310 likes | 756 Views
Zikrullah Kırmızı 2008. piano piano. LÜTFEN, DAHA YAVAŞ! Hep birlikte yok olmak için bu kadar acele etmeyelim!. Böyle sürerse sonumuz çok kötü olacak!.. Bunu biliyorsunuz, değil mi?. ‘Zaman kazanmak’ için, sözcüğün en geniş anlamında, ölümüne yaşıyoruz.
E N D
Zikrullah Kırmızı 2008 piano piano
LÜTFEN, DAHA YAVAŞ! Hep birlikte yok olmak için bu kadar acele etmeyelim!
Böyle sürerse sonumuz çok kötü olacak!.. Bunu biliyorsunuz, değil mi?
‘Zaman kazanmak’ için,sözcüğün en geniş anlamında, ölümüne yaşıyoruz. Sonra?.. Hiç sorduk mu kendimize: Kazandığımız zamanı ne yapacağız, diye. Yanıt aslında baştan belli: Daha fazla zaman kazanmak için harcayacağız. Peki, ama ya sonra?.. Hiç!.. Yalnızca hiç… Sonrası yok… Yani Pyrrhus Zaferi! Kendimizi boşuna kandırmayalım. Başka bir dünya olsa bile (buna inanıyorsak) kazandığımız zamanın orada ne işe yarayacağını asla bilemeyiz. Öyleyse?! Lütfen, bana eşlik ediniz. Ama, biraz yavaş…
Zaman sizden kaçıp gitmektedir. Daha fazla zamanınız yoktur ve zamana yetişmek için daha çok koşturmalısınız. Dr. Larry Dossey, Zaman Hastalığı, 1982
Gerçekte biliyoruz, değil mi? Hızlandırılmaması gereken şeyleri hızlandırırsak (örneğin, çılgınca tüketmeyi sürdürürsek) bunun bedeli çok ağır olacaktır. Ama… Ömür kısa, nasıl olsa bedeli biz ödemeyiz. Böyle mi avunuyoruz? Bu bir teselli mi? Atalarımız da böyle düşünmüştü. Nasıl olsa kısa ömrüm içine sığmaz bu bedel, atlatırız, demişlerdi. Üzerinden atladığımız sakın tüm bir yaşam olmasın! Cesaretle soralım kendimize: Mutlu muyuz? Mutsuzluk kaçınılmaz yazgımız mı? Doğamız mı? Bu yeterince kötü bir bedel değil mi? O zaman… O zaman, bütün bunlara değer mi?..
Neyi yitirdiğini hiçbir zaman bilemeyecekler, kimler mi?: • Daha kahve içilir, tatlı yenirken hesap ödeme telaşı içinde olan siz değil misiniz? • Trafiğe takılmamak için, maç bitmeden stadı terk etmeye çalışanlar da! • Film bitmeden ayaklanan seyirciler! • Ertesi güne iş bırakmamak için (!) işyerinde sabahlayanlar! Bir, iki… Ve sonra hep. • Yerken bir yandan eyleyen on parmağında on marifetliler! • Ayaküstü atıştıran, yemeyi karın doyurmak sananlar! • Bilgi yığmayı bilmeyle karıştıran ahmaklar! • Cep telefonlarına, bilgisayarlarına midye gibi, sımsıkı yapışan umutsuzlar! • Ve sizler!..Hızlı okuma tekniğinin ustaları!
Sevişmeyi Guinnes Rekorlar Kitabı’na girme etkinliğine dönüştürecek kadar sayısallaştıranlar! • Televizyon karşısında tıkınanlar ve unutanlar da sizsiniz: göz göze gelmeyi, anlatmayı ve dinlemeyi, yürekten, bir çocuk gibi gülmeyi! • Daha çok iş saati, daha çok üretimin yaşam savurganları! Sizi unutmuş değilim. • Uyarısız, ayartısız durmadan canları sıkılanlar! Canısıkılangiller türü! Kimsiniz? • Bakıp da görmeyen, herhangi bir şeyi sadece kendisi olduğu için değerli bulamayan, bir şeyi kendisi olarak görmek yerine neyin göstergesi diye kafacıklarını ha bire yorup duranlar!
Acınacak durumdayız. Acınacak durumdasınız. Acınacak durumdalar. Hepimiz!.. Tatsız tuzsuz, yavan mı yavan bir yaşam, bastırıyor omuzlarımıza. Yaşadığımızı sanıyoruz.
SİZE BAZI SORULARIM VAR. YANITLAYIN DİYE DEĞİL. KENDİNİZE ARADA SORUN DİYE: En son ne zaman Sirkeci treninin penceresinden Üsküdar’a, Kızkulesi’ne doğru baktınız? İstanbul’un dört mevsimini ayrı ayrı yaşadınız, gördünüz mü? Martılarını? Kadıköyü Çarşısını? Anımsıyor musunuz? En son ne zaman iyi bir film seyrettiniz? Şehir Hatları’nda pencere kenarına oturup, Sarayburnu’ndan Haliç’e doğru hiç seyre daldığınız, gazetenizi, iş raporunu okumayı unuttuğunuz oldu mu? Dizüstü bilgisayarınız kucağınızda açık, kendinizi hiç seyrettiniz mi? Siz içeride, mavi dışarıda.
Siz ona bakmadığınızda İstanbul olacak mı? Kalır mı? Bu güvenceniz nereden kaynaklanıyor? Şiir nedir? Belleğinizi kurcalayın bir… Ya serviler? Moda Burnu’nda, Fenerbahçesi’nde, sakız ağaçlarının gövdesine ellerinizle dokundunuz mu hiç? Herhangi bir çocuk için, yalnızca ona bir dakikanızı ayırdığınız, sevdiğiniz bir insanın yüzünü içiniz titreyerek avuçlarınız içinde tuttuğunuz oldu mu?
Canımız sıkılıyor. Sıkılıyor çünkü, sürekli, kesintisiz uyarılmaya koşullanmışız. Paranoyalarımız var: Etrafımız düşmanla çevrili. Onlar “bizi yapacaklarımızdan ve istediğimizi hemen şimdi elde etmekten” alıkoyuyorlar. Ufak bir aksilik, gecikme, yavaşlama bir düşman saldırısı karşısında olduğumuz duygusunu yaşatıyor bize. Can sıkıntısını insanlar bilmezdi. Peki ne oldu da canımız sıkılmaya başladı? Her istediğimizi hemen şimdi yapmamız gerektiğine bu kadar inanmıyorduk. Değişen ne?
Benjamin Franklin haklı mı? Vakit nakit mi sahiden? Parayla bedeli ödenemeyecek, buna gerek de duyulmayacak bir zaman düşümüz, düşüncemiz, pratiğimiz olamaz mı? Ne zamandır; vakit nakit? İş , üretim süreçlerinin mülkiyeti ve örgütlenme biçimindeki kaçınılmazlığı bir kavrayalım hele. Saat hayatımıza ne zaman girdi? Gelip kentin meydanına ne zaman kuruldu? Fabrikanın, okulun paydos zili neyi biçimledi, biçimlendirdi? “İnsan değil, önce sistem”. Taylor böyle demişti, elinde kronometre.
İnsanlar uzunca bir süredir ikiye ayrılır: 1.Elinde kronometre olanlar (zamanın sahibi olanlar) 2. Başkalarının zamanına uyanlar (zamanın sahibi olamayanlar)
Hız tutkumuz her şeyi, ama her şeyi bir an önce unutma isteğinden kaynaklanıyor olmasın? Bir an durup düşünürsek; ölümlü olduğumuzu, belki ölümü umutsuzca taşıyan ve bunu bilen varlıklar olduğumuzu, anımsayabiliriz. Dehşet verici, değil mi? Ölümü unutabildiğimiz oranda yaşayabileceğimizi mi varsayıyoruz? Neden?
1899: Belçikalı bir mühendis hız rekoru kıracak ilk araba tasarısına bir ad verdi: La Jamais Contente (Asla Doymayan). Ulaşım araçları o gün bugün doyurulamadı.
“Que no son todos los tiempos uno (Bütün zamanlar birbirinin eşi değildir)”. Cervantes ne demek istiyor yani? Başka başka zamanları bir arada ya da ayrı ayrı yaşayabilir, deneyleyebilir miyiz? Bunu mu?
“Hemen kavrayamayan, sıkıcı, ilginç olmayan, kolay öğrenemeyen, usandırıcı, tembel, uyuşuk”. Oxford English Dictionary, ‘yavaş’ sözcüğünü böyle tanımlıyor.
Hiçbir şey için zamanı olmayanlar, size ne söylemek isterler, şunu mu: ‘Bana bir bakın, nasıl da önemli, heyecan verici, enerji dolu biriyim’. Hız; yoksa hepimizi ikiyüzlü mü yapıyor. Biliyoruz hız ölüm getiriyor ve biz, daha da hızlanıyoruz. Bir trafik polisi, otomobil kullanmak yerine size neden yürüdüğünüzü sorarsa, buna ne yanıt verirsiniz? Piyanist Uwe Kliemt ne demek istiyor: “Farklı hızlara fırsat verirsek dünya daha zengin bir yer olur.”
Yürümek fiziksel bir eylemdir. Çevreyle somut bir iletişim kurabilirsiniz. Yani hızlı bir araç içinde yapamayacağınız bir şeyi yapar, görebilirsiniz. Görürseniz, yaşamın içinde mucizelere tanıklık edersiniz. Mucizeler, yaşadığınızı ve yaşamanın ne denli harika bir şey olduğunu anımsatır size. Bakın, bunun için bir şey ödemeniz gerekmiyor.
KULAK VERİR MİSİNİZ? “O zaman farkında değildim, ama sürekli telefonuma yanıt verebilecek durumda olmam beni tüketmeye başlamıştı.” (Jill Hancock, İngiliz) “Çok fazla oyuncağım var, ama onlarla oynayacak çok az zamanım…” (Bir karikatür, New Yorker’dan) “Örgü örmek ve bahçıvanlık gibi oturup bir yazıyı okumaya boyun eğmek hıza tapmaya başkaldırmak demek.” (Carl Honore, Yavaş, 2004) “Bir anda şöyle düşündüm: ‘Bu delilik. Yapmak istemediği bir şeyi yaptırıyorum. Kendi çocuğumu tüketeceğim.” (Nicola Barnes, İngiliz)
Citta Slow nedir? Tempo Giusto nedir? Yapılandırılmamış zaman nedir?
Zaman, 50 yıl sonra tükenmesinden kaygılandığımız sonlu ve yenilenemez bir kaynak mıdır? Yoksa korkulacak, egemen olunması gereken bir canavar mı?
Carl Honore ekliyor, haklı olarak diyor ki: “Her şeyi hızlı yapmak yerine, her şeyi doğru hızda yapın. Bazen hızlı. Bazen yavaş. Bazen de bunların arasında. Yavaş olmak koşturmamak, sırf zaman kazanmak için zaman kazanmaya uğraşmamak demektir”.
Yöntem, yol yordamsa derdiniz, işte: Meditasyon Örgü örmek Bahçıvanlık Yoga Resim yapmak Okumak Yürümek Chi-King Tantral sevişme Yemek pişirmek Alışveriş merkezlerinden uzak durmak Fast food yememek Daha çok özgür zaman Televizyon seyretmemek Daha çok sanat Ötekileri de siz bulun.
BANA YOLUMDA EŞLİK ETTİĞİNİZ, KISA BİR SÜRE DE OLSA BİRLİKTE YÜRÜDÜĞÜMÜZ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM. Bu çalışma, Kanadalı gazeteci Carl Honore’ un 2004 yılında basılmış ve türkçeye Esen Gür tarafından başarıyla çevrilmiş, 2008 yılında Alfa yayınlarından çıkan Yavaş adlı kitabını kaynak olarak kullanmış, ondan ve diğer Yavaşlık hareketlerinden esinlenerek hazırlanmıştır.
Yavaşlık Hareketi İnternet Bağlantıları Genel www.zeitverein.com ; www.longnow.org; www.simpleliving.net Yemek www.slowfood.com; www.farmersmarkets.net; www.cafecreosote.com/Farmers_Markets/index.php3 Kentler www.homezones.org; www.newurbanism.org; www.citteslow.org.uk Beden ve zihin www.tm.org; www.superslow.com Tıp www.pitt.edu; www.haleclinic.com Cinsellik www.slowsex.it; www.tantra.com; www.diamondlighttantra.com İş www.swt.org; www.worktolive.info; www.employersforwork-lifebalance.org.uk; www.worklessparty.ca; www.timeday.org Hobiler www.turnoffyourtv.com; www.ausweb.scu.edu.au/aw01/papers/edited/burnett; www.tempogiusto.de Çocuklar www.pdkintl.org/kappan/k0121hol.htm; www.nhen.org; www.home-education.org.uk; www.flora.org