170 likes | 490 Views
POEC 615 İDEOLOJİ VE SÖYLEM. JACQUES DERRIDA YAPISÖKÜM (Deconstruction) Nesrin Dağ 17 Nisan 2012. YAPISÖKÜM (Deconstruction). Jacques Derrida, 1930 yılında Cezayir’de doğmuş, Paris’te Yüksek Öğretmen Okulu’nda ve ABD’de Harward’da eğitim görmüştür.
E N D
POEC 615 İDEOLOJİ VE SÖYLEM JACQUES DERRIDA YAPISÖKÜM (Deconstruction) NesrinDağ 17 Nisan 2012
YAPISÖKÜM (Deconstruction) Jacques Derrida, 1930 yılında Cezayir’de doğmuş, Paris’te Yüksek Öğretmen Okulu’nda ve ABD’de Harward’da eğitim görmüştür. 1957’de başladığı ‘Yazınsal Nesnenin idealitesi’ başlıklı tezini bir türlü tamamlayamamış, hocası J.Hyppolite ona 1966’da ‘nereye gittiğinizi gerçekten görmüyorum’ demiştir. Michel Foucault’nun 1969’da yayınlanan ‘Bilginin Arkeolojisi’ne dört yıl sonra bir Condillac okuması olan ‘’Önemsizin Arkeolojisi’ ile cevap vermiştir. ‘Önemsizlik, simgelerle tatmin olmaktan ibarettir. Göstergeyle ya da daha çok artık göstermeyen, bir gösteren olmayan gösterenle başlar. Boş, hükümsüz, kırılgan, yararsız gösteren’’.
YAPISÖKÜM (Deconstruction) 1990’ların sonunda, Derrida’nın yayınlanmış 26 adet kitabı ve sayısız makalesi bulunmaktaydı. Cezayir’de ilk gençlik yaşlarında felsefeyle ilgilenmeye başladı. Sartre ve Albert Camus’dan etkilenmiştir fakat sonra Husserl’in işleriyle tanıştıktan sonra bu etkilenme azalmıştır. 1997’de İstanbul’a gelip, çeşitli konferanslar vermiştir. 2004 yılında pankreas kanserinden ölmüştür.
YAPISÖKÜM (Deconstruction) Derrida ve ‘Yapısöküm’(Yapıçözüm/Yapıbozum) 20.yy’ın batı kültürü tartışmalarında önemli bir yer tutmaktadır. Yapısökümün ne olduğunu açıklamadan önce ne olmadığını anlamamız önemlidir. Derrida ‘Japon Arkadaşa Mektup’ adlı makalesinde yapısöküm kelimesinin olumsuzluk, tahrip etme, yıkılma gibi anlamlar içermediğini açıklar. Fakat bu aynı zamanda olumlu/pozitif bir şey olmasını da gerektirmemektedir. Yapısöküm, bir analiz değildir, bir eleştri değildir, yorumlama sırasında izlenecek bir yol ya da metot değildir. Beşeri ya da doğal bilimde bir metodoloji değildir, teknik bir prosedür değildir. Öznenin bir eylemi değildir, bir faaliyet değildir. Peki nedir yapısöküm?
YAPISÖKÜM (Deconstruction) Bir şeyin oluştuğu yerde yapısöküm de vardır.Bu çok genel bir tanım olduğu için, biraz açmamız gerekmektedir. Yapısöküm nasıl oluşur? Yapısöküm için herzaman bir metin (text) gereklidir. Bu metnin okunmasıyla yapısöküm başlar. Yazar burada aslında metnin iki kere (iki aşamalı) okunduğunu belirtmektedir. Birinci aşama baskın yorumdur (dominant interpretation) ve genel okuyucu kitlesinin minimumda görüş birliğine vardığı yorumdur. Bu ilk okuma/yorum, metnin ilk etapta söylediği şey olarak doğrudur. Sonraki aşamada ise kuralın bozularak metnin dışındaki bazı belirteçlere yönelinir. (Tarihsel malzemeler,psikolojik biyografiler, vb) Bunu Derrida olağan sınırların ötesine geçen (transcendent reading) okuma olarak açıklamaktadır.
YAPISÖKÜM (Deconstruction) ‘Metin dışında bir şey yoktur’ (‘There is no outside text’ ‘il n’y a pas de hors-texte’) ‘Metnin dışında hiç bir şey yoktur’ (‘There is nothing outside of the text’ ‘il n’y a rien hors du texte’) Birinci cümlede ‘metin dışı’ bir şey olmadığı (dışarıda metin yoktur), ikinci cümlede ise ‘metnin dışında’ başka bir şey olmadığı (dışarıdaki metin hiçbirşeydir) belirtilmektedir. ‘Logocentric devre’de (söz-merkezci: metnin edebi ya da bağlamsal anlamına değil, kelime ve gramere yoğunlaşarak incelenmesi) metinsel gösteren (signifier), gösterilen (signified) tarafından izlenmiş olarak her zaman ikinci olarak saptanır. Dolayısıyla yapıçözümsel okuma, herzaman metnin içinde (metne ait) kalmalıdır.
YAPISÖKÜM (Deconstruction) Bir okuma, metnin içinde kalınarak, metni tekrar etmeden, nasıl okunur, yorumlanır, tefsir edilir? Metni taramalı, birbirini tekrar eden açıklamalar arası boşluğu ve metin sonrası yorumlamayı geçmelidir. Bu metinsel boşluğun açılmasıyla, yapıçözümsel okuma ile söz-merkezci kavramsallaştırma arasında bir fark oluşur. Bu okumada metnin kavramsal çerçevesi aşılmaya çalışılır. Yapısökümün hedefi, metindeki felsefi ve söz-merkezci (logocentric) kavramı belirlemek ve sonra bunu, kavramsallaşmadan farklılaşması olarak yapıbozuma uğratmaktır (söz-merkezciliği çözmektir/sökmektir)
YAPISÖKÜM (Deconstruction) Bu noktada ikinci okumanın önemi ortaya çıkar. Eğer, Birinci aşama metnin baskın yorumunun (söylemek istediğinin) kurulması ise, ikinci aşama ise bu baskın yorumun kararlılığının bozulmasıdır. Bu ikinci aşama, metni kendi kendisiyle çelişkiye düşürür. Yani metinde aslında söylenmek istenen, amaç ile (intended meaning), metnin aslında söylemek istediği (text wants to say) arasındaki çelişkidir. (Yani metinde anlatılmak istenen anlam yerine metinden anlaşılan anlam gelmiş olur) Çok önemli olan bu ikinci aşamada, yani bu değişmede, birinci aşamadaki anlaşılanın dışına çıkıldığının gösterilmesi gereklidir. ‘’Boşluğun/hiçliğin içinde bir çevreleme (enclosure) değildir fakat diğerine doğru bir açıklıktır’’ diyor Derrida.
YAPISÖKÜM (Deconstruction) Yapısökümde, felsefi metinler içindeki değişiklikleri izleyen ikili okumanın çok belirli bir formu oluşur. Böylece, yapısöküm bir söylem açar, söz-merkezci gelenek yoluyla gerçeğin saklanmış hali belirir. Felsefi metinlerin kendi sınırlarını kontrol altında tuttuğuna inanılır. Felsefi gelenekte varlıkların çeşitliliği, değişiklikliği düşünülmeye ve anlaşılmaya çalışılır. Yapısökümün amacı, basitce gelenekselin düşünülmeyenini söylemek değil, felsefenin söyleyemediğine işaret etmektir. Derrida’nın yapısökümü felsefeyi sorgulayan bir felsefe-olmayan konumda yer almaya çalışır. Yapısöküm, metnin felsefe tarafından temsil edilemeyen bir sınırıdır.
YAPISÖKÜM (Deconstruction) Diğer tarafta Derrida’nın yapısökümü söyleminin, önemli bir çelişkisi bulunmaktadır; yapısöküme müsait tek dil, felsefi dil ya da söz-merkezci dildir. Dolayısıyla birisi söz-merkezci bir dil dışında metni ele alırsa, dilbilimsel kaynakları riske sokacaktır, söz-merkezciliği yapısöküme uğratacaktır. Yapısömkümcü okur, ipcambazı gibidir, devamlı surette yapısökümün içinde geriye düşer. Yapısökümsel okuma, bir metnin nasıl söz-merkezciliğin varlığının soyut kuramının ön-varsayımına bağlı olduğunu gösterir; aynı zamanda metin varsaydığı bu soyut kuramı sorgular, söz-merkezcilik dışına doğru bir düşünceyi işaret ederek te kendisiyle çelişkiye düşer.
YAPISÖKÜM (Deconstruction) Felsefi Kökler ve Derrida’nın Bibliyografik Tarihi Jacques Derrida, yapisöküm fikrinde Edmund Husserl’in fikirlerini eleştirmektedir. (EDMUND HUSSERL: Fenomenolojik yöntem savunucusudur; felsefenin bağımsız bir varlık alanına sahip olduğu fikrinden hareket eder. Bu varlık alanı fenomenlerden oluşmaktadır; bunlar bilinen anlamda "gerçek" nesnelerden oluşmamaktadır, yani sadece kısmi deneyim ve ampirik algılama yeteneği verisi ile bilinen şeyler değildir.) Derrida’nın ilk makalesi 1959 yılında yayınlanan ‘Genesis and Structure and Phenomenology’dir; bu onun master tezinden geliştirilmiş bir bölümdür. Burda Husserl’in ısrarıyla, başlangıç/origin problemini yapı ile içiçe geçirmiştir.
YAPISÖKÜM (Deconstruction) Olaylarda, açıkça ve anlaşılabilir, aklın fark edeceği anlamlar yoktur. Anlam sadece özneye bağlı değil, öznel/şahsi karmaşık katkılarına da bağlıdır. Bizim düşünebildiğimiz tüm nesneler veya durumlar, sonu gelmeyen mutasyonun biçimsiz/dağınık şekilleridir. Olayda, hiç olmazsa göreceli bir sabitlik bulunmazsa, tanıma ya da ayırma mümkün değildir. Bu sabitlikler, tüm görünüşleri içine yerleştirdiğimiz daha geniş yatay bir yapı varsayarlar. Tanıma ve ayırma, fenomenolojinin açığa çıkarmaya çalıştığı beklentileri işaret eder. Örn: Fiziksel nesneleri, bakış açımız değiştikçe görüş açımıza giren, görünmeyen durumlar olarak düşünürüz. Aynı zamanda fiziksel nesnelerin de belirli yollarla davrandığını düşünürüz. Bu görüşte herşey, bilimsel olsun, fiziksel olsun, kültürel olsun dolaylı olarak metinselleştirilir.
YAPISÖKÜM (Deconstruction) Husserl’in fikri sabit değildi, durmadan dönüşüyordu. Algılarımızla, her fikri/ufku ayarlıyoruz böylece nesneleri ve durumları daha anlaşılabilir şekilde metinselleştiriyoruz. Yani anlam, değişen fikirlerden oluşan bir dalgaya dönüşüyor. Anlamın yaratılarak ortaya çıkmasına Husserl ‘anayapı’ demiştir. Bir anayapısal olayı yeteri kadar açıklayabilmek için, bu olayın yapısal tanımını ve başlangıç tanımını yapmalı ve onun hakkındaki bizim bilinç seviyemizi belirlemeliyiz. Derrida ise bu fikri eleştirir, bu yaklaşımdan çözümlenemez sorunlar ortaya çıkacağını söyler: olayın nesnesel yapısının tanımı ve bunların ortaya çıkmaları sonsuz sayıdadır. Çünkü devamlı gelişen düşüncelerimizi tekrar tanımlamak zorundayız, böylece olayın nesnesel özelliklerini değiştiriyor durumda oluruz. Bugün için temel yapı olarak görünen şeyler ilerleyen zamanda ikincil/türemiş şeyler olarak gösterilebilir. Mücadeleyi hiçbir zaman bitmiş yapı olarak adlandıramayız.
YAPISÖKÜM (Deconstruction) Derrida, Husserl’in insan bilincinin ana hedefinin anlam zemini olduğu fikrine karşı çıkar. Bu anlamın işaret sistemine bağlı oluğunu, her bir öznenin kendi(maksatlı) kontrolünü aştığını belirtir. İşaretlerden başka bir şeyin anlaşılmadığını söyler. Husserl’in cevabı ise şöyledir: Tarihin, bilginin bir kuşaktan diğer kuşağa geçişini, kalıcılığını sadece yazı aracılığıyla sağlayabiliriz. Her kuşakta ilk yapının üstüne diğer katmanlar eklenir. Bilimsel ilerlemenin, kültürel gelişmenin yolu budur. Fakat burada, yazının otomatik bir alan olduğu, yazı sırasında kişinin aklından geçen şeyin, asıl amacının yitirildiği eleştirilmektedir: Köklerimizi kaybettik, nerden geldiğimiz, nasıl ve neden bilimsel ve kültürel geleneklerimiz başladı bilmiyoruz.
YAPISÖKÜM (Deconstruction) Derrida, Husserl’in önermelerinden bir takım radikal sonuçlar çıkarmaya çalışır; dilin özellikle yazının önemi vurgulanır, dil, yapısal gerçekliği olan materyalden daha üstün bir şeydir, edilgen olarak alınan bir şey değildir. Husserl, yazı sırasında anlamın kaybolabileceği, yanlış anlaşılmaların ortaya çıkabileceğine hemfikirdir. Fakat Derrida’nın eleştirisi, metindeki anlam kaybolmasının yazının otonom alanında oluştuğu şeklindedir. Yazıda kaybedilen, kendi zamanı içerisindeki şeffaf bütünlüktür, anlamın bugün tam olarak verilemeyeceğidir. Nesneye anlamını veren işaret, ebediyen olmayan bir işarettir.
YAPISÖKÜM (Deconstruction)ÖZET Metnin dışında birşey yoktur, metinde de yalnızca sürekli ertelenen anlam dizileri vardır. Derrida, metindenanladığımız anlamı parçalarına bölerek, aslında özünün boş olduğunu söylüyor. Yapısökümsel okumada, anlamaya çalıştığımız şey metin yazarının niyeti olmuyor, okunan ve anlam verilmeye çalışılan sadece metin oluyor. Metinde anlatılmak istenen anlam yerine metinden anlaşılan anlamı algılıyoruz. Derrida, batı felsefesinin hep ses, konuşma üzerinde durmasını eleştirir; konuşma var olmayla ilgilidir, yazı ise ertelemenin bir işareti gibidir. Konuşmanın yani sesin üstünlüğünü söz-merkezciliğe bağlamaya çalışır. Derrida, sözcüklerin söylendikleri an ses olmaktan ya da yazıldıkları an çizgi olmaktan öteye gidemediklerini belirtir. Ona göre sese ve çizgiye anlam kazandıran, duyan ya da gören kişinin bilincidir, düşüncesidir. Bilinç ve düşünce ise değişkendir.