780 likes | 1.31k Views
“ Biz seni alemlere ancak rahmet olarak gönderdik”. Enbiya suresi ayet 107. PEYGAMBERİMİZ HZ. MUHAMMED. (S.A.V). Doğumu:571 Vefatı:08.06.632. BİR NUR DOĞUYOR. DEDESİ : Abdülmuttalip BABASI : Abdullah
E N D
“Biz seni alemlere ancak rahmet olarak gönderdik” Enbiya suresi ayet 107 PEYGAMBERİMİZ HZ. MUHAMMED (S.A.V) Doğumu:571 Vefatı:08.06.632
BİR NUR DOĞUYOR DEDESİ : Abdülmuttalip BABASI : Abdullah ANNESİ : Amine AMCASI : Ebu Talip DOĞUM YILI :571 İLK EŞİ :Hatice ÇOCUKLARI Kasım,Zeynep,Rukiye,Ümmügülsüm,Fâtıma,Abdullah,İbrahim. MEKKE DÖNEMİ : 13 Yıl MEDİNE DÖNEMİ: 10 Yıl HİCRET YILI : 622 HİCRET YERİ : Medine MEKKE FETHİ : 630 PEYG.SÜRESİ : 23 Yıl VEFAT TARİHİ : 08.06.632 VEFAT YERİ : Medine Mezarı ise Medine’deki MESCİD-İ NEBEVİ’NİN içinde bulunmaktadır.
BİR NUR DOĞUYOR Mekke sessiz sakin bir gece geçiriyordu. Tarih 571 yılının Rebîülevvel ayının 12. gecesiydi. Âmine heyecan içinde yattığı yerden kalktı. Bir rüya görmüştü ve rüyada duyduğu ses kulaklarında çınlıyordu. -Âmine! O doğduğu zaman adını Muhammed koy.
Âmine gördüğü rüyayı kimseye anlatmadı • Nihayet mutlu an geldi. • Âmine görülmemiş güzellikte bir oğlan çocuğu doğurdu. • Bir haberci göndererek mutlu haberi dedesi Abdülmuttalip’e duyurdu. • Abdülmuttalip hemen geldi ve Muhammed (sav)’i bağrına bastı.
Süt anne Mekke halkının zenginleri doğan çocukları o dönemlerde daha iyi beslenmeleri için sütannelere teslim ederlerdi. O yıl sütanneler yine Mekke’ye inmişti. Kimse dul ve fakir olan Âmine’nin yetim çocuğunu almak istemedi. Muhammed (sav) yetimdi, çünkü babası Abdullah o doğmadan iki ay önce vefat etmişti.
Muhammed (sav)’i Halime adında bir sütanne yanına aldı. Halime buna hiç pişman olmadı. Çünkü Muhammed’le beraber evlerine bereket gelmişti. Muhammed (sav) sütkardeşi Şeyma ile sürekli koyunları otlatırdı.
Muhammed yetim kalıyor • Muhammed 6 yaşına girince annesinin yanına döndü. • Annesiyle birlikte babasının mezarlığını ziyaretten dönerken annesi vefat etti. • Annesini kaybeden Muhammed (sav)’i dedesi Abdulmuttalip yanına aldı.
Dedesi onu çok seviyor ve ona çok iyi davranıyordu. • Ama dedesi de bir gün hastalanıp yatağa düştü. • Hastalandığı için Muhammed (sav)'e amcası Ebu Talib’in bakmasını istedi.
Amcasında • Bundan böyle Muhammed Ebu Talib’in evinde yaşayacaktı. • Daha sonra Muhammed (sav) amcasıyla birlikte ticaret için başka şehirlere yolculuk yapmaya başladı. • Böylece Muhammed (sav) ticaretle uğraşmaya karar verdi.
Günler geçiyor Muhammed büyüyordu. • 25 yaşına ulaştığında Muhammed’in güzel huyu bütün Mekke'de duyulmuştu. • Zaten ona küçüklükten beri Muhammedü’l-Emin (güvenilir Muhammed) diyorlardı. • Onun bu hali Hatice’nin dikkatini çekti • ve nihayet Muhammed ile evlendiler.
HZ.MUHAMMED (SAV)
Boynu uzun ve gümüş gibi saf, omuzları ve pazuları kalın, parmakları uzundu.
Kendisi şişman değildi. Uzuna yakın orta boylu, güçlü ve kuvvetli idi.
Mübarek cildi ipekten yumuşaktı. Yüzü hafifçe yuvarlak, kaşları hilâl gibi idi.
Yüzü gül gibi kırmızıya benzeyen beyaz ve nuranî, berrak ve ışıklı idi.
Dişleri inciler gibi beyazdı. Konuşurken ön dişlerinden nurlar saçılır, gülerken ağzında ışıkların bile aydınlandığı sanılırdı.
Saçları ne pek kıvırcık, ne de pek düz idi. Sakalı sık ve tamdı. Uzun değildi.
Cismi güzel, kokusu hoş idi. Koku sürünsün veya sürünmesin teni ve teri en güzel kokulardan daha güzel kokardı. Mübarek eliyle bir çocuğun başını okşasa, o çocuk diğerleri arasından hemen seçilir, belli olurdu.
Bir yere giderken sağına soluna bakıp yürümez, vakar ve süratle ilerlerdi.
Bütün insanları hoş tutar, hizmetçilerine şefkatle muamele ederdi. Kendisi ne yer, ne giyerse, hizmetçilerine de onları yedirir, onları giydirirdi.
O'nu ansızın görenler heyecan ve sevgiyle ürperir, konuşunca hayran olurdu.
Herkesin aklına göre söz söyler, herkese güler yüz gösterirdi.
Kimsenin sözünü yarıda kesmez, haşin davranmaz, mütevazi yaşardı.
Lüzumsuz yere konuşmaz; konuştuğunda ne fazla, ne eksik söz kullanırdı.
Düşmanlarını sadece affetmekle kalmaz, onlara şeref ve değer de verirdi.
Kendisini üç şeyden alıkoymuştu: Kimseyle çekişmezdi,
Hiç kimseyi ne yüzüne karşı, ne de arkasından kınayıp ve ayıplamazdı.
Yanında en son konuşanı ilk önce konuşan gibi dikkatle dinlerdi.
Yürürken beraberindekilerin gerisinde yürürdü; Ayaklarını yerden canlıca kaldırır, iki yanına salınmaz, adımlarını geniş atar, yüksek bir yerden iner gibi öne doğru eğilir, vakar ve sükunetle rahatça yürürdü.
Kapısına yardım için gelen kimseyi geri çevirmezdi.
Bir gün kendisinden yaşça küçük bir dostunun omuzlarından tutarak şöyle demişti: "Sen dünyada garip bir kimse, yahut bir yolcu gibi ol!"
Her zaman hüzünlü ve gülümser bir durumda bulunurdu.