1 / 26

88. YILINDA CUMHURİYET

88. YILINDA CUMHURİYET. Büyük zorluklarla kurulmuş Cumhuriyet’imizin 88. yılını kutlarken, öncelikle Cumhuriyet’imizin var olmasını ve bugün hala ayakta kalmasını sağlayan kahraman ordumuzu ve tüm şehitlerimizi saygıyla selamlıyorum.

garron
Download Presentation

88. YILINDA CUMHURİYET

An Image/Link below is provided (as is) to download presentation Download Policy: Content on the Website is provided to you AS IS for your information and personal use and may not be sold / licensed / shared on other websites without getting consent from its author. Content is provided to you AS IS for your information and personal use only. Download presentation by click this link. While downloading, if for some reason you are not able to download a presentation, the publisher may have deleted the file from their server. During download, if you can't get a presentation, the file might be deleted by the publisher.

E N D

Presentation Transcript


  1. 88. YILINDA CUMHURİYET Büyük zorluklarla kurulmuş Cumhuriyet’imizin 88. yılını kutlarken, öncelikle Cumhuriyet’imizin var olmasını ve bugün hala ayakta kalmasını sağlayan kahraman ordumuzu ve tüm şehitlerimizi saygıyla selamlıyorum. Türkiye’nin bu zor günlerinde ne yazık ki Cumhuriyet’in ne demek olduğu ve ne derece kıymetli bir kazanım olduğu bizlere unutturuluyor. Oysa Cumhuriyet bizi Padişah’ın kulu olmaktan kurtarmış, adam yerine konmamızı sağlamış rejimin adıdır. Bu bağlamda gençler bugün sizlere, bize bağımsızlığımızı kazandıran Kurtuluş Savaşı’mızdan ve Atatürk devrimlerinden bahsetmek istiyorum.

  2. BAĞIMSIZLIK SAVAŞI 1. Dünya Savaşı sırasında Doğu sorunu yani Osmanlı topraklarının nasıl paylaşılacağı konusu; İngiltere, Fransa, Rusya ve İtalya arasındaki gizli antlaşmalarla çözülmüştü. Yenik Osmanlı İmparatorluğu 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Antlaşması’nı imzaladı. 8 Şubat 1919’da Fransız birlikleri İstanbul’a, 15 Mayıs’ta da İngiltere ve Fransa tarafından desteklenen Yunan birlikleri İzmir’e çıktılar. 1. Dünya Savaşı’nı kazanan ülkelerle padişah hükümeti arasında 10 Ağustos 1920’de imzalanan Sevr Antlaşması Türklere Orta Anadolu’da küçük bir toprak parçası bırakıyordu. Sevr esas olarak Türkleri Anadolu’dan sürmeye ve Boğazları uluslararası denetime vermeye yönelikti. Fakat bunu kabul etmeyen Türkler de vardı. Nitekim 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşa Samsun’a çıkarak Milli Mücadele’yi başlattı.

  3. BAĞIMSIZLIK SAVAŞI 1881 Selanik doğumlu olan Mustafa Kemal 1893’te askeri ortaokula, 1899’da Harbiye’ye girdi. II. Abdülhamit istibdadının hüküm sürdüğü bu yıllarda genç Mustafa Kemal kendini felsefe ve siyaset alanında geliştirdi (özellikle çete savaşı konusunda özgün çalışmaları vardı) ve Abdülhamit karşıtı bazı siyasal örgütlenmelere katıldı. Harbiye’den sonra kurmay subay olmak için eğitimini akademide sürdürdü. O dönemki birçok subay gibi genç Mustafa Kemal de çökmekte olan devleti kurtarma ve ülkesine hizmet etme arzusundaydı. Orduya katıldıktan sonra da gizli siyasal etkinliklerini sürdüren Mustafa Kemal, Abdülhamit’in polisi tarafından yakalandı ve ceza olarak Suriye’ye sürüldü. Suriye’de Vatan Hürriyet Cemiyeti’ni kurdu. Bütün devrimci örgütlerin toplandığı Selanik’te de bu cemiyetin bir şubesi açıldı. Sonraları bu örgüt İttihat ve Terakki Cemiyeti ile birleştirildi.

  4. BAĞIMSIZLIK SAVAŞI 1907 yılında kıdemli yüzbaşı oldu. 1908’de Genç Türk devrimi gerçekleşince Mustafa Kemal anayasanın toplumsal yeniliklerle desteklenmesini ve ordunun politize edilmesinin engellenmesi bekledi. Ancak İTC önderleri de bu genç bu yetenekli subaydan çekiniyorlardı. Özellikle Enver Paşa ile arasında ciddi bir rekabet söz konusuydu. Bu nedenle siyasetin dışında kaldı ve kendini askerlik mesleğine adadı. 13 Nisan 1909’da 31 Mart Olayı patlak verdiğinde ayaklanmayı bastırmak için İstanbul’a gönderilen ordunun kurmay başkanlığına atandı. Hareket Ordusu adı verilen bu ordu Yeşilköy’de iken yetişen Enver Paşa, kurmay başkanlığı Mustafa Kemal’den aldı. Bu dönemde Arnavutluk’ta bir isyanı da bastıran Mustafa Kemal bir süre Trablusgarp’ta İtalyanlara karşı savaştı. Ancak Balkan Savaşı’nın başlamasıyla yurda geri döndü ve Gelibolu’ya atandı.

  5. BAĞIMSIZLIK SAVAŞI Bu dönemde Gelibolu’yu tanıması ileride Mustafa Kemal’e Çanakkale Savaşı’nda çok yardım edecekti. Balkan Savaşı’ndan sonra 1913 yılında Sofya’ya askeri ataşe olarak gönderildi. 2 yıl Batı medeniyeti ile yakın temas içerisinde yaşadı ve ileride yapacağı kültürel atılımların ilham kaynağını bu dönemde aldı. 1. Dünya Savaşı başlayıp Osmanlı Almanya ile birlikte savaşa girince Mustafa Kemal Alman ittifakına karşı çıkmasına karşın, cephede önemli roller almak istedi. 18 Mart 1915’te İngilizlerin Çanakkale’ye saldırısı başladı. Anafartalar Grup Komutanı olarak savaşta büyük başarılar elde eden Mustafa Kemal, Çanakkale zaferinin mimarı oldu. 1916’da Kafkas cephesine gönderildi. Burada da büyük başarılar gösterdi ve Suriye’ye gönderildi. Strateji bakımından General Falkenhein ile anlaşamayarak İstanbul’a geri döndü. İstanbul’da Vahdettin tarafından yaverliğe atandı. Onunla bir Almanya gezisine de katıldı. Hastalığı nedeniyle bir dönem Viyana’da tedavi gördü.

  6. BAĞIMSIZLIK SAVAŞI 1918’de Filistin’deki 7. Ordu Komutanlığına atandı. Burada İngilizlerle savaşırken, Bulgaristan Selanik ateşkesini imzalayarak savaştan çekildi. Böylece Osmanlı’nın Avusturya ve Almanya ile kara ulaşımı kesildi. Savaşın sonu artık belli olmuştu. 30 Ekim 1918’de Osmanlılar ile Dünya Savaşı’nı kazanmış olan ülkeler arasında Mondros Ateşkes Antlaşması imzalandı. Böylece Mustafa Kemal güney cephesindeki Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığına atandı. Ateşkesten bir süre sonra Mustafa Kemal’e birliklerini dağıtması buyruldu. Orduyu dağıtmak zorunda kalınca İstanbul’a döndü ve ülkeyi kurtarmak için yollar aramaya başladı. Ülkeyi kurtarmak için etkili bir konuma geçmek ve Harbiye Bakanı olmak istedi ama izin verilmedi. Yakın arkadaşlarıyla temaslar yaparak Milli Mücadele’nin fikri temellerini oluşturdu. Kendini bu kutsal göreve hazırlamıştı ve görevin kendisine geleceği anı bekliyordu. Üçüncü Ordu Müfettişi olarak atandığında görevinin başladığını düşünüyordu.

  7. BAĞIMSIZLIK SAVAŞI 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkarak Milli Mücadele’yi başlatan Mustafa Kemal, manda önerilerine sıcak bakmamış ve çöken imparatorluğun küllerinden yeni ve çağdaş bir Türk devletinin kurulması gerektiğine kanaat getirmiştir. Mustafa Kemal’in eylem yaklaşımı 2 temel düşünce üzerine kurulmuştu; ilk olarak işgalci yabancı güçlere karşı bir halk direnişi örgütlemek, ikinci olarak da Türk milliyetçiliğini canlandırmaktı. Zira tüm etnik unsurlarda milliyetçilik 1800’lerde ortaya çıkmışken, imparatorluğun kurucusu olan Türklerde milli bilinç ancak 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başlarında ortaya çıkmaya başlamıştı. Fakat ulus-devletler çağı olan 20. yüzyılda Türklerin de kendi devletlerini kurabilmeleri için milli bir bilinç ve kimlik geliştirmeleri gerekiyordu. Mustafa Kemal Samsun’a ayak basar basmaz hiç zaman harcamadan Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri kurmaya başladı. Bu örgütler, onun ulusal direnme eyleminin başına geçmesini istiyordu. Çanakkale kahramanlığı nedeniyle tanınan ve sevilen bir isimdi.

  8. BAĞIMSIZLIK SAVAŞI Samsun’a varışından bir hafta sonra daha özgürce eylem yapabilmek için küçük bir kasaba olan Havza’ya geçti. Bir iki gün sonra da, Anadolu’daki askeri ve sivil görevlilere gizli bir yazı yollayarak (Havza genelgesi) düşmana karşı her yerde gösteriler düzenlenmesini istedi. Bu sırada İstanbul hükümetinin başkanı Damat Ferit Paşa haber ajanslarına Osmanlı’nın büyük devletlerden birinin mandası altına konmasına karar alındığını bildirdi. Mustafa Kemal bu karara karşı çıktı. Bunun üzerine İstanbul hükümeti tarafından geri çağrıldı ancak bu buyruğa uymayarak Sivas’ta ulusal bir kurultay toplama kararı aldı. Bu gelişmeler üzerine 23 Haziran 1919’da İstanbul hükümeti tarafından görevden alındı. 8 Temmuz’da bütün askeri görevlerinde ayrıldı ve bir sivil olarak Doğu illeri Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Erzurum Yürütme Komitesi’nin sorumluluğunu yüklendi. Erzurum Kongresi’nde başkan seçildi ve kongrede alınan önemli kararlar bir bildiri şeklinde yayınlandı.

  9. BAĞIMSIZLIK SAVAŞI Erzurum’dan sonra Sivas Kongresi’nin toplanması Mustafa Kemal’in dikkatle hazırlanmış planında önemli bir aşamaydı. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri Sivas Kongresi’nde birleştirildi. Osmanlı hükümetinin ülkeye hıyanet ettiği vurgulanarak bu kongrede Mustafa Kemal başkanlığa seçildi. Sırada milleti temsil eden gerçek bir meclisin kurulması vardı. 23 Nisan 1920’da küçük bir Orta Anadolu kenti olan Ankara’da yeni bir ulusal meclis Anadolu’dan gelen delegelerle açıldı. Meclis’in başkanı seçildi ve vatanseverleri karizmatik kişiliği altında tek bir yapıda birleştirdi. Oysa Meclis’in açılmasını izleyen olaylar hiç umut verici değildi. Padişah ve İstanbul hükümeti tarafından ölüme mahkum edilmişti. Aynı hükümet Sevr Antlaşması’nı imzalamıştı. Meclis’ten istedikleri anayasal desteği sağladıktan sonra, Mustafa Kemal ve arkadaşları düzenli ordu kurulması çalışmalarına giriştiler. O güne kadar dağınık ve zayıf bir ordu bulunmaktaydı. Böyle bir ordu ile düşmanı yenme şansı yok denecek kadar azdı.

  10. BAĞIMSIZLIK SAVAŞI Bu sayede Kuvayi Milliye ordusu kurulmaya başlandı. Ancak aynı dönemde 1915 tehcirinin intikamını almak isteyen Ermeniler doğu illerinden saldırıya geçtiler. Birbirini izleyen çatışmalar sonrası Ankara hükümeti düşmana karşı ilk zaferini kazandı. Ermenilerin isteğiyle 2-3 Aralık 1920’de Gümrü Antlaşması imzalandı. Bu antlaşmanın önemi Ankara hükümetinin ilk kez uluslararası bir antlaşma ile tanınıyor olması ve Rusya’ya kaybedilmiş toprakların bir bölümünün geri kazanılmasıydı. Bu antlaşmanın gerçekleşmesinde Çanakkale Savaşı sonrası kurulmuş SSCB ile Ankara hükümetinin geliştirdiği iyi ilişkilerin etkisi vardı. Aynı yıllarda Çerkes Etem olayı da yaşandı. Düzenli ordu kurulmasına sıcak bakmayan çete reisi Çerkes Etem Miralay İsmet İnönü ile karşı karşıya geldi ve çatışmalar sonrası Yunanlıların safına geçti. Miralay İsmet Bey Yunan ordusunu İnönü’de yendi ve 1. İnönü Zaferi’ni kazanmış oldu. Artık yabancı ülkeler de Anadolu devrimcilerinin zafer kazanma şansı olduğunu düşünmeye başlamıştı.

  11. BAĞIMSIZLIK SAVAŞI 1921’de Milli Mücadele döneminde yürürlükte kalan geçici anayasa ilan edildi. Böylelikle kurulacak yeni devletin hukuksal temelleri de atılıyordu. Milli Ant yani Misak-ı Milli’nin gerçekleştirilmesi Meclis’in öncelikli görevi kabul edildi. Bu dönemde Sakarya nehri boylarında Yunan orduları mağlup edildi. Sakarya Savaşı kaybedilse Sovyetler Anadolu’ya Enver Paşa ve Yeşil Ordu’yu gönderecekti. Ancak artık kudret Mustafa Kemal’deydi. Sakarya başarısı sonrası Fransızlarla Ankara Antlaşması imzalandı. Bu antlaşma ile Fransa Misak-ı Milli’yi kabul etti ve Anadolu’dan çekildi. Son askeri eylemin hazırlıkları büyük bir gizlilik içinde tamamlandı ve saldırı 26 Ağustos 1922 tarihinde başladı. 9 Eylül’de Türk orduları İzmir’i kurtardı. Büyük Zafer’den sonra 10 Ekim’de Mudanya Ateşkesi imzalandı. Bu ateşkes, Anadolu ile birlikte Trakya’yı Türk ordularına bırakıyordu. Avrupalı devletler Lozan’da yapılması planlanan barış görüşmelerine İstanbul hükümetinin de katılmasını istediler ancak bu istek Ankara hükümetince geri çevrildi.

  12. BAĞIMSIZLIK SAVAŞI Bu gelişmeler olurken Mustafa Kemal önceden beri planladığı saltanatın kaldırılmasının zamanının geldiğine kararını verdi. 1 Kasım 1922’de bazı tepkilere rağmen saltanat kaldırıldı ve kurulacak rejimin cumhuriyet olması konusunda önemli bir adım atıldı. Bu sırada Lozan toplantısı başlamıştı. Lord Curzon’un küstah ve kabul edilemez tavır ve önerileri sonrası toplantı kesildi. Curzon yerine Horace Humboldt getirilince tartışmalar yeniden başladı. İsmet Paşa’nın büyük mücadelesi sonucu Lozan Barış Antlaşması 24 Temmuz 1923’te imzalandı. Sonuç önemli bir zaferdi zira Misak-ı Milli sınırları kurtarılmıştı. Lozan’da görüşmeler sürerken Mustafa Kemal halkçılık ana düşüncesi çerçevesinde yeni devletin ideolojisinin biçimlendirileceği bir siyasal parti kurma çalışmaları yürütüyordu. Yeni Meclis’in 11 Ağustos 1923’te kurulması sonrası 9 Eylül’de Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri kadrolarından oluşan Halk Fırkası (CHP) kuruldu.

  13. BAĞIMSIZLIK SAVAŞI 29 Ekim 1923 tarihinde beklenen oldu ve Cumhuriyet ilan edildi. Artık sıra yeni ve çağdaş bir devlet ve toplumun kurulması için gerekli devrimlere gelmişti. Sonuç olarak Kongar’a göre Ulusal Bağımsızlık Savaşı, yönetici seçkinler ile güçsüz ara sınıfların gerçekleştirmekte olduğu birliğin ilk adımlarını oluşturuyordu. Osmanlı İmparatorluğu’nun asker ve sivil bürokratlarının Mustafa Kemal safına katılan kimi kesimler, eylem içinde ana güç durumuna gelmiş ve bu arada ayan, eşraf ve ulema ile yakın bir işbirliği gerçekleştirmişlerdi. Mustafa Kemal de bu grupların desteğiyle Milli Mücadele’yi sağlam temellere dayandırmak istemişti. Merkezi iktidar ile yüzyıllar boyu çatışma içinde olan çevresel güçler böylelikle ilk defa merkezle entegre olmaya başladı. Ancak çevresel güçlerin bir kısmı zaman içerisinde Çerkes Etem örneğinde olduğu gibi Mustafa Kemal’le ters düştü. Sonuçta ortada büyük bir liderlik başarısı ve büyük bir askeri ve siyasi zafer vardı. Ve başarı en çok Mustafa Kemal’indi…

  14. ATATÜRK DEVRİMLERİ Türkiye’nin düşünsel ve siyasal yaşamında Atatürk Devrimleri adı verilen atılımlar yeni Türk toplumunun temellerini oluşturmuştur. Bu devrimlerin genel nitelikleri, Türk toplumunun çağdaşlaşmasındaki diyalektik sürece ışık tutar. Bu nedenle en başta bu niteliklerin belirlenmesi gerekir. Atatürk devrimlerinin birinci niteliği, devletçi-seçkinci bir grup tarafından geniş halk kitlelerine tepeden inme biçimde uygulanmış olmalarıdır. Bu devletçi-seçkinci grup, Osmanlı geleneğinin bir ürünüydü ve Cumhuriyetin ilk yıllarında ortada görülen tek toplumsal ve siyasal güçtü. Devrimlerin ikinci niteliği Batı tipi bir toplum yaratmaya yönelmiş olmalarıydı. Bir başka deyişle, bu devrimler Batı’da görülen toplum modellerinden esinlenerek uygulamaya konulmuşlardı. Üçüncü nitelikleri, devrimlerin hepsinin aynı zamanda topluma sunulmamış olmasıydı. Dördüncü olarak da bütün devrimlerin temelinde kuramsal açıdan halk egemenliği ilkesinin yatmasıdır.

  15. ATATÜRK DEVRİMLERİ Atatürk döneminin ortalarına doğru, tüm Kemalist eylem, evrimleri kapsayan bir biçimde Kemalizm ya da Atatürkçülük adı altında bir ideoloji olarak biçimlendi. İdeoloji olarak Kemalizm Cumhuriyet’ten önce yoktu. Cumhuriyet’ten sonra Atatürk’ün eylemlerine göre oluştu ve gelişti. Bu anlamda Kemalizm başarılı uygulamaya dayanan pragmatik bir ideoloji niteliğini taşır. Kemalist ideolojinin bu niteliğinin ardında yatan temel neden, Atatürk İhtilali’nin siyasal zorunluluklardan doğmuş ve dış dünyadan etkilenmiş bir devrim oluşudur. Bir başka deyişle, Kemalist devrim bir sınıfsal devrim özelliği göstermiyordu ve Mustafa Kemal bir sosyal sınıfın ve grubun sözcüsü değildi. Kökeni bakımından Osmanlı dönemindeki yönetici sınıfın bir mensubuydu. Bu nedenle Kemalist Devrim Osmanlı’daki yönetici sınıflarla ara sınıfların işbirliğinde gerçekleşmiş bir bağımsızlık savaşı ve sonrasındaki siyasal, kültürel ve ekonomik reformları anlatmak için kullanılır.

  16. ATATÜRK DEVRİMLERİ Atatürk devrimleri öteki amaçlarının yanında Osmanlı’da çok uzun süredir devam eden “kültürel ikilik” sorununa çözüm bulmak istemiştir. Toplumda aydınlarla kitlelerin kullandıkları ortak bir dil ve kültürün olmaması sebebiyle yapılan reformlarla seçkin-halk ikilemi ortadan kaldırıldı. Latin alfabesiyle herkesin kolay bir şekilde okuma-yazma öğrenmesinin yolu açıldı. Salt öykünmeciliğe karşı olan Atatürk, Batı’dan aldığı ileri kurumları milli değerlere dayandırmaya çalıştı ve Türkiye’ye özgün bir model yaratmak istedi. Bunu yaparken bilimsel düşünceyi (pozitivizm) ve toplumsal ihtiyaçları (pragmatizm) ön plana çıkardı. Osmanlı İmparatorluğu’ndaki bütün Batılılaşma çabaları gerici ve tutucu tepkilerle karşılaşmıştı. Osmanlı toplumunun ikili kültürel yapısını pekiştiren bu tepkiler, devletin ve toplumun dinsel ve geleneksel yapısından kaynaklanıyordu. Bazen padişahın siyasal gücü bile bu tepkileri önlemeye yetmiyor, bu nedenle modernleşme çabaları ite kaka yapılıyor ve sonu hüsran oluyordu.

  17. ATATÜRK DEVRİMLERİ Osmanlı dönemindeki modernleşme çabalarının başarısızlıkla sonuçlanmasının bir başka nedeni de, yapılan eylemlerin niteliğiydi. Bu eylemler, gerekli toplumsal, ekonomik ve siyasal temelleri atmadan, Batı kurumlarını, tıpkısıyla aktarmaya çalışıyorlardı. Bu anlamda Batılılaşma çabaları umutsuzdu, çünkü İmparatorlukta bunlar için gerekli geçmiş ve ortam yoktu. Atatürk’ün Batılılaşmaya ilişkin olarak gerçekleştirdiği eylem iki yönlüdür. Birincisi, toplumun güç dağılımını, dinsel-geleneksel nitelikten çağdaş-demokratik niteliğe aktarmıştır. Halk egemenliği kavramını yeni toplumu yaratmakta temel öğe kullanmıştır. Bu nedenle modern demokratik değerlerin temelini attığı söylenebilir. İkinci olarak, Mustafa Kemal devrimlerini topluma bölük pörçük uygulamalar biçiminde değil, tutarlı bir bütünün anlamlı parçaları olarak sunmuştur. Yaklaşık 10 yıllık bir süreç içinde bütün devrimler yeni bir düzenin ayrılmaz parçaları olarak gerçekleştirilmişlerdir.

  18. ATATÜRK DEVRİMLERİ Atatürk siyasal gücü yalnızca kendi elinde toplamakla yetinmemişti. Aynı zamanda dini ve geleneği, bir siyasal güç kaynağı olarak baskı altına almış ve toplumu bu açıdan yeni devrimlere hazırlamıştır. Bu yaklaşımdan dolayı Atatürkçülük dine karşı bir öğreti olarak haksız bir şekilde damgalanmıştır. Oysa ki Atatürkçülüğün, bir siyasal güç kaynağı olma niteliğini elinden almaktan başka, İslam dini ile bir ilişkisi yoktur. Atatürk padişah ve geleneksel otoriteyi de ortadan kaldırarak halk egemenliğinin yolunu açtı. Bazı tepkilere rağmen 1 Kasım 1922’de saltanat kaldırıldı. Cumhuriyet’in ilanı da halk egemenliğini perçinleyen bir durumdu. Hilafetin kaldırılması ise bir sonraki adımdı. 3 Mart 1924’te halifelik kaldırıldı ve son halife Abdülmecid Efendi gönderildi. Halifeliğin kaldırıldığı gün Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile bütün eğitim kurumları tek ilke çerçevesinde (çağdaş eğitim) birleştirildi.

  19. ATATÜRK DEVRİMLERİ Aynı tarihte çıkan üçüncü bir yasayla da Şeriye ve Evkaf Vekaleti kaldırılmıştı. Aynı yasa Erkanı Harbiye Velaketini de kaldırıyordu. Bu devrimlerle beraber askerler ve din adamları günlük siyaset dışında bırakılmışlardı. Atatürk askeri ve dinsel etkinliklerin siyaset dışı tutulmaları görüşüne yürekten inanmıştı. Bu fikri İTC zamanında beri sürekli olarak savunuyordu. Atatürk dinsel bakanlığı askeri bakanlıkla aynı anda kaldırarak gelen tepkileri de göğüsleyebilmeyi yaşamıştı. Eğitimin ve devletin laikleştirilmesi tek bir adımda aynı anda gerçekleştirilmişti. Atatürk tasarladığı devrimleri uygulamaya konulmasında kararlı ve çabuk eyleme inanırdı. Bu devrimleri takiben 17 Şubat 1926’da yeni Medeni Yasa Meclis tarafından kabul edildi. Bu yasa İsviçre’den kimi değişiklikler yapılarak aktarılmıştı. Aynı gün, yeni Ticaret, Ceza ve Borçlar yasaları da yürürlüğe girdi. Devletin laikleştirilme eylemi anayasada yapılan değişikliklerle tamamlandı. 2. maddedeki “devletin dini İslam’dır” ibaresi çıkarıldı.

  20. ATATÜRK DEVRİMLERİ Atatürk toplumun kültürel niteliklerini ve bu arada genel görünüşünü de değiştirmek istiyordu. Bu yüzden günlük giyim-kuşam alışkanlıklarını etkilemeye kararlıydı. 25 Kasım 1925 tarihinde fesi yasaklayan ve herkesin şapka giymesini zorunlu kılan bir yasa çıkarıldı. En tutucu kentlerden olan Kastamonu’da şapkayı halka bizzat tanıtan Atatürk Türklerin Batı medeniyetinin bir parçası olmasını istiyordu. Kimi devrimler de Batı dünyasına katılmanın zorunlu sonuçları olarak ortaya çıktı. Örneğin, Türkiye’nin çağdaşlaşma atılımı ile çağdaş dünyanın gerekleri, takvim ve saatin değiştirilmesinde çakıştı. Hicri ve Rumi takvimler Batı takvimi ile değiştirildi. Alaturka saat hesabı da 1925’te Batı’nın kullandığı saat düzenine uyduruldu. Hafta sonu dinlenme günü de Cuma’dan Pazar’a alındı. Ayrıca Paşa, Bey, Efendi gibi ünvanlar kaldırıldı. Soyadı yasası, Latin harflerinin kabulü, rakamların değiştirilmesi gibi devrimlerle çağdaşlaşma pekiştirildi.

  21. ATATÜRK DEVRİMLERİ Türkiye’de Batılılaşma Atatürk’ün kafasında ulusal gelişme olarak biçimlenmişti. Bu ulusçu yaklaşım dört alanda yapılan devrimlerle çok daha güçlendirilmeye çalışılmıştır. İlk alan Türk dilidir. Arapça ve Farsça sözcüklerle dolu Osmanlıcaya karşı dilin Türkçeleştirilmesi ulusal bütünlüğü sağlamak için önemli bir adımdı. Böylelikle seçkin-halk ikilemi de ortadan kaldırılıyordu. İkinci önemli alan tarihti. Türk tarihinin tam bir incelenmesine girişildi. Türk ulusunun tarihi artık Osmanlı’dan bağımsız olarak araştırılıyordu. Bu amaç için kurulan Türk Tarih Kurumu büyük katkılarla ulusal kimliğin güçlenmesine yardımcı oldu. Ulusal devrimlerin yöneldiği üçüncü alan, ekonomik ve özellikle tarımdı. Ulusal bir ekonomi yaratmak çabalarına, devletin ekonomik etkinlikleri ve ulusal bir burjuvazinin desteklenmesi yoluyla girişildi. Dördüncü alan dış siyasetti. Yeni Türk devleti, Osmanlı İmparatorluğu’ndan değişik bir dış siyaset izliyordu. Barış ilkesine dayalı ve yabancı ülkelerden çok daha bağımsız bir dış siyaset uygulamasına girişildi.

  22. ATATÜRK DEVRİMLERİ Atatürk devrimleri uygulamaya dönük bir biçimde sağlam bir kuramsal ya da öğretisel temele oturtulmadan gerçekleştirilmişti. Ancak devrimlerin halk tarafından yeterince benimsenmediği Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve Serbest Fırka deneyimlerinde görülünce, bir ideolojiye gereksinim duyulduğu fikri ortaya çıktı ve bu ihtiyaçtan dolayı Kemalizm veya Atatürkçülük görüşü yaratıldı. CHP’nin 1927’deki Parti Kurultayı bir ideolojinin biçimlenmesi açısından önemli bir olaydı. Kurultayda Atatürk 6 gün süren bir söylev verdi ve yeni bir tüzük kabul edildi. Parti tüzüğü, Cumhuriyetin korunması, dinin siyasetten ayrılması, Türk dilinin ve kültürünün ulusal bütünlüğü sağlayıcı araçlar olarak geliştirilmesi konularında kesin bir tutum belirliyordu. Kemalizm’in bir ideoloji olarak biçimlenmesi CHP’nin 1931’deki 3. kurultayında tamamlandı. Laiklik, devletçilik ve devrimcilik ilkeleri cumhuriyetçilik, ulusçuluk ve halkçılık ilkelerine eklenmişti. Bu altı ok CHP’nin simgesi kabul edildi.

  23. ATATÜRK DEVRİMLERİ Atatürkçü ideoloji Osmanlı İmparatorluğu’nun acılı çöküş yıllarında gelişmeye başlamıştı. Genç Osmanlılar, Jön Türkler ve İTC’nin de Kemalizm’in gelişmesinde önemli rolleri olmuştu. Fakat Atatürkçülük ile Kemalist eylemden önceki Batılılaşma ve çağdaşlaşma arasındaki fark, Cumhuriyetçilikte belirlenir. Padişahı ve geleneksel güç yapısını ortadan kaldırarak, Atatürk başarılı bir devrimci olarak kendi şansını kendi yaratmıştır. Altı Ok’u oluşturan önemli ilkelerden olan milliyetçilik ya da ulusçuluk İTC döneminde geç ortaya çıkan Türk milliyetçiliğinin Batılı modern ulus devlet kalıplarında yeniden düzenlenmesiydi. Atatürk Ziya Gökalp’in fikirlerinden büyük ölçüde etkilenmişti. Ancak onun Türkçü fikirlerini yeniden düzenleyerek ulusal devletle sınırlı tutmuş ve yayılmacı amaçlar gütmemiş, dahası kendi içerisindeki farklı etnik gruplara da eşit yurttaşlık temeli sunarak ırkçı ve etnik değil, sivil ve kültürel bir milliyetçilik hedeflemiştir. Dahası Atatürk milliyetçiliğe emperyalizme karşı duruşuyla mazlum milletlere örnek olan anti-emperyalist bir ilkedir.

  24. ATATÜRK DEVRİMLERİ Cumhuriyetçilik ve ulusçuluk birbirini tamamlayan iki ilkeydi. Artık egemenliğin dine ya da geleneksel otoriteye dayalı bir kişi ya da elit gruba verilmesindense, egemenliğin kayıtsız şartsız millete verilmesi fikri Atatürk’ün kafasında belirmişti. Bu nedenle yeni Türk devleti bir Cumhuriyet rejimi olmalıydı. Bir diğer önemli ilke olan Halkçılık ise Osmanlı’daki seçkin-halk ikilemini ortadan kaldırarak, kanunlar önünde eşitliği yaratmak istiyor ve buna ek olarak toplumu sınıflara dayalı çatışmacı parçalardan ziyade dayanışma içindeki (solidarizm) farklı meslek gruplarından oluşan bir bütün olarak tasavvur ediyordu. Böylelikle Batı’daki sınıf kavgalarının önüne geçilmesi ve daha eşit bir toplum yaratılması umuluyordu. Devletçilik de bu doğrultuda sermaye birikimi olmayan yeni devletin milli iktisat politikalarıyla hem sermaye, hem de devlet yatırımlarıyla kalkınmasını öngörüyordu. Batı’nın dayattığı liberalizme bir tepki olarak ülkenin kendi kendine yeterliliği ve yerli üreticinin korunması esastı.

  25. ATATÜRK DEVRİMLERİ Atatürk ilkelerinin belki de en önemlisi olan laiklik çağdaş devlet kuramını tamamlayan siyasal, hukuksal ve toplumsal bir ilkeydi. Laiklik de Osmanlı dönemindeki yanlışlara tepki olarak ortaya çıkmıştı. Devlet ile dinin ayrılması bakımından, siyasal bir ilke olmasının ötesinde de özellikleri vardı. Aynı zamanda dinin hukuksal, eğitimsel ve kültürel yaşamdan soyutlanması amacını taşıyordu. Hemen hemen bütün devrimler laiklik ilkesine dayandırılmıştı; eğitimin birleştirilmesi, yeni medeni yasanın kabulü, halifeliğin kaldırılması bunlara örnek gösterilebilir. Laiklik ilkesinin en önemli özelliği egemenliğin kaynağı olarak Tanrı’yı değil halkı kabul etmesiydi. Böylece demokrasinin de temelinde yer alıyordu. Bir başka ilke ise devrimcilik idi. Devrimcilikle hem cumhuriyet devrimlerinin korunması, hem de koşullara koşut olarak devrimin sürekli yenilenmesi amacı güdülüyordu. Bu Kemalizm’in dinamik ve yenilikçi özelliğiydi.

  26. 88. YILINDA CUMHURİYET Bu sunumda dinlediğiniz bilgiler büyük ölçüde Sayın Prof. Dr. Emre Kongar’ın “21. Yüzyılda Türkiye” adlı kitabından derlenmiştir. Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim. Cumhuriyet sizlerin mücadelesi ve azmiyle daima var olacak ve yeni başarılara koşacaktır.

More Related