210 likes | 253 Views
4. İnsanların Seviyelerine Göre Konuşmak. İnsanların olayları algılama biçimi onların sosyal, kültürel ve ekonomik durumlarına göre farklılık arzeder . İnsanlığın büyük öğretmeni Sevgili Peygamberimiz her yaştan insana İslam’ı anlatırken onların seviyelerini göz önünde bulundurarak anlatırdı.
E N D
İnsanların olayları algılama biçimi onların sosyal, kültürel ve ekonomik durumlarına göre farklılık arzeder. İnsanlığın büyük öğretmeni Sevgili Peygamberimiz her yaştan insana İslam’ı anlatırken onların seviyelerini göz önünde bulundurarak anlatırdı.
Hatta sahabelerden Muâviye b. Hakemdiyor ki: “Resûlullahtan önce ve sonra ondan daha iyi bir öğretmen görmedim. Hiçbir zamanbana kızmadı, beni ayıplamadı ve incitmedi.” Bu durum Peygamberimizin çevresine karşı nekadar duyarlı olduğunu ve insanları önemsediğini göstermektedir.
Peygamberimiz, bir peygamber olduğu için her seviyeden, her çeşit insanla görüşüyordu.Bunların içinde devlet başkanları, zengin ve soylu kimseler olduğu gibi, fakirler, köleler, yetimler,kadınlar ve çocuklar da bulunuyordu. O, yaşam tarzları, yaşları ve huyları birbirinden faklı insanlarla ilişkisini doğru, sağlıklı ve etkili bir biçimde sürdürüyordu. Her zaman onlarla iyi ilişki kuruyor, onlara nazik ve içten davranıyordu.
İnsanlara Allah’ın emirlerini anlatırken onların anlayacakları şekilde ve ihtiyaçlarına göre anlatırdı.Karşısındaki insanların ihtiyaçlarına göre en gerekli cevabı verirdi. Mesela; “Amellerin enhayırlısı hangisidir?” diye soran birine, “Vaktinde kılınan namaz”derken, diğerine, “Ana babanaiyilik etmendir” şeklinde cevap vermişti.
Peygamberimizin bu şekilde cevap vermesi, karşısındaki kişinin hangi noktada eksikliği olduğunu bilmesinden kaynaklanmaktadır. O, çevresindekileri iyi tanır ve onların ihtiyaçlarını dikkate alırdı.
Peygamberimizin insanlara bazı şeyleri yasaklarken bunu aşama aşama yapması onun peygamberlik görevini yerine getirirken insanların ruh halini ne kadar önemsediğini de gösterir
. Çöl halkından olan ve şehir kurallarını fazla bilmeyen bedevilerin bazen kaba saba ve yüksek sesle konuşması, Efendimizin çevresindeki sahabelerin canını sıkardı. Fakat Peygamberimiz onların incitilmelerini kesinlikle istemezdi.
Peygamberimizi hayranlıkla izleyen sahabeler de böylece insanlara nasıl davranılması gerektiğini öğrenmiş olurlardı. Onun bu herkese karşı anlayışlı tavrı İslam dininin insanlar arasında sevilmesini ve kabullenilmesini kolaylaştırdı. İnsanların kalplerinde birbirlerine karşı sevgi ve saygı oluşturdu.
Empati kendini başkasının yerine koyarak düşünme ve karar vermektir. Sadece kendini düşünmemek, başkalarının da benzer istekleri, hayalleri, üzüntüleri olabileceğini hissedebilmektir.
Peygamber Efendimiz bir gün ashabından birine, “Yezidb.Esed, söyle; Cennete girmek ister misin?” diye sormuştu. Sahabe “Evet Ya Resûlallah” deyince Hz. Peygamber ona, “Kendin için istediğini kardeşlerin için de iste!” diyerek başkalarını da düşünmeve hissetmeye çalışma konusunda onu uyarmıştır.
Peygamberimiz söz ve davranışlarında insanlara kaba davranmaz, kimseye de böyle davranılmasını istemezdi. İki kişinin üçüncü kişiyi dışlayarak aralarında konuşmalarının uygun olmadığını,bunun yalnız kalan kişiyi üzebileceğini belirtirdi.
Peygamberimiz, sadece kendini düşünmezdi. Şahsına yapılan haksızlıklarda öfkelenmez veintikam peşinde koşmazdı. Ama başkalarının çektiği sıkıntılara ve dışlanmalara tavır koyardı.
Herkesin köleleri aşağıladığı bir dönemde Hz. Peygamber, onlarla aynı sofraya oturur, arkadaşlık yapar ve onlara önemli görevler verirdi. Böylece kalplere ve zihinlere herkesin eşit olduğu düşüncesini yerleştirirdi.
Çevresindekiler onun bu tavrı sayesinde herkesin aynı hayatı paylaştığını, haksızlık karşısında aynı şeyleri hissedebileceğini kavramış olurdu. Bir gün karşısında heyecanlanıp titreyen birisinin hâlini görünce; “Arkadaş titreme! Ben kral değilim. Ben de senin gibi kurutulmuş et yiyen bir kadının çocuğuyum.” buyurarak onu rahatlattı. İnsanlık onurunu yücelten bu tavrıyla bütün insanlığa iyi bir örnek oldu.
Ashabının ona gösterdiği saygı ve hürmete rağmen o kendisini sıradan ve halktan biri görür,onlar gibi yaşardı. Peygamberlikten dolayı hiçbir zaman kendisine ayrıcalık gösterilmesini istemezdi.O, “Bir köle nasıl yemek yerse ben de öyle yemek yerim. Köle nasıl oturuyorsa ben de obiçimde otururum.”derdi.
İnsanlar arasında bazen yanlış anlaşılmalar olabilir ve hataya düşülebilir. Peygamber Efendimiz böyle bir durumda “Hatasından dolayı özür dileyen kardeşinin özrünü kabul etmeyen cennette yanıma gelmesin!” diyerek bu konudaki tavrını ve düşüncesini açık bir şekilde ortaya koymuştur.
Hendek savaşından önce Medine’nin etrafına hendek kazılırken bütün sahabeler çalışıyor,bir an önce işlerini bitirmeye gayret ediyorlardı. Yiyecek bir şey bulamadıklarından, açlıklarınıbastırmak için karınlarına taş bağlıyor, o şekilde hendek kazmaya devam ediyorlardı.
Peygamberimizde kendisini onlardan farklı görmeden eline kazmayı alıyor, çalışıyor, o da açlıktan karnına taş bağlıyordu. Kuba Mescidi’nin ve Medine’deki Mescid-i Nebi’nin inşaatında da Peygamberimiz bir işçi gibi çalışmış, sahabelerle sırtında kerpiç taşımıştır.