E N D
Mitolojisiz bir halk, mitsiz bir ülke olmaz. Sözel ve sanatsal, halk kültürü her zaman kendi içinde mitolojinin en derin izlerini taşır. Arkaik mitolojik efsanelerden başlayarak büyülü öyküler, tören folkloru ve bilmecelere kadar tüm halk kültürü türlerinin kaynağı mitolojidir.
Mitoloji, milli kültür ve etnik-kültürel değerlerin doğru anlaşılması bakımından ilk kaynaktır. Bir semboller bilimi olup mistik anlamlar içeren mitoloji, milli-geleneksel kültürün kaynağı ve tarihsel olarak en eski şeklidir. Onun sembolleri sözleridir. İlk felsefi sistemler bile kaynağını mitolojiden alırlar.
İlk inanış sistemleri çağında yaratılmış sözler yaşadıkça, mitolojinin kuralları çerçevesinde yaşanır, düşünülür ve davranılır. Geleneksel düşünce ve davranış şekillerinin temelini de bu kurallar oluşturur. Mitoloji bütün semavi dinlerin de kutsal bilinen yazısının kaynağını oluşturmuştur. Mitte, insan uygarlığının ilk bilgileri ve ilk dini inanışları yansımasını bulur. Mitte kavrayış anlayışı, geleneksel anlamıyla anlaşılan bilgi kazanmak değil, bir dünya görüşüdür. Böylece mit konularında, insanın kendi kendini kavrayışının çeşitli şekilleri kendi ifadesini bulur.
18. yüzyıl dilinde gerçekliğin dışına çıkan her şeye mit adı verilirdi. Mit konusunda farklı görüşler mevcuttur. Bu görüşlerden biri de mitin, bilinçaltından gelen bir uydurma düşünce, motif, söz veya rivayet olduğudur. Gerçekten de mitte, sık sık formel mantığın yasaları çiğnenir.
Belli bir bilgiyi aynı zamanda birkaç dille ifade edebilmek gibi bir özelliği olan mitoloji, arkaik (eski çağa ait) halk kültürünün de temelini oluşturur. Mitolojik düşünce, yazılı uygarlıkla birlikte ve onun içerisinde kendisine ayrı bir ortam yaratarak yaşamaya devam etmektedir. Mitoloji, sadece tarihin derinlikleri ve uzak geçmişlerle bağlı eski milli manevi değerler sistemi olarak kalmıyor. O, halk kültürüyle derin ve sistemli bir bağ içerisinde olup, herhangi bir etnik kültürün aktif kaynağı gibi, sistemin temeline dayanarak onun yapısını belirliyor. Aynı etnik kültürel geleneğin, taşıyıcı olan insanların düşünce ve davranış modellerini düzene sokan da odur.
Halk kültürü her zaman kendi içinde mitolojinin en derin izlerini taşır. Arkaik mitolojik efsanelerden başlayarak sihirli hikayeler, tören folkloru ve bilmecelere kadar, tüm halk kültürü türlerinin kaynağı mitolojidir. Halk kültürünün hem içerik hem de 'yapısal-anlamsal' olarak bağladığı mitoloji, doğrudan milli karakterlerle bağlı bir olay olup, tamamıyla tarihi-milli karakterin oluştuğu belli bir dünya modelinin oluşma, yaşama ve işleme mekanizmasını aktarır. Milli karakterin içeriğini ifade etmekle kalmayıp, onu biçimlendiren de yine milli mitoloji ve onun temeline dayanan dünya modelidir.
Bugün bile belli bir topluluğun temsilcileri ve etnik-kültürel birliklerinin düşünce ve davranış biçimlerinin temelinde mitolojiden gelen formlar ve mitolojik dünya modelinin kalıpları yatar. Bunun en çarpıcı örneği, Yahudilerin ‘dünyanın efendisi’ olma ülküsüdür. Bu anlamda etnik kültürel geleneğin mitolojide belirginleşen, kodlanan ve programlanan başlıca çizgileri, halk var olduğu sürece güçlü kalır. Gerçek etnik-kültürel birlikler de bu çizgilerle diğerlerinden ayrılırlar.
“Genel Türk’’ mitoloji modeli, bugün hem bir bütün hem de unsurlar şeklinde ciddi bir değişikliğe uğramadan, çağımızdaki farklı Türk halkları arasında yaşamaya devam etmektedir. Bu halkların kültürel gelenekleri, bu anlamda ulu Göktürk çağına ait mitolojik dünya modelinin versiyonları olarak kabul edilmektedir.
Türk mitolojisinin temelinde Tanrıcılık bulunur. Tanrıcılık, eski Türk dini sistemi olarak bilinir. Türk mitolojisi zemininde oluşup, Türk mitolojik düşüncesinin temelini oluşturan ve daha derin kökleriyle kozmogonik mitlerde yansıyan bu inanç sisteminin başlıca özelliği kainatın bir bütün olarak kavranılmasıdır.
İlk Türk inanç ve düşüncesine göre gökyüzü, yer ve insanlık tek bir vücut gibi olup uyum içindedirler. Tek Tanrı’ya inanılan eski Türk inanç ve düşüncesinde birlik vardı. Bu birlik, gökyüzü, yer ve insan üçlüsünü birleştirerek eski Türklerin kainat hakkındaki görüşlerinin temeline yerleşti. Eski Türklere göre yerle gök bölünmez bir bütünü oluştururdu. Her ikisi de kutsaldı ve her ikisi de birbirine bağlıydı. Yemin edildiğinde yere de gökyüzüne de birlikte yemin edilirdi.
Eski çağlardan beri mevcut olan bu din geleneği, tek tanrılı inanç sistemi olarak bilinmektedir. Türk dini-mitolojik düşüncesinin içinde olup onun yapısını belirleyen Tanrıcılık “yazılıp, dizilip, gökten gelen Tanrı bilimi” yasalardan oluşmuş gökten inme bir kitabı veya peygamberi olmayan bir dindir. Yani insanla Tanrı arasında hiçbir aracı veya ruhani bir konumun olmamasıdır. Bu bakımdan “Tanrıyla kul arasına girilmez.’’ şeklinde ifade edilen ünlü Türk atasözü iyi bir örnektir.
Eski Türklerin Tanrı anlayışı, Tanrılarını kalpleriyle değil, gözleriyle kavrayan veya dini inanışlarının temelini korku ve tehdit üzerine kuran Asur, Babil, Yunan, Roma vb. halkların Tanrı anlayışından farklı olarak kendi ölçütleri vardır. Göktürk yazılarında Tanrı ezeli ve ebedi olup, her şeyin yaratıcısı olan bir güçtür ve cismani olarak gök denilir. Türklerde göğün ruhu sayılan, yeri ve göğü yaratan ulu bir güç olarak bilinen Gök Tanrı’nın adına hiçbir tapınak yapılmamıştır. Çünkü tüm yerlerin ve göklerin aslında Tanrı’nın olduğuna inanılmıştır.
Türk Tanrıcılığı ‘’tek tanrı’’(Gök Tanrı) inanışı etrafında şekillenmiş ve kendine özgü bir tektanrılı dindir. Bunun için de eski Türk dini, ‘’Gök Tanrı’’ dini olarak adlandırılır. Elbette, hiçbir dini sistem, tek bir tanrıya inanıştan ibaret olamaz.
Türk dini-mitolojik dünya görüşünde de en ulu varlıktan başka, daha alt seviyelerde bilinen ancak O’nun varlık veya gücüne hiçbir şekilde gölge düşürmeyen diğer kutsal varlıklar, iyeler, ruhlar vb. her zaman var olmuşlar. Ancak bunun putperestlikle veya çok tanrıcılıkla hiçbir ilgisi yoktur. Şamanizm ise Türk dini düşünce sistemine yabancı bir olay değildir. Ancak Türk dini düşüncesi çok ölçekli bir sistem gibidir ve Şamanizm de bu ölçeklerden biridir.
Eski Türk dinine göre, yaratılmış olan her şeyin yaratıcısı ve koruyucusu olan ulu varlık Gök Tanrı ile kul arasında insanoğlu aracı olamazdı. Kurt, ağaç, ışık ve dağ gibi varlıklar ise olsa olsa, O’nun ile insanoğlu arasında sadece köprü olabilecek sembolik görüntülerden ibarettir. Alemdeki her şey ona bağlıdır ve onun ayrılmaz bir parçasıdır. Ancak bu bir panteizm de değildir.
Görünen alemin suları, dağları ve ağaçları kendi sembolik özellikleri ve Tanrı’nın işlevlerinin ifadecisidirler. Örneğin; mitolojik düşünce için de, su bir canlı gibidir. Su ölüm, doğum, üreme ve hatta bu anlamsal grupta yer alan ölümsüzlük kavramını da kendinde birleştirir. O olmadan yaşam olmaz. Ebedi başlangıç olan kaos ve onun eş değeri yaratılış sürecinde rol oynayan tek yapıcı, yaratıcı, dirilik veren, ebedi yaşatan ve yaratılışın başlıca unsuru aynı zamanda ölüm getiren su, hayatı yaratan güçtür. Dünya’nın yenilenmesi de yine onun gücü ile olur. Bunun için Türklerde suyu kirletmek hoş görülmezdi.
VARGI Türk mitolojisi çok zengindir, çeşitlidir ve kaynakları çok eskilere dayanır. En azından 10.000 yıllık bir geçmişten kaynaklanır. Mezolitik dönemdeki anaerkinin ve klanlar düzeninin geliştiği tarihsel süreçten başlayarak günümüze kadar ilk temelini koruyarak farklı görünüşlerde varlığını sürdüren Türk mitolojisi Türk toplum düzeni ile Türk ahlak ve adetlerinin bir aynası gibidir.
Türk mitolojisi diğer dünya mitolojilerinde olduğu gibi ölü fikir ve anlayışlardan meydana gelmemiştir. Türk mitolojisinin bazı kahramanları yaşamış tarihi kişiliklerdir. Toplumu düzenleyen ve yönlendiren canlı düşüncelerin bir toplamıdır. Artık şu bir gerçektir ki, dünya mitolojisinin pek çok konusu 10.000 yıllık Türk inanç sisteminin ve Türk insanının mitolojik izlerini taşımaktadır.
Etnik-kültürel birliği içerden bağlayan mitolojik yapılar, mitolojik metinlerin ölümüyle kaybolup gitmiyorlar. Sonraki dönemlerin arkaik mitolojik metinlerinden kurtulmuş kültürlerinde ve sanatsal edebiyatın örneklerinde mitolojik adlar motifler ve konular olarak serpilip farklı görünüşlerde, onun alt yapıları gibi yaşamaya devam ediyorlar.
Einstein’in görecelik kuramından bildiğimiz, zaman-mekan ilişkisinde, mitolojideki dünya modelinde bu yönüyle belli bir benzerlik vardır. Elbette ki sonraki dönemlerde bu yapıların üzerine yeni benimsenmiş yapılar oluşur. Bu yapıların gözden geçirilmesi, eski mitolojik metinler hakkında belirli fikirler edinmeye yardımcı olur. Çünkü onlar ilk örneklerdir. Ezeli formül veya tarihi değişimlerden uzakta kalan temel fikirlerdir.
Arkaik mitolojik formüller bir kenara bırakılırsa bu eski yapılar, halk kültürü geleneği ve halk inanışları alanında varlığını sürdürür. Mitolojik motifler ve arketipik konular, halk kültüründe farklı sembol, mecaz ve unvan olarak korunabilirler. Kolektif düşünceler, kültürel-tarihsel koşulların etkisiyle değişikliğe uğrayabilir, ancak kültürel geleneğin bir parçası olan mitolojik yapılar belli ölçülerde yaşamlarını sürdürürler.
Türk mitolojisinden alınan ilhamla, ister resim, heykel, müzik, isterse yazın ve film formlarında ortaya konulacak sanat eserleri; küreselleşmeyi bir kader gibi dayatan günümüzün sosyo-kültürel ve siyasal konjonktüründe, tarihsel öz değerlerimizden kopmadan, dünya halklarıyla birlikte barış içinde toplumsal ilerleme sürecinde küçümsenemeyecek bir yer edinecektir.
Hazırlayan : Hilal ERKOL Kaynak : 2008/Adana-TürkiyeERDOĞAN BAKAR