240 likes | 638 Views
ÜRÜN DOSYASI. GÖZDE GEDİK 9/A 727. Orhan Veli Kanık. Hayatı Ve Şiirleri. FOTOĞRAF Dört kişi parkta çektirmişiz, Ben, Orhan, Oktay, bir de Şinasi... Anlaşılan sonbahar Kimimiz paltolu, kimimiz ceketli Yapraksız arkamızdaki ağaçlar... Babası daha ölmemiş Oktay'ın, Ben bıyıksızım,
E N D
ÜRÜN DOSYASI GÖZDE GEDİK 9/A 727
Orhan Veli Kanık Hayatı Ve Şiirleri
FOTOĞRAF Dört kişi parkta çektirmişiz, Ben, Orhan, Oktay, bir de Şinasi... Anlaşılan sonbahar Kimimiz paltolu, kimimiz ceketli Yapraksız arkamızdaki ağaçlar... Babası daha ölmemiş Oktay'ın, Ben bıyıksızım, Orhan, Süleyman efendiyi tanımamış. Ama ben hiç böyle mahzun olmadım; Ölümü hatırlatan ne var bu resimde? Oysa hayattayız hepimiz. Melih Cevdet Anday
BİR GARİP İSTANBULLU Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin en gözle görünür atılımını gerçekleştiren bu özgün adam, hayatın hep kıyısında yaşadı (Yoksa biz / Biz bu dünyadan değil miydik). O, dünyaya hayretle bakmaya, başını alıp yollarda dolaşmaya, Galata Köprüsü’nde balık tutanları seyretmeye, Rumelihisarı’nda oturup kederlenmeye, basık meyhanelerde içmeye gelmişti. Bu dünya biraz bohem, biraz entelektüel bir dünyaydı. 13 Nisan 1914’te İstanbul’da Beykoz Yalıköy’de, annesinin ailesine ait bir konakta dünyaya geldi. Babası Cumhurbaşkanlığı Bando Heyeti şeflerinden Veli Kanık’tı. Galatasaray Lisesi’nin ilk kısmında başladığı ilköğrenimini Ankara’da tamamladı. Ankara Erkek Lisesi’nde okurken, daha sonra kendisiyle birlikte Garip hareketini başlatacak olan Oktay Rıfat ve Melih Cevdet Anday’la tanıştı. İlk şiirlerini lisenin yayın organı Sesimiz dergisinde yayımladı. 1933’te İstanbul’a gitti, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’ne kaydoldu. Üç yıl sonra öğrenimini yarıda bırakarak Ankara’ya döndü, PTT Umum Müdürlüğü’nde memur olarak çalışmaya başladı. Onun dönüşü üç arkadaşın şiire dönüşünü de birlikte getirdi. O sırada Ankara’da yayımlanmakta olan Varlık dergisinde 1936’nın son iki ayında üç arkadaşın şiirleri art arda yayımlanmaya başladı. Orhan Veli’nin bir kısmını Mehmet Ali Sel imzasıyla yayımladığı bu ilk şiirleri Baudelaire, Rimbaud, Verlaine gibi simgeci Fransız şairlerinden ve aynı doğrultuda yazan Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Muhip Dıranas, Cahit Sıtkı Tarancı gibi Türk şairlerinden etkiler taşır. Hece ölçüsüyle ve kafiyeli olarak, duru bir Türkçeyle yazılmış bu şiirlerde Orhan Veli, ilk deney evresini aşmış "olgun" bir şair kimliğiyle ortaya çıkar (Dili çözülüyor gecelerin / Gölgeler kaçışıyor derine /Alıp sihrini bilmecelerin / Gün doğuyor şehrin üzerine)
ŞAİRANELİĞE KARŞI BİR ŞAİR Yirmili yaşlarının henüz başlarında olan Orhan Veli, başka bir şiirin peşindeydi. "Beylik kalıplar, beylik oyunlar, beylik dünyalar içinde bunalıp kalmış şiire yeni imkánlar" aramak, "yeni dünyalar, yeni insanlar sokarak, yeni söyleyişler bularak şiirin sınırlarını genişletmek" istiyordu. Varlık dergisinin 15 eylül 1937 tarihli 101. sayısında, şair Melih Cevdet Anday’a ithaf edilmiş bir sayfada Oktay Rıfat ile birlikte yayımladığı şiirler bu yeni anlayışın ürünleriydi: (Ben deniz kenarındaki odamda / Pencereye hiç bakmadan / Dışardan geçen kayıkların / Karpuz yüklü olduğunu bilirim). Üç arkadaşın Varlık’ta bu yeni anlayışı sürdüren şiirleri genellikle yadırgandı. Orhan Veli’nin Varlık’taki bu ilk şiirlerinin ardından ekim 1938’de İnsan dergisinde yayımladığı şiirleri, özellikle "Kitabe-i Seng-i Mezar" geniş yankı uyandırdı. Üç arkadaşın mayıs 1941’de yayımladıkları ortak kitapları Garip’te Melih Cevdet Anday’ın on altı, Oktay Rıfat’ın yirmi bir, Orhan Veli’nin yirmi dört şiiri yer alıyordu. Daha sonra bu şiir akımına adını veren Garip, Orhan Veli’nin düzenlediği bir seçki biçiminde ve onun imzasıyla yayımlanmıştı. Kitabın Orhan Veli tarafından kaleme alınan önsözü hareketin bildirgesi niteliğindeydi: "Eskiye ait olan her şeye" karşı çıkmak ve "her şeyden önce şairanenin" aleyhinde bulunmak! Orhan Veli’nin Garip’teki şiirleri geleneksel şiirin tabularını yıkarken, aynı zamanda bu anlayışı en uç noktalara vardırıyordu (Hiçbir şeyden çekmedi dünyada / Nasırdan çektiği kadar). Vezin, kafiye gibi kısıtlayıcı bağlar, teşbih, istiare gibi söz sanatları şiirden kovulmuştu. Şiir doğal anlatıma, konuşma diline, günlük yaşama, "Yaşamak hakkını mütemadi bir didişmenin sonunda" elde eden sıradan insana, sokağa yöneliyordu. Şiire yeni kelimeler (nasır, salata), yeni insanlar (Süleyman Efendi, Montör Sabri) girerken, çocuksu söyleyişlerle, bilinçaltından yansımalarla beslenen bir yaşama sevinci hissediliyordu.
Orhan Veli 1941’de, İkinci Dünya Savaşı bütün şiddetiyle devam ederken askere alındı; 1944 sonlarına kadar yedek subay olarak Gelibolu’da görev yaptı. Askerlik dönüşü Milli Eğitim Bakanlığı Tercüme Bürosu’nda çalışmaya başladı. 1945 şubatında, içinde beşi daha önce yayımlanmış on bir şiirinin yer aldığı Vazgeçemediğim’i yayımladı. Bu kitabında Garip çizgisini terk etmemekle birlikte lirizme karşı bir kayış göstermesi, eski kuşak tarafından övülürken yeni şiir taraftarlarının eleştirilerine yol açtı. Nisan 1945’te Garip’in ikinci baskısını yayımladı. Bu ikinci baskıda yalnız Orhan Veli’nin şiirleri vardı. Eski şiirlerine on bir yeni şiir daha eklemişti. İlk baskıdaki önsözün önüne koyduğu "Garip İçin" başlıklı yazı az çok bir küskünlüğü, bir hayal kırıklığını yansıtıyordu: "Yazdıkça fark ediyorum: Garip’in müdafaasına kalkışmış gibi bir halim var. Garip’i başkalarından evvel kendime karşı müdafaa etmek isteyişim, ondaki kusurları başkalarından çok kendim bildiğim içindir." 1956’da yayımladığı Destan Gibi’de 174 dizelik bir uzun şiir denemesine girişti. Halk şiirinden geniş ölçüde yararlandığı bu eseri Yenisi (1947) ve Karşı (1949) adlı kitapları izledi. İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki politik gelişmeler ve çok partili hayata geçiş diğer birçok aydın ve sanatçı gibi Orhan Veli’yi de ilgilendiriyordu. 1946 seçimlerinden sonra Hasan Ali Yücel’in Milli Eğitim Bakanlığından ayrılmasıyla işlevini kaybeden Tercüme Bürosu’ndaki görevinden istifa etti. 1947’de Mehmet Ali Aybar’ın çıkardığı Hür, Zincirli Hürriyet gazetelerinde eleştiriler yazıyordu. Ocak 1949’da Mahmut Dikerdem’in maddi desteğiyle çıkarmaya başladığı Yaprak dergisinin yayımını haziran 1950’ye kadar sürdürdü. Yaprak, aralarında Garip üçlüsünün de bulunduğu bir grup aydın ve sanatçının düşüncelerini yansıtacak bir fikir-sanat gazetesi olarak tasarlanmıştı. Ancak bir süre sonra Garip üçlüsü çeşitli türlerde telif ve çeviri ürünlerinin niceliği ile dergide belirleyici konuma geldi. Öyle ki dergi bir süre sonra Garip hareketinin gecikmiş bir yayın organı kimliğine büründü
Orhan Veli yazı ve şiirlerinin yanı sıra, yazı seçiminden sayfa düzenine, düzelti işlerinden paketleme ve postalamaya kadar her aşamadaki katkılarıyla Yaprak’la adeta özdeşleşmişti. Derginin 28. sayıdan sonra yayınına son vermek zorunda kalması onu derinden etkiledi. Uzun yıllarını geçirdiği Ankara’yı terk ederek İstanbul’a ailesinin yanına döndü. Aynı yılın kasım ayında bir haftalığına gittiği Ankara’da, karanlık bir sokakta yürürken belediyenin açtığı bir çukura düştü. Bu kazadan kaynaklanan bir beyin kanaması sonucu 14 kasım 1950’de İstanbul’da öldü.
DENİZBen deniz kenarındaki odamda, Pencereye hiç bakmadan Dışardan gecen kayıkların Karpuz yüklü olduğunu bilirim. Deniz, benim eskiden yaptığım gibi, Aynasını odamın tavanında Dolaştırıp beni kızdırmaktan Hoşlanır. Yosun kokusu Ve sahile çekilmiş dalyan direkleri Sahilde yasayan çocuklara Hiçbir şey hatırlatmaz.
GİDERAYAK Handan,hamamdan geçtik Gün ışığındaki hissemize razıydık Saadetinden geçtik Ümidine razıydık Hiçbirini bulamadık Kendimize hüzünler icad ettik Avunamadık Yoksa biz... Biz bu dünyadan değil miydik?
HÜRRİYETE DOĞRU Gün doğmadan, Deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola. Kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında, İçinde bir iş görmenin saadeti, Gideceksin Gideceksin ığrıpların çalkantısında. Balıklar çıkacak yoluna, karşıcı; Sevineceksin. Ağları silkeledikçe Deniz gelecek eline pul pul; Ruhları sustuğu vakit martıların, Kayalıklardaki mezarlarında, Birden Bir kıyamettir kopacak ufuklarda. Denizkızları mı dersin, kuşlar mı dersin; Bayramlar seyranlar mı dersin, Şenlikler cümbüşler mi? Gelin alayları, teller, duvaklar, Donanmalar mı? Heeey Ne duruyorsun be, at kendini denize: Geride bekleyenin varmış, aldırma; Görmüyor musun, Her yanda hürriyet; Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol; Git gidebildiğin yere...
İSTANBULU DİNLİYORUMİstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalıÖnce hafiften bir rüzgar esiyor;Yavaş yavaş sallanıyorYapraklar ağaçlarda;Uzaklarda, çok uzaklarda,Sucuların hiç durmayan çıngıraklarıİstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;Kuşlar geçiyor, derken;Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.Ağlar çekiliyor dalyanlarda;Bir kadının suya değiyor ayakları;İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;Serin serin KapalıçarşıCıvıl cıvıl MahmutpaşaGüvercin dolu avlularÇekiç sesleri geliyor doklardanGüzelim bahar rüzgarında ter kokuları;İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;Başımda eski alemlerin sarhoşluğuLoş kayıkhaneleriyle bir yalı;Dinmiş lodosların uğultusu içindeİstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;Bir yosma geçiyor kaldırımdan;Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.Bir şey düşüyor elinden yere;Bir gül olmalı;İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum;Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum;Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasındanKalbinin vuruşundan anlıyorum;İstanbul'u dinliyorum.
MACERA Küçüktüm,küçücüktüm,Oltayı attım denize;Üşüşüverdi balıklar,Denizi gördüm.Bir uçurtma yaptım,telli duvaklı;Kuyruğu ebemkuşağı renginde;Bir salıverdim gökyüzüne;Gökyüzünü gördüm.Büyüdüm işsiz kaldım,aç kaldım;Para kazanmak gerekti;Girdim insanların içine,İnsanları gördüm.Ne yardan geçerim, ne serden;Ne denizlerden, ne gökyüzünden ama...Bırakmıyor son gördüğüm,Bırakmıyor geçim derdi.Oymuş,diyorum,zavallı şairinGörüp göreceği.
Röportaj(Alıntıdır) O. Hasan Bıldırki ile yapılmış bir sohbet…
ÖKSÜZ ÇOCUKLAR GİBİ Dağların şiirini dinliyorum Gözlerimde bir tutam yaş, boynum bükük Çaresizliğim diken diken avuçlarımda Gönül kapılarım kapanmış Ne arayan var, ne soran beni Gözlerimde bir tutam yaş, boynum bükük Öksüz çocuklar gibi Ellerim, ah ellerim Böyle değildi eskiden Turnalar sunamdan söz açardı Turnalar hâlimi sorardı Dostlar gülüşürdü çevremde Acılı şarkılara ağlamazdım Yüreğim taş taş oldu sevgiden uzak Bu garip diyarın yabancısıyım Gülücüklerini kıskanır oldum çocukların Acıya, kedere, neş'eye Hey, hey! diyen kuzucukların
Ellerim, ah ellerim Böyle değildi eskiden Bir bilinmez geceler gibi Adı bilinmez şafaklarda umudum Yarım elma, gönül alma Ey güzel çocuklar n'olur alın Ham meyvenin yarısını size sakladım Adı bilinmez şafaklarda umudum Gelecek günlerin neş'esine kadar Güzel oyunlarınıza katılmayacağım Bir köşede yaşayacağım Gözlerimde bir tutam yaş, boynum bükük Dağların şiirini dinleyeceğim Bir bilinmez gecede çaresiz Öksüz çocuklar gibi
SÖKELİ ŞAİR VE YAZARIMIZOYHAN HASAN BILDIRKİ İLEEDEBİYAT ÜZERİNE BİR SOHBET"Beşparmak Dergisi'nin isim babalığını da ben yaptım."Söke, şairler ve yazarlardan yana çok verimli bir ilçe. Yaklaşık 150 tane şair ve yazarıyla kültür-sanat bakımından diğer ilçelerden sıyrılan Söke, bu yazar ordusuna her gün genç yetenekler de katarak, gücünü daha da artırıyor. İşte bu yazarların en deneyimlilerinden biri de Oyhan Hasan Bıldırki. Aslen Bağarası doğumlu olan Bıldırki'nin bu güne kadar 10-11 tane kitabı çıkmış ve bu kitaplardan bazıları 200.000'e varan satışlara ulaşmış, Bakü'den Arabistan'a kadar yurtdışında da büyük ilgi gören Oyhan Hasan Bıldırki'yle kitapları, kendisi ve edebiyat dergileri üzerine zevkli bir sohbet gerçekleştirdik.- Bize kendinizden bahsedebilir misin?"Aslında zor olan insanın kendisinden bahsetmesi fakat yine de özetlemeye çalışayım. 10 Haziran 1947'de Bağarası'nda doğdum. İki üniversite bitirdim. Söke'de uzun yıllar İlçe Millî Eğitim Şube Müdürlüğü yaptım. Nereye gittiysem edebiyatı oraya götürdüm. İlçeyi baz aldığımızda ilk sanat sayfası Bağarası'nda öğrencilerle birlikte benim tarafımdan çıkarıldı. Söke'ye dönüşümde başta Millî Eğitim olmak üzere bütün okullarda dergi çıkardım. 1997 yılında da emekliye ayrıldım."
"İnsan iki türlü yazar olur. Biri doğuştan yazar olur, diğeri ise yazarak öğrenir. Ben birinci kategoriye giriyorum. Ama iki türlü de başarılı olunacağına inanıyorum. İlkokul 5. sınıfta Karacaoğlan tarzı bir kitap yazdım fakat bu kitap yayınlanmadı tabiî. Ortaokul 2. sınıfta ise Aydın'da Ses Gazetesi'nde Hilmi Tükel'in davetiyle çalışmaya başladım. İlki bu gazetede olmak üzere diğer Aydın gazetelerinde haftalık sanat sayfasını ilk çıkaranlardanım. Okumak ve yazmak, edebiyatımın temel taşlarındandır. Edebiyatımın ana temi şu şiir(im)de dile geliyor:NİNNİLERLE BÜYÜR İNSANAnamın gayreti, alın teriEl değmedik masalları, ninnileriBabamın bıktıran sabrıSabana yapışmış nasırlı elleriÜlkemin saf türküleri,Hünerimin sebebi.Anam şükre boyanmış bir canBabam halim selim bir insanÇiçekli dağlar, zorlu yüceDüşse de kalkar yürürVe ninnilerle büyür insan."
- Beşparmak Dergisi'nin kuruluşunda öncülük etmişsiniz. Kuruluş aşamasında ne gibi faaliyetleriniz oldu?"Beşparmak Dergisi'nin kuruluşunda resmen Söke Kaymakamlığı tarafından görevlendirilen, toplantılara başkanlık yapan, çıkarılacak dergiye Talat Avcı'nın "İlkyaz" ve benim "Beşparmak" adını Haziran başında ilk teklif eden(im). Haziran sonu toplantısında (ikinci toplantı) oybirliği ile Ahmet Güçsav'ın da destekleriyle "Beşparmak" ismi derginin adı olarak kabul edildi."-Sarızeybek dergisinin isim babalığını yapmışsınız. "Sarızeybek" ismini koymak nereden aklınıza geldi, nereden esinlendiniz?"Sarızeybek, bu bölgede yaşadığı söylenen zeybeklik yapmış kişidir. Tarihî geleneklerle bağlarımızı koparmamak için o dergiye, bu ismin verilmesi fena mı oldu?Ayrıca Beşparmak Dergisi'nin isim babalığını da ben yaptım."-Fakat Beşparmak Dergisi'nin isim babası her yerde Ahmet Güçsav olarak geçiyor..."Evet, fakat bunda Ahmet Güçsav'ın bir suçu yok. Zaten kendisini rahmetle anıyorum. O, sadece bize destek çıkmıştı dergi konusunda. Beşparmak Dergisi'nin ismini ben(im) bulduğuma dair elimde belgeler de var, insanlara gösterebileceğim. Fakat bu tabiî yanlış lanse ettirildi dışarıya karşı. Neyse bu gibi konuları geçelim, başka şeylerden konuşalım..."- "Peki o zaman" Sarızeybek ve Beşparmak dergileri haricinde yazılarınız herhangi bir yerde yayınlanıyor mu?"Türk Edebiyatı ve Türk Dili dergilerinde yazıyorum. 20'ye yakın Türkiye'deki çeşitli dergilerde yazılarım çıktı."- Roman, hikâyeler, şiirler konusunda birçok kitabınız var. Peki bu yakınlarda yeni bir kitap çıkaracak mısınız?
"Bugüne kadar basılmış 10-11 kitabım var. Şu anda ise hemen basılacak olan 15 tane kitabım hazır. Fakat ilk olarak bastıracağım kitaplarım "Alevden Dostluklar" ve "Bulutlar Pusuda" (olacak.)"- Alevden Dostluklar'la ne anlatmak istediniz?"Bu kitap benim Söke'yi de kapsayan Türkiye edebiyatçılarına karşı yaptığım eleştirilerden oluşuyor. Edebiyatçılar arasındaki dostluğu buna benzettiğim için böyle bir isim düşündüm. Bütün edebiyatçılar alev gibidir, birbirlerini yakarlar."- Peki sizce doğru bir dostluk mudur bu edebiyatçılar arasındaki?"Aslında bu dostluğa doğru diyemem, fakat doğal olan yol da bu. Çünkü insanlar belli amaçlar doğrultusunda bu yola çıkarlar." - Edebiyata başlarken siz ne için yola çıktınız?"Kendi düşündüklerimi ortaya koymak, içinde yaşadığım yüzyıla ayna tutmak, kendi yaşamımdan örnekleri ve unutulmaması gerekenleri bir yere not etmek amacıyla yazı yazmaya başladım.Hatta son tezgahımda olan kitabın adı da "Yüzyıla Ağıt"(tır.)"- Söke'de kültüre duyarlı bir okuyucu kitlesi bulunduğunu düşünüyor musunuz?"Söke"de bir okuyucu (kitlesi) var. Ancak bu okuyucunun ayağına siz kendiniz gitmek zorundasınız. Aslında bu durum Söke için bir şanstır. Çünkü Söke'nin dışında hiçbir şehirde 500 kitabı satamazsınız. Söke'de ise bu sayıyı aşabilirsiniz."- Birçok ödül almışsınız. Bu ödüllerden sizi en çok etkileyen hangisiydi?"Beni üzen bir ödül olayı var. Töre Dergisi'nin 1980 yılında düzenlediği Türkçe yazan ve herkese açık olan hikâye yarışmasında 3'lük ödülü almıştım. İlk iki ödül Türkçe yazanlara verilmişti. Maalesef ödül töreninin yapılacağı ayda, 12 Eylül 1980 Harekâtı oldu ve biz de ödüllerimizi alamadık.
Aslına bakarsanız ödüller yazarlar için teşviktir fakat çok önemli değildir. Çünkü ödüller yazarın başarılı olduğunu göstermez."- Şiir, hikâye dışında roman da yazıyor musunuz?"Her hikâye aslında büyük bir roman demektir. Arkanızda sponsorunuz yoksa roman yazmak kolay (iş) değildir. Yazdığınız romanı okuyucunuza ulaştıramazsınız."- Kitap yazdığınız kadar iyi bir kitap okuyucususunuz. Genelde ne tür kitapları okuyorsunuz?"Eleştirmen olduğumdan dolayı her tarz kitabı okumak zorundayım. Ancak genç şair ve yazarları dikkatle izliyorum."- Şiirlerinizin ana teması denir?"Şiirlerimde en çok kendimi anlatırım."- Kendinize örnek aldığınız bir şair ve yazar var mı?"Örnek almak birinin kopyası (olmak) demekse, örnek aldığım hiç kimse yok. Sevmekse tabiî ki de var. Bu şair ve yazarları isim olarak söylemem mümkün değil fakat çok geniş bir yelpazede sevdiğim şair ve yazarlar var."- Şu anki edebiyatı nasıl görüyorsunuz?"Bazılarının dediği gibi edebiyat karın doyurmaz. Bu doğru.. Zamanınızı, huzurunuzu, paranızı bu yolda harcarsınız. Yunus Emre'nin Molla Kasım'ı gibi değerden anlamaz bir değersize düşerseniz yok edilirsiniz. Türk Edebiyatı, dünyanın en güzel edebiyatıdır.Türk hikâyecilerinin de eline su dökebilecek diğer örnekleri bizim edebiyatımızın dışında görmek mümkün değil."- Edebiyat ve kültür dışında herhangi bir faaliyette bulunuyor musunuz? Resim, müzik, spor gibi..."Edebiyatla uğraşanlara yardımcı olmak amacıyla dizgicilik yapıyorum. Bunun yanında bahçe işleriyle uğraşmayı severim. Bir de bu yayınlanmamış 15 tane kitabın düzeltmeleriyle uğraşıyorum."
- Bundan sonraki projeleriniz nelerdir?"Basılmayı bekleyen 15 tane eser var. Onların düzenlemelerini yapıyorum. İlk olarak amacım; "Alevden Dostluklar" ve "Bulutlar Pusuda" adlı kitaplarımı yayınlayabilmek. Bizden iz taşıyabilmek ve yarına bir şeyler bırakmak amacıyla devamlı yazıyorum.- Son olarak neler söylemek istersiniz?"Yazıyorum diyen herkese maddî ve manevî destek olmaya hazırım. Yazabilen yazmalı... Okuyabilen okumalı..."Röportajda da görüldüğü üzere O. Hasan Bıldırki sorularımıza gayet net bir açıklıkla ve samimiyetle cevap verdi. Halen daha yazı yazmaya devam eden Sökeli şair ve yazarımız hiç durulmayacağa benziyor. Bizde kendisinin bundan sonra çıkacak kitaplarını heyecanla beklediğimizi belirtir, bundan sonraki çalışmalarında başarılar dileriz. Emine YALAS - Barış ÖNER