260 likes | 623 Views
TÜRKİYE’DE EĞİTİM REFORMLARI Dr. Mustafa Ergün. Üniversite reformları.
E N D
TÜRKİYE’DE EĞİTİM REFORMLARIDr. Mustafa Ergün Üniversite reformları
Osmanlı Devletinde medrese dışında bir yükseköğretim kurumu kurulması 1845’te kabul edildi. Binası İtalyan mimar Fossati’ye yaptırılmaya başlandı. Bunun için bir Dernek kuruldu, kitaplar seçilmeye, yurt dışına öğrenci (Hoca Tahsin, Selim Sabit) gönderilmeye başlandı. Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye, Mecmua-i Fünun adlı bir dergi çıkarmaya başladı. Burada okuyacak öğrencileri yetiştirmek için Dârülmaarif adlı bir (lise) kuruldu.
1863’te tamamlanan binada Kimyager Derviş Paşa’nın verdiği fizik dersi ile ilk Darülfünun açıldı. Hekimbaşı Salih Efendi biyoloji, Ahmet VefikPaşa tarih dersi verdi. «Öğrenciler» genelde üst düzey devlet görevlileri idi. Bu ilk deneme, bir yıl devam ettikten sonra devlet işlerinin aksadığı gerekçesiyle sonlandı. 1864 yılında Çemberlitaş Nuri Efendi Konağı’nda dersler yeniden başlatıldı. Mükemmel fizik ve kimya laboratuvarları ve büyük bir kütüphane oluşturulmuştu. Eylül 1865 yangınında herşeyyok oldu.
1869 «Maarif-i Umumiye Nizamnamesi", İstanbul’da üç yıl eğitim süreli bir "Darülfünun-u Osmanî" kurulmasını öngörüyordu. Darülfünun 1869 yılında yeniden açıldı. Ramazan boyunca geceleri halka açık konferanslar verildi. Resmi açılış, 1870’de yapıldı. Eğitim, askeri okullardan sağlanan eğitim kadrosu ile bir yıl devam ettirilebildi. Ertesi sene Ramazan ayında yine geceleri halka açık konferanslar verildi. O sırada İstanbul’da bulunan CemaleddinAfgani’nin, burada verdiği derste peygamberliğin bir sanat olduğunu söylemesi olaylara neden oldu. Eğitim tatsız olarak bir yıl daha devam etti, 1872’de üniversite kapatıldı.
1874 yılında Galatasaray Sultanisi’nin içinde “Darülfünun-u Sultani” adıyla bir üniversiteaçıldı. Türkçe ders verecek kimse bulunamadığından öğrenim dili Fransızca oldu ve bu nedenle okul yalnız Galatasaray Sultanisi mezunlarının devam edebileceği bir yer haline geldi. 1877’de önce tasarruf gerekçeleri, ardından fen kısmına öğrenci bulma sorunu nedeniyle önce Hukuk ve Mühendislik bölümü; son olarak 1880-81 yılında Edebiyat bölümü kapatıldı.
Darülfünun, 1900 yılında II. Abdülhamit’in tahta çıkışının25.yılı şerefine “Darülfünun-u Şahane” yeniden açıldı. Bu yeni dönemde her şey hükümetin kontrolünde idi ve tüm dersleri müfettişler dinlemekte idi. II. Meşrutiyet döneminde program yeniden düzenlendi; çeşitli öğrenci dernekleri kuruldu. 1909’da adı “Darülfünun-u Osmanî” olarak değiştirildi, eğitim ücretsiz hale getirildi. 1912’de çıkarılan bir düzenleme ile kuruma bir miktar malî ve idari özerklik verildi. Darülfünun; İlahiyat Fakültesi, Fen Fakültesi ve Edebiyat Fakültesinden oluşuyordu. II. Meşrutiyet döneminde Tıp ve Hukuk mekteplerinin de Darülfunun’a dahil edilmesiyle şube sayısı beşe çıkmış ve bir “üniversite” niteliğine bürünmüştür. 1912 senesinde yeni bir ıslahat programı uygulanmış, Eczacı ve Dişçi Mektepleri Tıp Fakültesine bağlanırken, Şam’daki “Şam Mekteb-i Tıbbiyesi” de İstanbul Darülfünun’una bağlanmıştır.
Öğrencilerin tamamı erkek olan Darülfünun’da Balkan Savaşı’ndan sonra kız öğrenciler için konferanslar verildi. Kız öğrencilerin yükseköğrenim görme talebine yanıt vermek için 12 Eylül 1914’te ayrı bir bina içinde “İnâs Darülfünunu” hizmete girdi. 1917’de kız öğrenciler Tıp Fakültesi’ne de kabul edilmeye başlandı ve dersleri peçesiz olarak izleyebilmeye başladılar. 1918 yılında üniversitede kız ve erkek öğrencilerin birlikte takip edebildiği konferanslar verildi. I. Dünya Savaşı sırasında Alman profesörlerin katılımı ile kadrosu güçlenen üniversiteye savaştan sonra Beyazıt'taki Harbiye Nezareti binası verildi. Üniversite 19 Alman hocanın gelmesi üzerine, Alman sisteminde yeniden teşkilatlandı. 1924 yılında tüzel bir kişilik verildi, ama gene de Bakanlıkla çatışmaları devam etti. “Daire-i Umûru Askeriye”
Dârülfünun'da 1925 yılında özellikle Fen Fakültesi için Fransa'dan birçok profesör ve öğretmenler getirtilmiş, bunlar Enstitülerde çalışmışlardır. 1930'lu yıllara gelindiğinde ise Dârülfünun birçok açılardan şiddetli eleştirilere uğramış, bu arada 1932 yılında hükûmet de üniversite kuruluş biçimlerini inceleyip rapor vermesi için İsviçre’den AlbertMalche'ı getirdi ve ondan bir ıslahat raporu aldı. 1933 Martında, hazırladığı projeyi uygulaması için Prof. Dr. Malche ile tekrar mukavele yapıldı. Maarif Vekili Reşit Galip, Dârülfünun'da tedrici ıslahat yapmayacaklarını, sorunu bir devrim önlemi biçiminde kökünden halledeceklerini bildiriyordu.
1933 yılında "İstanbul Dârülfünunu'nun ilgası ve yerine yeni esaslar dahilinde bir İstanbul Üniversitesi teşkiline dair" hazırladığı yasa tasarısı Meclis'ten "Kabul edenler... Etmeyenler...Kabul edilmiştir." tarzında, çok sür'atli bir şekilde geçerek yasalaşmıştır. Bu yasaya göre Dârülfünun, 31.7.1933 tarihinden itibaren ilga ediliyor; bunun yerine "İstanbul Üniversitesi" adlı bir kurum kurmak için Maarif Vekâleti görevlendiriliyordu.
Reşit Galip, Dârülfünun'u yıkma nedenlerini şöyle izah ediyordu: "Memlekette siyasî, içtimaî, büyük inkılâplar oldu. Dârülfünun bunlara karşı bîtaraf bir müşahit kaldı. İktisadî sahada esaslı hareketler oldu. Dârülfünun bunlardan habersiz göründü. Hukukta radikal değişiklikler oldu. Dârülfünun yalnız yeni kanunları tedrisat programına almakla iktifa etti. Harf inkılâbı oldu, özdil hareketi başladı; Dârülfünun hiç tınmadı. Yeni bir tarih telakkisi millî bir hareket halinde bütün ülkeyi sardı. Dârülfünunda buna bir alâka uyandırabilmek için üç yıl kadar beklemek ve uğraşmak lâzım geldi. İstanbul Dârülfünunu artık durmuştu, kendisine kapanmıştı, vüstaî bir tecerrüt içinde haricî âlemden elini ayağını çekmişti.“ Bu nedenle artık Dârülfünun'un ıslahı üzerinde çalışılmadığını, tamamen ortadan kaldırıldığını bildiren Reşit Galip, yeni İstanbul Üniversitesinin eski Dârülfünun ile hiç bir münasebeti olmadığını da belirtiyordu.
Bakanlık ve Malche, Ankara'da üniversitenin yeni kadrosu üzerinde tartışırlarken, Nazi Almanyasından kaçan yahudi ve anti-nazi öğretim üyelerini başka ülkelere yerleştirmek için Zürih'te kurulan "NotgemeinschaftdeutscherWissenschaftler im Ausland"(“Yabancı Ülkelerdeki Alman Bilim Adamları İhtiyaç Birliği”) adlı örgüt de, Türkiye'de yeni kurulacak Üniversiteye adamlarını yerleştirmek için Philip Schwartz'ı Türkiye'ye gönderiyordu. Bunların dışında bazı Alman, Macar ve Avusturyalı profesörler de yeni üniversitede görev almak için hükûmete başvuruyorlardı.
İlga çalışmalarının sonucunda, yeni üniversite kadrosuna göre, kalma ve çıkarılma durumları ise şöyleydi: Fakülte Adı Çıkarılanlar Kalanlar Tıp Fakültesi 30 26 Fen Fakültesi 17 4 İlâhiyat Fakültesi 5 6 Hukuk Fakültesi 15 11 Edebiyat Fakültesi 13 6 Eczacılık Okulu 7 5 Dişçilik Okulu 5 1 Toplam 92 59 Kadroların ilânında da görüldüğü gibi, Dârülfünun hocalarının çok büyük bir kısmı kadro dışı kalmıştı. Bunların yerine yabancı profesörler getirilecekti. Daha Ağustos 1933 başlarında 48 yabancı profesör ile anlaşma yapılmıştı. Fen Fakültesinde iki, eczacılıkta bir öğretmen dışında bütün dersleri yabancılar verecekti.
Yeni İstanbul Üniversitesi'nin açılış konuşmasında rektör Neşet Ömer Bey şöyle diyordu: "Hiçbir teolojik esasa dayanmayan, daima laik bir mahiyette kalan eski Türk ahlâkını ve onun yarattığı millî Türk seciyesini bugünkü ve yarınki nesillere en temiz bir şekilde vermek, inkılâp gençliğinin ruhunda daima yaşayan bir kudreti inkişaf ettirmek, Üniversitemizin mukaddes vazifesidir.“ Yeni kurulan üniversitenin bilimsel özerkliği hemen tanınmış, ama idarî özerkliği konusunda başlangıçta bir karar verilememiştir. Yeni üniversite Tıp, Hukuk, Fen ve Edebiyat Fakülteleriyle sekiz Enstitüden meydana geliyordu. Milliyetçilik ve devrimcilik esaslarına göre öğretim yapacak üniversite, Türk devrim ideolojisini işleyip geliştirecekti. Bunun için "Türk İnkılâbı Enstitüsü" kurulmuştu. egitim.milliyet.com.tr
Önce başlangıçta profesör yardımcılarına "doçent" denilmiş, 1933 sonlarında ise üniversite öğretim üyelerine "Ordinaryüs", "Profesör" ve "doçent" denmesi, Eminliğe "rektörlük", Fakülte reisliğine de "Dekanlık" denmesi kararlaştırılmış ve resmi yazışmalarda kullanılmıştır. 18 Kasım 1933'te yeni İstanbul Üniversitesi törenle açıldığında, 32'si Alman olmak üzere 38 yabancı profesör gelmişti. Yabancılar daha sonra da grup grup gelmeye devam ettiler. 1933 yılı sonunda -Türk ve yabancı oluşlarına göre-üniversitenin öğretim üyeleri durumu şöyle idi: Öğretim Üyesi Türk Yabancı Toplam Ordinaryüs profesör 27 38 65 Profesör 18 4 22 Doçent 93 - 93 Toplam 138 42 180
Ankara Üniversitesi 1925’te açılan "Adliye Hukuk Mektebi“ bir Hukuk Fakültesi gibi görünüyordu ve 1934 bütçe yasalarında da "Ankara Leylî Hukuk Fakültesi" diye anılmaya başlanmıştı. Bunun yanında 1928 ilkbaharında Ankara'ya gelen 11 Alman öğretim üyesi, 1930 yılına kadarki çalışmaları sonunda "Ankara Yüksek Ziraat Mektebi"ni kurmuşlardır. Bu kurum, 1933 yılında "Yüksek Ziraat Enstitüsü" adını almıştır. Bu Enstitü, 20 Alman profesör, doçent ve asistanlarıyla tam bir üniversite gibi çalışıyordu. Zaten Enstitü yasasında sık sık "Fakülte" kelimesi de geçiryordu.
1935 yılında "Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi" kurulmuştur. Fakültenin kuruluş yasası Meclis'te görüşülürken, ilerde bir "Ankara Üniversitesi" kurulması dileğinde de bulunuluyordu. Bu arada İstanbul'da bir türlü kendisine uygun bir bina bulunamayan Mülkiye Mektebi için Ankara'da bir bina yaptırılarak, bu okul 1935 yılında Ankara'ya taşınmış ve "Siyasal Bilgiler Okulu" adını almıştır. Nihayet 1937 yılında Ankara Tıp Fakültesi kurulma yasası çıkmıştır. Ancak İkinci Dünya Savaşının çıkması ve malî nedenlerden dolayı bu Fakültenin kuruluşu 1945 yılına kaldı.
Yüksek Mühendis Mektebi’nin 1944’te yeniden organize edilmesi ile İstanbul Teknik Üniversitesikurulmuş; bunu 1946’da Ankara’da daha önce kurulmuş olan mektep, fakülte ve enstitülerin birleştirilmesiyle kurulan Ankara Üniversitesi izlemiştir. Ayrıca, 1946’da çıkarılan 4936 sayılı Kanunla üniversitelere muhtariyet verilmiştir. Üniversitelerin görevi araştırma ve inceleme sonuçlarını yayınlamak , doktora ve bilimsel araştırmalar yapmak olarak belirtilmiştir.
1955-1957 yılları arasında kurulan Ege Üniversitesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) ve Atatürk Üniversitesi ile yükseköğretimin Anadolu’ya yayılması hız kazanmıştır. 1960'tan sonra üniversite kurmaya biraz ara verilmiş, Eylül 1971 de Hükümetin üniversitelerin yönetimine el koyabileceğine ilişkin hüküm eklenmiştir. Bu dönemde şu üniversiteler kurulmuştur: Hacettepe Üniversitesi (1967) Boğaziçi Üniversitesi (1971, Amerikan Robert Kolejinin devlet üniversitesi haline dönüşmesiyle oluşmuştur.)
1973 Üniversite Kanunu'nun getirdiği yenilikler: Yükseköğretimimin bütünlüğü, Yükseköğretimin kalkınma hedeflerine uygunluğu, Üniversiteler Arası Kurul ve YÖK’ün oluşturulması fikri, Öğretim ve programlarla ilgili kararların fakülte kurullarının görevleri kapsamına alınması vs. Bu dönemde kurulan üniversiteler şunlardır: Diyarbakır Üniversitesi Çukurova Üniversitesi Anadolu Üniversitesi Cumhuriyet Üniversitesi İnönü Üniversitesi Erciyes Üniversitesi 19 Mayıs Üniversitesi Uludağ Üniversitesi Selçuk Üniversitesi, Fırat Üniversitesi 100.Yıl Üniversitesi
«Yüksek öğretim alanındaki kargaşaya son vermek, bilime daha fazla katkıda bulunmak, toplumumuzun sorunlarına yönelik çağdaş insan yetiştirecek öğretim kurumlarını hazırlamak» için Milli Eğitim Bakanlığı tarafından üniversiteler yasa tasarısı hazırlanmış ve bu ”Yükseköğretim Kanunu” (2547 sayılı kanun) 1981 tarihinde yürürlüğe girmiştir. • Yeni üniversiteler, fakülteler, yüksek okullar Devlet Kalkınma Planları ilke ve hedefleri doğrultusunda ve yüksek öğretim planlaması çerçevesinde Yüksek Öğretim Kurulunun olumlu görüşü veya önerisi üzerine kanunla kurulur. • Fakültelerin kürsüleri kaldırılmış, bölümleri azaltılmıştır. Yıllık öğretim kaldırılmış, yarıyıl sistemi kurulmuştur. • Asistanlık kaldırılıp, araştırma görevliliği ve yardımcı doçentlik getirilmiştir. • Rektörün Cumhurbaşkanınca, dekanların ise Yüksek Öğretim Kurulunca seçilmesi usulü gelmiştir.
Akdeniz, Dokuz Eylül, Gazi, Marmara, Mimar Sinan, Trakya, Yıldız Teknik, Bilkent, Gaziantep gibi üniversiteler açılmıştır. 1992 yılında gene Anadolu'nun birçok kentinde üniversite açılmış ve 1993'ten itibaren de özel vakıf üniversiteleri açılmaya başlanmıştır.
YÖK Yürütme Kurulu Üyesi Prof. Dr. Durmuş Günay, "Türkiye özellikle 2003 yılından sonra yükseköğretimde büyük sıçramalar yaptı. 2003 yılında Türkiye'de sadece 70 üniversite varken bugün 170 üniversitemiz bulunuyor" dedi. "1981 yılında Türkiye üniversitelerinde okullaşma oranı yüzde 6.2, öğrenci sayısı 237 bin 269, öğretim elemanı sayısı 21 bin iken sadece 19 devlet üniversitesi vardı. Bugüne baktığımızda ise aradaki uçurumu görebiliyoruz. Bugün Türkiye'de vakıf üniversiteleriyle 170 üniversitemiz, 4.5 milyon öğrenci, 119 bine yakın öğretim elemanı bulunuyor. Bürüt okullaşma oranı ise yüzde 70.11. Türkiye, bürüt okullaşma oranında İngiltere'yi geçmiş durumda. Açıköğretimdeki öğrenci sayısı bakımından da Çin'den sonra ikinci sırada yer alıyor."
The United States has a total of 4,495 Title IV-eligible, degree-granting institutions: 2,774 4-year institutions and 1,721 2-year institutions. As of 2010, the US had 20.3 million students in higher education, roughly 5.7% of the total population
Aras N.K., Dölen E., Bahadır O. (Editörler) (2007) Türkiye’de Üniversite Anlayışının Gelişimi (1861-1961), Ankara, TÜBA Yay. Arslan A. (1995). Darülfünun’dan Üniversiteye, İstanbul, Kitabevi Yay. Güler, A.,(1994).Türkiye’de Üniversite Reformları.Ankara:Adım Yayıncılık Ergün M., (1982). Atatürk Devri Türk Eğitimi, Ankara: DTC Fak. Yay. Widmann H (2000). Atatürk ve Üniversite Reformu, İstanbul, Kabalcı Yay.