300 likes | 472 Views
ONU RAHMETLE ANIYORUZ. EVLATLARI. Dünyanın en sevimli köyü olan Haçapit’te, nüfus kayıtlarına göre, 01.03.1925 tarihinde doğdu.
E N D
ONU RAHMETLE ANIYORUZ EVLATLARI
Dünyanın en sevimli köyü olan Haçapit’te, nüfus kayıtlarına göre, 01.03.1925 tarihinde doğdu. • Kendisinin tahminine göre, 1922’de annesinin baba evi ziyareti sırasında, Zuğa’da dünyaya geldi. Zuğalı Zeynep ve Haçapit’ten Hacıların Hamit’in en küçük çocuğudur.
Zuğalı Zeynep ile Hamit’in hayatta olan beş çocuğunun en küçüğüdür. Ahmet, Haydar, Esma, Sülbiye ve Cemal. Annesi Zeynep, kızı Sülbiye ile baba evine ziyarete gidiyor. Hem de hamile. Sülbiye hastalanıyor o zamanki yorumla göz değiyor ve ölüyor. Baba evinden ayrılmadan Zuğalı Zeynep doğum yapıyor. Cemal dünyaya geliyor dayı evinde.
Sarı saçlı, mavi gözlü, güzel bir çocuk. Annesi tarafından dört sene emzirilen, üzerine titrenilen, hastalanınca dertlere düşülen, çare bulunmaya çalışılan ve çare aranırken alınan “Bu oğlun büyük adam olacak. “ övgüleri Cemal’in çocukluğundan hatırladıklarıdır.
İlkokul dönemi (1929-1934) nin iki yılını Meliyat’ta, bir yılını Pazar Soğuksu’da, son iki yılını da Pazar Merkez İlkokulunda sürdürdü. Ömrü boyunca da, ilk okuma aşkını kendisine aşılayan Emine Öğretmen’ini her fırsatta rahmetle andı.
Adını rahmetle andığı hocaları • Emine Hanım, • Takiye Hanım • Cahit Bey Cahit Bey onu çok severdi ve babasına oğlunun okuyabileceğini, onu desteklemesini söylemişti.
Yaşı küçük yazıldığı için mezuniyet diplomasını da alamamıştı.
İlkokulu, Çok Başarılı Bir Şekilde Bitirmişti. Ancak şartları ağırdı ve ailesinin de eğitimine ayıracak bir kaynağı da yoktu. Bilakis, onun ailesine destek olması gerekiyordu. Annesi, okul dönüşü evde kendisine yapılan yardımlardan memnun oluyor ve Cemal’in eve gelmesini, gelininin eve gelmesine benzetiyordu.
Dört yıl ara verdi ve Köyde çobanlık yaparak geçirdi günlerini. Bildiklerini de unutmuştu ama!
Kafasına Koyduğu Bir Şey Vardı. Mutlaka okuyacaktı… Şartlar ne olursa olsun okuyacaktı. Zaten babasının dileği de buydu.
Pazar Ortaokulu, Kaymakam Ahmet Tahtakılınç’ın gayretleriyle nihayet eğitim-öğretime başlamıştı. Okul Müdürü Hüsnü Şarman, dört yıl ara veren Cemal’i, biraz tereddütle de olsa ortaokula kaydetti. Orta öğretim yılları 1938-41
Babasının hafta başlarında bir bakraç yoğurt ve bir peleki mısır ekmeği getirerek desteklediği bir ortamda olabildiğince mutlu, kuvvetle muhtemel onurlu ve başarılı bir şekilde ortaokuldan mezun oldu.
Ortaokul bitmişti ancak yine yoksulluk vardı; lise eğitimine gitmeye imkân yoktu. Askerî liseye niyet etti ancak gerçekleştiremedi. Karar verdi. Çalışacak, para biriktirip öyle okumaya devam edecekti. Böylece Zonguldak’a, amca oğlu Adil Bey’in yanına gitmeye karar verdi. Anafartalar Vapuru’ndaki yolculuğu sırasında sığındığı yaşlı bir kadından bitlense de Zonguldak’a vardı.
Hedefine Doğru İlerlemeye, Geç Bile Olsa, Kararlıydı. Ortaokul eğitimi ardından bin bir meşakkatle bir yıl çalışarak eğitimine kaynak olacak parayı, Zonguldak’ta EKİ muhasebesinde çalışarak biriktirdi ve bu parayla, ertesi yıl Trabzon Lisesine başladı. Şartlar zordu, ancak bir yıl dayanabildi. Lise eğitimin diğer iki yılını ağabeyi Ahmet Birben’in yanında, İstanbul Erkek Lisesinde okudu (1946).
Hedefi Doktor Olmaktı. Ama tıp eğitimi için kaynak bulamayacağını düşündüğünden, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesine gitmeye karar verdi. Hem çalıştı hem okudu.
Yüksek öğrenim çabası, evlilikle eş zamanlı olarak devam etti (1949). Ama torunlarına böylesini hiç önermedi; çünkü kendisi çok zahmet çekmişti .
Çalışma hayatına Gümrük Kontrolörü olarak başladı. Ancak mevcut desen, ona uygun gözükmüyordu. Bir arkadaşının önerisi üzerine Sayıştaya geçmeyi denedi.
Artık hedefi, evlatlarını iyi bir şekilde yetiştirmekti. Bunda da çok başarılı oldu.
Bu ana hedefi, onu çevresine, eşine dostuna, yakınlarına yardım ve destekten hiçbir zaman geri bırakmadı. O, hayatı boyunca insanlara yardım etmekten büyük mutluluk duydu.
Hoşlandığı bir şey daha vardı: köyüne hizmet etmek, köyünün haklarını korumak, arazisine emek vermek, köylüsünü geliştirmek… Bunlar, göğsünde yanıp tutuşan arzulardı. Nihayet emekliliğinde gerçekleştirdibütün bunları.
O, yüreğinde taşıdığı eğitim aşkını, önce kendisi, sonra çocukları, daha sonra torunları ve diğer gençler için hep canlı tuttu ve sonuna kadar yaşattı.
Torunlarının eğitim heyecanı onu zinde tuttu, onlara tükenmez bir sevgi ve enerjiyle hep destek verdi, kılavuz oldu.
Bu hedefler, hayatının her döneminde sevgi, hoşgörü, tevazu, kolay kolay tarif edilemeyen sımsıcak, şefkat dolu bir baba, eş, arkadaş ve dost canlısı olarak yansıdı çevresine.
Onun sağladığı maddi ve manevi destekle sonsuz bir güç ve güven kazanan çocuklarının akıl hocası ve sığındıkları kale;eşinin ise bir gözünden öbür gözünü sakındığı hayat arkadaşıydı…
Onun ömrü; ailesi, köyü, akrabaları, yakınları için yapabileceklerini düşünüp tasarlamakla geçti. Bunların bir kısmını yapabildi, bir kısmının ise üstesinden gelmeye gücü yetmedi. Yapabildiklerinin kıymetinin bilinmesi en büyük dileğiydi. Yapamadıkları için ise hiçbir zaman karamsarlığa kapılmadı, olumsuz düşünceye fırsat vermedi. Son nefesine kadar bu konuda mücadelesini sürdürdü.
Her zaman yardımcı, yol gösteren, erdemli ve bilgeydi… Sadece köyün değil, köylülerinin şahsi davalarını da takip etti. En hummalı itiraz dilekçelerini o yazdı, değme avukatlara taş çıkartacak savunmaları mahkemelerde o yaptı...
Ve ilk torunu Barış’ın mürüvvetini görebildiği ayda, • Ülke için, demokrasi için umutla en son oyunu kullandığı ayda, • Yeni bir yaz sezonunda baba evine yapmayı düşündüğü yenilikleri gerçekleştirme heyecanı içinde, • Ogün amcasının oğlu Baki Birben ile gerçekleştirdiği keyifli sohbet tadıyla, • Evlatları ile tatlı iletişimin doruğunda, • Köyünde olmanın mutluluğuyla, • Babası Hamit Birben gibi çok sevdiği evinin balkonunda, • 59 yıllık hayat arkadaşıyla akşam çayını içemeden 1Ağustos 2007 Perşembe günü, ikindi namazını kıldıktan sonra huzurlu bir şekilde hayata gözlerini yumdu. Nur içinde yatsın. Evlatları adına hazırlayan ;Şüheda GÜRAY
CANIM BABACIĞIM Önce zaman durdu sandım, çok zordu sensizliğe alışmak! Kimse bilemez; seninle sohbetin, birlikteliğin tadını, sesindeki sevginin gücünü, bakışlarındaki sıcaklığı ve evlatlarına yaşattığın daha nice güzellikleri, Geçen günler, yaşam mücadeleni takdir etmek ve tarif edilemeyen sımsıcak, şefkat dolu bir baba, eş ve dostluğunu anılarla birlikte düşünmek ve asla yerinin doldurulamayacağını hissetmekle geçti ………… Tabii geride bırakmaya hiç kıyamadığın annemi teselli etmek sensizliğe alışmasına destek olmak yanında, Özleminin dorukta olduğu günlerde “köyde, İstanbul’’da, Rize’de” diyerek teselli etmeye çalıştım kendimi. Her gün konuştum seninle, sana rahmet dilemeyi öğrendim, seni belki bulurum diye , birlikte gezdiğimiz yerleri ziyaret ederek teselli bulmaya çalıştım, resimlerinle süsledim hayatımı sıcaklığını yeniden hissedebilmek için, her yaşlıda seni bulmaya çalıştım ….,günün koşuşturmasında seni hatırlamadığım için suçladım kendimi, Dedeme okuduğun Cuma gecesi yasinlerini senin için okumaya başladım. Şimdi, daha ne yapabilirim, diye düşünüyorum………. Senin gibi onurlu bir babanın evladı olmanın gururuyla, senin gibi evlatlarımı yetiştirme gayemle, teselli bulmaya çalışırken… SENİ ÇOK ÖZLEDİM BABACIĞIM. MEKANIN CENNET OLSUN KIZIN ŞÜHEDA
Hangisini yazayım Ufacık mermer taşa Devlet hizmeti yaptım Vicdanımla başbaşa Dört evlat yetiştirdim Değer biçilmez haşa Bütçeler kontrol ettim Haram katmadım aşa Benimle anılacak Nesillerim peşpeşe Meğer dünya fanidir Ecel gelmişti başa Bir Fatiha okuyun Yaşa din kardes, yaşa! Cemalettin BİRBEN (kendi kaleminden ) Sayıştay Uzman Murakıbı (1922—2007)