340 likes | 922 Views
YAHYA KEMAL BEYATLI (1884-1958). EDEBİ KİŞİLİĞİ ESERLERİ ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER. EDEBİ KİŞİLİĞİ.
E N D
YAHYA KEMAL BEYATLI (1884-1958) • EDEBİ KİŞİLİĞİ • ESERLERİ • ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER
EDEBİ KİŞİLİĞİ Kişiliğini Paris’te okurken ünlü tarihçi Albert Sarel’in derslerinden aldığı tarih zevkiyle, Fransız şairlerinin ölçü ve biçim güzelliklerinde buldu. Klasik divan şiirimizi Batı şiirindeki bütünlük anlayışı ile ele aldı.
Avrupa dönüşü Yeni Mecmua’da yayınladığı neoklasik şiirler onun çıkış noktasının Osmanlı tarih ve şiiri olduğunu gösterdiği gibi sonradan yeni şekiller ve sade dilde yazdıklarında da şairin genel olarak Osmanlı medeniyet ve kültürüne bağlı kaldığı görülür.
İstanbul’a , Boğaziçi’ne, Türk müziğine, tarihi değerlere ve tabiat güzelliklerine hayrandır. Duygu düşünce ve hayali kaynaştıran şair pek çoğuna hikaye karakteri lirik- epik şiirlerin konumlarını aşk, tabiat, ölüm ve sonsuzluktan alır. İç ahengi her şeyden üstün tutar.
2. ESERLERİ * Kendi Gök Kubbemiz * Eski Şiirin Rüzgarıyla * Aziz İstanbul * Eğil Dağlar * Mektuplar - Makaleler * Edebi ve Siyasi Portreler
3. ŞİRLERİNDEN ÖRNEKLER AKINCI Bin atlı, akınlarda çocuklar gibi şendik; Bin atlı, o gün dev gibi bir orduyu yendik! Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı:”İlerle!” Bir yaz günü geçtik Tuna’dan kaafilelerle.
Şimşek gibi bir semte atıldık yedi koldan, Şimşek gibi, Türk atlarının geçtiği yoldan, Bir gün dolu dizgin boşanan atlarımızla, Yerden yedi kat arşa kanatlandık, o hızla... Cennette bugün gülleri açmış görürüz de, Hala o kızıl hatıra titrer gözümüzde.
Bin atlı, akınlarda çocuklar gibi şendik; Bin atlı, o gün dev gibi bir orduyu yendik! Bir Başka Tepeden Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul! Görmedim: Gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer
Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul! Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer. Nice revnaklı şehirler görülür dünyada Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan. Yaşamıştır, derim, en hoş ve uzun rüyada, Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan!
Tercih Dünyada ne ikbal ne servet dileriz; Hatta ne de ukbada saadet dileriz. Aşkın gül açan, bülbül öten vaktinde Yaranla tarab, yar ile sohbet dileriz.
Şevk Çepçevre bahar içinde bir yer gördük, Ferhat ile Şirin’i beraber gördük. Baktık, geceden fecre kadar ellerde Yıldızlara yükselen kadehler gördük
FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL(1898-1973) * Edebi Kişiliği * Eserleri * Şiirlerinden Örnekler
1. EDEBİ KİŞİLİĞİ Milli edebiyat akımının ileri gelenlerinden biridir. Beş hececilerin en önemli şairi kendisidir. Şiirleri, çoğunlukla aşk, memleket ve düşünce temalarını işler. İlk şiirleri aruzladır. Bunlarda Yahya Kemal’in etkisinde kalır. Gerçek kişiliğini hece ile yazdığı şiirlerde daha kuvvetle görülür.
Anadolu’yu gördükten sonra gerçekçi bir duygusallıkla gözlemlerini işler. Halkın yaşantılarından çıkardığı konuları yine halkın söyleyiş ve nazım biçimleriyle dile getirir. Batı etkilerini kapalı, halk şiirimize açık bir tutum içerisindedir. Şiirlerini özentisiz yalın bir dille söyler.
2. ESERLERİ * Şarkın Sultanları * Gönülden Gönüle * Dinle Neyden * Çoban Çeşmesi * Akarsu * Akıncı Türkleri * Canavar * Yayla Kartalı * Han Duvarları * Yıldız Yağmuru * Kahraman Dev Aynası
3.ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER Yolcu ve Arabacı Gurbet ademden kara hasret ölümden acı; Ne zaman tükenecek bu yollar arabacı? Henüz bana “Yolunun sonu budur!”denmedi, Ben ömrümü harcadım,bu yollar tükenmedi. Atları hızlı sür ki köye pek geç varmasın, Nişanlımın gözleri yollarda kararmasın.
Düştüğüm yollar gibi sonsuzdur benim tasam, Bekleyenim olsa da razıyım kavuşmasam... Bir kere görse gözüm köyün aydınlığını, Kül bağlar içerimde bu kızıl kor yığını. Senin de yolun biter, diner gözünde yaşlar Benim uğursuz yolum bittiği yerde başlar!
Kıskanç Sakın bir söz söyleme yüzüme bakma sakın! Sesini duyan olur , sana göz koyan olur, Düşmanımdır seni kim bulursa cana yakın, Anan bile okşasa benim bağrım kan olur... Dilerim Tanrı’dan ki sana açık kucaklar, Bir daha kapanmadan kara toprakla dolsun!
Kan tükürsün adını candan anan dudaklar Sana benim gözümle bakan gözler kör olsun! Çoban Çeşmesi Derinden derine ırmaklar ağlar Uzaktan uzağa çoban çeşmesi Ey suyun sesinden anlayan bağlar Ne söyler şu dağa çoban çeşmesi
Gönlünü Şirin’in aşkı sarınca, Yol almış hayatın ufuklarınca; O hızla Ferhat dağı yarınca; Başlamış akmaya çoban çeşmesi... O zaman başından aşkındı derdi, Mermeri oyardı taşı delerdi,
Kaç yanık yolcuya soğuk su verdi, Değdi kaç dudağa çoban çeşmesi! Vefasız Aslı’ya yol gösteren bu Kerem’in sazına cevap veren bu, Kuruyan gözlere yaş gönderen bu... Sızmadı toprağa çoban çeşmesi!
Leyla gelin oldu Mecnun mezarda, Bir susuz yolcu yok şimdi dağlarda; Ateşten kızaran bir gül arar da; Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi. Ne şair yaş döker, ne aşık ağlar, Tarihe karıştı eski sevdalar:
Beyhude seslenir,beyhude çağlar, Bir sola, bir sağa çoban çeşmesi!... KOŞMA Kirpiğine sürme çek, Kına yak parmağına: Bu yıl yaşın girecek Kız gelinlik çağına...
Anlatıyor duruşum, Ben sana vurulmuşum: Saçlarının ağına, Ko, düşsün gönül kuşum. Yaş olsam gözden akmam, Göz olsam gayre bakmam,
Vatanımsın bırakmam, Ellerin kucağına!... Sanat Yalnız senin gezdiğin bahçede açmaz çiçek, Bizim de diyarımız binbir baharı saklar!
Kolumuzdan tutarak sen istersen bizi çek, İncinir düz caddede dağda gezen ayaklar Sen kubbesinde ince bir mozayik arar da Gezersin kırk asırlık bir mabedin içini, Bizi sarsar bir sülüs yazı görsek duvarda, Bize heyecan verir bir parça yeşil çini,
Sen raksına dalarken için titrer derinden Çiçekli bir sahnede bir beyaz kelebeğin, Bizim de kalbimizi kımıldatır yerinden Toprağa diz vuruşu dağ gibi bir zeybeğin. Fırtınayı andıran orkestıra sesleri, Bir ürperiş getirir senin sinirlerine;
Izdırab çekenlerin acıklı nefesleri, Bizde geçer en hazin bir musiki yerine! Sen anlayan gözlerle süzersin uzun uzun Yabancı bir şehirde bir kadın heykelini; Biz duyarız en büyük zevkini ruhumuzun Görünce bir köylünün kıvrılmayan belini!
Başka sanat bilmeyiz karşımızda dururken Söylenmemiş bir masal gibi Anadolu’muz. Arkadaş ,biz bu yolda türküler tuttururken Sana uğurlar olsun...ayrılıyor yolumuz.