350 likes | 877 Views
PERFORMANS ÖDEVİ. TÜRKÇE. KONU:. DEYİMLER. ÖDEV :. “YALNIZ EFE” ROMANINDAKİ DEYİMLERİ ANLAMLARIYLA BİRLİKTE TESPİT ETMEK. İNCELENEN KİTAP :. KİTAPTAKİ DEYİMLERE GEÇMEDEN ÖNCE İNCELEDİĞİMİZ KİTAP HAKKINDA KISA BİR BİLGİ EDİNELİM. YALNIZ EFE. YALNIZ EFE.
E N D
PERFORMANS ÖDEVİ TÜRKÇE
KONU: • DEYİMLER
ÖDEV: • “YALNIZ EFE” ROMANINDAKİ DEYİMLERİ ANLAMLARIYLA BİRLİKTE TESPİT ETMEK
İNCELENEN KİTAP: • KİTAPTAKİ DEYİMLERE GEÇMEDEN ÖNCE İNCELEDİĞİMİZ KİTAP HAKKINDA KISA BİR BİLGİ EDİNELİM. YALNIZ EFE
YALNIZ EFE • Yalnız Efe, alacağını istediği için öldürülen babasının katillerini yakalamak isteyen; haksızlığa, kötülüklere savaş açan genç bir kızın öyküsüdür. Ömer Seyfettin tarafından yazılmıştır.
ÖMER SEYFETTİN • Ömer Seyfettin (1884-1920), Türk Edebiyatının önemli hikâyecilerinden birisidir. “Yeni Lisan” hareketini savunan Ömer Seyfettin, Efruz Bey, Falaka, Aşk Dalgası, Beyaz Lale, Gizli Tatbikat, Kaşağı gibi önemli eserlere imza atmıştır.
YALNIZ EFE KİTABINDA BULDUĞUM DEYİMLER VE BU DEYİMLERİN AÇIKLAMALARI
Boğaz tokluğuna çalışmak: • Herhangi bir ücret almadan sadece karnını doyurarak çalışmak • Küçükalanlılar ikisinin hesabına eşek gibi boğaz tokluğuna çalışacaklar. (s.13)
Aç acına: • Aç bir şekilde, hiçbir şey yemeden • Boğaz tokluğuna deme, aç acına… (s.13)
Dağa çıkmak: • Devlete baş kaldırıp dağda, kırda eşkıyalık etmek • Gözlerini kapadı. - Dağa çıkardım, dedi (s.14)
Kendi havasında olmak: • Aklına her gelen, hoşlandığı işi yapmak • Gün gençlere kaldı. Halbuki onlar da kendi havalarında. (s. 16)
Aklı ermemek: • Zihinsel yetilerin (herhangi bir mesele için) yetersiz kalması; iyiyi kötüden, güzeli çirkinden ayırt edememek • Halbuki onlar da kendi havalarında, hiçbir şeye akılları ermiyor. (s.16)
Eyvallah demek: • Razı olmak, kabul etmek • Halbuki onlar da kendi havalarında. Hiçbir şeye akılları ermiyor. Her şeye eyvallah diyorlar. (s. 16)
Canını yakmak: • Vücuda zarar vermek, acı vermek • Kasabada bile canını yakmadığı, yuvasının bir direğini olsun yıkmadığı adam yoktu. (s. 16)
Yuvasının direğini yakmak (Yuvasını yıkmak): • Bir kişinin aile düzenini yok etmesi • Kasabada bile canını yakmadığı, yuvasının bir direğini olsun yıkmadığı adam yoktu. (s. 16)
Can korkusu: • Ölüm korkusu • Köylü, can korkusuyla bir maymun sürüsü gibi çınarlara tırmandılar. (s.19)
Haddini aşmak: • Yetki ve becerilerinin ötesine geçerek yapmaması gereken işlere kalkışmak • küstahlık etmek • Yaptığı fenalıklar haddini aştığı için son günlerde kasabadan dışarı çıkamaz olmuştu. (s. 22)
Dünyaya kazık dikmek/çakmak: • Ölmeyecek gibi uzun yaşamak • Ecel yaşa bakmaz oğul! Sırası, sayısı yoktur. Ben öleceğim de, o dünyaya kazık mı dikecek!
Başına bela açmak (başına bela satın almak): • Sıkıntı ve üzüntü verici olduğu sonradan anlaşılan bir işe isteği ile girişmiş olmak • - Hoca inat etme, vallahi vermez. • Ben alırım. • Nafile, başına bela açma. (s.25)
Bir deri bir kemik kalmak: • Çok zayıflamak • Bir deri bir kemik kaldı. Şimdi ölüyordu. (s.25)
Boyun eğmek: • Kayıtsız şartsız itaat etmek; bir kimsenin dayatmasına ses çıkarmamak • Bu bizim herşeye eyvallah deyip boyun eğmemizdendir! (s.27)
Elde yok, avuçta yok (Elde avuçta bir şey kalmamak): • Parasını, malını harcayıp bitirmiş olmak • Ver, ver, ver! Elde yok avuçta yok! Sonumuz ne olacak! (s.27)
Benzi solmak (Beti benzi atmak): • Korkudan heyecandan birden benzi sararmak • Çektiklerini hatırlayan köylülerin benizleri soluyordu. (s.27)
Başını belaya sokmak • Durup dururken, ağır sonuçlar ve sorumluluklar doğuran bir durum içine girmek • Senin baban ne belaymış. Bizim başımızı azıcık daha belaya sokacaktı. (s.47)
Yüzünü buruşturmak (Yüzünü ekşitmek) • Yüzüne, memnun olmadığını belirten bir anlam vermek • Aptal, çocuk yüzünü buruşturdu. (s.59)
Saçı sakalına karışmak: • Uzun süre tıraş olamamaktan dolayı oluşan özensiz bir görünüme sahip olmak • Zavallının saçı sakalı birbirine karışmıştı. (s.59)
Gözleri parlamak: • Yüzünde sevinç ve umut belirtileri görülmek • Kezban’ın gözleri parladı. (s. 61)
Gözünün önüne gelmek: • Hayal etmek; daha önce yaşanılmış bir ânı zihinde tekrar canlandırmak • Bu levha (1) hemen gözünün önüne geliverdi. Sanki babasının kır atından yuvarlanışını görüyordu. 1. levha: Tablo, resim: "Resimci dükkânlarında Türkler aleyhinde birçok levhalar asılmıştı.
Ağzını bozmak: • Küfretmek ve buna benzer kötü sözler söylemek • Bir gün bu sarhoş, kızcağıza öfkelenir, ağzını bozar…
Dağa kaldırmak: • İstediğini elde etmek için birini yakalayıp dağa, ıssız bir yere götürmek • Yalnız Efe’den kimsenin şikayeti yokmuş. Ne kimseyi dağa kaldırırmış, ne de fidye istermiş. (s. 71)
Yüzü gülmek: • Neşelenmek, sevinmek, sevindirici bir duruma kavuşmak • Yüzüne, memnun olmadığını belirten bir anlam vermek (s. 59)
Dini bütün: • Dindar, dinin emirlerini eksiksiz yerine getiren kişi • O, Allah’tan korkardı. Dini bütündü. (s.73)
Performans Ödevini Yapan: • Yusuf Yılmaz • Mareşal Fevzi Çakmak İÖO • 6/B - 1585
Kaynakça: • Yalnız Efe, Ömer Seyfettin, Damla Yayınları, Kasım 2005, 80 sayfa
Kaynakça: • Deyimler Sözlüğü, Damla Yayınları, 384 sayfa