510 likes | 1.42k Views
BİLİMLER VE BİLİM ADAMLARI MATEMATİK ÖMER EL-HAYYÂM. ∛. Asıl adı, Ebu’l-Feth Ömer bin İbrahim Hayyami’dir. Daha çok dörtlük biçiminde yazmış olduğu felsefi şiirlerle tanınan ÖMER EL-HAYYÂM (1045- 1123), aynı zamanda matematik ve astronomi alanlarındaki
E N D
BİLİMLER VE BİLİM ADAMLARI MATEMATİK ÖMER EL-HAYYÂM ∛ Asıl adı, Ebu’l-Feth Ömer bin İbrahim Hayyami’dir. Daha çok dörtlük biçiminde yazmış olduğu felsefi şiirlerle tanınan ÖMER EL-HAYYÂM (1045- 1123), aynı zamanda matematik ve astronomi alanlarındaki çalışmalarıyla bilimin gelişimini etkilemiş seçkin bir bilim adamıdır. 30
∛ Matematiğe ilişkin araştırmaları özellikle sayılar kuramı ile cebir alanında yoğunlaşmıştır. Özellikle cebir konusunda üçüncü derece denklemlerinin çözümüne katkıda bulunmuştur. ∛ Cebir alanında yapılmış çalışmaların en değerlilerinden birisi olan RİSALE FÎ'L-BERÂHÎN ÂLÂ MESÂİLİ'L-CEBR VE'L-MUKÂBELE‘de (Cebir Sorunlarına İlişkin Kanıtlar) denklemlerin birden fazla kökü olabileceğini göstermiş ve bunları, kök sayılarına göre sınıflandırmıştır. ∛ Kitabının Fransızcaya çevirisi tanıtılırken verilen önsöz gerçekten ilginçtir. “Ne eski Yunanlılar ne de M.S.3.yüzyıl matematikçisi Diaphantos üçüncü dereceden cebir denklemlerinin çözüm yollarını biliyorlardı.” 31
∛ Ömer Hayyam’ın astronomi alanında da önemli çalışmaları olmuştur. 1075'te İsfahan Gözlemevi’ni kurdu. Selçuklu Sultanı Melikşah’ın (1052-1092) mevcut takvimlerin düzeltilmesi yolundaki emri üzerine, Ömer Hayyam başkanlığında bir bilginler kurulu oluşturuldu. Kurul, daha önce kullanılan takvimleri düzeltmek yerine, mevsimlere göre tam olarak uyan yeni bir takvim düzenlemeye karar verdi ve CELALİ TAKVİMİ adıyla tanınan takvimi hazırladı(1079). ∛ Günümüzde kullandığımız GREGORYEN TAKVİMİ’nden daha dakik olan bu takvim, Osmanlılar döneminde devletin resmi takvimi olan müneccimbaşı takvimlerinin de temelini oluşturmuştur. Gregoryen Takvimi, her 3330 yılda bir günlük bir hata yaptığı halde, Celâleddin Takvimi 5000 yılda yalnızca bir günlük hata yapmaktadır. 32
NASÎRÜDDİN EL-TÛSÎ ◕ Geometri, trigonometri ve astronomi başta olmak üzere bilimin ve felsefenin çeşitli alanlarında çalışmalar yapan, Nasîrüddin el-Tûsî (1201-1274) Tûs kentinde doğmuş ve çalışmaları ile hem Doğu hem de Batı bilimini derinden etkilemiştir. ◕ El-Tûsî geometriyle ilgilenmiş ve Eukleides'in beşinci postülasını, yani paraleller postülasını yeterince doyurucu bulmamış ve Eukleides'in ifadesi yerine başka bir ifade kullanmayı tercih etmiştir. El-Tûsî Postülası olarak tanınan bu postüla ile Eukleides dışı geometrilerin kurulmasına zemin hazırlamıştır. ◕ El-Tûsî de, Pythagoras Teoremi'ne ilişkin yeni bir kanıtlama geliştirmiştir. 33
◕ Bilindiği gibi, Müslümanlar, başlangıçta trigonometriyi, astronomiye ilişkin araştırmalar ve hesaplamalarda kullandıkları için, bu alandaki bilgi birikimlerini astronomiyle ilgili çalışmaların başında sergilemeyi uygun bulmuşlar ve trigonometri üzerine bağımsız eserler yazmamışlardı. ◕ Alanın ilk bağımsız eseri, Nasîrüddin el-Tûsî'nin ŞEKLÜ'L-KATTÂ (Kesenler Teoremi) adlı kitabıdır. Bu kitapla birlikte, trigonometri astronomiden ayrılmış ve matematiğin bir dalı olarak görülmeye ve değerlendirilmeye başlanmıştır. Bu disiplin Avrupa'da ancak, 15. yüzyılda bağımsız hale gelebilmiştir. 34
◕ Nasîrüddin el-Tûsî, Hülâgu'nun isteği ve desteği üzerine, Merâga'da çağını aşan bir gözlemevi kurmuş ve oldukça duyarlı gözlemlerin yapılmasına imkan sağlayan gözlem araçları yaptırmıştır. Batı'da aynı ayarda bir gözlemevinin kurulması 16.yüzyıldaki Tycho Brahe'nin gözlemevini kurması ile gerçekleşmiştir. ◕ Bu gözlemevinde duyarlı gözlemler yapılmış ve bu gözlemlere dayanarak ZÎC-İ İLHANI (İlhan'ın Zîci) adlı bir astronomi eseri yazılmıştır. 35
◕ Nasîrüddin el-Tûsî, Batlamyus'un Yermerkezli Sistemi'ni eleştirmiş, yanlışlarını göstermiş, ve yine Yermerkezli başka bir sistemin tasarımını vermiştir. Bu sistem başarılı olamamış, ancak Kopernik Sistemi'ne giden yolu açmıştır. ◕ Bilindiği gibi, Batlamyus tarafından geliştirilen astronomik sistem, Ortaçağ İslâm Dünyası'nda hem fiziksel hem de matematiksel yönden eleştirilere maruz kalmıştır. ◕ Birçok Müslüman düşünür ve araştırmacı, bu dizgede Yer'i Evren'in merkezinden kaydırdığı için Batlamyus'u, Aristoteles fiziğinin ilkelerine uymamakla suçlamıştır. 36
◕ Diğer taraftan, Batlamyus Sistemi'nin matematiksel yönden de yetersiz olduğunu gösteren bazı noktalar bulunmaktadır. Meselâ, Ay'ın ve Merkür'ün düzensiz hareketlerinin açıklanabilmesi için, Batlamyus'un sisteme yeni daireler eklemesi ve bu yolla gözlem sonuçları ile işlem sonuçlarını uzlaştırmaya çalışması, böyle bir yetersizliğin sonucu olarak değerlendirilmiştir. ◕ Nasîrüddin el-Tûsî de, bu doğrultuda çalışan Müslüman astronomların başında gelmektedir. Batlamyus Sistemi'nin sorunlarını görmüş ve bu sorunları giderecek yeni bir düzenek önermiştir. 37
◕ Bu düzenek, biri diğerine içten teğet olan ve ters yönlerde, eşit hızlarla dönen iki daireden oluşmuştur. Bu dairelerden dışta bulunanın çapı, içte bulunanının çapının iki katı olduğundan, küçük daire üzerinde bulunan bir nokta, büyük dairenin çapı boyunca hareket etmektedir. Bu sayede iki dairesel hareketin bileşiminden doğrusal hareketin oluşabileceğini kanıtlayan el-Tûsî, matematik alanındaki bu buluşunu astronomiye uyarlamış ve Ay'ın hareketini açıklamıştır. 38
◕ B noktasının üzerinde dolandığı A merkezli taşıyıcı küre, yani Ay, çapı bu kürenin B çapının iki katı olan bir küre ile çevrelenmiştir. İçte bulunan taşıyıcı kürenin hareketi, dışta bulunan kürenin hareketine eşit ve B A ◕ ters yöndedir. Bu nedenle, düzenek dönerken Ay, büyük daire içerisinde CB doğrusu boyunca ileri ve geri gidecek ve sonuçta bir kapalı eğri oluşturacaktır. Böylece, "TÛSÎ ÇİFTİ“ olarak adlandırılan bu matematiksel düzenek aracılığıyla, B B C Yer B B ◕ Nasîrüddin el-Tûsî, Batlamyus Dizgesi'nin aksine, Yer'i Evren'in merkezinden kaydırmadan, yani Aristoteles fiziğine karşı olan dış merkezli düzeneği kullanmadan gezegen hareketlerini açıklayabilmiştir. 39
ASTRONOMİ ULUĞ BEY 15. yüzyıl Türkistan için parlak bir devir olmuştur. Bu yüzyılda burada bilimsel faaliyetler Timur'un (1369- 1405) gayretleri ile yoğunlaşmış, bir entelektüel canlanma başlamıştır. Timur bilimi desteklemiş, bilim adamlarını etrafında toplamaya başlamış ve bu amaçla çeşitli kurumlar inşa ettirmiştir. Özellikle kendi başkenti olan Semerkand'a büyük önem vermiştir. Semerkand şehri, daha çok Timur'un torunu Uluğ Bey'in (1394-1449) çabaları ile bir bilim ve kültür merkezi haline gelmiştir. Uluğ Bey hem hükümdar hem de çağını aşmış bir bilim adamıdır. Özellikle astronomi ve matematiğe yoğun ilgi göstermiş ve hayatı boyunca bu bilimlerle uğraşmıştır. Ününü de bu alandaki çalışmalarına borçludur. 40
KADIZÂDE-İ RÛMÎ Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî gibi, Anadolu Türklerinden olduğu için Rûmî adıyla tanınan Kadızâde (1337-1412), öğrenimini Bursa'da tamamladıktan sonra, bilgisini artırmak maksadıyla Horasan ve Türkistan taraflarına gitti. Çünkü 15. yüzyılda Türk hükümdarlarının idaresi altında bilim ve felsefe yeni bir uyanış dönemine girmiş ve Semerkand ile çevresindeki Türk kentleri İslâm ülkelerinden gelen birçok öğrenci ve bilgin için bir bilim yuvası haline gelmişti. 41
Uluğ Bey'in hükümdarlığı döneminde parlak günler yaşayan Semerkand'a gelerek burada yerleşen Kadızâde, Semerkand Gözlemevi'nin müdürlüğüne getirildiği gibi, meşhur Semerkand Medresesi'nin de baş müderrisliğine atanmıştı. Kadızâde'nin, Semerkand'a geldikten sonra yörenin en önemli iki bilim ve eğitim kurumunun başına getirilmiş olması, bilim alanındaki yeteneğinin ve bilgisinin yüksek düzeyi ile açıklanabilir. 42
Hesap ve Geometri İlkelerine Dayanan İşlemler Yoluyla Bir Derecenin Sinüsünün Bulunması Hakkında Bir Risale adlı çalışmasında Kadızâde, sin1°=0,017452406437283 olduğunu ispat etmiştir ki bu değer bugün kullandığımız değere eşittir. Kadızâde, Semerkand'da vefat etmiştir ama öğrencilerinden Ali Kuşçu ile Fethullah Şirvânî Anadolu'ya gelerek, matematik ve astronomi bilimlerinin Osmanlı ülkelerinde de yayılması için küçümsenemeyecek hizmetlerde bulunmuşlardır. 43
FİZİK KEMÂLÜDDÎNEL-FÂRİSÎ ⇝ İslâm Dünyası'nda İbnü'l-Heysem ile başlayan optik çalışmalarının en önemli temsilcilerinden olan Kemâlüddînel-Fârîsî (öl.1320), İbnü'l-Heysem'in Kitâb el-Menâzır'ı (Optik) üzerine TENKÎH EL- MENÂZIR (Optik'in Düzeltilmesi) adlı ayrıntılı bir ⇝ yorum yazmıştır. Bu yorumunda, nesneleri Işık Kaynağı ve Işıklandırılmış Kaynaklar olmak üzere ikiye ayıran Kemâlüddînel-Fârîsî, görmeyi nesneden gelen ışınların yol açtığı bir olgu olarak değerlendirmiştir. Ona göre, nesnelerden ışık gelmediği sürece, gözün görmesi mümkün değildir. 44
⇝ Kemâlüddînel-Fârîsî, yansıma konusunu da incelemiş ve gözün doğrudan görmede algılamış olduğu suretlerin, dolaylı görmede, yani bir ayna aracılığıyla görmede algılamış olduğu suretlerden, farklı olduğunu belirtmiştir. Çünkü göz, doğrudan görmede, nesneyle karşı karşıya bulunduğu halde, dolaylı ⇝ görmede, diğer bir deyişle yansımada, karşı karşıya bulunmaz. Arada ayna gibi parlak bir nesne olduğundan, suret ancak belirli bir konumda ortaya çıkar. 45
⇝ Doğrudan görmede yayılan ışınların bir koni oluşturması gibi, dolaylı görmede de yansıyan ışınların bir koni oluşturduğunu söyleyen Kemâlüddînel-Fârîsî, yansıma sonucunda ortaya çıkan görmenin geometrik çizimleme yoluyla gösterilebileceğini ve ışığın ard arda defalarca yansımaya uğratılabileceğini savunmaktadır. Bu sav, özgün olmamakla birlikte, daha sonra gökkuşağının oluşumunun açıklanmasında kullanılacaktır. 46
HAZİNİ ↭ Hâzini, 11. yüzyılın sonları ile 12. yüzyılın başlarında yaşamıştır. Hâzini, Mervezî'nin kölesidir. Merv'de geometri ve felsefe eğitimi almıştır. İki önemli eseri vardır. Bunlardan birincisi EL-ZÎC EL-MUTEBER EL-SANCARÎ (Sencer'in Muteber Zîci) adını taşır ve 1115-1116 yılları arasında yapılan gözlemlere dayanarak yıldızların konumlarını gösterir ve Merv'in enlemini bildirir. 47
↭ Hazinî, ölçü ve tartı teorilerine yaptığı katkı ile tanınır. Bilime yaptığı diğer bir önemli katkı da yerçekimi hakkındaki görüşleridir. Hazinî, Newton’dan 500 yıl önce, “her cismi yer kürenin merkezine doğru çeken bir güç” olduğunu söylemiştir. Roger Bacon’dan yüzyıl önce de, dünyanın merkezine doğru yaklaştıkça, suyun yoğunlaştığı fikrini ortaya atmıştır. 48
↭ Hazinî, kimyasal maddelerin yoğunluk ve özgül ağırlıklarını ölçmek amacıyla icat ettiği hassas terazilerle, kimya bilimine de önemli katkılarda bulundu. Öyle ki, icat ettiği ve “MİZANÜ’L-HİKME” (Hikmet Terazisi) adını verdiği bu hassas terazi ile yaptığı yoğunluk ve ağırlık ölçümleri, günümüz teknolojisi kullanılarak yapılan ölçümlerden pek farklı değildir. ELEMENTLER Altın Civa Bakır Pirinç Demir Kalay 19.05 13.56 8.66 8.57 7.74 7.32 19.26 13.59 8.85 8.40 7.79 7.29 Kurşun 11.32 11.35 49
KİMYA BiRÛNÎ Ebü’l Reyhan Muhammed bin Ahmedü’l Biruni (973-1051) yaşadığı dönemin en büyük bilginlerinden biridir. Hint felsefe ve bilimini yakından inceleyerek Hint dünyasıyla İslam dünyasını birbirine yaklaştırmaya çalışmıştır. TÜM ZAMANLARIN ALİMİ diye bilinen bu bilgin Gazneliler zamanında yaşamış ve Sultan Mesud zamanında eserlerini yazmıştır. Sanskritçeyi bildiği için birçok eseri Sanskritçeden Farsça’ya çevirmişti. 50
Bugün bile İslam dünyasının en büyük matemamatikçilerinden birisidir. Matematik alanda o gün için çok yeni olan ve günümüzde Permütasyon, Varyasyon ve Kombinezon olarak adlandırılan ve eşyanın veya nesnelerin gruplanma çeşitlemelerini konu alan bir alanda önemli çalışmalar yapmış, hesap teknikleri hakkındaki buluşlar sunmuştur. 51
Teleskopun keşfine kadar yapılan gökyüzü gözlemlerinin amacı, gök cisimlerinin konumlarını mümkün olduğunca hassas bir şekilde belirlemektir. Birûnî, bunun için gözlem aletlerinin boyutlarını büyütmek yerine, açı büyüklüklerinin okunduğu cetvellerin çapraz çizgilerle taksimatlandırılması yöntemini geliştirerek, Vernier İlkesinin temellerini atmıştır. 16. yüzyıl sonlarında, ünlü astronomlardan Tycho Brahe de bu yöntemi kullanacaktır. 52
Söylentiye göre Sultan, Biruni' ye yaptığı zicler için ödül olarak, bir fil yükü gümüş göndermiş. Biruni, armağanı kabul etmemiş, geri çevirmiş. Gerekçe olarak, servetin en büyüğüne yani bilgiye sahip olduğunu söylemiş. 53
Birûnî kimya konusundaki araştırmalarında Yunanlılardan beri savunulmakta olan Dönüşüm Kuramı'nın doğru olmadığını ve bir takım kimyevî işlemlerle, değersiz madenlerin gümüş ve altın gibi değerli madenlere dönüştürülemeyeceğini belirtmiştir. Birûnî, KİTABÜ'L-CEMÂHİR Fİ MA'RİFETİ'L- CEVÂHİR (Cevherlerin Bilgisi Hakkında Bilginlerin Kitabı) adlı eserinde metallerle ve taşlarla ilgili açıklamalar yapmıştır. Bu alanda yazdıkları daha sonra kimya biliminin gelişmesinde çok etkili oldu. 54
Cisimlerin özgül ağırlıklarının belirlenebilmesi için piknometreye benzer bir alet geliştiren Beyrûnî, bu âletle çok sayıda ölçüm yapmıştır. Bu işlem esnasında, alet su ile doldurmuş ve özgül ağırlığı istenen cisim bunun içine daldırılmıştır. Taşan su, aletin taşma borusundan başka bir kaba iletildiği için, buradan alınarak duyarlı bir terazi ile tartılmış ve sonra cismin özgül ağırlığı kolaylıkla belirlenmiştir. 55
Birûnî bu konudaki çalışmalarını 8 farklı metal ve 23 farklı taş üzerinde yürütmüş ve metallerden altın ve civayı, taşlardan da zümrüt ve kuvarsı esas alarak bazı metal ve taşların özgül ağırlıklarını belirlemiştir. Birûnî'nin bulduğu değerlerle çağdaş değerler karşılaştırıldığında aralarında büyük bir yakınlığın bulunduğu görülmektedir. 56
Birûnî, suyun sıcak veya soğuk olmasının özgül ağırlığını etkilediğini söylemiştir ki bu doğrudur. Ancak bu dönemde, günümüzde kullanılanlara benzeyen bir ısı belirleme âleti, yani termometre olmadığı için, hangi derecede ne kadar fark olduğu tespit edilememiştir. Dolayısıyla verilen değerleri nicelik olarak değerlendirmek mümkün değildir. Ayrıca, hidrostatiğin bazı yasalarını daha o devirde bulmuş, ışığın yayılma hızının belirli bir sınırı olduğunu ve bunun ses hızından çok daha büyük olduğunu belirlemiştir. 57
KİTÂBÜ'S-SAYDELEFÎ'T-TIB (Eczacılık Kitabı) adlı yapıtı tıp ve eczacılıkla ilgilidir. Yediğimiz ve içtiğimiz maddeler, yiyecekler ve zehirler olmak üzere iki kısma ayrılmış ve ilaçlar bu ikisinin arasına yerleştirilmiştir. Çünkü Birûnî'ye göre, orta konumda bulunan ilaçlar, gıdalara nispetle bedeni bozarlarsa da, zehirlere nispetle bedeni düzeltirler. İlaçları bitkisel, hayvansal ve mineral kökenli olarak üçe ayırmıştır. 58
Ancak ilaçların veya devaların gerçek etkilerinin ortaya çıkarılabilmesi için, bunların büyük bir beceri ve incelik sahibi hekimler tarafından hazırlanması gerektiğini söylemiştir. Her eczacının şu iki noktayı bilmesi gerekir: “Bir ilacın terkibinde bulunan herhangi bir maddenin yokluğu, ilacın etkisini değiştirecektir.” “Gerek tür ve gerek cinsi itibariyle bir ilaç, gerekirse, başka bir ilacın yerine kullanılabilir.” 59
Birûnî aynı zamanda bir kültür tarihçisidir. Özellikle Hint dinleri ile felsefelerini, bilimini, yasalarını, gelenek ve göreneklerini tanıttığı ET-TAHKÎK MÂ Lİ'L-HİND (Hindistan Üzerine Araştırmalar) adlı eseri, Hint kültür tarihine ilişkin en önemli araştırmalardan biri olarak kabul edilmektedir. Burada Hint kültürünün Yunan, İran ve İslâm kültürü ile mukayeseli bir şekilde anlatılması, kültürel etkileşimi bütün çıplaklığı ile gözler önüne sermektedir. 60
El-Biruni’nin bir özelliği de Eski Yunan Felsefesine olan ilgisi ve hayranlığıdır. O kadarki ona zamanın diğer bilginleri “HİND KAPILARINDA BİR EFLATUN” demişlerdir. Ancak tam bir bilim adamı tarafsızlığı ile hiçbir konuda aşırıya kaçmadan ve spekülatif anlamda bir çıkışı olmadan ilgi duyduğu felsefe alanlarında gereken katkıyı sağlamış, yeri geldiğinde gerekli eleştirileri de yapmıştır. 61
UNESCO’nun bir çok dilde yayımladığı Görüş dergisi bu büyük bilgine ayırdığı özel sayısında onu şöyle tarif ediyor: “Bin yıl önce Orta Asya’da yaşayan bir deha. Astronom, tarihçi, botanikçi, farmakolog, jeolog, ozan, filozof, matematikçi, coğrafyacı, hümanist”. 62
Ayrıca Tacik bilgini Gafurov’un aynı sayıda çıkan yazısında şu satırlar göze çarpmaktadır: " .. Bıraktığı yapıtlar hakkında bilgimiz arttıkça büyüklüğü ortaya çıkan o dev zekalardan biri. El-Biruni, çağına göre öylesine ileridedir ki, zamanın bilginleri onun en parlak buluşlarını kavrayamıyordu. Son derece basit bir formülle yerkürenin çevresini ölçen ilk bilim adamı odur. Dünyanın Güneş çevresinde dönme olasılığının var olabileceğini de o belirtmiştir. Jeolojik dönemlerin birbirini izlediği görüşünü de El- Biruni ortaya atmıştır.” 63