910 likes | 1.51k Views
GELİŞİM PSİKOLOJİSİ. Murat CİVELEK (Rehberlik ve Eğitim Bilimleri Uzmanı) http://www.rehberlik.biz.tr civelek.murat@gmail.com civelek_murat@yahoo.com. 5 . ÜNİTE KİŞİLİK GELİŞİMİ BÖLÜM 2: PSİKO-SOSYAL KURAM (ERİKSON). KPSS’de bu bölümden her yıl ortalama 3-4 soru gelmektedir.
E N D
GELİŞİM PSİKOLOJİSİ Murat CİVELEK (Rehberlik ve Eğitim Bilimleri Uzmanı) http://www.rehberlik.biz.tr civelek.murat@gmail.com civelek_murat@yahoo.com
5. ÜNİTE KİŞİLİK GELİŞİMİ BÖLÜM 2: PSİKO-SOSYAL KURAM (ERİKSON)
KPSS’de bu bölümden her yıl ortalama 3-4 soru gelmektedir. Bu bölümdeki sorular, genellikle bilgi sorusu şeklindedir. Ünite Analizi
PSİKO-SOSYAL KİŞİLİK KURAM (ERİKSON) • Erikson, Freud’dan etkilenmiştir. Freud’un kuramını tümüyle reddetmek yerine bu kuramı genişletmiş ve geliştirmiştir. Fakat kuramında libidoya daha az önem vererek egonun ve sosyal güçlerin önemine değinmiştir. Freud’dan farklı olarak kişilik gelişiminde, biyolojik etmenlerin yanı sıra sosyal çevrenin de etkisini kabul eder. • Freud normal dışı davranışlar üzerinde dururken, Erikson daha çok normal ve sağlıklı gelişim üzerinde durmuştur. Erik ERİKSON (1902 - 1994)
Erikson, Freud’dan farklı olarak, kişilik gelişiminde sadece yaşamın ilk yıllarının (0-6 yaş) önem olmadığını, tüm yaşam boyunun kişilik açısından önemli olduğunu ve devam ettiğini ileri sürmektedir. Erikson, Freud’dan farklı olarak, insanın doğuştan yıkıcı değil akılcı bir varlık olduğunu ileri sürer. Erikson’a göre benlik gelişimi, belirli zaman dilimleri içerisinde biyolojik temelli ve aşamalı olur (epigenetik ilke). Her zaman bölümünde (evrede) kişilik, belli gelişim özelliklerini kazanmakta, sorunları çözmekte ve her evreye ait psikososyal kriz konularını atlatmaktadır. Freud’a göre belli bir dönemde ortaya çıkan sorunlar veya sağlıklı şekilde atlatılamayan bir dönem, sonraki gelişim dönemlerini de etkiler ve bunlar sonraki dönemlerde telafi edilemezler.Erikson’a göre ise birey yaşam boyunca, gelişim dönemlerinin her birinde farklı bir çatışma, karmaşa durumu (psikososyal kriz) yaşar. Bir dönemdeki kriz atlatılmazsa sonraki dönemlerde de devam eder fakat çözüme kavuşturulabilir. Yani Freud’dan farklı olarak gelişim krizleri sonraki dönemlerde telafi edilebilirler.
1-) Aşamalı oluşum (Epigenetik) ilkesi: Her organizmanın kendine özgü bir taban planı vardır. Organizmanın (dolaysıyla kişiliğin) parçaları bu taban plana göre belli bir zamana ve sıraya göre gelişir. Her dönem kendisinden sonra gelen dönem için bir basamak oluşturur ve bir dönem önceki dönemlerin etkisi ile biçimlenir. Önceki dönem sonraki dönemlerde gelişecek olan çekirdek özellikleri içinde taşır. Böylece kişilik gelişmesi, yaşamın ilk günlerinden başlayarak birbiri üzerine binen ve birbirini hazırlayan basamaklardan ilerleyerek oluşur. Bu oluşum süreci içinde her dönemin kendisine özgü gereksinimleri, tamamlanacak görevleri, çözülecek sorunları, özgül bunalımı vardır. Normal kişilik gelişmesi bu gereksinimlerin karşılanması, sorunların çözülmesi, görevlerin uygun zamanda tamamlanması, bunalımın atlatılması ile gerçekleşir. A. PSİKO-SOSYAL KURAMDA TEMEL KAVRAMLAR
2-) Organ işlev biçimi:Erikson'a göre, belli bir dönemin ağırlık noktası olan bölgeye ilişkin temel işlevler bütün organizmaya yayılarak organizmada egemen bir işlev biçim oluşturur. Mesela; Oral dönemde ağız bölgesinin temel işlevi içe almadır. Ancak, bu dönemde organizma bütün yüzeyi, bütün duyu organları ile de bu işlevi kullanmaktadır. Yani yalnız ağız aracılığı ile değil, bütün duyu yolları ile dışarıdan gelen "uyaran besilerini" içe alarak beslenir. Bu uyaran besileri annesinin sevgisi, sesi, ninnisi, yüzü ve çevreden gelen değişik uyaranlardır. Bu durum yalnızca ağız bölgesinin işlevi değildir. Ağız bölgesine özgü bir işlev olan ve bu bölgeden kaynaklanan içe alma eyleminin tüm organizmaya yayılması ile genel bir davranış biçimi oluşmaktadır.
4-) Psiko (ruhsal)-sosyal dönemler:Erikson, organ işlev biçimlerinin ve toplumsal etkileşmelerle oluşan işlev örüntülerinin gelişmeleri ile her dönemde benliğin (egonun) özel bir bunalımdan (krizden) geçerek, o döneme özgü benlik sorununu çözdüğünü, bir gelişmeyi tamamladığını ve özel bir benlik öğesinin temel taşını kazandığını tanımlar. Her dönem birbirine karşıt iki temel öğe ile adlandırılır. Mesela; dürtüsel açıdan "oral" adını alan ilk dönem ruhsal-toplumsal açıdan "temel güvene karşı -temel güvensizlik " dönemi adını alır. Buna göre, bu evrede sağlıklı çocuğun kazandığı ilk benlik gücü "temel güven duygusu" dur. Ama bireyde ne denli güven duygusu olursa olsun, bir "temel güvensizlik duygusunun" çekirdeği de karşıt bir öğe olarak bulunur. Önemli olan aradaki dengenin olumlu öğe doğrultusunda gelişmesidir. Aşırı güvensizlik yönünde gelişme ağır ruhsal bozuklukların kaynağı olabilir.
3-) Toplumsal işlev örüntüsü:Her dönemin kendine özgü organ işlev biçimi toplumsal çevre ile sürekli etkileşim içindedir. Mesela; oral döneme özgü içe alma işlevi dışarıdan verilen besi ve uyarıları organizmanın içine aktarır. Çaresiz ve bağımlı olan bebek, ancak çevrenin kendisine vermesi ile yaşayabilir. Yani burada alıcı bir organizma ile verici bir çevre karşılıklı bir ilişki içerisindedir. Başkalarından verileni alma-alabilmeyle uğraşarak alma-alabilme ve giderek de verme-verebilme yetilerini kazanmaktadır. İçe alma bir organ işlevi biçimi, alma ve verme ise toplumsal bir işlev örüntüdür. İçe alma, işlev biçimi organizmada yaygın bir psikobiyolojik eğilim; almak ya da vermek de toplumsal alışveriş anlamı taşıyan bir benlik yetisidir.
B. PİAGET’İN BİLİŞSEL GELİŞİM DÖNEMLERİ 0-1 yaş • Temel güvene karşı güvensizlik (Bebeklik dönemi) 1-3 yaş • Özerkliğe karşı kuşku ve utanç (İlk çocukluk dönemi) 3-7 yaş • Girişimciliğe karşı suçluluk (Okul öncesi dönem) 7-11 yaş • Başarıya karşı aşağılık/yetersizlik duygusu (İlköğretim dönemi) 11/12-18 yaş • Kimliğe karşı kimlik-rol karmaşası (Ergenlik dönemi) 18-35 yaş • Yakınlığa karşı uzaklık-yalnızlık-yalıtılmışlık (Genç-İlk yetişkinlik) 35-65 yaş • Üretkenliğe karşı durgunluk (Orta yetişkinlik dönemi) 65 yaş ve üstü • Benlik bütünlüğüne karşı umutsuzluk (İleri yetişkinlik-Yaşlılık dönemi)
1) Temel güvene karşı güvensizlik/Bebeklik dönemi (0–1 yaş) Bu dönem, Freud’un Oral döneminin karşılığıdır. Sağlıklı kişilik gelişiminde ilk olarak bireyin kendisine, başkalarına ve dış dünyaya güven oluşturması önemlidir. Bu nedenle ilk kazanılması gereken özellik güven duygusudur. Bu dönemde etkili olan sosyal çevre anne-baba veya onun yerine geçen bakıcısıdır. Bu dönemde bebekler yakın çevresindeki bu bireylere bağlanma eğilimini göstermektedir. Yakın çevredeki anne-babaya veya bakıcıya bağlanma, güven duygusunu etkileyen faktörlerin başında gelmektedir.
Temel gereksinimlerinin karşılanmasında tamamen dışa bağımlı olan bebeği, anne-babası veya bakıcısı yeterince besler, sevgi ve ilgi gösterir ve de onu korursa bebek kendini güvende hissedecektir. Böylece bebekte güven duyguları (ve dolayısıyla da umut duygusu) gelişmeye başlayacaktır. Tersi durumda bebekte güvensizlik duygusu gelişecektir. Temel güven duygusundan yoksun olarak yetişmiş çocuklar, ileriki yaşamlarında sosyal ilişki kurmaktan kaçınan, çekingen, kaygılı, kararsız ve kendine güvensiz olma gibi kişilik özellikleri geliştirirler. Yani güven duygusu, özellikle annelerin bebeklerin beklenti ve gereksinimlerini düzenli, zamanında ve tutarlı bir şekilde gidermeleri halinde oluşur. Çocuk hem kendine hem çevresine güven duyacaktır. Çocuk bu güven duygusunu daha sonradan tüm yaşamına genelleyecektir. Mesela; üniversiteyi yeni kazanan birey, gittiği yeni ortamdaki arkadaşlarıyla hemen iletişim kurabilmekte ve ortama kolayca uyum sağlayabilmektedir.
Güven duygusu yaşamın ilk 1 yıllık süreci için kritik dönemdir.
2010 KPSS • Gelişim psikolojisinde kullanıldığı anlamıyla “bağlanma” kavramı aşağıdakilerden hangisine işaret eder? • Belirli bir gelişim döneminin sağlıklı bir şekilde tamamlanamaması sonucu o dönemde takılı kalmaya • Çocuk ve bakım veren kişi arasında karşılıklı duygulanımı içeren fiziksel yakınlığı sürdürme isteğine • Ergenlik döneminde karşı cinsten özel biriyle tanışma isteğine • Çocuğun kendisi açısından önem taşıyan bir yetişkine yaşının gerektirdiğinden daha fazla bağımlı olmasına • Bir yetişkinin, birlikte olduğu kişiyle başkalarının ilgilenmesini istememesine
- Bowlby’nin Bağlanma Kuramı Bowlby’e göre özellikle 0-1 yaş döneminde bebekler yakın çevresindekilere bağlanma eğiliminde olmaktadırlar. Çünkü bu bağlanma ile bebek kendini daha güvende hissedecektir. Bağlanma“çocuk ve bakım veren kişi arasında karşılıklı duygulanımı içeren fiziksel yakınlığı sürdürme isteğidir.” Bağlanma, biyolojik temelli olan bir yakınlık ve ilişki kurma isteğidir. Yani öğrenilmemiş bir sosyal davranıştır. Bebeğin başlıca bağlanma davranışları ise emme, sokulma, uzanma, bakış, gülümseme ve ağlamadır. Üç türlü bağlanmavardır.
Bebekler bu dönemde anneleri yanlarından uzaklaştıkları zaman ayrılık kaygılarının bir göstergesi olarak ağladıkları gözlemlenmiştir.
2009 KPSS • Babası evden ayrıldıktan sonra, Azra’da gözlenen davranış değişikliklerinin nedeni aşağıdakilerden hangisidir? • Kaçınmalı bağlanma • Ayrılık kaygısı • Okul fobisi • Enuresis (altını ıslatma) • Öğrenme güçlüğü
2006 KPSS • İki yaşındaki Esra, annesi gözden kaybolduğunda huzursuzluk, gerginlik, ağlama ve benzeri tepkiler vermektedir. • Esra’nın böyle tepkiler vermesinin nedeni aşağıdakilerden hangisidir? • Henüz nesne devamlılığı kavramını kazanmamış olması • Bu yaşlardaki çocuklarda görülen benmerkezci düşünme biçimine sahip olması • Kayıtsız bağlanma stiline sahip olması • Bu yaşlardaki çocuklarda benzer durumlarda ortaya çıkan ayrılık kaygısını yaşaması • Bu yaşlardaki çocuklar gibi gerçeklik ilkesinden çok, haz ilkesine göre davranması
a) Güvenli Bağlanma:İhtiyaçları tutarlı, düzenli, zamanında karşılanan çocukların, anneye bağlandığı modeldir. Bebeğin bağlandığı bireye güvenin esas olduğu, sağlıklı duygusal bağlanmadır. Güvenli bağlanan çocuklar, anneden bir süreliğine ayrı kalma konusunda hiçbir sıkıntı çıkarmazlar, onun tekrar geri döneceğini bildiği için duyduğu gerilim normal seviyede olur ve geri döndüğünde sevinir. Bebek etrafta bağımsızca dolaşabilmekte, yabancılarla iletişim kurabilmektedir.
2003 KPSS • Kreşin kapısında annesinden onu öperek ayrılan ve kreşte arkadaşlarına ve öğretmenine hemen uyum sağlayan bir çocuğun davranışı aşağıdaki bağlanma türlerinden hangisine bir örnektir? • Kaçınan • Güvenli • Kaygılı • Kuşkulu • Saplantılı
b) Güvensiz-Kaçınan (Kaçınmalı) Bağlanma:Bebekle yeteri kadar ilgilenilmemesi, ihtiyaçların yeteri kadar karşılanmaması veya düzensiz karşılanması sonucu bu bağlanma modeli oluşur. Bebek artık iletişimin gerekliliğine inanmaz. Anneleri onları terk ettiklerinde bir sorun yaşamazlar, onlar ortamda olmadığı için tepki de göstermezler. Anneleri tekrar ortama girdiğinde, bir tepki ya da onunla gitme eğilimi de göstermezler. Yabancıların varlığına aldırış etmez. Kendi kendine yetebilmeye aşırı önem verir.
2010 KPSS • Lise 2. sınıf rehber öğretmeni Işıl Hanım “Ergenlerde Bağlanma Biçimleri” adlı bir seminere katıldıktan sonra, öğrencilerinin arkadaşlarına bağlanma biçimleriyle sosyal bir etkinliğe birlikte katılma istekleri arasında ilişki olabileceğini düşünür. Öğrencilerine Sosyometri uygular ve aşağıdaki sosyogramı hazırlar. Sosyogramda etkinliğe birlikte gitme isteğini düz, bunu reddetmeyi ise kesikli çizgilerle gösterir. Ayrıca çift yönlü ilişkileri ile tek yönlü ilişkileri ise → ile belirtir. • Kaçınmalı bağlanma biçimine sahip olanların kendilerini ve başkalarını olumsuz gördükleri, reddedilme korkusuyla yakın ilişkilerden uzak durdukları düşünüldüğünde, yukarıdaki sosyogramda bu tanıma uygun öğrenciler aşağıdakilerden hangisi olabilir? • Yalnız F • K ve S • L ve M • M ve T • L, M ve T
c) Güvensiz - Çelişkili - İkircikli (Kararsız) Bağlanma:Bebeklerin ihtiyaçlarının zamanında karşılanmaması veya ihtiyaçlarını karşılamada tutarsız olunması sonucu bu bağlanma oluşur. Yabancı ortamlarda bağlandığı kişilere sımsıkı sarılırlar, ayrılmak istemezler. Bağlandığı kişiler ortamdan ayrılırken aşırı üzüntü ve öfke duyarlar, döndüğünde ise ya ona sımsıkı sarılırlar ya da onu iterek, döverek, huzursuzluk çıkararak tepkilerini gösterirler. Yani çocuk fiziksel teması eş zamanlı olarak hem ararlar, hem de buna direnirler. Mesela; kucağa alındığında bebek ağlayabilir, aşağıya inmek içinde öfkeyle tepinirler.
- Örgütlenmemiş (Yönlendirilmemiş) Bağlanma: Bebekler, bazen yabancı durumlarda kaçınan ve çelişkili bağlanma türlerinin bir karışımı olan bu bağlanma tipini gösterir. Bağlandığı kişiyi çocuk korkutucu görür. Kararsız ilişkiler kurar.
Yetişkin Bağlanma Stilleri Bartholomew ve Horowitz (1991) Bowlby’nin kuramına dayanarak, benliğe ve başkalarına ait zihinsel modellerin olumlu ve olumsuz olma durumlarının çaprazlanmasından oluşan, dörtlü yetişkin bağlanma stilini geliştirmişlerdir.
a) Güvenli Bağlanma:“olumlu benlik” + “olumlu başkaları” Bu bağlanma stiline sahip olan kişiler sağlıklı bir kişilik yapılanmasına sahiptir. Hem kendilerine hem de diğer insanlara duydukları saygı ve güven yüksektirler. Güvenli bağlanma stili, kişinin ileri yaşamında içten, samimi ve uzun ilişkiler kurabilme, tutarlı davranışlar sergileme, doğal olma, iyi niyet ve yaşama karşı pozitif bir bakış açısı takınmak gibi beceriler olarak kendini gösterir. Güvenli bağlanan bireylerin, başkalarıyla kolaylıkla yakın olumlu ilişki kurdukları ve bu konuda daha az kaygı yaşadıklarını, başkalarının onayına daha az gereksinim duyduklarını ve dolayısıyla da özerk kalmayı başarabildiklerini belirtmişlerdir.
b) Saplantılı Bağlanma:“olumsuz benlik” + “olumlu başkaları” Saplantılı bağlanma stiline sahip olan kişiler başkalarına karşı olumlu duygular beslerken aynı duyguları kendi benliğine göstermezler. Kendilerini değersiz hisseder ve sevilmeye değer görmezler. Saplantılı bağlanma stiline sahip kişilerdeki en belirgin özellik kendine güven eksikliğidir; hem reddedilmekten hem de terk edilmekten korkarlar. Eksik olan güven duygusunu başkalarına bağlı kalarak, başkalarının boyunduruğunda onlara hizmet ederek tamamlamaya çalışırlar.Reddedilmek ve terk edilmek bu tarz bireyler için katlanılması güç bir durumdur. Bu nedenle ilişkilerinde kendilerini kanıtlama eğilimi gösterirler.
c) Kayıtsız Bağlanma:“olumlu benlik” + “olumsuz başkaları” Kayıtsız bağlanma stiline sahip kişiler olumlu benlik algısı oluşturmak için özerkliklerine oldukça önem verirler, yakın ve sosyal ilişkilerde bağımlı kalmayı reddederler. Bu nedenle bu kişiler, edilgen olarak yakın ilişkilerden kaçınırlar. Bağımsızlığa aşırı değer verirler, yakın ve sosyal ilişkilerin çok da önemli olmadığına inanırlar. Bunun sonucu hayatın kişisel olmayan alanlarında da (iş yaşamı, boş zamanları faaliyetleri) belli bir şahsa bağlı olmayan boyutlarına odaklanma eğilimi vardır.
d)Korkulu Bağlanma: “olumsuz benlik” + “olumsuz başkaları” Güvenli bağlanmanın tersine korkulu bağlanma stiline sahip bireyler kurduğu ilişkilerde hep güven sorunu yaşarlar.Reddedilmek ve incinmek gibi duygulardan kaçma amacıyla ilişkilerine hep bir mesafe koyarlar. Duygularını ifade etmekten, içten ve samimi ilişkiler kurmaktan kaçınırlar. Sosyal temas ve yakınlık isterler, fakat başka kişilere güvensizlik ve reddedilme korkusu yaşadıkları için sosyal onaya karşı aşırı bir duyarlılık gösterirler. Bu bireyler, reddedilme ihtimalini ortadan kaldırmak için sosyal ortamlardan ve yakın ilişkilerden kaçarak incinmemeyi güvence altına almaya çalışırlar.
2011 KPSS • Küçük bir kasabada doğan Fatma, çocukluğunda babasından sık sık dayak yer ve ev işlerinin ağırlığından bunalan annesinin ilgisinden de yoksun büyür. Lisede sınıf arkadaşları hangi bölümde okuyacaklarını uzun uzun araştırırken Fatma’nın tek düşüncesi evden uzaklaşmak olur. Açıkta kalmayacağı bölümleri tercih listesine yazar. Bunlardan birini kazanır ve üniversite eğitimi için İstanbul’a gider. Bu eğitimi sırasında, bazıları birbirine zıt olan çeşitli dinsel ve politik gruplara katılır fakat içlerinde barınamaz. Bir ara sınıf arkadaşı Emine ile eve çıkarlar ancak ona da yakınlık gösteremez, adeta kendisinden uzaklaştırır. Emine eşyalarını toplayıp evi terk ederken Fatma bunu umursamıyormuş gibi davranır çünkü o kimsenin yardımına gereksinim duymuyor ve her konuda kendine yetiyormuş gibi görünmek ister. Gerçekte kendine güvenmeyen, duygusal ama göstermeyi sevmeyen, sıkılgan, isteksiz ve duyarsız biri olarak Fatma’nın böyle görünmesi çok da zor olmaz. • Yukarıda anlatılanlara göre, Fatma hangi bağlanma biçimini geliştirmiş olabilir? • İkircikli • Saplantılı • Korkulu • Kayıtsız • Rol Karmaşası
2012 STS • Ainsworth ve arkadaşlarının bebeklerin bağlanma türlerini araştırdığı “yabancı durum” deneyinde, annesi bebeğin bulunduğu odadan çıktıktan sonra ve aynı odaya geri döndükten sonra bebeğin davranışları gözlenmiştir. Bazı bebeklerin anneleri odadan ayrıldığında aşırı olumsuz tepki verdiği, anneleri geri döndüğünde ise annelerine karşı tepkili ve kızgın davrandıkları görülmüştür. • Yukarıdaki tepkileri veren bebekler hangi bağlanma türüne sahiptir? • Güvensiz – uyumsuz • Güvensiz – kaygılı dirençli • Güvensiz – kaygılı kaçınmacı • Güvensiz – depresif • Güvensiz – organize olmamış
2) Özerkliğe karşı utanç ve kuşku/İlk çocukluk dönemi (1-3 yaş) Bu dönem, Freud’un Anal döneminin karşılığıdır. Bu dönem oyun dönemi olarak da adlandırılmaktadır. Çocuğun yürümeye ve konuşmaya başlaması ile annesine olan bağımlılığı azalır. Çocuk çevreyi tanımaya ve uyum sağlamaya çalışır. Çocuk özerk bir şekilde davranıp bağımsız eylemlerden zevk almaya başlar. Çocuğa kendi eylemlerini kontrol etme imkânı verilmesive bu tür eylemlerinden dolayı çocuğun ağır şekilde cezalandırılmaması çocuktaki özerklik duygusunun gelişmesini sağlayacaktır. Anne-baba, çocuğun bu eylemlerinde destekleyici ve yönlendirici olmalıdır. Kendi kendine yemek yeme, eşyalarını toplama, giyinme ve soyunma, giysisini seçme gibi davranışlarda çocuk teşvik edilmelidir.Böylece çocukta bağımsızlık duygusunun temelleri atılır.
Anne-babanın aşırı kısıtlayıcı, koruyucu ve cezalandırıcı olması, çocuğun kendi kapasitesi hakkında kuşkuya düşmesine ve utanç duymasına neden olacaktır. Ayrıca çocuk çekingen olma, kendi başına karar alamama, saldırganlık gibi davranışlar gösterecektir. İleriki yaşamlarda görülen inatçılık, cimrilik-eli açıklık, düzenlilik-düzensizlik bu dönemde geçirilen yaşantıların sonucudur. Mesela;annesini ütü yaparken gören Demet’in kendi kendine ütü yapmak istemesi.
2013 KPSS • Üç yaşındaki Can, annesinden kendisine omlet yapmasını ister. Annesi Can’a omlet hazırlarken Can da mutfak tezgâhının önüne çektiği taburenin üstüne çıkar. Annesine “Sana yardım etmek istiyorum. Yumurtaları ben kıracağım.” der. • Can’ın bu isteği, Erikson’un psikososyal gelişim kuramına göre aşağıdaki kavramlardan hangisiyle açıklanır? • Üretkenlik • Girişimcilik • Kendine güven • Özerklik • Çalışkanlık
2012 KPSS • Birgül’ün annesi; bazen ona bir zarar gelir diye, bazen de yapamaz, beceremez diye Birgül’ün yapacağı birçok işi kendisi yapar ve onun yapmasına izin vermez. • Annenin bu aşırı koruyucu tutumu, Birgül’ün öncelikle hangi kişilik özelliğini kazanmasını engeller? • Yeterlilik • Çalışkanlık • Özerklik • Özsaygı • Verimlilik
2001 KPSS • İki yaşındaki bir çocuk salıncakta yardımsız sallanmak istemekte, kendisini tutmaya çalışan annesinin ellerini itmektedir. • Çocuğun bu davranışı hangi gelişimsel özellikle açıklanabilir? • Yatkınlık • Özerklik • Üretkenlik • Özdeşim • Merak
2012 STS • Esra hanım üç yaşındaki kızı Elif’in çocuk parkında oynarken kendi yaşındaki diğer çocukların yapabildiği bazı farklı hareketleri deneme isteğini şiddetle reddetmektedir. Kızının bisiklete ve tahterevalliye binmesini de yasaklamıştır. • Erikson’un psikososyal gelişim kuramına göre, Esra Hanım’ın bu davranışı kızının hangi gelişimini sekteye uğratır? • Özerklik • Girişimcilik • Temel güven • Başarılı olma • Kimlik kazanma
3) Girişkenliğe karşı suçluluk duygusu/Okul öncesi dönem (3-7 yaş) Bu dönem, Freud’un Fallikdöneminin karşılığıdır. Çocuk bu dönemde, belli amaçlara yönelik girişimler başlatır ve sorumluluk almayı ister. Çocuk çevresinde olup bitenlere daha duyarlı ve meraklı hale gelmiştir. Çocuk çevresindeki olayları anlayabilmek için sık sık sorular sorar, keşfetmeye ve araştırmaya yönelik bağımsız bir takım girişimlerde bulunmak ister. Keşfetme ve araştırmaya yönelik girişimlerde çocuk enerjisini çeşitli etkinliklerle ortaya koymak ister. Fakat ciddi düzeyde artan girişkenlikle birlikte, problemli davranışlarda da bir artış görülür. Çünkü bu dönemde çocuğun kas-zihin koordinasyonu yeterince sağlanamamış ve ahlaki sistemi yeterince gelişmemiştir.
Bu nedenle çocuğun var olan enerjisinin olumlu hedeflere yöneltilmesi önemlidir. Çocuğu sorduğu sorular yüzünden azarlamak, cezalandırmak ya da uygun cevaplar vermemek ve araştırma çabalarının önüne geçmek çocuktaki girişimcilik duygusunu köreltecek ve kendini suçlu hissetmesine neden olacaktır. Böylece çocuk kendi kabuğuna çekilecektir. Mesela;“evin bir köşesinde duran eski radyoyu gören Hasan’ın içinde ne olduğunu merak ederek radyoyu sökerek incelemesi” girişimcilik duygusudur.
4) Başarıya karşı yetersizlik/aşağılık /İlköğretim (7-11 yaş) Bu dönem, Freud’un Gizil (Latent)döneminin karşılığıdır. Bu dönemde çocuk bir şeyler üretmek, yaptığı işlerde başarılı olmak, yaptığı işlerden beğeni toplamak, çevresi tarafından takdir edilmek isteyecektir. Yaptığı işlerde başarılı oldukça kendisine güven (akademik özgüven) duyacak, kendisine olan güveni arttıkça da çalışma ve başarılı olma güdüleri artacaktır. Aksi halde aşağılık ve yetersizlik duygularına kapılacaktır.
Bu dönemde çocuğu evde veya okulda başkalarıyla kıyaslamak (çalışkan veya tembel), çocuklardan yetenekleri üzerinde veya yetenek alanlarının dışında başarı talep etmek ve gelişim düzeylerine uygun olmayan sorumluluklar vermek olumsuz benlik gelişimine sebep olur. Bu nedenle sonuca değil, çocuğun yaptığı çabaya vurgu yapmak, çocuğa ilgi, yetenek ve gelişim düzeylerine uygun sorumluluklar vererek cesaretlendirmek gerekmektedir. Ayrıca bu dönemde okula yeni başlayan çocuklarda okul fobisi (korkusu) ortaya çıkmaktadır. Başarıya karşı yetersizlik krizini çözmede en önemli etken sınıf öğretmenidir.
2011 KPSS • Lise 1. sınıf öğrencisi Arda okul rehber öğretmenine şunları anlatır: • Bence ilkokul öğretmenlerinin insanlar üzerindeki etkisi en fazla. Örneğin bizim, öğretmenimiz matematik ve fen derslerine çok önem verirdi. Ben ise derslerde sürekli resim yapardım. Bu durum öğretmenimin hoşuna gitmez ve “Yaptığın resimler bir işe yaramıyor, ileride sakın resimle ilgili bir bölüm seçme.” diyerek benim şevkimi kırmaya çalışırdı. Ona çok kızardım ve dünyanın en iyi ressamı olacağım diye kendime sözler verirdim. Bu nedenle resim dergileri satın aldım, kurslara katıldım. Bu arada arkadaşlarımın benden daha iyi resim yapmalarına dayanamazdım. Örneğin, iki yıl önce bir resim yarışmasına katılmış, benden daha iyi resim yapan bir arkadaşıma da yarışmayı haber vermemiştim. Çok güzel olmasına karşın resmim dereceye giremediği için yıkılmıştım. • Erikson’un psikososyal gelişim kuramına göre, Arda’nın dünya çapında bir ressam olmaya yönelik çabaları, aşağıdaki duyguların hangisinden kurtulmaya yöneliktir? • A) Güvensizlik B) Umutsuzluk • C) Durgunluk D) Utanç • E) Yetersizlik
2007 KPSS Bir sınıf öğretmeni, öğrencilerin görsel sanatlar dersinde bazı araç ve gereçleri kullanarak bir şeyler oluşturma girişimlerini desteklemektedir. Erikson’un psikososyal gelişim kuramına göre, öğretmenin bu desteği aşağıdaki gelişimsel çatışmalardan hangisinin olumlu sonuçlanmasına yardımcı olur? A) Girişkenliğe karşı suçluluk B) Özerkliğe karşı utanç ve kuşku C) Temel güvene karşı güvensizlik D) Başarıya karşı aşağılık duygusu E) Kimliğe karşı rol karmaşası
2003 KPSS Psikososyal gelişim kuramına göre (Erikson), aşağıdakilerden hangisi ilköğretim düzeyindeki çocuklarda beceriklilik/çalışkanlık duygusunu geliştirmek için izlenebilecek yollardan biri değildir? A) Alacakları görevleri başarmaları için onları cesaretlendirmek B) Çok iyi örnekler gösterip onların davranışlarını bu örneklerle kıyaslamak C) Performanslar yönlerini değerlendirmek D) Onlara eksikliklerini giderebilecekleri ortamlar hazırlamak E) Gelişim düzeylerine uygun sorumluluklar vermek
2001 KPSS • Bir öğretmen, sınıf arkadaşları kadar hızlı okumayan öğrencisine: “Senin de yakında çok hızlı okuyabileceğini biliyorum. Matematik işlemlerinde çok başarılısın. Bunu da yapabilirsin.” demiştir. • Erikson’un “Psikososyal Gelişim Kuramı”na göre, öğretmen bu sözleriyle hangi gelişimsel soruna (kriz) çözüm bulmaya çalışmaktadır? • Başarıya karşı aşağılık duygusu • Kimliğe karşı rol karmaşası • Özerkliğe karşı utanç ve kuşku • Girişkenliğe karşı suçluluk • Üretkenliğe karşı durgunluk
2011 STS • Ali ve Mert’in bahçelerinde besledikleri kedinin yavruları olur. İki arkadaş önce ne yapacaklarını bilemezler. Anneleri onlara kutudan yuva yapabileceklerini söyler. Onlar önce bunu zor bulurlar fakat uğraşarak güzel bir yuvar hazırlarlar. • Erikson’un psikososyal gelişim kuramına göre, annelerinin önerileri, Ali ve Mert’te öncelikle aşağıdaki duygulardan hangisinin gelişmesinde etkili olur? • Güven • Özerklik • Girişkenlik • Başarı • Üretkenlik
2011 STS • Selin okulunda düzenlenen fen proje yarışmasına katılır. Hazırladığı projenin dereceye gireceğinden çok emindir. Ancak projeyi değerlendiren jüriden geçerli puan alamadığını ve dereceye giremediğini öğrenir. Arkadaşlarının yanında küçük düştüğünü hisseden Selin, bir daha fen proje yarışmalarına katılmamaya karar verir. • Erikson’un psikososyal gelişim kuramına göre, bu olay Selin’de aşağıdaki duygulardan hangisinin gelişmesine yol açabilir? • Suçluluk • Utanç ve kuşku • Güvensizlik • Yetersizlik • Verimsizlik
5) Kimliğe karşı kimlik-rol karmaşası / Ergenlik dönemi (11-18 yaş) Bu dönem, Freud’un Genitaldöneminin karşılığıdır. Ergenlik dönemini kapsar.“Ben kimim” sorusunun sorulduğu ve kimlik arayışının yoğunlaştığı dönemdir. Yani bu dönemde benlik gelişimi söz konusudur.Benlik; bireyin kendine ait duygu, düşünce ve değerlerinin toplamıdır. Olumlu benlik geliştirmek bu dönemin en öncelikli ihtiyacıdır. Bu dönemde birey, ya bir kimlik kazanır ya da kimlik (rol) karmaşası yaşar. Birey kendi ilgi ve yetenekleriyle ilgili uyumlu bir kimlik duygusu geliştirmişse, gelecek yaşamıyla ilgili kararlarını başarılı şekilde vermeye başlamış, kendine özgü bir değerler sistemi oluşturarak kişisel ve mesleki planlar oluşturabilmiş demektir.Kimlik kriziise, bireyin bu türden kararlar alamamış ve gelecekle ilgili herhangi bir plan yapmamış olmasıdır. Ergen bireyin, kimlik kazanma sürecinde toplumca genel kabul görmüş değer ve amaçlarla karşı karşıya kalması, geçirdiği hızlı fizyolojik değişimlerle baş etmek zorunda olması, aileden bağımsızlık kazanma isteği ve cinsiyetine uygun roller edinmesi, önemli bir sorun teşkil eder. Çünkü bunlar ergenin düşünsel ve duygusal yapısında, köklü bir değişime sebep olur.