610 likes | 2.34k Views
Behçet Hastalığı. Dr. Ozan Yaşar Prof. Dr. Önder Murat Özerbil. Behçet Hastalığı. Behçet hastalığı hakkındaki çağdaş bilgiler ilk kez 1937 yılında dermatolog Hulusi Behçet tarafından tanımlanmıştır. Behçet hastalığı klinik olarak
E N D
Behçet Hastalığı Dr. Ozan Yaşar Prof. Dr. Önder Murat Özerbil
Behçet Hastalığı • Behçet hastalığı hakkındaki çağdaş bilgiler ilk kez 1937 yılında dermatolog Hulusi Behçet tarafından tanımlanmıştır. Behçet hastalığı klinik olarak tekrarlayan oral ve genital aftlar, cilt lezyonları, oftalmolojik, nörolojik, veya gastrointestinal belirtilerle karakterize olan birden fazla sistemi içine alan kronik bir hastalıktır.
Epidemiyoloji • Tüm dünyada görülmekle beraber en sık Türkiye’de (prevelansı 80-370/100000), daha sonra ikinci sıklıkta Japonya’da (13.6/100000) görülmektedir. • Orta Doğu ve Akdeniz ülkeleri sık görüldüğü diğer yerlerdir. • Kuzey Avrupa ve ABD’ deki prevelansı daha düşüktür.(0.1-7.5/100000) • Behçet bulgularının görüldüğü yaş aralığı 20-30’dur.
Epidemiyoloji • Eski zamanlarda erkeklerde daha sık görüldüğü düşünülürken, günümüzde kadın erkek birbirine yakın oranlarda görüldüğü kabul edilmektedir. • Orta Doğu’da erkeklerde daha sık görülürken, kuzey Avrupa ve ABD’de ise kadınlarda daha sık görülmektedir.
Patogenez • Behçet hastalığının patogenezi halen bilinmemektedir. • Genetik, infeksiyonlar, immün regülasyon yapıcı ve inflamatuar mediyatörler potansiyel etyolojik faktörlerdir.
Genetik • Ailesel vakalar Türkiye, Arap ülkeleri, Kore ve İsrail’de Japonya, Çin ve Avrupa ülkelerine nazaran daha sık görüldüğüne dair yayınlar vardır. • HLA-B5 ile Behçet hastalığı arasında önemli bir ilişki vardır. • HLA-B51 pozitif bireylerde rölatif risk dünyanın coğrafi bölgelerine bağlı olarak değişmektedir. • HLA-B51’in doğrudan sorumlu olmadığı, daha çok hastalıkla ilişkili genlerle yakından ilişkili olduğu düşünülmektedir.
Genetik • Hastalıkla ilişkili olduğu düşünülen genler kromozom 6’ya yerleşiktir ve bunlar arasında major histokompabilite kompleks sınıf 1 ilişkili gen(MICA), perth blok(PERB), HLA-B ile ilişkili yeni organizasyon(NOB) ve antijen işleyen genlerle ilişkili taşıyıcı genler(TAP) genleri vardır. • Bazı yayınlarda genetik açıdan 3 farklı klusterın semptomatolojiden sorumlu olabileceği tartışılmaktadır. • Akne-entesit-artrit • Superfisiyal ven trombozu-derin ven trombozu-dural sinüs trombozu • İnflamatuar bağırsak hastalığı • HLA-DRB1 ve HLA-DQW1 pozitif olan insanların behçet hastalığına dirençleri vardır.
İnfeksiyöz ajanlar • Behçet hastalığı olan hastaların serumundan antistreptokokkal antikorlar elde edilmiştir. • Oral florada yüksek konsantrasyonlarda streptoccoccus sanguios saptanmıştır ki buda genellikle ilk semptom olan oral aftlardan sorumlu olabileceklerini düşündürmüştür. • Esherichia coli ve staphylococcus aureus gibi diğer bakterilerinde lenfosit aktivasyonu ile behçet hastalığının patogenezinde etkili olabileceği düşünülür.
İmmün mekanizmalar • Th-1 aracılı immün yanıtta artış temel olarak suçlanmaktadır . Kompleman sisteminde artış genellikle beklenmez. • Damar duvarındaki alpha-enolase hastalık patogenezinde en sık suçlanan antijenlerdendir. • Selenyum bağlayan proteine karşı gelişen antikorlar üveitli hastalarda gösterilmiştir. • IL-8, IL-12, IL-15 ve IL-18 gibi proinflamatuar sitokinlerde artış görülür. • Behçet lezyonlarında makrofaj aktivasyonuna ek olarak nötrofil kemotaksisi ve fagositoz artışı vardır. İnflamatuar lezyonlarda T4 lenfositler hakimdir ve granülom oluşumu nadirdir.
Tanı • Behçet hastalığının tanısı klinik kriterlere dayanarak konur. Tanı için geliştirilen çeşitli klinik dizinler önerilmiştir; • O’Duffy ve Goldstein(1976) • Mason ve Barnes(1969) • Japonya çalışma grubunun kriterleri(1974) • Uluslar arası çalışma grubunun kriterleri(1990) • Behçet hastalığının teşhisini doğrulamak çoğunlukla oldukça güçtür, çünkü patognomonik laboratuar bulgusu yoktur. • Uluslar arası çalışma grubunun kriterleri tanıda %91 sensitivite ve %96 spesifiteye sahiptir.
Semptomatoloji Radiologic and Clinical Findings of Behçet Disease: Comprehensive Rewiev of Multisystemic İnvolvement Eun Fin Chae, MD, et al, Radiographic8 2008; e31
Paterji testi • Non spesifik • Deri hiperreaktivitesini gösterir • Eritamatöz zeminde papül yada püstül oluşumu varsa test pozitif • Paterji testi öncesi cerrahi sterilizasyon uygulanması testin pozitifliğini düşürmektedir. • Bazı yazarlar paterji testinin klinik olarak pozitifliğinden ziyade histopatolojik ve imünopatolojik olarak saptanan bulgularının daha kıymetli olduğunu düşünmektedir.
Paterji testi • Testin behçet hastalarındaki pozitifliği %6-71 arasında değişir • Değişim coğrafi dağılım gösterir ve özellikle Akdeniz ülkeleri ve Japonyada behçet hastalarının %60-70’ de pozitiftir. • Batı ülkelerinde testin pozitifliği belirsiz olduğu için prognostik değeri tartışmalıdır. • Paterji testi erkeklerde daha fazla oranda pozitiftir.
Oral aftlar • Genellikle hastalığın ilk bulgusudur ve tanı için gereklidir. • Tipik olarak yuvarlak, keskin, eritematöz kenarlı olup yüzeyi sarı beyaz psödomembranla kaplıdır. • Ağız mukozasında, sert damakta, dudaklarda ve dilde ortaya çıkabilir. • Genellikle ağrılıdır, şişerler ve nedbe bırakmadan 1-3 hafta içinde iyileşirler.
Genital aftlar • Tipik olarak erkeklerde peniste veya skrotumda, bayanlarda ise vulva veya vajinada görülürler. • Görünüş olarak oral lezyonlarla benzerlik göstersede daha çok nedbe bırakma ve daha az tekrarlama eğilimindedirler.
Cilt bulguları • Psödofollikülit, akneiform lezyonlar • Erkeklerde daha sık • Adölesan olmayan ve steroid tedavisi almayanlarda değerlendirilmeli • Süperfisiyalmigratuartrobmoflebit • Erkeklerde daha sık • İntravenöz enjeksiyonlar veya derinin başka nedenlerle irritasyonu neden olabilir.
Cilt bulguları • Eritema nodosum • Kadınlarda daha sık • Ağrılı ve genelde koyu pigmente bir iz bırakarak spontan iyileşir. • Bazen ülsere olabilir.
Göz bulguları • Anteriorüveit • Posteriorüveit • Retinalvaskülit • Hipopiyon • Katarakt • Behçet hastalarının %10’da ilk semptom olabilir. • Behçet hastalığı olan kadınların%63-73, erkeklerin %83-95’de görülür. • Ciddi morbiditenin en önemli nedeni
Eklem tutulumu • Erozif olmayan ve deformite yapmayan periferik artrit veya artralji hastaların yaklaşık yarısında görülür. • Artrit ve artralji genellikle birkaç hafta süren bir semptomdur. • Artrit tablosunda ağrı, şişlik ve hareket kısıtlılığı vardır, kızarıklık çoğunlukla yoktur. • Yıllarca süren artritik semptomlar çok nadiren görülür.
Eklem tutulumu • En fazla dizler sonrasında da ayak bilekleri olmak üzere alt ekstremite tutulumu ön plandadır. • El, el bilek eklemleri ve dirsekler daha az sıklıkta tutulur. • Sternoklavikular ve temporomandibular eklemin tutulduğu vakalarda literatürlerde yer almaktadır. • En sık monoartiküler tutulum olmakla beraber oligoartiküler tutulum da görülebiliyor. • Romatoid artrite benzer küçük eklem tutulumu oldukça nadir.
Eklem tutulumu • Spondilit ve sakroiliak eklem tutulumu ve poliartrit oldukça nadir. • Sakroileit sıklığında artış Dilşan ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada gösterilmiş(%10 bulunmuştur), ancak bu çalışmada HLA-B27 pozitif bireyler dışlanmamıştır. • 2006 yılında yapılmış bir çalışmada asemptomatik ve direkt grafileri normal olan hastaların sintigrafik olarak %25’ de sakroileit saptanmış ve erken dönemde sintigrafinin eklem tutulumunu göstermesi açısından önemli olduğu vurgulanmış.
Eklem tutulumu • Miyalji • Miyozit oldukça nadir. • Lokal ve jeneralize • Osteonekroz oldukça nadir. • 2003 yılında yayınlanmış bir çalışmada behçet hastaları 25 yıl takip edilmiş ve multiple osteonekroz gelişebildiği rapor edilmiş. Erken tanı ve tedavi için MR önerilmiş.
Behçet hastalığına sekondersakroileit • 8 yaşında kız hasta, 2-3 yaşından itibaren tekrarlayan oral aft, göz bulgusu-, hastaneye başvurduğunda; subfebril ateş, oral aft, genital aft, perianal ülser, sol dirsek ve sağ dirseğinde radyolojik bulgusu olmayan artrit, • Paterji testi- • Hgb 11, hct %34, BK 10800, Plt 318000, Crp 7.1, ESR 107, Rf-, IgG 2938, ıgA 495, IgM 430, IgD 14, C3 122, C4 65, , HLA -B27-
Sinoviyal inceleme • Sinoviyal zarın biyopsi örnekleri bazen plazma hücreleri ve lenfositler ile birlikte nötrofilik bir reaksiyon gösterebilir. • İmmünfloresan mikroskopide sinoviyal zar boyunca immünglobulin G birikimi gösterilebilir. • Sinoviyal sıvı incelemelerinde • 300-36200 hücre/mm3 arasında değişen lökosit değerleri
Sistemik tutulum • Merkezi sinir sistem • Gastrointestinal sistem • Kardiyovasküler sistem • Respiratuar sistem
Merkezi sinir sistemi tutulumu • Nörolojik manifestasyonlar hastaların %10-50’de görülür. • Nörolojik manifestasyonlar • Parankimal tutulum; serebralhemisferlerin, beyin sapı ve medullaspinalisin tutulumunu kapsar.Parankimal tutulum nörobehçet olarak da adlandırılır.Özellikle beyinsapındapons ve serebralpediküllerin çevresini, ikinci sıklıkta da talamus ve bazal ganglionları tutar. Piramidal, serebellar ve duysal bozukluklar , kişilik değişiklikleri ve sfinkter patolojileri görülebilir. • Nonparankimal tutulum intrakraniyal hipertansiyon, aseptik menenjit, kraniyalnöropati, dural sinüs trombozu, arteryeldisseksiyon, anevrizma ve oklüzyonu kapsar. Baş ağrısı ve papil ödem görülebilir.
Parankimal tutulum 52 yaşında erkek hastada orta beyinde, serebralpedikülde, beyin sapının ön kısmında ve talamusda tipik nörobehçet tutulumu 30 yaşında bayan hastada atipik nörobehçet tutulumu
Nörolojik tutulum • Nadir olarak periferal nöropati, anevrizma yırtılması, ve vestibüler tutulum görülebilir. • Kötü prognoz: • İlerleyici seyir • Parankimal tutulum, beyin sapı tutulumu • Serebrospinal bozukluklar
Gastrointestinal tutulum • Hastaların %5-60’da gastrointestinal sistem tutulumu görülür. Özellikle Japonya’da hastaların 1/3’ de görülürken, Türkiye’de nadirdir. • İştahsızlık, bulantı-kusma, dispepsi, diyare, abdominal ağrı gibi non spesifik semptomlar görülebilir. • Lenfostaklastik vaskülit kronik vaskülit ve ülserasyon ile sonuçlanır. • Ülserlerler en sık ilioçekal bölgede lokalizedir. • Ülserler ayrıca midede, duodenumda, kolonda, özefagusta, rektumda, anal bölgede görülebilir. • Perianal fistül pankreatit ve çölyak hastalığı görülebilir.
Gastrointestinal tutulum • Özefagus tutulumu tek ülserden, diffüz ö özafajite kadar değişebilir. Perforasyon, m mukozal disseksiyon, intramural e hematom, varis ve stenoz görülebilir. • Özefagus tutulumu olan hastaların 1 1 %19’da perforasyon, özefagotrakheal yy y veya özefagobronşial fistül gelişimi • bildirilmiştir. 51 yaşında disfaji şikayeti olan erkek hastada özefageal ülser
Gastrointestinal tutulum • İnce bağırsakta en sık tutulum tutulum terminal ileumda olmakla olmakla beraber genelde terminal terminal ileumdaki tutuluma tutuluma proksimal çekum tutulumu tutulumu eşlik eder. Tutulum transmural olmakla beraber serozaya kadar yayılır. Perforasyon, fistül gelişimi ve hemoraji görülebilir.
Gastrointestinal sistem • Kolon tutulumu yamalı, deri ülserler şeklinde olması dolayısıyla Crohn hastalığını taklit edebilir, ancak Crohn hastalığının lezyonlarında granülom görülmesi ayırıcı tanıda önemlidir. • Behçet hastalığı cerrahi sonrası %40-80 arasında tekrarlar; tekrarlar 3 şekilde olabilir: • Derin ülserler • Multipleaftöz ülserler • Enterokutanöz fistüller • Cerrahi sonrası tekrar en sık iki yıl içerisinde cerrahi anastamoz çevresinde görülür. Tekrarların nedeni bilinmemektedir. • Behçet hastasında asit, hepatosplenomegali geliştiğinde portal veya hepatikvendetrombüs geliştiği düşünülmelidir.
Kardiyovasküler tutulum • Vasküler tutulum; • Hastaların %5-30’da görülür. • Hastalığın başlangıcından sonra 10 yıl içinde gelişir. • Venöz oklüzyon(en sık) • Arteryel oklüzyon • Arteryel anevrizma • Vasküler tutulumun tanısı oldukça önemlidir; çünkü prognozda oldukça önemlidir. Behçet hastalarında ani ölümün başta gelen nedeni arteryel yada aortik bir anevrizmanın rüptürüdür.
Kardiyovasküler tutulum • Kardiyak tutulum, klinik serilerde %1-5 arasında, Japonya’da otopsi vakalarında %16,5 oranında saptanmıştır. Görülme oranı az olmakla beraber ciddi sonuçları nedeniyle önemlidir. • Endokardit • Miyokardit • Perikardit • Endomiyokardiyal fibrozis • Koroner arter hastalığı • İntrakardiyak trombüs • Sinüs valsalva anevrizması • Periaortik psödoanevrizma • Kapak disfonksiyonu • Dolaşım sistemi bozuklukları
Kardiyovasküler tutulum • Venöz oklüzyon • Subkutanöz veya superfisiyal venöz tromboflebit, venöz oklüzyonun en sık şeklidir. İkinci sıklıkta alt ekstremitede derin ven trombozu gelişimi görülür.(popliteal ve superfisiyal femoral venler). Sonrasında Superior vena cavada, inferior vena cavada ve sonrasında üst ekstremitede tromboz gelişimi görülür. BT’ de kommon iliak vende trombüs 38 yaşında bayan hastanın venogramında derin ven trombozu
Kardiyovasküler tutulum • Arteryel anevrizma • En sık abdominal aorta • Pulmoner , femoral, subklaviyan ve popliteal arterlerde • Visseral arterlerde nadir • Medikal tedaviye kötü yanıt, endovaskülerstent ve by-pass diğer uygulanabilecek tedavi modaliteleri • Arteryeloklüzyon • Arteryel tutulumun %65’ i anevrizma,% 35’i oklüzyon • Buerger ve fibromuskuler displazi gibi hastalıklar ayırıcı tanıda düşünülmeli 51 yaşında erkek hastada periferik arteryal anevrizma
Torasik tutulum • Behçet hastalarının %1-8’ de torasik tutulum gözlenir. • Torasik tutulum; sistemik ve pulmoner dolaşıma ait arter ve venler, akciğer parankimi, mediasten, plevra tutulumunu kapsar. • Pulmoner infarktüs, hemoraji, tekrarlayan pnömoni, pulmoner anevrizma veya pulmoner tromboembolinin komplikasyonu olarak görülebilir. • Plevra veya perikardın vasküliti nadir görülen durumlardır. Semptomları hemoptizi, dispne, pleurotik göğüs ağrısı ve öksürüktür.
Torasik tutulum 34 yaşında bayan hastada assenden aort anevrizması 27 yaşında erkek hastada superior vena cava sendromu
Renal tutulum • Diğer vaskülitlerin aksine glomerulonefrit nadir görülür. • Minimal değişiklik • Progresive glomerulonefrit • Hızla ilerleyen progresif kresentrik glomerulonefrit
Tedavi • Mukokutanöz hastalık • Topikal, intralezyonel kortikosteroid • Topikal sukralfat • Lokal anestezikler • Topikal takrolimus • Kolşisin(0.6-1.8 mg/gün) • Dapsone(50-150 mg/gün) • Kombinasyon tedavisi • Ciddi mukokutanöz hastalık • Talidomid(50-150 mg/gün) • Methotreksate(2.5-25 mg/hafta) • Prednizone • İnterferon-α(3 milyon-9 milyon ünite/hafta)
Tedavi • Sistemik tutulum • Prednizolon • Azatioprin(50-200mg bid) • Klorambusil(4-6 mg/gün) • Siklofosfamid • Siklosporin • Mikofenolat mofetil(1-1.5 g/gün) • İntravenöz immünglobulin • Anti-TNF-α ajanlar(adalimumab, etanercept, infliximab)
EULAR 2008 önerileri • Behçet hastasında posterior segmenti etkileyen inflamatuar bir göz hadisesi geliştiğinde tedavi rejimine azatioprin ve sistemik kortikosteroid eklenmelidir. • Eğer 10/10 skala ile değerlendirme yapıldığında görme keskinliğinde >2 kayıp varsa yada retinal hastalık geliştiyse(Retinal vaskülit veya maküler tutulum); azatioprin ve sistemik kortikosteroid tedavisine siklosporin A veya infliximab ilave edilmelidir. Uygulanabilecek diğer bir tedavi rejimide kortikosteroidlerle yada onlarsız IFN-α’ dır.
EULAR 2008 önerileri • Major damar tutulumunda ilaç kullanımına yönelik yeterli delil yoktur. Derin ven trombozunun akut tedavisinde kortikosteroid, azatioprin, siklofosfamid veya siklosporin A gibi immunsupresanlar kullanılabilir. Pulmoner ve periferal arteryel anevrizmaların tedavisinde siklofosfomid ve kortikosteroidler önerilir.
EULAR 2008 önerileri • Arteryel lezyonlarda antikoagülan kullanımının yada derin ven trombozunun tedavisinde antiplatelletlerin, antikoagülanların yada antifibrinolitiklerin kullanımının faydasını gösteren kontrollü çalışma yoktur. • Gastrointestinal sistem tutulumunda ilaçların kullanımına dair kanıta dayalı veri yoktur. Ancak acil durumlar dışında cerrahiden önce; sulfosalazin, kortikosteroidler, azatioprin, TNF-α ve talidomid gibi ajanlar denenmelidir.
EULAR 2008 önerileri • Çoğu hastada artrit tedavisinde kolşisin etkili olmaktadır. • Nörolojik tutulumun tedavisi için yapılmış kontrollü çalışma yoktur. Parankimal tutulumun tedavisinde kortikosteroid, azatioprin, siklofosfomid, methotreksate, IFN-α ve TNF-α antagonistleri denenebilir. Dural sinüs trombozunun tedavisinde kortikosteroid tedavisi önerilir.
EULAR 2008 önerileri • Siklosporin A ‘ nın göz tutulumu için kullanımı şart değilse santral sistemi tutulumunda kullanılmamalıdır. • Mukoza ve cilt tutulumunun tedavisi durumun ciddiyetine ve mukozayı etkileyen dominant lezyona göre belirlenir. İzole oral veya genital lezyonların tedavisinde topikal tedaviler öncelikle denenmelidir. Akne benzeri lezyonlar genellikle sadece kozmetik sorun oluşturur ve akne vulgaris tedavisi gibi tedavi edilebilir. Dominant lezyon eritemanodozum olduğunda tedavide kolşisin kullanılmalıdır. Bacak ülserleri altta yatan nedene göre yapılmalıdır. Azatioprin, IFN-α ve TNF-α antagonistleri dirençli olguların tedavisinde kullanılabilir.
Tedavi • Prednizon; lokal-sistemik 0,5-1 mg/kg; üveit, mukokutanöz tutulum, üveit tedavisini idamesi, nörolojik tutulum, refraktör artrit, gastrointestinal ülser • Kolşisin;0,5-1,5 mg/gün; cilt tutulumu, artrit • Dapson; 100mg/gün; mukokutanöz tutulum, artrit • Azatioprin; 2-3 mg/kg/gün; üveit • Pentoksifilin;1200mg/gün; mukokutanöz tutulum • Sulfosalazin; 1-3g/gün; mukokutanöz tutulum, artrit • Talidomid; 100-200 mg/gün; tedaviye dirençli mukokutanöz tutulum