1 / 10

TÜRK DİLİ II

TÜRK DİLİ II. 11.KONU TOPLULIK ÖNÜNDE KONUŞMALAR. 13. KONU: TOPLULUK ÖNÜNDE KONUŞMALAR 13.1. HİTABET (SÖYLEV)

munin
Download Presentation

TÜRK DİLİ II

An Image/Link below is provided (as is) to download presentation Download Policy: Content on the Website is provided to you AS IS for your information and personal use and may not be sold / licensed / shared on other websites without getting consent from its author. Content is provided to you AS IS for your information and personal use only. Download presentation by click this link. While downloading, if for some reason you are not able to download a presentation, the publisher may have deleted the file from their server. During download, if you can't get a presentation, the file might be deleted by the publisher.

E N D

Presentation Transcript


  1. TÜRK DİLİ II 11.KONU TOPLULIK ÖNÜNDE KONUŞMALAR

  2. 13. KONU: TOPLULUK ÖNÜNDE KONUŞMALAR 13.1. HİTABET (SÖYLEV) Bir düşünceyi, bir topluluğa aşılamak için yapılan heyecanlı konuşmalara hitabet denir. Hitabet insanlık tarihinin en eski sanatıdır. Krallar, askerler, din adamları vb. tarafından çokça kullanılmıştır. Orhun Abideleri, Atatürk’ün Onuncu Yıl Nutku ve Gençliğe Hitabe, güzel hitabet örneklerimizdir. Örnek: TÜRK GENÇLİĞİNE BIRAKTIĞIM EMANET Saygıdeğer Efendiler, sizi günlerce işgal eden uzun ve teferruatlı nutkum, nihayet geçmişe karışmış bir devrin hikâyesidir. Bunda milletim için ve gelecekteki evlâtlarımız için dikkat ve uyanıklık sağlayabilecek bazı noktaları belirtebilmiş isem kendimi bahtiyar sayacağım. Efendiler, bu nutkumla, millî varlığı sona ermiş sayılan büyük bir milletin, istiklâlini nasıl kazandığını, ilim ve tekniğin en son esaslarına dayanan millî ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım. Bugün ulaştığımız sonuç, asırlardan beri çekilen millî felâketlerin yarattığı uyanıklığın eseri ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir. Bu sonucu, 'Türk gençliğine emanet ediyorum. Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhilî ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet'i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.

  3. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur! M. Kemal ATATÜRK 13.2. MÜLAKAT ve RÖPORTAJ Bir olayı, bir konuyu, bir eşyayı veya bir kuruluşu çeşitli açılardan tanıtmak amacıyla dergi, gazete, radyo ve televizyon gibi yayın organları için hazırlanır. Röportaj ile mülâkat arasında fark vardır. Mülâkat, alanında otorite olan bir kişiyi veya onun görüşlerini topluma tanıtmak için yapılır. Mülâkatın merkezi o kişi veya görüşleri olur. Röportaj ise; herhangi bir konunun, olayın ele alınıp işlendiği gazete ve dergi yazılarıdır. Röportaj yapan kişi konuyla ilgili geniş araştırma yapmalı, konuyu tarafsız olarak aktarmalıdır. Röportaj ile haberi de karıştırmamak gerekir. Röportaj, haberin belgesel duruma getirilmiş biçimidir. Röportaj televizyon veya radyo yayınlarında sözlü olarak da yapılabilmektedir. 13.3. AÇIK OTURUM Toplumu ilgilendiren bir konuda, farklı alandan, değişik düşünce ve tecrübelere sahip kişilerin yaptığı konuşmalara, tartışmalara açık oturum denir. Açık oturumda bir başkan ve konuşmacılar olur. Bir topluluk önünde veya radyo ve televizyonda yapılır. Açık oturumun amacı, bir konuda bir topluluğu veya toplumu bilgilendirmek, aydınlatmaktır. Açık oturum, başkanın, konuyu ve konuşmacıları tanıttığı bir konuşma ile başlar. Daha sonra konuşmacılar kendilerine verilen süreler içerisinde görüşlerini açıklarlar.

  4. 13.4.MÜNAZARA (TARTIŞMA) Birbirine zıt iki düşünceyi savunan grupların dinleyiciler önünde tartışmasına "Münazara" denir. Münazarada iki grup yarışır. Amaç yenmek veya yenilmek değil, doğruyu bulmaya çalışmaktır. Konuşmacılar birbirlerinin düşüncelerini çürüterek kendi düşüncelerinin doğruluğunu ispatlamaya çalışırlar. Münazarada güzel ve etkili konuşan, düşüncelerini iyi savunan kazanır. Münazara bir topluluk karşısında yapılan bir tartışma biçimidir. Münazarada konusunu iyi savunan grubu jüri üyeleri belirler. 13.5. PANEL Toplumu ilgilendiren bir konu üzerine, uzmanların görüşlerini aktardıkları konuşmalardır. Konuşmacı sayısı fazla değildir. Konuşmacılar uzman oldukları bir konunun farklı bir yönünü alarak genişletirler. Böylece topluluk veya toplum da o konu hakkında bilgilenmiş olur. Panelde de konuşmacılar yanında başkan bulunur. Paneldeki konuşmalar sohbet havası içinde geçer. Panelin süresi fazla uzun değildir. 13.6. FORUM Panelin sonunda dinleyicilere de konu hakkındaki görüş ve düşüncelerini açıklama fırsatı verilirse buna forum denir. Bu yönüyle forum, panelin devamı niteliğindedir. 13.7. SEMPOZYUM (BİLGİ ŞÖLENİ) Sempozyum, bilim adamlarının belli konular üzerinde toplanıp konuşmaları ve tartışmalarıdır. Sempozyumda dinleyiciler de bulunabilir. Fakat sempozyum dinleyiciler için değildir; bilim adamlarının görüş alış verişini sağlamak içindir. 13.8. SEMİNER Kelime olarak, fidan yetiştirmek, tohum yetiştirmek gibi anlamlara gelen seminer, “insan yetiştirme”, “geliştirme” anlamı kazanmıştır. Öğrencilerin ve herhangi bir mesleğe yeni başlayan kişilerin yetiştirilmesi demektir. Yine kişilerin çeşitli kaynakları araştırarak topladığı bilgileri bir bütün halinde anlatmasına da seminer denilir.

  5. 13.9. KONFERANS Sahasında uzman bir kişi tarafından, bir topluluğa, önceden belirlenmiş herhangi bir konuda yapılan konuşmadır. Konferansta popüler bir konu veya güncel bir sorun ele alınır. Konferansın hitabetten farkı dinleyicileri heyecanlandırıp bir konuda onları ikna etmeyi değil, bilgilendirmeyi hedef almasıdır. Konferansın süresi yaklaşık bir saattir. Daha uzun sürerse dinleyicilerin dikkati dağılır. Bu yüzden süreyi fazla uzatmamak gerekir. Latince kökenli olan Konferans dilimizde başlıca iki kavramı karşılamaktadır. Milletler arası bir sorunu çözmek için yapılan siyasi toplantı. Lozan Konferansı, Silahsızlanma Konferansı.... Dinleyicilere bilim, sanat, edebiyat gibi konularda bilgi vermek için yapılan konuşma anlamındadır Bizim konumuz bir dinleyici topluluğuna bilgi vermek amacıyla yapılan konuşmadır. Konferans planı şöyle belirtilir: • Hitap cümlesi • Konunun sunuluşu • Konferansın amacı • Konunun açılması ve anlatılması • Sonuç • Sorular ve cevaplar. Konferans verilirken uyulması gereken ilkeler: • Daha önce hazırlanmış olan konferans metni, konferansçının yanında bulunmalıdır. • Bu metin okunmayıp anlatılmalıdır. Konferans metnini anlatabilmek için daha önceden hazırlanmak ve tekrar tekrar okumak gerekir. • Kelime seçimine özen gösterilmelidir. Yabancı kaynaklı kelimelerden sakınılmalıdır. Aksi halde, dinleyiciler, konferansçıyı anlamakta güçlük çekebilirler. • Kısa ve açık cümlelerle konuşulmalıdır. • Teknik sözcüklere çok yer verilmemelidir. • Özellikle anlamı herkesçe bilinmeyen terimleri kullanmamak gerekir. • Vurgu ve tonlamalardan yararlanılmalıdır. • Dinleyicilere bakarak konuşulmalıdır. Ancak konuşurken hep aynı kişilere ve gruplara bakılmamalıdır.

  6. Örnek: HAYATTA BAŞARININ YOLLARI Sayın Dinleyicilerim, Hayatta yalnız kendi çalışması, kendi ehliyeti, kendi bilgisi ile alın teri dökerek kazanılan ve başkasını zarara sokmayan başarı meşrudur. Para çalmak, hile yapmak, adam dolandırmak, birinin ayağını kaydırıp yerini kapmaktan; sırtında yumurta satmak, yapılara taş taşımak, fabrikalara işçi olmak, kundura boyacılığı ederek namusu ile hayatını kazanmak daha iyidir. Hayatta muvaffak olmak için himayenin, paranın ve şansın yardımını gerekli sayanlar vardır. Hattâ, sadece şans olduktan sonra hepsi olur diyenler vardır. İnsanları, bir kısmı gayet çalışkan, bir kısmı da son derece tembel olmak üzere iki zümreye ayırsak, şansın, çalışkanlar tarafında olacağına şüphe etmemek lâzımdır. Birkaç tembelin, tesadüfün yardımı ile hayatta yer tutması, cemiyette mevki kazanması, umumi kaideyi bozmaz. Hayatta genel olarak muvaffak olanlar, para değil, azim ve ceht sahibi olanlardır. Bundan on sene evvel okuduğum, Amerika’da geçen bir olay beni çok düşündürmüştü. Size de anlatayım: Kolombiya Üniversitesinin Makine Mühendisi şubesini henüz bitirmiş dört arkadaş, yıkanmak üzere şehrin hamamlarından birine giderler. Hamamın büyük havuzunda yüzüp şakalaşırken içlerinden biri: - Benim aklıma bir şey geldi. Çok orijinal bir fikir, bakınız söyleyeyim. İçimizden biri, kim kendine güvenirse, burada çırılçıplak kalsın ve hayat mücadelesine öyle başlasın. Eğer bundan bir sene sonra hayatını kazanmağa ve üç yüz dolar da ekonomi yapmağa muvaffak olursa, diğer üç arkadaş ona bin dolar versin! Bu teklif karşısında ötekiler biraz düşündüler, sonra içlerinden en genç olanı haykırdı: - Ben bu teklifi kabul ediyorum, hemen mukaveleyi yapınız! Notere tasdik ettirin, bana da getirin, imza atayım, der. Üç arkadaş biçarenin elbiselerini bir paket yaparak onu orada Hazreti Âdem kıyafetinde bırakıp giderler.

  7. Genç, bir müddet düşünür. Bu kıyafetle sokağa çıksa polis tevkif eder. Ne yapsın? Hamam sahibine işi anlatır, böyle iddiaya giriştiğini söyler ve kendisine bir ay zarfında parası ödenmek üzere bir mayo, bir kutu boya, iki fırça tedarik etmesini rica eder ve hemen o gün hamama girip çıkanların kunduralarını boyamaya başlar. O kadar güzel, o kadar mahirane boyar ki, yalnız müşteriler değil, bütün hamamda çalışanlar, fotinlerini iskarpinlerini ona boyatırlar. Bir ay zarfında hem borcunu öder, hem sırtına bir gömlek, ayağına bir pantolon ve bir çift iskarpin almağa muvaffak olur. Oradan transatlantik kumpanyasına koşar. Kolombiya Üniversitesinin Makine Mühendisi Şubesinden mezun olduğunu ve İngiltere’ye işleyen vapurlarda bir makinistlik istediğini, yoksa üçüncü sınıf ateşçiliğine bile razı olduğunu söyler. Sağlam vücutlu, iri yapılı gencin sözleri direktörü müteessir ederse de, ateşçilikten başka yer olmadığını, o işin de çok zor olduğunu, her seferde büyük kazanların karşısında en az on kilo zayıflayacağını önceden haber verir. Genç razı olur. New-York’tan büyük vapura kendini atar. Üç dört gün içinde kömürü maharetle ocağa atması sayesinde ateşin gayet iyi tavlanması baş ateşçinin dikkatini çeker. Bir dakika boş durmayan genç vakit buldukça makine dairesine gider, yağlanması, temizlenmesi gereken boruları, vidaları elden geçirir. Londra’dan dönüşte baş makinist, bu çalışkan genci yanına alır ve dördüncü sefere ikinci makinist olarak bir tüccar postasına yerleştirir. Selim Sırrı TARCAN 13.10. KONGRE Konusunda uzman olan kişilerin bir araya gelerek çeşitli konuları toplu olarak görüşmelerine ve karar almalarına kongre denir. Kararlar yazılı metin haline getirilir. İki çeşit kongre vardır: • Bilimsel Kongre(Tıp kongresi, İktisat Kongresi…) • Siyasi Kongre( Siyasi parti ve teşkilatlarının kongreleri) 13.11. BRİFİNG Bir kurum yetkilisinin , amirlerine kurumla ilgili bilgileri kısa ve anlaşılır bir şekilde takdim etmesine brifing denir. Ayrıca anlatılanlar yazılı olarak dosya şeklinde de sunulabilir.. Brifing zamandan tasarruf amacıyla yapılır. Alt kademedeki kurum yetkilisi kurumla ilgili bilgileri özlü bir şekilde amirine aktarır. Bilgiler kısa zamanda, öz olarak sunulacağı için çok iyi bir hazırlık gerektirir.

  8. Bölüm (Hafta) Özeti_1 TOPLULUK ÖNÜNDE KONUŞMALAR HİTABET (SÖYLEV): Bir düşünceyi, bir topluluğa aşılamak için yapılan heyecanlı konuşmalara hitabet denir. Hitabet insanlık tarihinin en eski sanatıdır. Krallar, askerler, din adamları vb. tarafından çokça kullanılmıştır. (Orhun Abideleri, Atatürk’ün Onuncu Yıl Nutku) MÜLAKAT ve RÖPORTAJ: Bir olayı, bir konuyu, bir eşyayı veya bir kuruluşu çeşitli açılardan tanıtmak amacıyla dergi, gazete, radyo ve televizyon gibi yayın organları için hazırlanır. Röportaj ile mülâkat arasında fark vardır. Mülâkat, alanında otorite olan bir kişiyi veya onun görüşlerini topluma tanıtmak için yapılır. Mülâkatın merkezi o kişi veya görüşleri olur. Röportaj ise; herhangi bir konunun, olayın ele alınıp işlendiği gazete ve dergi yazılarıdır. AÇIK OTURUM: Toplumu ilgilendiren bir konuda, farklı alandan, değişik düşünce ve tecrübelere sahip kişilerin yaptığı konuşmalara, tartışmalara açık oturum denir. MÜNAZARA (TARTIŞMA): Birbirine zıt iki düşünceyi savunan grupların dinleyiciler önünde tartışmasına "Münazara" denir. Münazarada iki grup yarışır. Amaç yenmek veya yenilmek değil, doğruyu bulmaya çalışmaktır. PANEL: Toplumu ilgilendiren bir konu üzerine, uzmanların görüşlerini aktardıkları konuşmalardır. Konuşmacı sayısı fazla değildir. Konuşmacılar uzman oldukları bir konunun farklı bir yönünü alarak genişletirler. FORUM Panelin sonunda dinleyicilere de konu hakkındaki görüş ve düşüncelerini açıklama fırsatı verilirse buna forum denir. Bu yönüyle forum, panelin devamı niteliğindedir.

  9. Bölüm (Hafta) Özeti_2 SEMPOZYUM (BİLGİ ŞÖLENİ) : Sempozyum, bilim adamlarının belli konular üzerinde toplanıp konuşmaları ve tartışmalarıdır. Sempozyumda dinleyiciler de bulunabilir. Fakat sempozyum dinleyiciler için değildir; bilim adamlarının görüş alış verişini sağlamak içindir. SEMİNER: Kelime olarak, fidan yetiştirmek, tohum yetiştirmek gibi anlamlara gelen seminer, “insan yetiştirme”, “geliştirme” anlamı kazanmıştır. KONFERANS: Sahasında uzman bir kişi tarafından, bir topluluğa, önceden belirlenmiş herhangi bir konuda yapılan konuşmadır. KONGRE : Konusunda uzman olan kişilerin bir araya gelerek çeşitli konuları toplu olarak görüşmelerine ve karar almalarına kongre denir. Kararlar yazılı metin haline getirilir. İki çeşit kongre vardır: • Bilimsel Kongre, • Siyasi Kongre BRİFİNG: Bir kurum yetkilisinin , amirlerine kurumla ilgili bilgileri kısa ve anlaşılır bir şekilde takdim etmesine brifing denir. Ayrıca anlatılanlar yazılı olarak dosya şeklinde de sunulabilir..

  10. Kaynaklar 1. SARI, Mehmet, Türk Dili I-II, Okutman Yayıncılık, Ankara 2011. 2. GÜLSEVİN, Gürer vd., Türk Dili I-II, Afyon Eğitim, Sağlık ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı Yayını, Afyonkarahisar, 2008. 3. Türk Dil Kurumu, Yazım Kılavuzu, Ankara,2009. 4. Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, Ankara, 2011 5. Türk Dil Kurumu, Yabancı Kelimelere Karşılıklar, Ankara, 1998.

More Related