1 / 88

DOĞU AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ

DOĞU AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ. ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ. TURGAY BÜLENT GÖKTÜRK. http//www.emu.edu.tr/tbgokturk. 3.2. Atatürk İlkeleri.

thimba
Download Presentation

DOĞU AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ

An Image/Link below is provided (as is) to download presentation Download Policy: Content on the Website is provided to you AS IS for your information and personal use and may not be sold / licensed / shared on other websites without getting consent from its author. Content is provided to you AS IS for your information and personal use only. Download presentation by click this link. While downloading, if for some reason you are not able to download a presentation, the publisher may have deleted the file from their server. During download, if you can't get a presentation, the file might be deleted by the publisher.

E N D

Presentation Transcript


  1. DOĞU AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ TURGAY BÜLENT GÖKTÜRK http//www.emu.edu.tr/tbgokturk 3.2

  2. Atatürk İlkeleri

  3. Atatürkçülük; temel esasları Atatürk tarafından açıklanmış devlet, fikir ve ekonomik hayata ilişkin ilkeler ve fikirlerdir. Atatürkçülük, Türk Devletinin dinamik ideallerine ulaşması için gerekli olan değerleri, tercihleri, hedefler olarak istenen sonuçları, bu sonuçları elde edecek vasıtaları, devletin kurumlarına ilişkin kavramları açıklamaktadır.

  4. Çağdaş ideolojilerle Atatürkçülüğü karşılaştırdığımızda şu görülür: Atatürkçülük diğer ideolojilerden tamamen bağımsız olup, Türk ulusunun tarihsel niteliklerinden kaynaklanmıştır. Atatürkçülük "bilimsel" ve"çağdaş" bir ideolojidir.

  5. Atatürkçülük, siyasal, ekonomik ve kültürel alanda "Çağdaş Türkiye'yi” amaçladığı için "Ulusal Modernleşme İdeolojisi"dir. Milliyetçilik, lâiklik, ulusal egemenlik gibi ilkelere dayandığı için "sürekli bir dinamizmi" de oluşturmaktadır. Ve yine "akıl ve bilime" dayandığı için "Dogmatik ve Totaliter" ideolojilerden üstündür.

  6. DOĞU AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ Her ideolojinin özellikleri vardır. Atatürkçülüğün özelliği katı, donmuş dogmalara dayanmamasıdır. Bu özellikleri derli toplu bir biçimde aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür:a) Millîdir, b) Bilimsel ve Gerçekçidir, c) Demokratiktir, d) Uzlaştırıcı ve Toplayıcıdır, e) Lâiktir, f) Dinamiktir, g) Bir bütündür. Tarihçi, Edward Carr Geçmişini anlamayan, onu bir kez daha yaşamak zorundadır.

  7. Türk Devletinin nitelikleri, Atatürk'ün devlet anlayışına hakim olan üç temel ilkeden (millî devlet, tam bağımsızlık ve millî egemenlik) ve çağdaşlaşma hedefinden kaynaklanmaktadır. Bu nitelikler 5 Şubat 1937 tarihli Anayasa değişikliği ile de Devletin temel nitelikleri haline getirilmiştir. Bu tutarlı 6 ilke "Atatürkçü Düşünce Sistemi" veya "Atatürkçülük" dediğimiz ideolojiyi oluşturmaktadır. DOĞU AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ Tarihçi, Edward Carr Geçmişini anlamayan, onu bir kez daha yaşamak zorundadır.

  8. Atatürkçülüğün Ana İlkeleriCumhuriyetçilik Milliyetçilik Halkçılık Devletçilik Lâiklik İnkılâpçılık 3.2

  9. Atatürk İlkeleri • CUMHURİYETÇİLİK

  10. CUMHURİYETÇİLİK Devlet, belli sınırlar içinde, yani bir ülkede yaşayan insanların kendi içlerinden çıkardıkları bir güçle, yani egemenlikle örgütlenmesi sonucu oluşan bir toplumsal kurumdur. Ülke, insan topluluğu ve egemenlik her devletin oluşmasında temel taşlardır. Ancak ülke, doğal kaynak, nüfus açılarından devletler arasında fark olduğu gibi, egemenliğin kaynağı ve kullanılışı bakımından da önemli ayrılıklar bulunur. Hukuk ve siyaset bilimleri dilinde "devlet biçimi" deyimi ile bir devletin egemenlik kaynağı ve kullanılış tarzı anlaşılır.

  11. MONARŞİ VE DEMOKRASİ Genelde üç çeşit devlet biçimi vardır: Egemenlik aynı soydan gelen bir kişi tarafından kullanılıyorsa "Monarşi", Belli kimselerden oluşan bir grubun elinde ise "Oligarşi", Toplumun bütününe ait olursa "Demokrasi" söz konusudur. Egemenlik biçimlerini bir başka ayrım içinde de görebiliriz. Bu ayrımda şu ölçü esas alınır: Egemenliği kullananların bir seçim sonucunda veya seçime dayalı olmadan bu hakka sahip olmaları.

  12. MONARŞİ VE DEMOKRASİ Böyle bir ayrımda iki ana grup devlet çeşidi belirir. Birinci gruptaki devletlerde egemenlik ya belli bir soydan gelen aile üyelerinin biri tarafından geleneklere göre kullanılır. Bu tür devletlerde "seçim" olgusu yoktur. Bu grup "monarşi" sözcüğü ile ifade edilir." Krallık "Padişahlık", imparatorluk, "sultanlık" monarji kavramının değişik adlarından ibarettir.

  13. MONARŞİ VE DEMOKRASİ Egemenliği kullanan kişi belli bir aileden gelmeyebilir; bu kişiler çeşitli toplumsal ve siyasal bunalımların doğurduğu belirsizlik zamanlarında bazı etkili grupları arkalarına alarak egemenliği ellerine geçirirler. Bu tür devletlere "totaliter" yani diktatörlüğün bütün gücü elinde topladığı devletler diyoruz. Bir de egemenliğin birden çok soydan gelen belli sayıdaki ailelere ait olduğu bir devlet biçimi vardır ki buna da "oligarşi" veya "aristokrasi" denilmektedir.

  14. CUMHURİYET Egemenliği kullananların seçimle işbaşına geldikleri devletlerin genel adı "cumhuriyet" sözcüğü ile ifade edilir. Ancak seçim bir kez değil, belli aralıklarla yapılır. Seçim bir kez olur ve bununla egemenlik süresiz olarak birine verilirse karşımıza yeniden monarşi veya diktatörlük çıkar.

  15. CUMHURİYET ÇEŞİTLERİ Cumhuriyetin çeşitlerini saptayabilmek için herşeyden önce seçimi kimlerin yaptığı önemlidir. Eğer egemenlik hakkını kullanacakları çok sınırlı sayıda kişiler seçer ve halkın çoğunluğuna bu yol kapalı tutulursa o zaman oligarşik bir cumhuriyet söz konusudur. Bu seçim toplumun bütününü, hiç olmazsa önemli bir ölçüde karşılayabilecek derecede geniş kesimlerce yapılıyorsa o zaman "halka dayalı" bir Cumhuriyetten sözedilebilir. Gerçek bir Cumhuriyet için, seçimin çok geniş halk katılımı ile yapılması gereklidir, ama yeterli değildir.

  16. CUMHURİYET ÇEŞİTLERİ Ancak halk, seçimi özgürce yapabiliyorsa, belli-başlı düşünce akımlarının yandaşları siyasal partiler kurup halkın karşısına çıkabiliyorlarsa, o zaman demokrasinin de içinde bulunduğu bir Cumhuriyet söz konusudur. Bu iki ana devlet biçiminin arasında kalan önemli bir tür daha vardır. Bu tür aslında "monarşi"nin bir çeşididir. Bu türde halk ve hükümdar egemenliği bir ölçüde paylaşırlar.

  17. CUMHURİYET ÇEŞİTLERİ Bu tür monarşilerde egemenliği aslında halk kullanır, ama devletin başı olan hükümdar egemenliğin tarihsel ve geleneksel açıdan kuramsal da olsa sahibidir. Bu devlet biçimine "Meşruti Monarşi" adı verilir.

  18. CUMHURİYET VE DEMOKRASİ Demokrasi;İnsanların bütün temel haklarına sahip olmasına, toplum içinde çeşitli düşüncelerin temsil edilebilmesine, yurttaşın yöneticilerini bu düşünce akımlarının mensupları arasından serbestçe seçebilmesine, onları her zaman denetleyebilmesi esaslarına dayanan bir rejimdir. Bu mekanizmanın işleyebilmesindeki temel koşul ise "eşitlik"tir. Yasalar karşısında bütün yurttaşlar eşit değilse demokrasiden söz edilemez.

  19. Diğer bir ifade ile "halkın kendini dilediğince yönetebilmesi" anlamına gelen demokrasi, eski Yunanca'dan geliyor. "Demos" halk, "kratos" yönetim demektir. Bugün "demokrasi" biçimine dönüşen sözcük "halk yönetimi" anlamına geliyor. Demokrasi üç ana biçimde uygulanır: Bunlardan birincisi; “Doğrudan demokrasidir”. Yurttaşlar hiçbir aracı olmadan toplanıp kendilerini yönetmek için gerekli kararları alırlar. İlkçağda bazı ufak kent devletlerinde uygulanan bu yöntem artık gerçekleştirilemez. Çünkü milyonlarca kişinin biraraya gelmesi mümkün değildir.

  20. CUMHURİYET VE DEMOKRASİ İkincisi "Temsili demokrasi"dir. Yurttaşlar özgür iradeleri ile belli bir süre için temsilciler seçip, bu temsilcilere geçici bir yetki verirler. Böylece bu temsilciler ulus adına egemenlik hakkını bir süre için kullanırlar. Üçüncü yöntem ise "Yarı doğrudan demokrasi"dir. Bu yöntemde temsilcilerin kabul etmek istedikleri veya kabul ettikleri yasalar halkoyuna sunulur. Fakat demokrasilerin çoğunluğunda esas olan "temsil"dir. Halk oylamasına çok önemli ve ender durumlarda gidilir.

  21. ATATÜRK CUMHURİYETÇİLİĞİ Cumhuriyet 29 Ekim 1923 tarihinde ilan edildi ve bugüne kadar Türk Devleti'nin temeli olarak kaldı. Cumhuriyetin temelinde "seçim" yatar. Egemenlik hakkını ulus adına kullanacak olanların geçici bir süre için seçilmeleri gerekir. Atatürk de egemenliği kesinlikle ulusta görüyordu. Egemenlik bir bütün olarak ulustan başka bir yerden, bir kişiden, bir aileden kaynaklanamaz. Atatürk bu noktada Osmanlı ailesinin egemenlik savını kesinlikle reddetmektedir.

  22. ATATÜRK CUMHURİYETÇİLİĞİ Onlar bu egemenliği gerçi ulustan "emanet" olarak almışlardır, ama bu zorlama ile olmuştur. Bu nedenle ulus, iradesini gerçekleştime olanağını yitirmiştir. Egemenliğin kaynağı kesinlikle ulus ve onun bütün bireyleri olunca başka her türlü egemenlik savı ortadan kalkar. Egemenliği ulusun seçtiği üyelerden oluşan Türkiye Büyük Millet Meclisi ulus adına kullanır.

  23. ATATÜRK CUMHURİYETÇİLİĞİ Ulusu temsil eden ulusal irade, ulus adına sınırlı ve belirli bir zaman için manevi kişiliğini de belirten Millet Meclisi de en sonunda ulusça yenilenmekle karşı karşıyadır. Özde olan ulustur. Egemenlik onun olduğu gibi, yönetim hakkı da onundur. Atatürk'ün Cumhuriyet anlayışının temelinde ulusal egemenlik vardır. Egemenliği kullananlar cumhuriyet rejiminde seçimle başa gelirler.

  24. DEMOKRASİ Atatürk, demokrasinin en üstün yönetim biçimi olduğunu belirtiyor. O, demokrasiyi "siyasal özgürlüğü" sağlayan bir sistem olarak tanımlamıştır. Demokrasi tamamen siyasaldır ve bir akıl düzenini gösterir. Demokrasi "siyasal ve düşünseldir" sözü bunu açıkça belirtiyor. "Demokrasi vatandaşın insan sıfatıyla egemenliğe katılmasıdır" diyor ve buradan da genel eşitlik ilkesini demokrasinin bir diğer temeli yapıyor. Bu eşitlikten "bütün bireylerin aynı siyasal hakka sahip olmaları anlaşılacaktır. Bu da genel ve eşit oy hakkıdır.

  25. Atatürk, "Demokrasiye Muhalif Asri Cereyanlar (Günümüzde demokrasiye aykırı akımlar)" başlığı altında şöyle demektedir: "Demokrasi günümüzde bazı akımlarca tehdit ediliyor.Bunların en önemlileri Bolşevizm ile Faşizmdir. Bu akımlarda ortak olan yön, özgürlükleri sona erdirmeleri ve toplum ile bireyin çıkarları üzerine belli zümreleri çıkartmalarıdır. Bu akımlara rağbet etmek mümkün değildir. Bizde herkes hakça, çıkarca ve özgürlükçe eşittir." Atatürk böylece sözde Cumhuriyet olan bazı totaliter sistemleri reddetmekte, özgürlükçü, demokratik bir cumhuriyet yandaşı olduğunu açık biçimde göstermektedir.Günümüzde demokrasi mekanizmasının işlemesindeki temel ilke eşitliktir. Uygulanış biçimi temsilidir.

  26. Cumhuriyetçilik Cumhuriyetçilik ilkesi en basit ve anlaşılır manasıyla halkın kendi kendisini yönetmesidir. Yani bir ülke sınırları içerisinde bulunan halkın, kendi huzur ve güvenini sağlayacağına inandığı kişileri seçme özgürlüğüdür.

  27. Bu rejim sisteminde, insanlar arasındaki kuralların işlerliğinin sağlanması hukuk kuralları ile gerçekleşir. Anayasaya dayalı olan hukuk kuralları hiç bir zümreye, hiç bir topluluğa veya kişi yada kişilere ayrıcalık tanımaz.

  28. Bu yüzden devletin, yönettiği kişilere, kişilerinde devlete karşı olan sorumlulukları yine hukuk kuralları ile belirlenir ve korunur. İşte Atatürk'ün Cumhuriyetçilik ilkesi tamamıyla devlet ve vatandaşların iç içe olduğu, halkın yine kendisinin seçtiği kişilerce yönetime katılmasının sağlanması anlamını taşır.

  29. Atatürk İlkeleri • MİLLİYETÇİLİK (ULUSÇULUK)

  30. MİLLİYETÇİLİK Klan, aralarında akrabalık bulunan, ortak bir toteme inanan insanların oluşturduğu bir topluluktur. İnsanlar çok uzun bir süre klan aşamasında kalmışlardır. Giderek aynı çevrede yaşayan klanların birleşmeye başladıkları görülüyor. Büyük bir olasılıkla, "aynı çevrede bulunma" klan üyelerinin ortak bir soya dayandığı görüşünü uyandırmış olmalıdır. Böylece "aşiret" oluşmuştur. Ortak çıkarları, birbirleriyle olan ekonomik ilişkileri, savunma zorunlulukları bazı aşiretlerin de birleşerek daha büyük örgütlü toplulukların oluşması yolunu açtı. Böylece "Kabileler" ortaya çıktı.

  31. ULUS (MİLLET) KAVRAMI "Kabileler Birliği" anlamında olan "ulus" sözcüğü Moğolca'dan gelmiştir. Bugün Türkçemizde "millet" ile "ulus" aynı manada kullanılır. Batıda ulusun karşılığı “nation” dır.

  32. ULUSU BELLİ BİR IRKA DAYANDIRAN GÖRÜŞ Ulus özelliğini yalnız ırkla açıklamak yanıltıcıdır. Ayrıca artık ırkların "ayrılığından" söz etmek kesinlikle mümkün olmadığını göre ırk esasını ulusun ölçüsü yapmak bilimsellikle bağdaşmıyor. Örneğin Amerikalıların soy birliği yoktur.

  33. ULUSU BELLİ BİR DİNE DAYANDIRAN GÖRÜŞ Din; inanca dayanan bir kurumdur, dinin birleştirici olması için toplumdaki insanların çok büyük bir çoğunluğunun aynı inanca sahip olmaları gerekir. Öte yandan bir din, aynı toplumda, bir başka dinle eşit koşullar altında bir arada olamaz. Gene, birbirinden çevre, toplumsal statü, çıkar bakımlarından çok farklı insan toplulukları aynı dine inanabilirler ama, biraraya gelip ortaklaşa bir ulus yaşamı süremezler.

  34. ULUSU BELLİ BİR DİLE DAYANDIRAN GÖRÜŞ Dil konusunda ırk ölçüsüne göre daha geniş düşünmek gerekir. Dil bir iletişim ve kültür aracıdır, insanların birbirleriyle anlaşabilmesinin tek yoludur. Bu bakımdan aynı dili konuşunlar daha rahatça birarada yaşayabilirler. Gerçekten ırk bakımından kökenleri ayrı olduğu halde aynı dili konuşup bir ulus durumunu alamamış topluluklar vardır.

  35. ULUSU BELLİ BİR DİLE DAYANDIRAN GÖRÜŞ Diğer yandan, sayıları pek fazla olmamasına rağmen bazı uluslarda dil birliği yoktur. Sonuçta ortak kullanım dilde ortak bir ölçüt değildir. Mesela Suriye'lilerin dil birliği yoktur. Ulus olmanın ölçüsü olarak erişilen öğenin özelliği daha çok "manevi" bir yöne sahip bulunmasıdır. Bu ölçü "tarih, gelecek ve kültür birliği ile bu değerlere olan inançtır”.

  36. ULUSÇULUK (MİLLİYETÇİLİK) İnsanoğlunun bugüne değin erişebildiği en mükemmel toplu yaşama biçiminden "ulusçuluk-milliyetçilik" denilen bir akım çıkmıştır. Ulus aşamasına gelmiş bir topluluğun üyelerinde, içlerinden çıktıkları ulusun yücelmesi, ilerlemesi, haklarının en iyi biçimde korunabilmesi duygu ve ülkülerinin bulunması çok doğaldır. Başka bir deyişle, ilkel topluluklarda bulunmayan bireycilik, ulusta vardır. Ama bu, bilinçli bir bireyciliktir; kişinin içinde bulunduğu ulusa ait olma, kendisi yücelirse ulusun da yüceleceği duygusu ve inancıdır, işte bu duygu ve inanca sahip olma ve bunları geliştirme de "ulusçuluk" kavramı ile belirtilir.

  37. TÜRKLER'DE MODERN ULUSÇULUK DUYGUSUNUN UYANMASI Türk ulusçuları bir arayış içinde iken ünlü bir bilim adamı olan Ziya Gökalp'in (1876-1924) belirişi çok önemli bir aşamaya geçilmesini sağlamıştır. Ziya Gökalp "ulus"un niteliği üzerinde düşünen ilk bilim adamımızdır. Herşeyden önce, en ülküsel toplum yaşayış biçiminin "ulus" olduğunu belirterek, o güne kadar var olan Osmanlıcılık veya islamcılık akımlarının "ulus" kavramını karşılayamadığını belirtmiştir.

  38. ATATÜRK'E GÖRE TÜRK ULUSU Atatürk önce her ulusa uyacak bir tanım yapar. Bu tanım şöyledir: - Zengin bir hatıra mirasına sahip bulunan; - Beraber yaşamak hususunda müşterek arzu ve muvafakatte samimi olan; - Ve sahip olunan mirasın muhafazasına beraber devam hususunda iradeleri müşterek olan insanların birleşmesinden vücuda gelen cemiyete "millet" adı verilir. Atatürk'ün bu tanımı ve açıklaması ilk ulus sayılmanın baş koşulu olarak manevi öğeyi göstermiştir. O'na göre bu ölçü, bugünün uygar düşüncesine göre diğer ölçülerin çok daha üzerinde yer almaktadır.

  39. ATATÜRK'E GÖRE TÜRK ULUSU Atatürk'e göre, Türk ulusunun oluşmasında etkili bulunduğu görülen doğal ve tarihsel olgular şunlardır: - Siyasal varlıkta birlik; - Dil birliği; - Yurt birliği; - Irk ve köken birliği; - Tarih ve ahlak akrabalığı.

  40. ATATÜRK'E GÖRE TÜRK ULUSU Atatürk'e göre Türk ulusu; ortak bir geçmişin iyi-kötü bütün yanlarına mirasçı olan ve gelecekte de aynı ortak duygular içinde birlikte davranacak, içtenlikle birlikte yaşama istekleri bulunan, siyasal bir varlık sahibi; dil, yurt, köken, ırk, ahlak ve tarihte akraba bireylerin oluşturduğu yüksek bir insan topluluğudur.

  41. ATATÜRK'E GÖRE TÜRK ULUSÇULUĞU Atatürk, ulusallığı şöyle tanımlıyor; Bir ulusun diğer uluslara oranla doğal veya sonradan kazanılmış özel karakter sahibi olması; diğer uluslardan farklı bir yaşayış göstermesi; çoğunlukla onlardan ayrı olarak ama onlarla koşut bir gelişme içinde bulunmasına "ulusallık" ilkesi denir. Ulusallık ilkesinden ulusçuluk kavramını çıkarmak kolaydır. Ulusçu, belli bir ulusa bağlı olduğunu, onun bir üyesi olduğunu kabullenir. Ulusçu kendi ulusunun diğerlerinden ayrı özellikleri olduğunu bilir.

  42. Milliyetçilik Millet olma şuuruna gerçek anlamda Türkler, Türk Devrimi’nin sonucunda kavuşmuşlardır. Türk milliyetçiliği bir doktrin değildir. Tarihsel ve siyasal bir olaydır. Aşırı ırkçılıkla, emperyalizm ve faşizmle her hangi bir ilgisi yoktur.

  43. Milliyetçilik ilkesinin anlamını Atatürk, Türk Ulusu’nu ve Türk’ü tanımlamak için söylemiş olduğu şu sözlerle belirtmiştir: “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türk halkına Türk Milleti denir”.

  44. Atatürk Türk Milliyetçiliğini de şöyle açıklamıştır: “Türkiye Cumhuriyeti sınırları dahilinde yaşayan, Türk dili ile konuşan Türk kültürü ile yetişen, Türk ülküsünü benimseyen her vatandaş, hangi din ve mezhepten olursa olsun Türk’tür, Türk Milliyetçisidir”.

  45. Atatürk İlkeleri • HALKÇILIK

  46. HALKÇILIK Halkı ilk önce 'bir ülkede yaşayan yurttaşların oluşturduğu topluluk" olarak tanımlayacağız. Ulus tanımında somutluktan çok soyutluk ağır basar. Bildiğimiz gibi ulus, birarada yaşama isteği dolayısıyla sürekli olarak bütünlük gösteren bir topluluktur. Halk ise somut bir kavramdır. Ulus, gözle görülmez, ama halk somut olarak kendini belli eder. Halk dediğimiz zaman ulus kavramı üzerindeki manevi örtü kalkar ve yurttaşların çeşitli kesimlerini somut bir biçimde gösteren tablo ortaya çıkar. Diğer deyişle ulusu oluşturan insanların somut bir biçimde görülmesi ile beliren topluluk halktır. Yani ilk halk kavramı somut bir olgudur.

  47. ATATÜRK'ÜN HALKÇILIĞI Atatürk'ün ortaya koyduğu halkçılık ilkesi üç esas üzerinde yükselir. - Yeni kurulan devlet, belli bir zümreye, belirli çıkarlara sahip kimselere değil, doğrudan doğruya halka dayanır. Yeni Türkiye devleti halka değer veren bir devlettir, halkın devletidir. - Atatürk halkın içindeki çeşitli tabakaları, grupları, kümeleri yalnız iş alanları bakımından farklı görür. Bunun dışında bütün bireyler, birbirine eşittir; ayrıca her meslek sahibi de diğerleriyle aynı saygınlığı görür.

  48. ATATÜRK'ÜN HALKÇILIĞI "Türkiye Cumhuriyeti halkı”nı, ayrı ayrı sınıflardan oluşmuş değil ve fakat kişisel ve toplumsal yaşam için iş bölümü itibarıyla çeşitli mesleklere ayrılmış bir toplum olarak görmek esas ilkelerimizdendir. - Atatürk'e göre halkçılığın esaslarından biri de, halkın mutluluğunun gene halkça, birbütün olarak sağlanmasıdır. Bunu gerçekleştirmek için de herkesin çalışması gerekir.

  49. ATATÜRK'ÜN HALKÇILIĞI Özetleyecek olursak Atatürk, Türk halkını kendi kendini yöneten, ulusal egemenlik esasına göre demokratik bir rejim içinde yaşayan , birbirine hakça eşit, toplumsal dayanışma içinde bulunan insanların oluşturduğu birbütün olarak görmektedir. Türkiye Cumhuriyeti'nin sosyal bir hukuk devleti olmasındaki temel ilke halkçılık ve ulusçuluktur.

  50. Halkçılık “Halk” deyimi, çok daha geniş bir anlamı olan Milletin bugün yaşamakta olan bölümü için kullanılan bir deyimdir. “Halkın Egemenliği” deyimi de, daha geniş bir anlamda, “Millet egemenliği” olarak kullanılmaktadır.

More Related