190 likes | 509 Views
KÜRESEL KRİZ VE YOKSULLUK İLİŞKİSİ. Fatih oğuz Ali erbay in Fatma vardar Ceren yılmaz Neslihan pınar. EKONOMİK KRİZ Bir ülkede politik ve/veya ekonomik nedenlerle ortaya çıkan ve ülkenin genel ekonomik yapısını temelden sarsan olaylardır. KÜRESEL EKONOMİK KRİZ
E N D
KÜRESEL KRİZ VE YOKSULLUK İLİŞKİSİ Fatih oğuz Ali erbay in Fatma vardar Ceren yılmaz Neslihan pınar
EKONOMİK KRİZ Bir ülkede politik ve/veya ekonomik nedenlerle ortaya çıkan ve ülkenin genel ekonomik yapısını temelden sarsan olaylardır.
KÜRESEL EKONOMİK KRİZ Küresel ekonomik kriz, uluslararası ekonomide aniden ve beklenmedik bir şekilde ortaya çıkan olayların makro açıdan ülke ekonomisini, mikro açıdan ise firmaları ciddi anlamda sarsacak sonuçlar ortaya çıkarmasıdır.
1929 yılında yaşanan, Büyük Buhran olarak da adlandırılan ekonomik kriz; 1970’li yılların ikinci yarısında yaşanan petrol krizi ve 2000’li yılların başında gerçekleşen finans sektöründeki kriz, dünya ölçeğinde etkilere yol açmıştır. Yaşanan bu krizler, ülke ekonomilerini ciddi boyutta sarsmış ve birçok ülkenin yoksulluk sınırlarını zorlamıştır.
Küresel ekonomik krizlerin yoksulluk üzerindeki etkilerini daha geniş anlamda inceleyebilmek için küreselleşme ve gelir dağılımı kavramlarına değinelim:
KÜRESELLEŞME VE GELİR DAĞILIMI İLİŞKİSİGelir dağılımı konusu ekonominin en önemli konularından biridir. Dar anlamda belli bir ekonomide bir yıl içinde üretilen toplam hasılanın üretim birimlerince paylaşılmasını ifade eder. Bu tanım gelirin ulusal alanda dağılımını kapsar yani yurtiçinde üretime katkıda bulunan üretim faktörlerinin aldıkları paydır. Ancak günümüzde ulusal gelir dağılımının yanı sıra ülkelerin dünya ölçeğinde gelirden aldıkları pay da uluslararası ekonomide büyüyen bir sorun teşkil etmektedir.
Küreselleşme süreci ile birlikte ülkeler dünya pazarında yer edinebilme kaygısı taşımaya başladılar. Liberalizasyon hareketi ticarette sınırların kalkmasına, gelişen enformasyon teknolojisi sayesinde kurulan geniş ağların oluşturduğu pazarlar zaman ve mekan kısıtların etkisini büyük ölçüde azalttı.
Dünya üzerinde üretimin artmasıyla birlikte bu sürece katılabilen ülkelerin gelirleri arttı. Uluslararası pazarlara kolayca nüfuz edebilecek güce sahip ülkeler öncüllüklerinin getirisi olarak, oluşan pazardan daha fazla pay aldılar. Gelişmekte olan ülkelerin gelirleri de artmaktadır ancak rekabet eksikliği nedeniyle dünya hasılasından giderek daha az oranda pay alabilmektedirler.
Dünya çapında oluşan rekabette, eksikliklerinin başında, gelişmekte olan ülkelerin yeni teknoloji geliştiremedikleri için üretimde taklit yoluyla gelişmiş ülkeleri arkadan takip etmeleri gelmektedir. Ayrıca teknoloji üreten ülkeler lisans, patent, kullanım hakkı sözleşmeleri ile takipçi ülkelerin üretiminden kar elde etmektedirler.
Gelişmekte olan ülkeler serbest dolaşım sonucu göç eden emek sorunuyla yüz yüze gelmektedir. Özellikle yetişmiş eleman ve nitelikli işçilerin daha iyi imkanlar sunulan gelişmiş ülkelere yerleşmesi beşeri sermaye yatırımının karşılıksız olarak dışarı çıkmasına, bu yolla zarara neden olmaktadır. Ülkede kalan niteliksiz işçilerin ise kolay ikame edilebilir olması bu kesimin gelirlerini dolayısıyla ulusal geliri düşürecektir. Bu konunun sosyal maliyeti de hükümetler açısından bir baskı unsurudur.
Sınırların kalkması ile birlikte yatırım olanakları da genişlemektedir. Gelişmekte olan ülkelerin hükümetleri yabancı yatırımları çekebilmek için dış ticareti engelleyici uygulamaları gevşetmekte ve vergi rekabetine girişmektedirler. Devletin gelirlerinde oluşan azalmanın sosyal maliyeti ise hükümetlerin eğitim, sağlık, sosyal güvenlik hizmetlerinde eksiklik olarak ülke yaşayanlarına özellikle düşük gelir gruplarına yansımaktadır.
Bu hizmetlerin yeterli alınamaması ise gelecekte karşılaşılacak işsizlik, suç oranlarında artış, kontrolsüz nüfus artışı gibi problemlerin kaynağı olmaktadır. Yatırımlarla ilgili bir diğer sorun ise, uluslararası pazarda rekabet gücüne sahip yurtiçi yatırımlar zamanla gelişmiş ülkelere doğru kaymakta ve bu ülkelerin ekonomilerine hizmet etmek eğilimindedirler.
Sözünü ettiğimiz temel nedenlerden ötürü gelir dağılımındaki eşitsizlik giderek artmaktadır. Küreselleşme sürecine uyum sağlayabilen ülkeler yoksullaşmamakta fakat aldıkları pay azalmaktadır. Ayrıca sürecin ülke içinde yarattığı sorunlardan kendini koruyabilecek güçte olanlar ile düşük gelir grupları arasındaki fark artmaktadır.
KÜRESEL KRİZLER VE DÜNYA ÇAPINDA YOKSULLUK SORUNUDünya nüfusunun yüzde 10’u mal ve hizmetlerin yüzde 70’ini üretmekte ve dünya toplam gelirinin yüzde 70’ini almaktadır. Dünya nüfusunun yaklaşık yarısı ise günde 2 dolardan daha az bir gelirle yaşamaktadır. Dünya nüfusunun yüzde 50’sini oluşturan bu 3 milyar insanın dünya üretimindeki payı sadece yüzde 6’dır.
Gelir dağılımında yaşanan eşitsizliğin en önemli sonuçlarından biri yoksulluktur. Dünyada özellikle belli bölgelerde yaşanılan kıtlık, savaş, doğal felaketler sonucu kaynaklar ve üretim olanakları kaybedilmiştir. Buna bağlı olarak yoksulluk, küreselleşme sürecinde ve global ölçekte yaşanan krizlerle dünya çapında artmıştır.
GÜNDE 1 DOLARDAN AZ GELİRLE YAŞAYAN NÜFUS (MİLYON KİŞİ)Dünya bankası verilerine göre dünyanın 1/5’i günde bir dolardan az, bununla beraber yarısı da 2 dolardan az gelirle yaşamaktadır. Uluslararası alanda kişisel gelir dağılımı eşitsizlik arz etmekte.
Seksenlerden sonra gittikçe kuvvetlenen liberalizasyon akımıyla beraber oluşan küreselleşme ile bu dönemde ortaya çıkan artan yoksulluk arasında pozitif ilişki kurulabilir. Genel toplamda rakamlar pek değişmediyse de Çin’in piyasa ekonomisine bu dönemlerde girerek önemli bir yer kazandığı hesaba katılıp yeni bir toplam ele alınırsa yoksulluktaki artış gözlenebilmektedir.
Doğu Asya ve Pasifik 417,5452,4267,1 Doğu Asya ve Pasifik (Çin hariç) 114,19253,7 Doğu Avrupa ve Orta Asya 1,17,117,6 Latin Amerika ve Karayipler 63,773,860,7 Orta Doğu ve Kuzey Afrika 9,35,76 Güney Asya 474,4495,1 521,8 Sub-Saharan Afrika 217,2242,3301,6 Toplam 1183,201276,401174,90 Çin Hariç Toplam 879,8915,9961,4