1.32k likes | 2.22k Views
Osmanlı Medreseleri. İslam dünyasının karakteristik eğitim kurumu medreselerdir başlangıçta Türk-İslâm kültür çevrelerinde ortaya çıkıp gelişmesine karşın, zaman içinde her tarafa yayılmış ve ilköğretim üstündeki değişik eğitim kademelerini temsil etmiştir (www.egitim.aku.edu.tr/ergun3.htm). .
E N D
İslam dünyasının karakteristik eğitim kurumu medreselerdir başlangıçta Türk-İslâm kültür çevrelerinde ortaya çıkıp gelişmesine karşın, zaman içinde her tarafa yayılmış ve ilköğretim üstündeki değişik eğitim kademelerini temsil etmiştir (www.egitim.aku.edu.tr/ergun3.htm).
Osmanlı Türkleri medreseyi hem yapı hem tedrisat bakımından geliştirmişlerdir. Büyük külliyeler içindeki medreseler yanında küçük manzumelerin bir parçası olan medreseler ve müstakil medreseler de bina etmişlerdir (Kütükoğlu;1976, 277).
Osmanlı’da Eğitim Osmanlı dünyasında eğitim yüzyıllarca resmi ve gayri resmi müesseseler yoluyla yürütülmüştür. Bu farklı müesseseler arasında en önemlisi ve ilim ile ilgili faaliyetlerin başta gelen kaynağı şüphesiz medreselerdir(İhsanoğlu; 1999, 229-230).
Medreseler, içerisinde öğrencilerin öğrenimleri yanında yeme, içme ve barınma ihtiyaçlarının karşılandığı vakıflar tarafından finanse edilen bir yatılı okul şeklinde organize edildi (Sarıkaya; 1997, 14).
İslâm eğitim tarihi içinde müstesna bir yeri bulunan Osmanlı medreseleri, orta ve yüksek tahsili gerçekleştiren müesseselerdi. Medrese, memleketin ihtiyaç duyduğu kültürü veren ve elemanları yetiştiren bir eğitim öğretim kuruluşudur (www.enfal.de/otarih35.htm-202k).
Osmanlılar medreseye büyük önem verdiler. Ülkenin en ücra köşelerine kadar medreseler kurdu; devlet yönetimi için gerekli alimler, hakimler, müftüler, imam-hatipler, müderris ve muallimler, tabipler, vezirler, diğer memur ve bürokratlar yetiştirdiler(Sarıkaya; 1997, 14).
Medreselerde yürütülen tahsilde fıkıh ve ona yardımcı olan bütün sahalara öncelik tanınmış, buna karşılık akli ilimlere dayanan çalışmalar müfredat programının dışında tutulmuştur. Medreselerin kuruluş esası da fıkıh ilmini öğretmekti.
Medrese sistemi ve teşkilatı, İslâm dünyasındaki cami, hastahane, imaret, kervansaray, han, hamam gibi bütün sosyal hizmet ve yardım amaçlı müesseseler gibi vakıf temeli üzerine kurulmuştur.
Temel eğitimini tamamladıktan sonra her hangi bir ilimde ihtisas yapmak isteyen talebeler o bilim dalındaki tanınmış hocalara gidip ders görür ve icazet alırlardı. Bu şekilde medreselerde çok sayıda talebe eğitim görmüş ve büyük alimlerin tedrisatı ile İslâm dünyasında yeni bir ilim muhiti teşekkül etmiştir (İhsanoğlu; 1999, 232-234).
Kuruluş Dönemi Osmanlı Medrese Eğitimi İlk dönem Osmanlı medreseleri, Osmanlı öncesi Amasya, Konya, Kayseri, Karaman ve Aksaray gibi Anadolu şehirlerinde gelenekleri yerleşen eğitim faaliyetlerinin bir devamı olarak telakki edilebilir. Bu faaliyetler o dönemin en mühim ilim ve kültür merkezi sayılan Mısır, Suriye, İran ve Türkistan’dan gelen alimlerin sayesinde mümkün olmuştur (İhsanoğlu; 1999, 234-235).
Kuruluştan kısa bir süre sonra başlamak üzere Osmanlı âlimleri yabancı ülkelere giderek tahsil görmüşler ve bulundukları ülkelerin ilmî birikimlerini ve ilim anlayışlarını kendi memleketlerine taşımışlardır. Gittikleri ülkeler esas olarak iki grupta toplanabilir.
Bilhassa dinî ve hukukî ilimlerle bunlara temel teşkil eden tefsir, hadis, tarih, edebiyat ve kavâid gibi ilimler Suriye ve Mısır gibi Arap nüfusun yoğun olduğu coğrafyada; riyaziye, hendese, hesap, hey’et, kelam ve felsefe gibi ilimler ise ekseriyetle Türklerin hakim oldukları İran, Maveraünnehir ve Horasan gibi doğu bölgelerinde tahsil edilmekteydi (Unan, 15).
Selçuklu Türklerinden miras kalan medrese sistemi Osmanlıların yeni unsurlar katmasıyla devam etmiştir. Osmanlı fetih politikasına göre fethedilen yerlerde ilk önce cami ve yanında medrese açılması bir gelenek halini almıştır. Bu gelenek topluma ve devlete gerekli din, ilim ve eğitim hizmetleri yanında devlet idaresinde ihtiyaç duyulan idari ve adli personelin yetiştirilmesine yönelikti.
Sık sık dönemin mutasavvıflarından Şeyh Edebâli’nin meclisine katılırdı. İlim ve din adamlarına sevgi ve saygısı nedeniyle etrafında bu kimselerden bir topluluk oluşmuştu.
Medrese kurma işiyle sadece sultanlar iştigal etmiyor, ulemâdan, vezirlerden, paşalardan ve diğer meslekten hayırsever pek çok kişinin ülkenin dört köşesinde yüzlerce medrese kurmuşlardır (Sarıkaya; 1997, 30).
İlk Osmanlı medresesini İznik’te Orhan Gazi kurmuştur. İznik’i fethettikten hemen sonra (1330-1331) burada yeni bir medrese binası inşa ettirmiştir.
Medreseye masraflarını karşılayabilecek kadar vakıfları bağladıktan sonra müderrisliğine de tahsilini Mısır’da tamamlayan Dâvud-u Kayseri’ yi tayin etmiştir. Devrin büyük alimleri bu medresede ders vermişlerdir (İhsanoğlu; 1999, 235).
Süleyman Paşa Medresesi, İznik’te Orhan Gazi medresesinden sonra kurulmuş Osmanlılar devrinin ilk medreselerindendir (Bilge; 1984; 74). Süleyman Paşa
Bursa'nin fethinden sonra orada da medreseler kurulur. Bundan dolayı İznik ikinci dereceye inerek Bursa'daki Sultan Medresesi birinci dereceyi alır.
Orhan Gazi'den sonra oğlu Murad (Murad Hüdâvendigâr), Bursa Çekirge'de eski Kaplıca civarında bir câmi, medrese ve imâret yaptırır.
Yıldırım Bayezid, Hisar dışında bir câmi ve medrese yaptırmakla Bursa'nın bir ilim ve irfan merkezi haline gelmesini ve şehrin hisar dışına taşması ile genişlemesini sağladı.
Çelebi Sultan Mehmed Bursa’da Sultaniye Medresesi Olarak da bilinen Yeşil Medrese’yi kurmuştur.
Bursa Yeşil Medrese
Bursa Yeşil Medrese
Yeşil Medrese (Sultaniye Medresesi), diğerlerine nazaran ayrı bir hususiyete sahiptir. Müderris Mehmed Şah Efendi ‘nin ilk dersinde öğrencilerden başka Bursa'nın belli başlı âlimleri de hazır bulunmuş, Mehmed Şah Efendi de medreselerde okutulan ilimlere dair sorulan suallere cevap vermişti. Sultaniye müderrislerinin umumî şekilde ders vermeleri bir gelenek haline gelmiştir.
Bursa Sultaniye medresesi kurulduktan sonra, İznik medresesi ikinci dereceye düşmüş, bir ilim merkezi olarak Bursa ilk sıraya yükselmişti. Bu durum, Sultan II. Murad‘ın Edirne'de Üç Şerefeli Câmii yanındaki Saatli medresesini kurana kadar devam eder.
Edirne devlet merkezi olduktan sonra II. Murad zamanında 1447’de tamamlanan Üç Şerefeli Câmii yanındaki medrese ile Dârülihadis, o tarihte Osmanlı ülkesindeki medreselerin üstünde yer aldı. Böylece, Bursa'daki Sultaniye Medresesi, gerek eğitim ve öğretim, gerekse tahsisatı bakımından ikinci dereceye düştü. Üç Şerefeli medrese müderrisine o tarihe kadar hiç bir medrese öğretim üyesine verilmeyen yüz akçe yevmiye verildi.
Orhan Bey’in Bursa’da Manastır Medresesi, I.Murat’ın Çekirge’de, Yıldırım Bayezid’in Yıldırım Camii yanındaki medresesi ve Dârüşşifa’sı, Çelebi Mehmet’in Yeşil Camii yanında inşa ettirdiği Yeşil Medresesi ve II.Murat’ın Muradiye Medresesi ile Bursa eğitim öğretim bakımından büyük önem kazanmıştır (Akyüz; 2005, 58). Lala Şahin Paşa ve Emir Sultan da kendi adlarına yeni medreseler kurmuşlardır (Gül; 1997, 34).
Bursa Ahmed Paşa Medresesi Dershane eyvanı
Yıldırım Medresesi (Bursa)
Edirne’nin 1363’te alınmasından sonra bu kentte de birçok medrese yapılmıştır. En önemlileri II. Murat’ın yaptırdığı Darülhadis ve Üçşerefeli medresesidir (Akyüz; 2005, 58).
Edirne II. Bayezid Medresesi Dershanenin dıştan görünüşü
Osmanlı’nın ilk asırlarında Alaaddin Esved, Kadızâde-i Rûmî ve Mehmet Fenâri gibi meşhur âlimler Osmanlı medreselerinde müderrislik yaptılar. Bu sayede ilk dönem Osmanlı medreselerinin itibarı yükselmeye başladı (Sarıkaya; 1997, 25).
Selçuklular devrindeki bilim merkezlerine karşılık Osmanlılar devrindeki başlıca bilim merkezleri sırasıyla Bursa, Edirne ve İstanbul olmuştur. Osmanlılarda bu üç şehir Anadolu Selçuklularındaki Konya, Sivas ve Kayseri’nin yerini almıştır (İzgi; 1997, 20).
XIV. Yüzyılın başından Fatih Sultan Mehmet’in saltanatının başlangıcına kadar Bursa’da 25, Edirne’de 13 ve İznik’te 4 olmak üzere toplam 42 medrese kurulmuş; daha küçük şehirlerde ise 40 medrese bulunmaktaydı. 1331-1451 yılları arasında Osmanlı devletinin ilim çevreleri henüz kuruluş döneminde iken toplam 82 medresenin tesis edilmiş olması Osmanlılarda eğitim ve bilim ortamının çok hızlı bir şekilde geliştiğini göstermektedir.
Aynı şehirlerde medrese sayısının artmasıyla medreseler arasında bir derecelendirme ihtiyacı doğmuştur. II.Mehmet’den önceki dönemde medreselerin statüsüne göre bir derecelendirmeye gidilmesi medreseler arası bir fark ortaya çıkarmıştır (İhsanoğlu; 1999, 236-237).
Kuruluş Döneminde Medrese Eğitiminin Niteliği İlk devir Osmanlı medreselerinin eğitim dereceleri medreseyi kuran kişinin politik, sosyal statüsü ve kurulan şehrin önemine göre belirleniyordu. Meselâ sultanlar tarafından devrin başkenti konumunda bulunan İznik, Bursa ve Edirne’de kurulan medreseler zamanlarının en yüksek öğretim kurumlarını teşkil ediyorlardı (Sarıkaya; 1997, 25).
Bu dönem medreseleri, öğretim kadroları, kaynakları, fıkıh ve kelamın yanı sıra matematik, felsefe, astronomi, tıp bilimlerinin de okutulması, yetkin bilginlerin yetiştirilmesi bakımından henüz gücünü ve olgunluğunu kanıtlayamamış küçük bir beylik için gerçekten övünç kaynağıdır.
Fatih Medreseleri Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’u fethettikten sonra şehre yeni bir şahsiyet kazandırmak için imar faaliyetlerine başlamış, etrafındakileri de bu hamleye katılmak için teşvik etmiştir.
Bu faaliyetler neticesinde yüzden fazla Bizans binası mescit, medrese ve hânkâha dönüştürülmüştür. İstanbul artık Türk şehri haline gelmiştir.
Fatih yeni baş şehrini dârülilm (ilim merkezi) haline getirmek için İstanbul’un bir tepesi üzerine daha sonra kendi adıyla anılacak bir külliye inşa ettirmiş ve bu külliyenin içinde medreseler kurulmuştur (İhsanoğlu; 1999, 237).
Fethin hemen ardından İstanbul’daki 8 kiliseyi medreseye çevirmiş ancak bu kilise binalarında düzenli ve verimli bir eğitim öğretim yapmak mümkün değildi. Ayrıca bilim sever bir hükümdar olan Fatih Osmanlı devletine yakışır, önemli, ciddi öğrenim kurumları yapmak istiyordu. Bunların dışında büyüyen ve gelişen devletin iyi öğrenim görmüş kimselere ihtiyacı da artıyordu.
Böylece (1463-1471) bir camii ve iki yanında Sahn-ı Seman ve Tetimme denen medreseler ile Muallimhane denen ilkokul, kütüphane, imaret ve aşevi, iki hamam, darüşşifa, misafirhaneler vs. yapıldı. Fatih külliyesi denilen binalar ve kurumlar topluluğu ortaya çıktı.
Sahn-ı Seman yada 8 yüksek düzeydeki medresenin her birinin 19 hücresi, 8 müderrisin birer odası ve 50 akçe gündeliği vardı. Her medresede bir odası ve 5 akçe gündeliği bulunan ekmek ve çorba verilen birer muîd vardı.