270 likes | 700 Views
Asrî Zamanlar. ses düğmesini açabilirsiniz. Yirmi birinci yüz yılın sekizinci yılında, post modern zamanlardayım. Lüks otelin yemek salonundaki bir kutlama yemeğinde oturuyoruz. Masalar, garsonlar, gürültülü kahkahalar, ezbere söyleyen, söylediğini dinlemeyen şarkıcılar.
E N D
Asrî Zamanlar ses düğmesini açabilirsiniz
Yirmi birinci yüz yılın sekizinci yılında, post modern zamanlardayım.
Lüks otelin yemek salonundaki bir kutlama yemeğinde oturuyoruz. Masalar, garsonlar, gürültülü kahkahalar, ezbere söyleyen, söylediğini dinlemeyen şarkıcılar. Arada bir fotoğrafçı dolaşıyor; yakaladığını çekiyor. Az ötemdeki masada bir grup poz vermiş, herkes gülümseyip taş kesilmiş – gözlerini kırpmadan deklanşöre basılmasını bekliyor. Fotoğrafçı bir türlü makinesini ayarlayamazken, karşısındakiler kıpırdamadan poz vermeye devam ediyor.
Ve donmuş karede yanındakinin kolunu tutan eli görüyorum; usulca o kolu seviyor. • Eminim, ne seven el, ne de sevilen kol farkındayken bu sevişmenin, tutulmuş nefeslerin fotoğrafı çekiliyor. • Asırlar gibi geçen saniyelerde o dokunuşu izliyorum. Dayanamıyorum, yanımda oturan yabancının kulağına eğilerek onları gösteriyorum: • Bence şu masadaki kız, yanındaki adamı çok seviyor… • Sen de nelere dikkat ediyorsun… • gülünüp geçiliyorum.
Kalabalık masada bir başınayım; “peki, o kola değil de nelere, o koldaki saatin markasına mı dikkat etmem gerektiğini” düşünüyorum. O kolun sahibi olsaydım nasıl tek karelik bir fotoğraf yerine, uzun metrajlı bir sessiz filmde yer almak isteyeceğimi hissederek, kolamı yudumluyorum. Charlie Chaplin’in son sessiz filmi “Asrî Zamanlar”ı anımsıyorum.
Birden renkler soluyor. Kendimi 1936 yılının “Modern Zamanlar”ında, korkunç işsizlik ve açlıkta - benden de yoksul, benden de yalnız bir kızı severken buluyorum.
Yıkıp dökük, küçücük bir tahta kulübede yaşıyoruz ve birbirimizi müthiş seviyoruz.
Kulübedeki her zorluğa bir çözüm buluyor, katlanmak ne kelime - zaten hiç görmüyoruz.
Başka da hiçbir şeyimiz, ama hiçbir şeyimiz yokken, bir lokma ekmeği en romantik şekilde paylaşıyoruz.
Nerede olduğumuz, nerede yattığımız, nereye gittiğimiz değil; kiminle olduğumuz, kiminle yattığımız, kiminle gittiğimiz önemliyken, biz birlikte yaşıyor, birlikte yatıyor, birlikte iş arıyoruz. İş bulamasak da, döndüğümüzde birbirimize kavuşuyoruz.
Bir kulüpte şarkı söylemeye başlıyor sevgilim, bana da aynı yerde hem garsonluk – hem de şarkı söyleme işi ayarlıyor. Prova yapıyoruz içerde, ama sözlerini unutuyorum her seferinde. Kol manşetlerime yazıyor sözleri ve kendimi arenada buluyorum.
Müzik başlıyor; küçük sevgili heyecanla bana bakarken, ben de tam şarkı söylemeye başlayacakken, sözlerin yazıldığı kol manşetlerimin uçup gitmiş olduğunu fark ediyorum.
Müzik başlıyor; küçük sevgili heyecanla bana bakarken, ben de tam şarkı söylemeye başlayacakken, sözlerin yazıldığı kol manşetlerimin uçup gitmiş olduğunu fark ediyorum. Dans eder gibi panikle arıyorum manşetleri, ıslıklar yükselmeye başlıyor
ve hiçbir anlamı olmayan sözleri sıralamaya, se bella giu satore je notre so cafore je notre si cavore je la tu la ti la twah la spinash o la bouchon cigaretto portabello si rakish spaghaletto ti la tu la ti la twah senora pilasina voulez-vous le taximeter? le zionta su la seata tu la tu la tu la wa sa montia si n’amora la sontia so gravora la zontcha con sora je la possa ti la twah je notre so lamina je notre so cosina je le se tro savita je la tossa vi la twah se motra so la sonta chi vossa l’otra volta li zoscha si catonta tra la la la la la la… “hiçbir şeyce” lisanında atmaya başlıyorum:
se bella giu satore je notre so cafore je notre si cavore je la tu la ti la twah la spinash o la bouchon cigaretto portabello si rakish spaghaletto ti la tu la ti la twah senora pilasina voulez-vous le taximeter? le zionta su la seata tu la tu la tu la wa sa montia si n’amora la sontia so gravora la zontcha con sora je la possa ti la twah je notre so lamina je notre so cosina je le se tro savita je la tossa vi la twah se motra so la sonta chi vossa l’otra volta li zoscha si catonta tra la la la la la la…
se bella giu satore je notre so cafore je notre si cavore je la tu la ti la twah la spinash o la bouchon cigaretto portabello si rakish spaghaletto ti la tu la ti la twah senora pilasina voulez-vous le taximeter? le zionta su la seata tu la tu la tu la wa sa montia si n’amora la sontia so gravora la zontcha con sora je la possa ti la twah je notre so lamina je notre so cosina je le se tro savita je la tossa vi la twah se motra so la sonta chi vossa l’otra volta li zoscha si catonta tra la la la la la la…
se bella giu satore je notre so cafore je notre si cavore je la tu la ti la twah la spinash o la bouchon cigaretto portabello si rakish spaghaletto ti la tu la ti la twah senora pilasina voulez-vous le taximeter? le zionta su la seata tu la tu la tu la wa sa montia si n’amora la sontia so gravora la zontcha con sora je la possa ti la twah je notre so lamina je notre so cosina je le se tro savita je la tossa vi la twah se motra so la sonta chi vossa l’otra volta li zoscha si catonta tra la la la la la la…
se bella giu satore je notre so cafore je notre si cavore je la tu la ti la twah la spinash o la bouchon cigaretto portabello si rakish spaghaletto ti la tu la ti la twah senora pilasina voulez-vous le taximeter? le zionta su la seata tu la tu la tu la wa sa montia si n’amora la sontia so gravora la zontcha con sora je la possa ti la twah je notre so lamina je notre so cosina je le se tro savita je la tossa vi la twah se motra so la sonta chi vossa l’otra volta li zoscha si catonta tra la la la la la la…
Aşkın tarifinin bambaşka olduğu asrî zamanlarda seviyorum, seviliyorum…
Film beni izlerken, griden - geriye, geçmişten - gelmemişe, lüks otelin yemek salonundaki bir kutlama yemeğine dönüyorum; nefesimi tutmuş poz verir gibi o çok sevdiğini, o çok sevildiğini bilmeyenleri izliyorum.
Ve sadece yanımdakine değil, tüm Asrî Zamanlar Oteli’ndekilere, tüm görmeyen gözlere, tüm yapayalnız çiftlere, aynı yolun farklı evredekilerine, aynı yatağın farklı evrendekilerine, yanındakini “elde var bir” görüp, “elde var sıfır” olduğunu bilmeyenlere, o kahkahalarla göz yaşı dökenlere, seyranı samanlığa çevirmişlere, yeri de, yeni de bollara, kalbi aç – karnı tok ayılara, izlettirmeye çalışıyorum.
Her an kopuverecek hayat filminde, belki birlikte, belki yalnız, belki aşık, belki aşksız - bu huzursuz post modern filmden çıkmaya, sessiz, ama “sedâ”lı bir asrî filmin huzuruna çıkmaya hazır mısınız?
Yan koltuktan yoksul bir el kolunuzu okşasa, farkına varır mısınız?... düş hekimi yalçın ergir http://www.ergir.com müzikler: modern times – a nonsense song / charlie chaplin