E N D
YAHYA KEMAL BEYATLI (1884 – 1958)
Yahya Kemal Beyatlı Türk şair ve yazarıdır. 1884 yılında Üsküp 'te dünyaya gelmiştir. Asıl adı Ahmed Agâh'tır. İlk öğrenimini Üsküp'te gördü. İstanbul Vefa Lisesi mezunudur. Başlangıçta Sultan II. Abdülhamit yönetimine karşı muhaliflerin safında yer alarak Paris'e gitti. Fransa 'da siyasal bilgiler okurken hocası Albert Sorrel'in etkisinde kalarak düşüncelerinde değişmeler oldu.
Fransa'da 9 yıl kaldı. Fransız Edebiyatı'nı ve edebiyatçılarını yakından tanıma imkânı buldu. Onlardan etkilendi. Doğu Dilleri Okulu'na devam ederek Arapça ve Farsça 'sını geliştirdi. Divan şiiri üzerinde yoğunlaştı.
1913 yılında İstanbul'a döndü. Darüşşafaka, Medresetü'l-Vâizin ve Darülfünûn'da tarih ve edebiyat dersleri okuttu. Gazete ve dergilerde yazılar yazdı. Lozan Konferansı'na katıldı. 1923'te Urfa Milletvekili seçildi. Çeşitli ülkelerde diplomatik görevler alarak Türkiye'yi temsil etti. Yozgat, Tekirdağ ve İstanbul Milletvekilliği yaptı. Pakistan Büyükelçiliği görevindeyken emekli oldu (1949) ve yurda döndü.
Tedavi için Paris'e gitti. Bir yıl sonra da öldü (1958). Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin en büyük temsilcilerinden birisidir.Edebiyata ilk atıldığı vakiter Bakî'nin bir taklitçisi olarak lanse edilmiştir ama onun sanat dehası daha sonra bu çevrede kendisinin çağında kendine özgü bir şair olduğunu kanıtlamıştır.
Edebiyat tarihi ve edebiyat tarihçileri Dört Arzucular olarak adlandırılan içinde Tevfik Fikret, Mehmed Akif ve Ahmet Haşim'in bulunduğu kavram ayırımı içine koymuştur. Şiirlerinde aruz ölçüsünü kullanmış olmasına rağmen tek bir şiiri bu konu da istisna olmuştur: O da 11'lik hece vezniyle yazdığı Ok şiiridir.
Klasik şiirimizin temel özelliklerine bağlı kalarak, kendine özgü bir şair olmuştur.Sanatta ve edebiyatta millî ve manevî değerlere bağlı kalmıştır. Şiirlerinde görülen ritim öğesi daima aynı sürer. Kurduğu bu ritimde anlatmak düşünce ya da his yavaş yavaş dizelere yayılmaya başlar ve her anlam ayırımında araya müziği bir perde gibi koyarak ses ve anlam kavramının her ikisinin de birbiri içinde yitip gitmesini önler.
Bunda o kadar başarılıdır ki Süleymaniye'de Bayram Sabahı adlı şiirinde okuyucu tarihi bir iklimin yanı sıra müzikal ve ruhî bir havaya sokar, bu havayı takiben de tarihi dekor ve değinişler okuyucuda manevi bir güç yaratır. Şiirlerinde zaman zaman hayranı olduğu Charles Baudaleire etkisi görülmekle beraber Arthur Rimbaud, Faruk Nafiz Çamlıbel etkisi görülür.
Çoğu edebiyat otoritesi tarafından Türk şiirinde Ahmet Muhip Dıranas ve Necip Fazıl Kısakürek 'ten sonra şiiri en rahat söyleyen,hecelerde zorlanmayan bir şair olarak anılır. Ne var ki,bu konuda Yahya Kemal'in şiirlerinde ne kadar zor bir çalışma verdiğinin bilinmesi gerekir. Hatta bazı şiirlerini 30 yıl gibi bir zamanda yazdığını söylediğinde bu konunun nedenini şiirlerinin vermek istediği anlamı tam vermesinin gerekli olduğunu söylemiştir.
Edebiyat dünyasında Tevfik Fikret'le yaptığı kalem kavgası önemli yer tutar. Tevfik Fikret'in gerek İstanbul'a kızdığı ve nefret ettiği için gerekse 20. yüzyıl başlarındaki baskılı ve sıkıntılı dönem yüzünden için İstanbul'u anlattığı ve ağır bir sövgü içeren Sis adlı şiiri şiirine karşılık Yahya Kemal buna çok sert bir şiiri olan Siste Söyleniş' adlı şiiri yazarak aydın çevresine ve halka umut vermiştir. Yahya Kemal Beyatlı, ölümünden bir süre önce şu beyiti söylemiştir:
Ölmek kaderde var; yaşayıp köhnemek hazin, Buna bir çare yok mudur ya Rabbilâlemin?
SESSİZ GEMİ Artık demir almak günü gelmişse zamandan, Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan. Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol; Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol. Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli, Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli. Biçare gönüller. Ne giden son gemidir bu.Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden.Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden
ÖZLEYEN Gönlümle oturdum da hüzünlendim o yerde, Sen nerdesin, ey sevgili, yaz günleri nerde! Dağlar ağarırken konuşmuştuk tepelerde, Sen nerde o fecrin ağaran dağları nerde! Akşam, güneş artık deniz ufkunda silindi, Hulya gibi yalnız gezinenler köye indi Ben kaldım, uzaklarda günün sesleri dindi, Gönlümle, hayalet gibi, ben kaldım o yerde.
BİR BAŞKA TEPEDEN Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul! Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer. Ömrüm oldukça gönül tahtına keyfince kurul! Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer. Nice revnaklı şehirler görünür dünyada, Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan. Yaşamıştır derim en hoş ve uzun rüyada Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan.
Merve Bıçkı 8/D 545