220 likes | 460 Views
THOMAS. MANN. HAYATI. VE. KİŞİLİĞİ. Thomas Mann 1875 yılında Almanya'nın kuzey bölgesinde önemli bir ticaret şehri olan Lübeck'te dünyaya gelir. Babası Thomas Johann Heinrich Mann şehrin tanınmış ve hali vakti yerinde bir tüccarıdır.
E N D
THOMAS MANN
HAYATI VE KİŞİLİĞİ
Thomas Mann 1875 yılında Almanya'nın kuzey bölgesinde önemli bir ticaret şehri olan Lübeck'te dünyaya gelir. Babası Thomas Johann Heinrich Mann şehrin tanınmış ve hali vakti yerinde bir tüccarıdır. Ağabeyi Heinrich Mann ise kendisi gibi ileride edebiyatla ilgilenecekti. Mann'ın çocukluk yıllarında babasının işleri bozulmaya başlar ve babasının 1891 yılındaki erken ölümünün ardından şirket kapanır. Bu yıllar Mann'ı derinden etkilemiş ve "Buddenbrook Ailesi"ni yazarken ilham kaynağı olmuştur.
1983'te liseyi bitiren Mann ailesi ile birlikte Münih'e taşınır. 1894 yılında ilk hikâyesi yayınlanır ardından sigorta şirketindeki işini bırakır ve Teknik Üniversiteye kaydını yaptırır. 1888 yılında ailesini terk eden ve profesyonel yazarlığa başlayan ağabeyi Heinrich ile ilişkilerini geliştirir. 1896 yılında Nietzsche ve Schopenhauer okumaya başlar ve bu iki düşünürün etkisi bundan sonra tüm yapıtlarına yansır . 1898 yılında kısa öykülerden oluşan ilk kitabı Küçük Friedemann (Little Herr Friedemann) yayınlanır. Ağabeyinin yanına italya'ya gider ve orada Buddenbrook Ailesi'ni yazmaya başlar. 1900 yılında tamamladığı roman 1901 yılında basılır ve büyük ilgi görür. Henüz 26 yaşındayken ünü sınırları aşmıştır. Bu sırada evlenir ve konformist bir burjuva yaşam tarzına kendini kaptırır. Buna rağmen bu yaşam tarzından hoşnutsuzdur.
Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşını ulusal bir coşkuya kapılarak savunur ve kardeşi Heinrich ile araları açılır. Mann 1924'e kadar hiç roman yazmaz. Daha çok hikaye'ye yönelir ve Venedik'te Ölüm, Tonia Kroger gibi kısa hikayeleri beğeniyle karşılanır. Birey toplum çatışmasını, sanatçı yaşam çatışmasını hikayelerinde irdeler. 1924'te Büyülü Dağ adlı romanını kaleme alır. Romanında Avrupa kültürüyle hesaplaşan Mann, yine büyük başarı sağlar ve 1929 yılında Nobel Edebiyat Ödülünü alır. Yükselen faşizm tehlikesini fark eder ve halkı uyarmaya çalışır.
1933'te Almanya'dan ayrılır ve Fransız Rivierası'na yerleşir. Oradan Zurih'e 1938 yılında da Amerika Birleşik Devletleri'ne göç eder. Bu sırada anti-faşist faaliyetlerine devam eder. Makaleler yazar, radyo programlarına katılır. Sürgündeki Alman yazarlar Bertolt Brecht, Franz Werfel ve kardeşi Heinrich ile bu dönemde sık sık görüşür. Lotte Weimar'da adlı romanında Goethe üzerinden sanatçı sorununu incelemeye devam eder. 1947 yılında Doktor Faustus romanını kaleme alır ve Nazizmi irdeler. Mann her ne kadar sosyalist olmamışsa da yıllar geçtikçe düşünsel çizgisini demokratik bir çizgiye çekmiştir. Yine de 1952 yılında McCarthy'nin komünist avından kaçmak için hayatının geri kalanını geçireceği Zürich'e gitmek zorunda kalır. Thomas Mann 1955'te Zürih'te ölür.
BUDDENBROOK AİLESİ
BUDDENBROOK AİLESİ OLAY ÖRGÜSÜ
Roman, Buddenbrook ailesinin verdiği bir yemek sahnesiyle başlar. Yemek sahnesi iki açıdan önemlidir zira aile doktorlarının aristokrasiye özenen burjuvaziye yönelik bakışı, Mann'ın ironisine güzel bir örnek oluşturur. Ayrıca yemekte tartışılan gümrük birliği (Zollverein) konusu Almanya'nın ulusal birliğini sağlamasında çok önemli bir yapıtaşıdır. Ailenin başına gelen ilk felaket ailenin reisi ve şirketin başı olan Johann Buddenbrook'un ölümüdür.
Oğlu Jean ticarethanenin basına geçer ve oğullarının eğitimine de yoğunlaşır. Ağabey Tom gelecek vaat eden hırslı ve başarılı bir öğrenciyken küçük oğlu Christian şiire, sanata ve çoğunlukla da aylaklığa düşkündür. Jean'm kızı Tony ise evlenme çağına gelmiştir ve ailesi onu istemediği bir adamla evlendirmeye çalışmaktadır.
İkna çabaları sonuç vermediğinde Tony kafasını dinlemek için sayfiye yerine gönderilir. Sony'nin kaldığı evin sahibinin tıpta okuyan oğlu, Monten ile aralarında bir ilişki filizlenmeye başlar. Monten çağa tanıklık etmesi açısından önemli bir karakterdir zira tıpta okuyan ve büyük burjuvazinin aristokrasiyle işbirliğine gitmesinden usanmış bir burjuva devrimcisidir.
Okulda öğrenci birliğine katılmış olan Monten, Fransız Devrimi'nin eşitlik, kardeşlik ve özgürlük fikirlerini 1830'lar Almanya'sında gerçekleştirmek istemektedir. Ailesi bu ilişkiden haberdar olunca Sony'yi hemen eve getirtirler ve duygusal baskılar sonucunda Sony'yi istemediği adamla evlendirirler.
Tony'nin ilk evliliği hüsranla sonuçlanacaktır. Çünkü evlendiği tüccar Grünlich, kötü giden işlerini düzeltmek için iş çevrelerinde itibarı yüksek bir aile olan Buddenbrookların kızını istemiştir ve yine de aldığı borçları çevirememiştir. Sonuçta Tony Grünlich'ten olan kızı Erika ile evine döner ve ailesinin kanatlan altında çevre baskısına dayanmaya çalışarak yaşar. Bu sıralarda Avrupa, kaynayan bir kazandır ve 1848 devrimleri patlak vermiştir.
Mann romanında bu olaylara burjuvazinin bakış açısıyla yer verir. Aradan yıllar geçer ve bir gün Konsül Jean Buddenbrook ölür. Aile şirketinin başına beklendiği gibi sorumluluk sahibi olan büyük oğlu Thomas Buddenbrook geçer. Christian hastalık hastası, aylak ve sorumsuzdur, iki kardeş arasında gerilim vardır .
Thomas zengin bir aristokratın soylu kızıyla evlenir, Christian ise bir şarkıcıya tutulur ve metresi olan bu kötü şöhretli kadınla evlenmek ister. Amacına kardeşi ölene kadar ulaşamayacaktır. Aile işlerini devralan Thomas, aile şirketini kuşaklardır devam etmekte olan ilkelerle yönetmeye çalışır ama başarılı olamaz. 1860'lar Bismarck Almanyası'nın doğum sancılarının tüm toplumda hissedildiği zamandır. Buddenbrook şirketi savaştan ciddi kayıplarla çıkar.
Thomas Buddenbrook'un kendine ve sınıfına yabancılaştığı sayfalara ulaşırız. Senatör seçilen, güzel ve asil bir eşi olan ve yeni doğan oğlu Hanno'ya sahip olan Thomas, mutsuzdur. Hanno kırılgan ve işlere ilgisiz bir çocuktur. Annesinden etkilenerek müziğe büyük merak salar. O da çok yaşamayacaktır. Babasının ölümünün ardından o da zatürree geçirir ve ölür. Christian ise kronik şikâyetlerinin artması sonucu evlendiği şarkıcı kadın tarafından sanatoryuma kapatılır. Buddenbrook ailesi tamamen bitmiştir. Burjuva ailesi yozlaşan değerlerin kucağında çözülmüş ve mutluluğa ulaşamamıştır.
ROMANIN BELLİ BAŞLI TEMALARI
Romanın belli başlı üç teması vardır: Bu temalardan en öne çıkanı burjuva bir ailenin çöküşü üzerinden anlatılan burjuva yaşam ve değerlerinin çözülüşüdür. Burada dikkat edilmesi gereken husus, Mann'ın kapitalizmin çöküşüne değil de burjuva yaşam şeklinin çöküşüne eğildiği gerçeğidir. Zaten gerçekçi bir yazar olarak Mann 19. yüzyıl Almanyası'nda kapitalizmin hızla geliştiğinin farkındaydı. Sistem evrilirken ve emperyalizm aşamasına varırken burjuva* 'sınıfındaki bireyler bile bu değişime ayak uydurmada güçlük çekerler. Mann romanında köklü bir ailenin ve bu ailenin var oluşu anlamına gelen şirketin çözülüşünü anlatırken değişimin sancısını tüm gerçekliğiyle verir.
Romanda az değinilen bir başka tema da sınıflar arası ilişkilerdir. 19. yüzyıl Almanya'sında son mutlu zamanlarını yaşayan aristokrasi, aristokrasiyi alt etmiş olan ama yerini tam anlamıyla sağlamlaştıramamış olan burjuvazi ve içten içe kaynayan ama politik özne olamayan işçi sınıfı romanda karşımıza çıkar. Burjuvaların gözünde işçiler tehlikeli ve cahil, ayaktakımından oluşan, aristokratlar ise özenilen ve saygınlığına ulaşılmaya çalışılan insanlardır. Tony'nin çocukluğu ve gençliği ile şehir meclisi üyelerinin 1848 Devrimi'ne verdikleri tepki bu temanın en yoğun işlendiği bölümlerdir.
Özellikle Thomas Buddenbrook'un romanın 10. bölümünde gerçekleştirdiği monologlar kendine ve dünyaya yabancılaşmış burjuva bireyin durumunu gözler önüne serer.Mann'ın işlediği bir başka temada yabancılaşmadır. Thomas, çelişkiyi, doğru ideolojik perspektifi yakalayamadığından aşamaz. Ve tek kurtuluş noktasını ölümde görür "Ölüm bir mutluluktu... Öyle derin bir mutluluktu ki, ancak Tanrı'nın izniyle kavuşulurdu. Anlatılmaz yanlış yola sapmalardan geriye dönüş, ağır bir yanlışın düzeltilmesi, en engelleyici bağlardan ve zincirlerden kurtuluştu..."
HAZIRLAYAN DİLEK TAŞ