690 likes | 937 Views
İŞLETMELERDE ÖZ SERMAYENİN YÖNETİMİ. Yard.Doç.Dr.Hayri BARAÇLI Yard.Doç.Dr.Mustafa İme. 9 İŞLETMELERDE ÖZ SERMAYENİN YÖNETİMİ 9.1 KAYıTLı SERMAYENİN YÖNETİMİ 9.1.1 Öz Sermaye ve Sermayeyi Temsil Eden Paylar 9.1.1.1 Pay Senetleri 9.1.1.2 Pay Senedi Türleri
E N D
İŞLETMELERDE ÖZ SERMAYENİN YÖNETİMİ Yard.Doç.Dr.Hayri BARAÇLI • Yard.Doç.Dr.Mustafa İme
9İŞLETMELERDE ÖZ SERMAYENİN YÖNETİMİ • 9.1 KAYıTLı SERMAYENİN YÖNETİMİ • 9.1.1Öz Sermaye ve Sermayeyi Temsil Eden Paylar • 9.1.1.1 Pay Senetleri • 9.1.1.2 Pay Senedi Türleri • 9.1.1.2.1 Pay sahiplerine sağladıkları hakların kapsamı yönünden • 9.1.1.2.2 Tür ve Dolaşma Özelliğine Göre Yazılı Pay Senetleri • 9.1.1.2.2.1 Nama Yazılı Pay Senetleri • 9.1.1.2.2.2 Hamiline Yazılı Pay Senetleri • 9.1.2Pay Senedi Piyasalarının Özellikleri • 9.1.2.1 Pay Senetlerinin Borsaya Kaydedilmeleri (Kote İşlemi) • 9.1.2.2 Pay Senedi Değerleme Yöntemleri • 9.1.2.2.1 Bilançoya Göre Değerleme • 9.1.2.2.2 Dağıtılan Kara Göre Değerleme • 9.2 SERMAYE YEDEKLERININ YÖNETİMİ • 9.2.1Karşılıklardan (Uzun Süreli Karşılıklardan) Otofinansman • 9.2.2Sosyal Güvenlik Karşılıkları • 9.2.3Amortismanlardan Otofinansman • 9.2.4Otfinansman (Kar ve Sermaye Yedeklerinin) Yönetimi • 9.3 DÖNEM NET KARıNıN YÖNETİMİ • 9.3.1Dönem Karının Dağıtımı ilkeleri ve Yönetimi • 9.3.2Kar Payı Dağıtım Politikası • 9.3.2.1 Sabit Oranda Kar Payı Dağıtımı • 9.3.2.2 İstikrarlı Kar Payı Dağıtım Politikası • 9.3.2.3 Uzlaşmaya Dayanan Kar Payı Dağıtım Politikası
İŞLETMELERDE ÖZ SERMAYENİN YÖNETİMİ • Kayıtlı Sermayenin Yönetimi • Tip bilanço örneğine göre sermaye ve sermaye unsurları aşağıda görüldüğü şekilde tasnif edilmiştir. • Şirket türüne göre Sermayeyi temsil eden paylar değişmeyecek ancak payların temsil şekli pay senetlerine aktarıldığı zaman bu pay senetlerinin türüne göre temsil şekli ortaya çıkmaktadır. • Sermaye pay senetlerine aktarıldığı zaman işletmeye maliyeti pay senedi maliyetlerine göre belirlenmektedir. • Pay senedinin piyasa değerinin belirlenmesinde sermaye ve kar yedekleri önemli bir fonksiyon üstlenmektedir. • Pay senetlerinin borsaya kote edilmeleri halinde, işletmelerin, sermaye bulma fonksiyonlarını artırmaktadır. Diğer işletmelerde ise sermaye bulma ve derleme zorlaşmaktadır.
Öz Sermaye ve Sermayeyi Temsil Eden Paylar • Pay Senetleri • Pay senetlerine modern finansman aracı gözüyle bakılmaktadır. • Pay senetleri, sermaye piyasaları gelişmiş ülkelerde, genellikle banka konsorsiyumu aracılığıyla çıkarılmaktadır.
Her pay senedi sahibi işletmenin de paydaşı olmakta ve kârdan pay almaktadır. • Bir anonim şirkette sermaye artırılması halinde, temettü adıyla dağıtılan kârın, sermaye yükseltilmesinden sonra sayıları çoğalan pay senedi sahipleri arasında bölüşülmesi gerektiği için, sermaye artırılışlarında eski paydaşların kâr payları azalma tehlikesiyle karşılaşmaktadır. • Kanun da bu durumu gözönünde tutarak sermaye artırılmasında eski paydaşlara yeni pay senedi alma hakkı tanımaktadır.
Pay senedinin faydası, sermaye ihtiyacının uzun süre için küçük tutarlardan derlenmesi ve fakat para verenin bağlanışının uzun süreli olmayışındandır. • Pay senetleri hamile yazılı olduğundan, devir için özel bir formalitenin tamamlanması da zorunlu değildir.
Pay Senedi Türleri • Pay senetleri çeşitli yönlerden ayırımlara tâbi tutulurlar : • Pay sahiplerine sağladıkları hakların kapsamı yönünden • a-Adi pay senedi, • b-İmtiyazlı pay senedi. • Adi Pay Senedi • Sahiplerine genel kurulda eşit oy hakkı ile kâr dağıtımı (temettü) ve tasfiye halinde eşit pay alma hakkı verir. • İmtiyazlı Pay Senedi • Sahiplerine, temettü veya tasfiye konularında –‘’vesair hususlarda’’- özel haklar sağlar. TK. Anonim şirketlerin imtiyazlı veya imtiyazsız olarak pay senedi çıkarabileceklerini belirtir.
İmtiyaz hakları başlangıçta sözleşmede öngörülebileceği gibi esas sözleşmenin sonradan değiştirilmesi yoluyla da sağlanabilir. Söz gelimi senetlerin borsa kurlarının % 100’ün altına düşmüş olduğu zamanlarda sermaye artırımına gidilirse, bazı üstünlükler tanınmadıkça, yeni pay senetlerine % 100 veya % 100’den fazlaya bir alıcı bulunması imkansız olur. Esasen kanun da % 100’ün altında değerle pay senedi çıkarılmasına cevaz vermemektedir. Bu durumda çıkacak senetlere çekiciliği sağlayacak bir ayrıcalığın tanınması kaçınılmaz hale gelir. • İmtiyazlı pay senetleri sözleşme değişikliği yoluyla çıkartılıyorsa ve değişiklik kararı mevcut imtiyazlı pay senedi sahiplerinin haklarına dokunabilecek durumdaysa, böyle bir kararın haklarına değinilen imtiyazlı pay sahiplerinin özel genel kurullarında onaylanması şarttır.
Batılı ülkelerde imtiyazlı pay senedi sahipleri çoğu zaman oy haklarından yoksundurlar. TK. buna cevaz vermemekle birlikte, batılı ülkelerde bu gibi durumlarda güdülen amaç, şirketteki mevcut oy ve etki imkanlarını değiştirmeksizin finansman aracı sağlamaktadır. • Oy hakkının kaldırılmasına karşılık imtiyaz sahiplerine söz gelimi özellikle temettüden fazla pay alma yetkisi tanınarak kısıtlanan yönetim yetkilerinin ekonomik fayda ile denkleştirilmesine çalışıldığı da olur. • Buna karşılık bazı imtiyazlı pay senetlerinin imtiyazları ise, sadece oy yönünde’dir.
Oy hakkında imtiyaz; ya çok oylu pay’lar çıkarmak, ya da esas sermayeyi farklı nominal değerde paylar bölme şekillerinde olur. • TK.’na göre, esas sözleşmeye; esas sermayeyi oluşturan nominal değerleri eşit pay senetlerinin bir kısmına fazla oy hakkı tanıyan hükümler konulması caizdir. Yeter ki, her pay senedine en azından bir oy hakkı tanınmış olsun. • Çokoylu pay senetleri finansman amacına değil, aksine sahiplerine genel kurullarda maddî katkılarından çok etki olanağı sağlamak için çıkarılırlar. • Bu senetler aynı zamanda, istenmeyen etki guruplarının güçlerinden doğacak sakıncalara karşı içerdekileri koruma siyaseti aracı olarak da kullanırlar.
Batılı ülkelerin bazılarında dünya savaşı sonlarında ve enflasyon yıllarından sonraki ulusal sıkıntı yıllarında yabancı sermaye guruplarına karşı millî şirketleri korumak ve sermaye sahibi yabancıların etkisinden uzak tutma amaçlarıyla bu tip imtiyazlara başvurulmuştur. • İmtiyazlı pay senetleri temettü hakkında öncelik yönünden de üstünlükler sağlayabilir. • Bu durumda temettü normal pay sahiplerinden önce, imtiyazlılara dağıtılır. Söz gelimi kârın % 6’sının önce imtiyazlılara; artan kalmışsa, bunu da % 6 üzerinden diğer pay sahiplerine yine de kâr artmışsa, bu kez eşit olarak bütün pay sahiplerine dağıtılması öngörülebilir. İmtiyazlılara dağıtılan % 6’dan sonra normal pay sahiplerine bir şey artmaması veya az artması hallerinde imtiyazlıların üstünlüğünü açıkça görmek mümkün olur.
Ancak Türk Hukukundaki düzenleme ile bütün pay sahiplerine eşit olarak % 5 temettü dağıtılmadan imtiyazlı paydaşa bir ödeme yapmak mümkün değildir. • Bunun için de, imtiyazlı pay senetlerinin Türkiye’de ilgi görebilmesinin güç olacağı belirtiliyordu. • Zarar görülen yıllarda dahi imtiyaz temettünün saklı tutulduğu, ancak ödemenin sonraki kâr yıllarında yapıldığı hallerde kümülatif (biriken haklı) pay senetleri söz konusudur. • Böylece pay senedine adeta bir asgari faiz oranı garanti edilmiş ve pay senedi tahvile yaklaştırılmış olur.
Tür ve Dolaşma Özelliğine Göre Pay Senetleri • a-Nama Yazılı Pay Senetleri • Pay, şirket pay defterinde yazılı kimse adına düzenlenir. Bunlar ancak ciro ve devir yoluyla el değiştirirler; tabiî pay defterindeki kaydın da devirden sonra değiştirilmesi gereklidir. • Nama yazılı senetlerin, nominal değerin tamamen ödenişinden önce de çıkarılması mümkündür. Bu durumda % 25’lik peşin ödeme yeterli olacaktır. • Esas sözleşme ile, devir için şirketin yazılı onayı da şart koşulabilir. • Böylelikle anonim şirketler, yönetimi elde tutma politikası yönünden sakıncalı kimselerin paydaş olmalarını önlemek isterler.
b-Hamiline Yazılı Pay Senetleri • Bu tip pay senetleri anlaşma ve teslim ile her zaman kolayca devrolunabilirler. Ancak hamiline yazılı pay senedi çıkarılabilmesi için esas sözleşmede bu yetkinin açıkça yazılı olması ve senet bedelinin tamamının peşin ödenmesi şarttır. • Bedel tam ödenmediği sürece, pay senedi yerine geçmek üzere ilmühaber’ler çıkarılır; bunlar nama yazılı olurlar ve pay sahipliği hakkını bahşederler. • Şartlarına uyularak pay senetlerinin türlerinin sonradan değiştirilmeleri de mümkündür. • Pay senetlerini karşılıklarına göre, aynî veya nakit karşılığı diye de bir ayırıma tâbi tutmak mümkündür. Bundan başka pay senetlerinin nominal değer veya bütün sermayenin belirli bir oranı ile ifade edilen şekilleri de olabilir.
Pay Senedi Piyasalarının Özellikleri • Sermaye piyasaları gelişmiş ülkelerde pay senedi piyasalarının alıcıları eskiden daha çok ‘’bireyler’’den oluşmakta idi. Fakat bu ülkelere gelir dağılımında ortaya çıkan değişmeler ve özellikle kamu oyunda spekülatif amaçlı yatırımlara karşı ilginin de artması sonucu; pay senetlerinin geleneksel müşteri ve yatırımcıları çevresinde de değişiklikler olmuş ve bunların yerini, başka niteliklerdeki tasarruf sahipleri ve özellikle –bizde varlıkları henüz pek duyulmayan- ‘’kurumsal yatırımcılar’’ denilen ellerinde yatırıma elverişli fonlar biriken kuruluşlar almışlardır. • Parasına borsada yatırım imkanı arayan eskinin orta sınıftan ‘’bireysel’’ müşterilerini borsadan soğutan nedenler arasında; bu tabaka ile iş gören bankalar ve tasarruf sandıkları gibi kuruluşların, müşterilerini bu gibi alımlara, artık eskisi kadar özendirmemeleri de vardır.
Çünkü pay senetlerine yatırım, bankaların diğer yönlü çıkarları ile çatışmaktadır. • Önce, banka veya tasarruf sandıkları; pay senetlerine akıtılacak tasarrufları mevduat olarak kazanabilirlerse, aktif işlemlerini artırabilirler. Kredi işlemlerinin bankalara sağladıkları kârların, müşterilerin taşınır değer alım-satım isteklerine aracılık etmekten doğan komisyon ve aracılık ücretlerinin çok daha üstünde olduğu açıktır. • Bundan başka, kâra Avrupası borsa acente ve aracılarının kuruluş ve örgüt yapıları da, halkla doğrudan doğruya ilişki kurulmasını kolaylaştıracak nitelikte değildir.
Pay Senetlerinin Borsaya Kaydedilmeleri (Kote İşlemi) • Borsada sadece kote edilmiş pay senetleri işlem görürler. • Borsaya pay senedi kote edilmesinin belirli koşulları vardır. • Bununla birlikte kote edilmeyen pay senetlerinin de borsada –yöntemi belirlenmiş- serbest alış-veriş kurallarınca işlem görmesi mümkündür. Hatta batılı sanayi ülkelerinde bankalar arasında telefon veya telgrafla yürütülen, belirli kuralları olmayan bir serbest tedavül uygulaması da vardır. • Bizde taşınır değerlerin borsa koduna kabul edilmesi için borsa meclisinin karar vermesi ve Maliye Bakanlığı’nın onaylaması gereklidir. • Bankalar pay senetlerini borsaya kaydettirmek zorundadırlar (Bankalar Kanunu m. 41/b 3). Ortağı 100’den fazla olan anonim ortaklıklar içinde aynı zorunluluk getirilmiştir (SPK. M. 8). Bizde borsada kayıtlı olmayan esham tahvil üzerine borsada işlem yapılması yasaktır (1477 sayılı kanun m.26).
Sermaye Yedeklerinin yönetimi • Karşılıklardan (Uzun Süreli Karşılıklardan) Otofinansman • Ticari öngörü ilkelerine göre, hesap dönemi sonunda karşılaşılması mümkün olan bütün riskler, giderler ve borçlar ve yakın zararlar için yönetimin kararıyla karşılıklar ayrılabilir. • Karşılıklar, kar zarar hesabında yer alan borçlar niteliğini taşırlar ve bu yönden de dış kaynak sermayesi sayılırlar. • Ayrılış gerekçesinin yitiren karşılıkların çözülmeleri gerekir ki bunun da karı artmış göstereceği bellidir. Ancak bu artışın yeni oluşturulacak karşılıklarla dengelenmesi mümkündür.
Ayrılış gerekçesinin yitiren karşılıkların çözülmeleri gerekir ki bunun da karı artmış göstereceği bellidir. Ancak bu artışın yeni oluşturulacak karşılıklarla dengelenmesi mümkündür. • Ayrılan karşılığın finansal etkisinin görülebilmesi için bunların derhal masraf olarak maliyet muhasebesine dahil edilebilmelerine karşılık gerçek ödemelerin çok sonraki dönemlerde olması gerekir. • Masraf yazışla, fonun fiilen işletmeyi terk etmesine kadar geçecek süre için karşılığın işletme finansmanına katkısı olacaktır ve bu süre ne kadar uzun olursa, işletmenin bundan yararlanması da o oranda olacaktır. • Belirtilmelidir ki, karşılığın tutarının satışlar kanalıyla işletmeye girmiş olması da zorunludur.
Karşılıkların işletmede kalış süreleri değişiktir: • Kısa süreli karşılıklar: • Geçmiş döneme ait ödenecek gelir ve kurumlar vergileri • (İşletme için masraf yazılabildikleri oranda) yıl sonu hesap denetimi (Auditing), Genel Kurul giderleri. • Ticaret hukuku yönünden caiz görülen ve özel nedenlerle geçmiş yılda yapılamayan tamir veya rasyonelleşme önlemleri giderleri • Ödenmesi beklenilen kefalet borçlarından doğan istemler. • Ödenmemiş kar payları ve ikramiyeler. • Bir önceki yıl satışlarına oranlanarak yapılacak iskonto ve indirimler, • Çalışanlarca henüz çekilmemiş izin paraları • Görüldüğü gibi işletmede kalış süresi çok kısa olan her tür karşılıkların finansmana katkıları çok sınırlıdır.
Orta Süreli Karşılıklar: • Kur riski garantileri • Girilen ve ödenmesi beklenilen garanti taahhütleri, • İşten çıkarma tazminatları, • Mahkeme riskleri, • Normal amortisman ayırımlarıyla yenilenemiyecek, belirli duran varlıklarla ilgili yenileme fonları, • Kıdem tazminatı karşılıkları
Uzun Süreli Karşılıklar • Ticari senet riskleri: Özellikle taksitle satış yapan işletmelerde hemen her yıl ayrılmasına imkan olan bir karşılıktır. • Şüpheli alacaklar; kredili satışların riskini teşkil ederler. Bunlar dava ve icra konusu olan ve üç vade uzatmasına rağmen hala tahsil edilmemiş bulunan; protesto ve birden fazla yazılı isteğe rağmen ödenmemiş olan alacaklarla veriye satış yapan işletmelerde geçmiş son iki yılın tahsil edilememiş alacaklarına oranla bulunan bir önceki yılın aynı kaleminin ortalamasını karşılayan miktardır.
Sosyal Güvenlik Karşılıkları • İşletmeler, çalışanlarına yaşlılık sakatlık veyahut ölüm hallerinde emekli maaş ve tazminatlarının ödenmesi konusunda şirket statüsü veya emeklilik sözleşmeleriyle taahhütte bulunurlar veya kanunlar bu tür hükümler öngörürler. • Bu gibi durumlarda emekli hakları için taahhüdün yapıldığı yıldan itibaren gerekli karşılıkların ayrılması yani sigorta edilen durumun ortaya çıkmasından çok önce karşılıkların bilançoda gösterilmesi gerekir. • Bunlar, çalışanın aktif olarak işletmede bulunduğu dönemde, işletmenin masrafları arasında yer alırlar.
İşletme; emekli kesenekleri karşılığı olarak toplanan parayı, girdiği yükümlülük sonucu çalışanı ödemek zorunda olduğu için, bu tutar dışarıdan gelmemiş olmasına veya işletme sürüm faaliyetinden doğmuş bulunmasına rağmen dış kaynak sermayesi niteliğindedir. • Yıllık emekli karşılıklarının hesabının vergi hukuku yönünden işleme tabi tutulabilmesi için sigorta matematiği ilkelerine göre, hareket edilmesi yani faiz ve bileşik faizler ile biyolojik ihtimallerin (ölüm ve sakatlık ihtimallerinin) nazara alınması gerekir. • Karşılık olarak ayrılan miktarın, sigorta halinin ortaya çıktığı(söz gelimi emekli yaşına erişildiği) yılda, beklenen emekli ödemesinin kapitalize edilmiş değerine, (emekli borcunun nakdi değerine) erişmiş olmalıdır.
Emekli karşılıklarının finansman için kullanılabilmesi, bazı koşullara bağlıdır. Bu kullanma: • Emekli ödemelerine henüz ihtiyaç duyulmadığı için karşılık olarak ayrılan paraların uzun sürede işletmeye bağlı kalıp kalmamasına ya da emekli ödeneği olarak kısmen veya tamamen ödeme yoluyla işletmeyi terk edip etmemesine, • Karın vergilerin kesilmesinden sonra işletmede kalıp kalmamasına, ya da ortaklara ( ve dolayısıyla kısmen de vergi dairesine ) dağıtılıp dağıtılmamasına, • Karşılık ayrılması takdirinde; bilançoda zarar görülebilecek kadar, karın düşük olup olmamasına ya da esasen mevcut zararın ayrılan karşılıklar kadar artıp artmamasına da bağlıdır. • O halde ayrılan karşılık tutarları, fiili emekli ödemelerinden yüksek olduğu sürece işletme fonlarından faydalanılabilecektir. • Emekli ödemeleri, ayrılan karşılıklarla denkleştiği zaman, karşılık ayırmanın finansman etkisi sıfıra düşecektir.
Amortismanlardan Otofinansman • İşletmenin aktifinde yer alan mallardan bazıları birden fazla dönemde faydalı olmakta devam ederler. • Bu yüzden her dönemin gerçek karını bulmak için, söz konusu mallarda zamanla ortaya çıkacak değer düşmelerinden o döneme isabet eden kısmın gider olarak düşülmesi gerekir. • Bu anlamda amortismana, satın alma ya da imalat giderlerinin yararlanılan yıllara dağıtma görevi yüklenmektedir. • Bununla birlikte "amortisman ancak işletmede kullanılması zorunlu olan" değerlere uygulanır. • İşletme yönünden önemli olan; bir malın kullanma döneminin sonuna erişildiğinde; o malın yenisini sağlayacak kadar tutarın amortisman paylarında birikmiş olmasıdır.
Aktife giren malların değerden düşme nedenleri çeşitlidir: • Kullanmanın sonucu olan teknik amortisman: Mallar, türlerine göre ya zamanla tedricen ya da uzun bir kullanım süresinden sonra birdenbire değerlerini kaybederler. • Ekonominin (teknolojinin) gelişmesinin neden olduğu amortisman: Teknik buluş ve gelişimin sonucu yahut piyasadaki talebin o maldan başka bir doğrultuya kayması, işletmede yeni gelişim doğrultusunda yapı değişikliğine gidilmesi gibi nedenlerle de aktiflerde değer düşmeleri olabilir. • Sürekli İlişkiler Sonucu Doğan Amortisman: Aktifteki malın normal kullanım süresinin henüz devam etmesine rağmen işletmenin bulunduğu yerin kira ilişki süresinin doğması ve yenilenememesi üretime esas olan patent veya markanın korunma sürelerinin bitmesi, işletmenin veya madenin imtiyaz veya ruhsatname süresinin dolması gibi nedenlerle de malların değeri düşebilir.
EŞİT ORANLI(Doğrusal) amortismanda malın alış değeri, tahmin edilen kullanılma süresine eşit olarak dağıtılır. Gereğinde, amortizasyonun tamamlanması halinde dahi; mal bakiyesinin satışından bir para sağlanabiliyorsa, bu miktarın malın alış değerinden düşülmesi mümkündür. Ancak ülkemizdeki uygulamada hurda eğeri hesaba katılmaz. Mükellefler (arazi ve bina dışındaki) bütün değerlerini %25 i geçmeyen oran üzerinden diledikleri oranda amortize ederler. Arazi ve bina oranlarını ve daha yüksek oranlı amortismana tabi değerleri Maliye Bakanlığı belirler.
AZALAN BAKİYELER USULÜYLE AMORTİSMAN; kullanmanın ilk yılında amortisman payının en yüksek, son yılında ise en düşük olacak biçimde bakiyenin gittikçe azaltılması esasına dayanır. • Mevzuatımıza göre bu usulde uygulanacak amortisman oranı %50yi geçmemek üzere normal amortisman oranının iki katıdır; fakat amortismanın yine normal süresinde bitirilmesi gerekir. • Kanunen eşit oranlı amortismandan azalan bakiyeli amortismana geçilemezse deuygulamaya geçilmesinden itibaren en az üç yıl geçmişse tersi yapılabilir ve işletme, azalan bakiye usulünün elverişsiz hale geldiği dönemden sonra, eşit oranlı usulü uygulamaya geçebilir. • Burada bir giriş (tahsilat) anlamında bir sermaye derlemeden çok, çıkışları önleme amacına dönük bir sermaye ihtiyacını azaltma etkisi söz konusudur. • Amortisman masrafı muhtemel vergi ödeme ve kar dağıtımının zorunlu kılacağı çıkışları önlediği oranda ek bir finansal etki yaratmakta ve bu sayede sağlanan finansal fazlalık o dönem için işletmede kalabilmektedir. • Aslında sadece muhasebe tekniği açısından incelenince, amortismanların finansman etkisi doğuracakları ifade edilemez.
Amortismandan finansman etkisi beklenebilmesi için şu iki koşulunda gerçekleşmesi gerekecektir: • Sürüm gelirlerinin ( ve yine bunlar gibi olağan dışı olarak yatırım çözümünden sağlanmış olan gelirlerin) bütün diğer masraflardan başka, mahsubu yapılmış bilanço amortismanlarınıda (yani o dönem için fiili bir çıkışı gerektirmeyen masrafları da) karşılamaları zorunludur. • Öyleyse mal satılmayıp da söz gelimi imalattan sonra depoya çekiliyorsa, mal varlığı yapısında bir değişiklik olmasına rağmen mevcutların bilanço değeri de imalat giderlerine dahil edilmiş bulunan amortismanlar kadar yükselecektir.
Bundan başka, sözü edilen gelir (giriş) büyüklüklerinin finansman açısından önem kazanabilmesi için hesap dönemi içinde fiilen girmiş olmaları da gerekir. "Kendi gücüyle"(İç finansman ya da oto finansman) bir finansman etkisinin ortaya çıkabilmesi için; bu girişlere karşılık dönem içinde çıkışları gerektirecek bir masrafın bulunmaması gerekir. • İşletmenin mali dengesinin korunması için bir malla ilgili amortisman paylarının-günü gelince yerine yenisinin konması sağlanacak şekilde-kesilmesi, yani bu kesintilerin başka amaçlar için kullanılmaması gerekir. Böylelikle belirli bir dönemin bütün mallarının amortismanından o dönemin yeni yatırımlarını finanse edebilecek bir yenileme fonu sağlanmış olacaktır.
Bir tesisin mutlaka "kendi amortisman karşılığında değil, aksine işletmedeki diğer herhangi bir amortisman karşılığından da yeniden satın alınabileceği düşünülebilir. • Örnek: • Bir işletmenin birbirini izleyen 5 yıl içinde her yıl bir tane 1.000 lira değerinde ve 5 yıl kullanma süreli makinalar satın aldığını kabul edelim. Hesaplanan amortismanın da piyasa üzerinden kazanıldığı düşünülsün. • Makina başına yıllık amortisman: 1.000 TL • olacaktır.
İlk beş yıl içinde yıllık sermaye ihtiyacı 1000,-TL dır ve dış finansman yoluyla derlenmektedir. 6. yılda birinci makinenin yerine yenisinin, 7. yılda 2. makinenin yerine yenisinin konması gerekmektedir. Yani yenilenmesi gerekin makineler için 6. yıldan itibaren her yıl 1.000,-TL ya ihtiyaç duyulacaktır. O halde 5. yıldan itibaren her yılın amortisman pay miktarının yeni yatırım için gerekli payları yani 1000,-TLyı karşılayacak duruma geldiği görülmektedir. • Bununla birlikte 1. yıldan 4. yıla kadar olan dönemdeki amortisman payları yeni makine yatırımı için luzumlu değildir; bu bakımdan bunları pekala ek yatırımlara tahsis etmek mümkündür. • İlk 4 yılda serbest kalan 2.000,-TL lık amortisman tutarıyla daha iki ayrı yeni makinenin satın alınması imkanı vardır.
O halde dışarıdan herhangi bir finansman aramadan bu birikintilerle • 2 makine satın alınacak demektir. Satın alınacak bu makinelerin amortismanlarının bir kısmı da yine serbest hale gelecek ve ek yeni yatırımlara tahsis edilebilecektir. • Serbest kalan amortisman tutarlarının malın başlangıcındaki değerinin 1.5-1.8 katı kadar kapasiteyi genişletebileceği belirtilen bu eğilime batı kaynaklarında-yazarlarına izafe edilerek-"Ruchti Etkisi" (kapasite artırım etkisi)denmektedir. Lohmann-Ruchti etkisi anlamında bir kapasite genişlemesi, serbest kalan amortisman değerlerini borç taksitlerinin ödenmesinde kullanan işletmelerde ortaya çıkamaz. Görüldüğü gibi; kullanmanın ilk yıllarında, azalan oranla amortisman usulünde kapasiteyi genişletme imkanları daha da artırmaktadır.
Otfinansman (Kar ve Sermaye Yedeklerinin) Yönetimi • Karlar bütün bir döneme dağılmış olarak buna uyan girişler aracılığı ile gerçekleşir, fakat bu karın her üretim ya da satış sonrasında ne kadarının elde edileceğini ayırmak mümkün değildir. Maliyet hesabı ilkeleri hesaplama dönemi boyunca parça başına düşen karın hesabının anlamlı olmadığını ortaya koymuştur. • Aksine dönem karı, bilanço ve değerleme kurallarına uygun olarak bütün harcama ve girişlerin belirlenmesiyle saptanabilir. Öyleyse kar yıl sonu sonuçlarının toparlanmasıyla ortaya çıkar, fakat ancak daha sonra belgelendirilir. Bundan dolayı da çok mümkündür ki, bilançonun tamamlanıp sunulduğu zamanda işletmede kar olarak ayrılan paradan fiilen hiç bir şey kalmamış ve söz gelimi girişilen yatırımlara çoktan harcamış olabilir. Bu yüzden de temettü dağıtımı için daha başka yerlerden finansal araç derleme zorunluğu doğabilir.
Kârın finansal etkisi, ancak kârın işletmede kalması halinde ortaya çıkar. Yeni sağlanan kar paydaşlara dağıtılırsa böyle bir etki beklenemez. • Öyleyse bu sonuca erişmek açısından, sürüm girişleri aracılığı ile işletmeye akan paranın işletme dışına akışına engel olunması gerekli olmaktadır. • Kârlar, önceden işletmeye bağlanmış finansal aracın çözümünden artan sürüm girişlerinin bir bölümüdür. • Bu kârın işletmede alıkonuşuyla, ek sermaye bağlantılarına girme imkanı doğar. Böylelikle alıkonan kârlar, sermaye ihtiyacını karşılamaya ayrılabilirler:
Kârların alıkonuşu otofinansman olarak nitelendirilir. Tabii burada oldukça uzun süreli alıkoyma söz konusudur. Kârlar sadece sürüm yoluyla işletmeye girişinden temettü olarak dağıtılışına kadar işletmede kalıyorsa, burada geçici bir otofinansman söz konusudur. • Vergi bilançosunda gösterilen ve bu yüzden vergisi de ödenmiş kar bölümü açık oto finansman adını alır. Bununla birlikte bilanço ve değerleme kuralları karı daha da az gösterme imkanlarını da vermektedir. Bu taktirde gizli oto finansmandan söz açılır.
Açık Otofinansman • İşletmede karlar dağıtılmıyor ve -bireysel işletmelerle kişisel ortaklıklarda- sermaye hesaplarında alıkonuyor; sabit nominal sermayeli işletmelerde, yedek akçe hesaplarına (Anonim şirketlerde, kanuni veya ihtiyari yedek akçelere geçiriliyorsa, bu gibi durumlarda oto finansmanın açık şekli söz konusu olur. • İşletmenin kendi kendine finansmanı (oto finansmanı ) karların genellikle yedek akçeler biçiminde işletmede alıkonmasıyla yapılır.
Yedek akçeler, kar ve zarar hesabından ayrıldıkları gibi sermaye hesabının bir bölümünü oluştururlar ve aslında dağıtılmamış net gelirin bir kısmını ifade ettiği için öz sermayeden sayılırlar. • Bunların vergi matrahından düşülmeleri mümkün değildir ve vergiye tabi tutulmaları gereklidir. • Açık oto finansmanın önemli kaynağı kanuni yedek akçeden "esas ayrım" diye nitelendireceğimiz ilkinin karın ortaya çıkmasıyla ayrılması gerekir. Her yılın safi karından %5 i kanuni yedek akçe olarak ayrılır ve bu ayırıma yedek akçe fonunun esas sermayenin %20 sini bulmasına kadar devam olunur. • Ek ayırım ancak %5 i aşan kar payı dağıtımları için söz konusudur. Sonuncusu ise, bazı özel durumlarda ve ender olarak ayrılırlar.
Esas ayırım yapıldıktan ve pay sahipleri için sermayenin %5 i oranında kâr payı (temettü)ayrıldıktan sonra; (yedek akçe hesabının esas sermayenin %20 sini bulup bulmadığına bakılmaksızın) safi kârın arta kalan kısmından, pay sahipleriyle kâra katılan başkaca kimselere dağıtılmasına karar verilen miktarın da, yeniden %10 unun ek olarak yedek akçeye ayrılması gerekir. • Belirtelim ki, esas sermayenin yarısını bulduktan sonra yedek akçeler serbestçe kullanılabilirler; fakat bu oranın doldurulmasından önce yedek akçeler, ancak zararların kapatılmasına, işsizliğin önlenmesine ya da işlerin iyi gitmediği zamanlarda işletmenin yeniden düzenlenmesine harcanabilir.
Ana sözleşme ile kanunen belirlenen yedek akçenin gerek % olarak yıllık ayırım oranının gerekse birikecek yedek akçe fonunun esas sermaye oranından daha fazla artırılması mümkündür. Buna ihtiyari yedek akçe denir. • Ana sözleşme ihtiyari yedek akçe ayırmayı öngörmese bile, şirket genel kurulu isterse olağanüstü yedek akçeler ayırabilir. Ancak bu gibi kararların alınabilmesi; ayırımın, "şirketin devamlı inkişaf" veya "istikrarlı kar paylarının dağıtılmasını temin" amacına yönelmesi koşuluna bağlıdır. Genel kurul, olağanüstü yedek akçeleri dilediği gibi kullanabilir. • Karın alıkonması dış alanda harcamalardan kaçınma anlamı taşır. O halde temettü dağıtımana nazaran açık otofinansman likidite üzerine dolaysız bir olumlu etki gösterir. Gerçi bu taktirde vergiden ötürü bir azalma olur. Karın işletmede kalış süresinin uzaması oranında olumlu likidite etkisi artar.
Dışarıdan öz sermaye katmak suretiyle yapılan finansmana göre sermaye şirketlerindeki otofinansman üstünlüğü; ortakların sorumluluk sermayelerini yükseltmeye ihtiyaç duymamalarında yahut işletme yönetimini elde bulundurma durumuna etkisi olacak yeni ortakların alınmasına gerek kalmamasındadır. • Öte yandan kredi olanakları sınırlı bazı küçük işletmeler için otofinansman, sermaye derlenmesinin biricik yolu olarak ortaya çıkabilir. • Ancak bir faiz masrafı doğurmaması; geri ödeme borcunun söz konusu olmaması ve ayrıca gizli yedeklerin teşkilinde iş yöneticisinin ortaklara herhangi bir hesap verme zorunluluğunun da bulunmaması nedeniyle oto finansman; bir takım hesapsız yatırımları teşvik edebilir. • Yani oto finansmanda dış kaynaktan finanse edilseydi, pekala geri bırakılması mümkün olabilecek sakat yatımları teşvik sakıncası vardır.
Yeni finansal araçların derlenmesinde de otofinansman önemli bir araçtır. Kredi verenler işletmeleri genellikle, borç ve öz kaynak arasındaki oranı gösteren borçlanma derecesine göre ölçerler. • Borçlanmada belirli bir dereceye erişilmişse öz sermayesini artırmadıkça işletmenin dış kaynak bulması güçleşir. Bu açmazdan çıkış yolu ya otofinansman (iç alan) ya da yeni ortaklar yoluyla öz sermaye derleme (dış alan) dan geçer. • Yeni öz sermaye derleme, sermaye piyasasının işlerliğine ve işletmenin büyüklük ve hukuki yapısına bağlıdır. Küçük işletmeler hatta pay senetleri borsaya kayıtlı olmayan Anonim ortaklıklar bu yola kolaylıkla baş vuramazlar.
Benzeri durumlarda başlıca çözüm oto finansmandadır. Bilindiği gibi sermaye şirketlerinde de üzerinden kurumlar vergisi alınmaktadır; bu da karın ortaklara dağıtılmasından veya yedek akçeye ayrılmasından önce olmaktadır. • Pay sahibi kendisine dağıtılan temettüyü, vergi beyannamesine koymak zorundadır. • Sonuçta kârın dağıtılmasında kesilen toplam vergi oranı ile alıkonması durumunda uygulanan vergi oranları karşılaştırılır ve "önce dağıt sonra topla" temettü politikasına yer olup olmadığına bakılarak karar verilir. • Kârla ilgili dağıtım kuralları arasında yönetim kurulu üyelerine -genel kurul kararı ya da statü gereği- dağıtılacak kazanç payının, "sadece safi kardan ancak kanuni yedek akçe için muayyen para ayrıldıktan ve pay sahiplerine %4 pay da esas mukavele ile muayyen daha yüksek bir nispette kar payı dağıtıldıktan sonra" verilebileceği de vardır (TK.472). Yönetim kurulu üyeleri kar payı %10 u geçmemelidir.
Dönem Net Karının Yönetimi • Dönem Karının Dağıtımı ilkeleri ve Yönetimi • Firmaların ortaklara dağıttığı kar payı temettü olarak adlandırılmaktadır. Temettü, ya nakit olarak veya yeni pay senetleri çıkarımı şeklinde genellikle periyodik olarak dağıtılmaktadır. • Temettü yalnızca kazanılan ve alıkonan karlardan dağıtılabilir. • Sermaye hisseleri ya da nominal değerin üzerindeki aşırı değer birikimlerinin dağıtılması söz konusu değildir. • Genellikle işletmenin kar etme olanaklarının istikrarlı olduğu sürece, buna uygun düzenli bir kar payı dağıtırlar. Bir firmanın kar payı dağıtım politikası aşağıdaki nedenlerden önemlidir: