli etki hâlindeyiz. Bunlar doğal ve faydalı olaylardır. • Ayrıca doğal kozmik ışınlarla gelen radyasyon bile, bir nükleer reaktörden gelen radyasyondan 120 kat daha fazladır. • Nükleer santraller, kaza durumunda ısınınca kendi kendini kapatıp zincirleme reaksiyonu kapatacak şekilde tasarlanmıştır.
Nükleer kaza riski ve çevreye zarar konusu ve iddiaları, kasıtlı ve cahilliğe bağlı abartılardır. • Soğutma suyu nedeniyle kaybolan enerji ihmal edilebilir boyuttadır.
SİYAH ZEYTİNLERİN ÇOĞUNDA ZEYTİN BOYASI VARDIR • Siyah zeytinleri çabuk olgunlaştırmak için hile amacıyla FeO formülü ile yazılan demir(II)oksit kullanılır. Zeytin boyası olarak bilinir.
NARENİYE ETİLEN GAZI ODALARINDA BEKLETİLİR • Erken toplanan turunçgillerin kabuğu yeşildir. Kabuğun doğal rengini alması için hile amacıyla turunçgiller, C2H4 (etilen) gazı odalarında bekletilir. Bu suretle; portakal, mandalina ve limonun erken toplandığı ve ekşi tatta olduğu anlaşılmamış olur.
PİYASADAKİ YEŞİL ZEYTİNLERİN TAMAMI KOSTİKLİDİR • NaOH (sodyum hidroksit)’in teknikteki adı kostiktir. Piyasadaki yeşil zeytinlerin tamamı kostiklidir. Kostik; yeşil zeytini, normal süresinden çok daha kısa sürede, yaklaşık 5–6 günde sarartır. Kostikli zeytinlerin farklı istenmeyen bir kokusu olur. Kostik, siyah zeytinlerin rengini koyulaştırmak için de az da olsa kullanılır.
ELMAYI SOY DA YE..! • Elmanın kabuğu, çok faydalı olmasına rağmen yenmemelidir. Elma, kabuğu soyularak yenmelidir; çünkü elma ağaçları, göz taşı veya gök taşı denilen CuSO4 çözeltisiyle ilaçlanır. Bol suyla yıkansa bile, kabukta Cu+2 kalır. Zehirli Cu+2 kalıntısı, en çok elma sapında bulunur. Karaciğer, Cu+2 ’nin yıkılması vekanda yükselmemesi için çok çalışır, sonunda iflas eder. Cu+2 düzeyinin kanda yükselmesi neticesinde Wilson adı verilen ölümcül karaciğer hastalığı baş gösterebilir.
KLORSUZ DOĞAL KAYNAK SUYUNUN ÖNEMİ VE SU KRİSTALLERİ • Dr. Masaru Emoto, Japon bilim adamıdır. 1943 yılında Japonya’da doğmuştur. Alternatif tıp doktorudur. Yaptığı deneylerden elde ettiği su kristalleri fotoğraflarını ‘’Suyun Verdiği Mesajlar’’ isimli kitabında yayınlamıştır.
Dr. Masaru Emoto “Su cansız bir madde değildir. Canlı ve duyguları algılayan kristallerden oluşmaktadır. Çevresinden pozitif ve negatif bilgileri alır ve ona göre tepki verir.” demektedir. • Suyun Verdiği Mesajlar adlı kitabında suyu çeşitli yönlerden ele alan Dr. Masaru Emoto, çalışmalarının bilimsel temelini oluştururken din gerçeğini de göz ardı etmemiştir.
Dr. Masaru Emoto şöyle demektedir: "21. asırda en önemli olayın ilimle dinin yeniden buluşması olacağını düşünüyorum. Eğer din olmasaydı insan aptallaşacak, modern ilim de hiçbir zaman ortaya çıkmayacaktı." • Kar tanelerinden hiçbirisinin birbirine benzemediği bilinmektedir. Bunun gibi su kristalleri de birbirinden farklıdır. Zaten karın sudan meydana geldiği de malumdur.