330 likes | 525 Views
1971 de yazılmaya başlanıp, 20 yılı aşan bir süre içinde bitirilen bir eser. Kitabın yazarı Clarissa Pinkola Estés… Kendisini Jungcu bir psikanalist, bir şair ve “cantadora” olarak tanımlıyor. “Cantadora” yani, eski öykü derleyicisi… (Latin geleneğinde eski öyküleri toplayıp saklayan kişi).
E N D
1971 de yazılmaya başlanıp, 20 yılı aşan bir süre içinde bitirilen bir eser.
Kitabın yazarı Clarissa Pinkola Estés… Kendisini Jungcu bir psikanalist, bir şair ve “cantadora” olarak tanımlıyor. “Cantadora” yani, eski öykü derleyicisi… (Latin geleneğinde eski öyküleri toplayıp saklayan kişi)
önsöz: "hepimiz vahşiye özlemle doluyuz. Bu özlemin kültürel olarak onaylanmış pek az panzehiri var. Bize bu tür bir arzudan utanç duymamız öğretildi. Uzattığımız saçlarımızı duygularımızı saklamak için kullandık. Ama vahşi kadın'ın gölgesi gündüz ve gecelerimiz boyunca pusuya yatmış bir halde hala varlığını sürdürmekte. Nerede olursak olalım arkamızda tırıs giden bu gölge kesinlike dört ayaklı."
. İnsanlık tarihi boyunca bastırılmış ve örselenmiş kadınların durumunu sosyal, kültürel ve ekonomik açıdan ele alan çok sayıda inceleme yapıldı. Her inceleme, kadınları ''tanımlama ve çözme'' açısından çok farklı yöntemler önerdi. Bu önermelerin ne ölçüde kadınların doğasını ilişkin isabetli ve farklı alternatifler olduğu ise tartışmalı
Clarissa P. Estes, Kurtlarla Koşan Kadınlar’da gerçekten farklı bir önermede bulunuyor, kadınlar için yalın, uygulanabilir ve doğal çözümler öneriyor. XIX. yüzyılla birlikte insanlığın doğadan kopuşu ve duygulara yer vermeyen kapitalist bir endüstri çarkının içinde kayboluşundan yola çıkarak, kadınların yapması gereken ilk şeyin içindeki doğal sesi keşfetmek olduğunu söylüyor ve kadınların içlerinde yatan sınırsız güç ve yaratıcılığın, kurtların doğal yabanıllığında yattığı savını ileri sürüyor. Kadınların çoğu zaman farkında olmadan içselleştirmek zorunda bırakıldıkları eziklik ve yetersizlik duygusuna, bastırılmış cinsel güdülerine çok değişik bir malzemeden yaklaşıyor: Masallar! İnsanlığın ortak bilinçaltının aynaları olduğunu düşündüğü masallar aracılığı ile kadın psişesinin derinliklerine iniyor ve birçok açmazdan kurtulmalarına yardımcı olacak masal tadında terapiler uyguluyor.
Estes’e göre, kurtlarla kadınlar arasında, vahşilikleri, zerafetleri ve içinde yaşadıkları topluluğun üyelerine duydukları bağ açısından psişik bir benzerlik vardır. Kurtlar ve kadınlar arasındaki bu benzerlik, Vahşi Kadın arketipinde ortaya çıkar. Estes’in ilginç örneklerle betimlediği bu arketip, doğayla bağını kopartmamış ve seçimlerini yaparken duygularını temel alan kadınları içeriyor.
Kitaptaki farklı kültürlerden derlenen masallar, kadınların ilişkileri, kişisel imgeleri ve hatta bağımlılık gibi temalar çevresinde gelişiyor. Örneğin Afrika kökenli bir öykü, kadının ikili doğasını yansıtıyor. Ortadoğu’ya ait bir masal, sıradan bir kilim gibi görünen büyülü bir halının toplumun önyargılarını ve görünüşe ne kadar kolay aldandığını ortaya koyuyor.
Yayımlandığında büyük övgüler almış bu sıra dışı kitap, kadınları vahşi derinliklerine doğru heyecanlı bir yolculuğa çağırırken, kadın psişesinin bugüne dek hazırlanmış en büyük sözlüğü olarak da okunabilir. Kurtlarla Koşan Kadınlar, kadınlarla vahşi bir noktada buluşmak isteyen erkekler için de vazgeçilmez bir rehber özelliği taşıyor.
Animuslarını (eril ruhsal kuvvetlerini) olumlu kullanıp kullanmadıkları kadınların tarihteki rolleri üzerinde belirleyici olmuş: “Çünkü animusbir kadının, kendine özgü ve kadınsı düşünce ve duygularını belli bir kültürdeki erkeksi gelişim için kültürün dayattığı standartlara göre modellenen bir yapı içinde değil, hissi, cinsel, mali, yaratsal ve başka şekillerdeki somut yollarla ortaya koymasına yardım eder.” diyor Estes…
“Zamanın seyri içinde eski pagan simgeler Hristiyan olanla kaplanmış, öyleki bir masaldaki yaşlı şifacı, kötü bir cadı haline gelmiş, bir hayalet meleğe dönüşmüş, Cinsel öğeler atılmıştır. Yardımcı yaratıklar ve hayvanlar çoğu kez ifrit ve cinlerle yer değiştirmiştir… • Kadınlara, cinsellik, sevgi, para, evlilik, doğurma, ölüm ve dönüşüm üzerine dersler veren kimbilir kaç masal bu şekilde yitirilmiştir. Eski kadınların gizlerini açıklayan Peri masalları ve mitlerin en eski derlemeleri müstehcenlik, cinsellik, sapkınlık(ibret olarak), Hristiyanlık öncesi, kadınsılık, tanrıçalar, erginleme gibi konulardan arındırıp temizlenmiştir ”Toplumlar cadalozlarla yaşamaya alışıkken, cadıları yakmışlardır. “ben de cemaate namaz kıldırabilirim” diyen kadın imam dışlanırken “ben güçsüzüm, iktidarınızı tehdit edemem ama çok iyi kaynanacılık yapar, kocam istediğimi almazsa dünyayı başına dar ederim” diyen kadın yaşam şansı bulmuştur.
"Bir gece dört haham bir melek tarafından ziyaret edilmiş, uyandırılıp Yedinci Göğün Yedinci Katındaki Yedinci Kubbe'ye götürülmüş. Orada kutsal Ezekiel Çarkı'nı seyretmişler. • Pardes'ten (gökten) yeryüzüne inerlerken, yolun bir noktasında, böylesine bir ihtişama tanık olan hahamlardan biri aklını kaybetmiş, öldüğü güne kadar ağzından köpükler saçarak dolaşıp durmuş. • İkinci haham son derece sinikmiş, "Ezekiel çarkını sadece düşümde gördüm, o kadar. Öyle bir şey olmadı" demiş. • Üçüncü haham gördüklerini tekrar tekrar kafasında canlandırmış, çünkü tamamen saplantılı hale gelmiş. Okuyup durmuş, bütün bunların nasıl yapıldığını ve amacının ne olduğunu düşünmekten kendini alamamış... ve böylece yolundan sapmış ve inancına ihanet etmiş. • Bir şair olan dördüncü haham eline bir kağıt kalem alıp pencerenin kenarına oturmuş; akşam kumrusuna, beşiğindeki kızına ve yeryüzündeki bütün yıldızlara övgüler yağdırarak şarkı üstüne şarkı yazmış. Geçmiştekinden çok daha iyi bir hayat yaşıyormuş artık."
"Çok, çok fazla sayıda kadın, gerekli bilince ulaşmadan önce korkunç bir söz vermişlerdir. Genç kadınlar olarak temel bir yüreklendirmeden ve destek öyle yoksun, üzüntü ve gücenme ile öyle doluydular ki kalemlerini bıraktılar, sözcüklerini kilitlediler, şarkılarını susturdular, sanat çalışmalarını durdular ve bunlara bir daha asla dokunmamaya ant içtiler. Öyle bir durumdaki kadın istemeden de olsa kendi eliyle yaptığı hayatıyla birlikte fırına girmiş demektir. Hayatı küle döner. Bir kadının hayatı kendinden duyduğu nefretin ateşinde de ölüp gidebilir, çünkü kompleksler çok sıkı ısırabildiği gibi en azından belli bir süre için o kadını korkutmayı başararak, onun için önemli olan çalışmalara ya da hayata yakın durmasını önleyebilir. Gitmemekle, hareket etmemekle, öğrenmemekle, arayıp bulmamakla, elde etmemekle, üstlenmemekle, olmamakla yıllar harcanır."
"Vahşi doğanın neredeyse yok edildiği en uç durumlarda, kadınların şizoid bir bozulma ve/veya bir piskoza yenilmeleri mümkündür. Durup; dururken yatakta kalabilir, kalkmayı reddebilir, sabahlığıyla ertafta dolaşabilir, dalgınlıktan kül tablasında üç tane yanık sigara bırakabilir, ağlayabilir ve ağlamaktan kendini alamayabilir, sokaklarda saçı başı dağınık gezebilir, etrafta sürtmek için birdenbire ailesini terk edebilir. Ama çok sık olarak sadece uyuşuk ve hissizdir. Kendini iyi ya da kötü hissetmez. Sadece hiçbir şey hissetmez. Ortada kan yoktur ama her nasılsa kanadıklarını hissederler. Yine de tekrar tekrar başlamak, yeniden başlamak, el yapımı hayata her gün dikkatle ve özenle hayata geri dönebilmek için tam olarak gereken de bizzat bu acıdır, bu kopmadır, bu "basacak bir yer bulamamadır". Deyim yerindeyse bu, geri dönebilecek bir evi olmama hâlidir. Psişik olarak bir kıtlıktan kaçtıktan sonra dinlenip onarılacağımız bir mola yeri, bir yol istasyonu, gerekli tedbirleri aldığımız bir yer yapmak iyidir. İnsan bir iki yılını yaralarını değerlendirmek, rehber aramak, ilaç uygulamak, geleceği düşünmek için geçirmesi fazla sayılmaz. Bir iki yıl aslında yetmez bile. Yabanıl kadın yolunu tekrar yapan kadındır."
‘’Sağlıklı kadın tıpkı bir kurt gibidir: sağlam, kunt, diri, hayat verici, konumunun bilincinde, yaratıcı, sadık ve göçebedir. • Bir kadının olmaya ve bilmeye gerek duyduğu her şeyi taşır. Her şeyin dermanını taşır. Öyküler ve düşler, sözcükler ve şarkılar, işaretler ve simgeler taşır. Hem araç hem amaçtır. • Vahşi kadın; bilinçaltımızın arketiplerinden biridir. İz sürebilir, koşabilir, emir verebilir ve başından savabilir. Hissedilebilir, saklanabilir ve derinden sevebilir. Sezgisel, tipik, normatiftir.
İçgüdüsel doğayla yan yana olmak; hayat alanını belirlemek, kendi sürüsünü bulmak, yetenek ve kusurlarına bakmaksızın güven ve gurur duyarak bedeninin içinde olmak, sezgi ve algının doğuştan gelen dişil güçlerine dayanmak, kendi döngülerine girmek, ait olunan yeri bulmak, vakarla yükselmek, mümkün olduğunca yüksek bilinç düzeyini korumak demektir. ‘’…O, Hayat/ Ölüm/Hayat kuvvetidir, yaşatma gücüdür, kuluçkadır. Sezgidir, uzağı görendir, derin dinleyicidir, sadık yürektir. Haksızlıklar karşısında tehditler savuran odur… Aramak için evi terk ettiğimiz odur. Eve gelmemiz onun içindir. Bütün kadınların gübreli köküdür. İşimizin bittiğini düşündüğümüzde bizi gitmekten alıkoyan güçtür…’’"Eğer ele geçirildiyseniz, ruhun açlığına katlandıysanız ve özellikle bir yaratma dürtüsüne sahipseniz, muhtemelen yabanıl bir kadındınız yada hala öylesiniz.""Gülme, kadın cinselliğinin gizli tarafıdır; fizikseldir, temeldir, tutkuludur, hayat vericidir ve bu yüzden uyarıcıdır. Sadece o an için, bir sevincin cinselliğidir; özgürce uçan, yaşayıp ölen ve kendi enerjisiyle yeniden yaşayan gerçek bir sevgidir. Kutsaldır, çünkü fazlasıyla iyileştiricidir. Tek boyutlu değildir, çünkü gülme insanın kendisi kadar başkaları ile de paylaştığı bir şeydir."
La Loba, Kurt kadın Herkesin gönülden bildiği, fakat çok az insanın gördüğü gizli bir yerde yaşayan yaşlı bir kadın vardır. Doğu Avrupa masallarındaki gibi, kaybolmuş ya da başıboş dolaşan insanların ve arayış içindekilerin, yaşadığı yere gelmelerini bekler gibidir.İhtiyatlıdır, genellikle kıllarla kaplıdır, her zaman şişkodur ve özellikle arkadaşlıktan köşe bucak kaçmaya çalışır. Hem gaklar, hem gıdaklar; genellikle insan sesinden çok, hayvan sesi çıkarır.Tarahumara yerli bölgesindeki çürük granit yamaçlarda yaşadığını söyleyebilirim. Ya da Phoenix dışındaki bir pınarın yanında gömülü olduğunu.
Belki de arka penceresinden sarktığı köhne bir arabada, güneydeki Monte Alban’a (Eski Meksika) giderken görülecektir. Belki de El Paso’nun yanındaki otoyolda beklerken veya kamyoncularla Morelia’ya (Meksika) av tüfeği taşırken veya sırtında tuhaf şekillerdeki yakacak odunlarla Oaxaca’nın yukarısındaki pazara giderken fark edilecektir. Birçok ismi vardır: LA Huesera (Kemik Kadın), La Trapera (Toplayıcı Kadın) ve La Loba (Kurt Kadın).La Loba’nın tek işi kemik toplamaktır. Özellikle dünyada kaybolma tehlikesinde olanları toplayıp korur ve saklar. Mağarası her cinsten çöl yaratığının kemikleriyle doludur: Geyik, çıngıraklı yılan, karga. Ama uzmanlık alanı kurtlardır.
Montana’larda (dağlarda), arrayo’larda (kurumuş dere yataklarında) kurt kemikleri arayarak toprağı didik didik eder, sürünür, emekler. Bütün bir iskeleti bir araya getirdiğinde, son kemik yerine yerleşip yaratığın güzelim beyaz heykeli gözlerinin önünde uzanıverdiğinde, ateşin yanına oturur ve hangi şarkıyı söyleyeceğini düşünür.Emin olduğunda ise, ciriatura’nın yanında durur, kollarını üzerine kaldırır ve şarkı söylemeye başlar. O anda kurdun kaburga kemikleri ve bacak kemikleri ete kemiğe bürünmeye başlar ve yaratık kürkle kaplanır. La Loba şarkı söylemeye devam eder. Ve yaratığın bedeni varoluşa daha çok yaklaşır; kuyruğu kabarık ve güçlü bir şekilde yukarıya kıvrılır.demektir, çünkü la loba sizden hoşlanabilir ve size bir şey gösterebilir- ruha dair bir şey.
Ve la loba daha çok şarkı söyler ve kurt yaratık soluk alıp vermeye başlar.Ve la loba şarkısını öyle derinden söyler ki, çölün zemini sallanır ve o şarkı söyledikçe kurt gözlerini açar, ayağa fırlar ve kanyona doğru koşarak gözden kaybolur.Koşusunun bir yerinde, isterken koşusunun hızı, ister yolunun bir nehre düşmesi, isterse de güneşten ve aydan gelen bir ışının tam yerine denk gelmesi yüzünden olsun, kurt birden bire, özgürce ufka doğru koşarak kahkahalar atan bir kadına dönüşür. Öyleyse, unutmayın, çölde dolaşıyorsanız ve gün batımı da yakınsa ve hani biraz da kaybolmuşsanız ve yorgunsanız şansınız yaver gidiyor
Yanlış Zigot Mesleki uygulama yıllarım boyunca bu ait olma sorununun kimi zaman daha hafif bir tarafından ele alınması gerekliliği ortaya çıktı, çünkü hafiflik, kadının acısının bir kısmını silkeler ve dindirir. Esas olarak dışlanan biriyle ilgili malzemelere daha güçlendirici bir metaforla bakmalarına yardımcı olmak için, tedavinin başlangıcında hastalarıma “Yanlış Zigot” adlı benim bir öykümü anlatıyorum. Öykü şöylegelişir;
Seninki gibi tuhaf bir ailede dünyaya gelmeyi nasıl becerdiğine hiç şaşırdın mı? Hayatını, dışlanan biri, biraz tuhaf ya da farklı bir kişi olarak yaşadıysan, eğer yalnızsan, ortalamanın kenarında yaşayan biriysen, acı çekmişsindir. Yine de, bütün bunlardan uzaklaşmanın, farklı bir bakış açısı denemenin, tekrar kendi türünün topraklarına göçmenin zamanı da gelir.
Artık daha fazla acı çekilmesine izin verme, nerede yanıldığını kestirmeye daha fazla çalışma. Her kime doğduysan, neden ona doğduğun artık gizemli bir durun değildir, finis, terminado, sona ermiştir. Bir an pruvada dinlen ve yurdundan gelen rüzgârda kendini tazele. • Yıllarca Vahşi Kadın arketipinin mitsel hayatını taşıyan kadınlar sessizce ağladılar: ”Neden bu kadar farklıyım? Neden böyle garip (ya da ilgisiz) bir aileye doğdum?” Hayatlarının nerede fışkırmasını istedilerse, birileri hiç bir şey büyümeyecek şekilde toprağı tuzlamak için oradaydı.
Doğal arzularını gem vurmak için konan bütün yasaklar yüzünden işkence çektiler. Doğanın çocukları olanlar, çatılar altında saklandılar. Bilim insanı olanlara, anne olmaları söylendi. Anne olmak isteyenlere, tamamen kalıba uymalarının iyi olacağı söylendi. Bir şey icat etmek istediklerinde, pratik olmaları söylendi. Yaratmak istediklerinde, bir kadının ev işlerinin hiç bitmediği söylendi.
Kimi zaman en gözde standartlara göre iyi olmayı denediler ve çok uzun bir zaman boyunca gerçekten ne istediklerini, nasıl yaşamaya ihtiyaç duyduklarını kavramadılar. Sonra da bir hayata sahip olmak amacıyla ailelerini terk etmenin, ölüme kadar süreceği yeminiyle umut bağladıkları evlilik yapmanın, daha aptallaştırıcı, ama daha iyi maaşlı bir şeye sıçrama tahtası vazifesi görecek işleri seçmenin acı verici yönlerini deneyimlediler. Yol boyunca, her yana saçılmış düşler bıraktılar.
Kadınlar genellikle gün içindeki zamanlarının yüzde seksenini yaratıcı hayatlarının sekteye uğratan işler yapmaya harcayarak duyarlı olmaya çalışan sanatçılardı. Senaryoların sonu olmasa da değişmeden kalan bir şey vardır: Çok erken bir dönemden itibaren negatif bir edayla “farklı” olarak gösterildiler. Aslında tutkuluydular, bireydiler, araştırmacıydılar ve doğru içgüdüsel zihinlere sahiptiler
Öyleyse Neden ben, Neden bu aile, Neden bu kadar farklıyım’ın yanıtı tabii ki bu soruların hiçbir yanıtının olmamasıdır. Yine de, egonun, gitmesine izin vermeden önce çiğneyip duracağı bir şeye ihtiyacı vardır, bu nedenle nedenlerini göz önüne almadan üç yanıt öneriyorum. (Analize giren, beğendiği herhangi birini seçebilir, ama en az birini seçmelidir. Çoğu sonuncuyu seçer, ama herhangi bir tanesi yeterlidir.) Hazırlanın. İşte yanıtlar.
Şimdi olduğumuz şekilde dünyaya gelmemizin ve böyle tuhaf ailelere doğmamızın,1) Sadece öyle olmasıdır (buna hemen hemen inanmaz), 2) Benliğin bir planı vardır ve bizim bezelye beyinlerimiz bunu çözemeyecek kadar küçüktür (birçoğu bunu umut verici bir fikir olarak görür), 3)Yanlış Zigot Sendromu nedeniyle böyledir (şey…evet, belki…, ama nedir bu?).
Aileniz sizin bir yabancı olduğunuzu düşünüyor. Tüyleriniz var, pullarınız var. Sizin iyi vakit geçirme fikriniz, orman, vahşi yerler, içsel hayat, dışarıdaki ihtişam demek. Onların iyi vakit geçirme fikri havluları katlamaktan ibaret. Sizin için ailenizde durum böyleyse, o zaman siz bir Yanlış Zigot Sendromu kurbanısınız. • Aileniz zaman içinde yavaş hareket ediyor, siz rüzgâr gibi atılıyorsunuz; onlar gürültücü ve siz sakinsiniz ya da onlar suskun ve siz şarkı söylüyorsunuz. Sadece bildiğiniz için biliyorsunuz. Onlar kanıt ve üç yüz sayfalık tez istiyorlar. Emin olun, bu bir yanlış Zigot Sendromudur.
Bunu hiç duymadınız mı? Pekâlâ, Zigot Perisi bir gece kasabanızın üstünde uçuyordu ve sepetindeki bütün küçük zigotlar heyecanla hoplayıp zıplıyordu. • Aslında sizi anlayacak ana babalar için ayrılmıştınız, ama Zigot Perisi türbülansa düştü ve hoop, sizde sepetinden çıkarak yanlış eve düştünüz. Tepe taklak indiniz ve kendinizi, sizin için düşünülmemiş bir ailenin tam ortasında buldunuz. “Gerçek” aileniz üç kilometre uzakta kaldı. • Sizin olmayan ve üç kilometre ötede yaşayan bir aileye âşık olmanızın nedeni bu. Her zaman Bay ve Bayan falanca filancanın gerçek ana babanız olmasını istiyordunuz.
Zaten büyük olasılıkla onların olması amaçlanmıştı. Bir televizyon tohumları ailesinden geliyor olsanız bile, koridorları dans ederek geçmenizin nedeni budur. Eve her gelişinizde ya da evi her arayışınızda ana babanızın alarma geçmesinin nedeni budur. Endişeleniyorlar: “Bundan sonra ne yapacak? Son seferinde bizi utandırmıştı, şimdi ne yapacağını sadece Tanrı bilir. Eyvah!” Geldiğinizi gördüklerinde gözlerini kapatırlar ve bunun nedeni ışığınızın gözlerini kamaştırması değildir. Sizin bütün istediğiniz sevgidir. Onların istediğiyse huzur.
Ailenizin üyeleri kendi gerekçeleri nedeniyle (tercihleri, masumiyetleri, yaraları, bünyeleri, zihinsel hastalıkları ya da eğitilmiş cehaletleri nedeniyle) bilinçdışıyla ilişkilerinde kendiliğindenlik açısından o kadar iyi değildirler, elbette sizin evi ziyaretiniz (şeyleri birbirine karıştıran) düzenbaz arketipini tetikler. Bu yüzden siz daha ekmeği bile bölmeden, düzenbaz, saçlarından birkaç teli ailenizin karavanasına düşürmek için can atarak çılgınca dans eder. Ailenizin keyfini kaçırmayı amaçlamasanız da, ne olursa olsun keyifleri kaçacaktır. Siz ortaya çıktığınızda, herkes ve her şey tamamen çıldırıyor gibi görünmektedir.
Eğer ana babalar daima alınganlık gösteriyor ve çocuklar da kendilerini sanki hiçbir zaman doğru bir şey yapmıyormuş gibi hissediyorlarsa, bu, aile içindeki vahşi zigotlarla ilgili güvenilir bir işarettir. • Vahşi olmayan aile sadece bir şey istese de Yanlış Zigot bunun ne olduğunu hiçbir zaman tahmin edemez, etse bile bu onun saçlarını ünlem nidalarıyla dimdik edecektir. • Hazırlanın, size bu büyük sırrı söyleyeceğim. Onların sizden gerçekten istedikleri o gizemli ve muazzam şey şudur: Vahşi olmayanlar tutarlılık isterler.
Dün nasılsanız bugün de tam tamına aynı olmanızı isterler. Günlerin akışıyla değişmenizi değil, Toz Bulutunun başlangıcındaki gibi kalmanızı isterler. Aileye tutarlılık isteyip istemediklerini sorun. Olumlu yanıt vereceklerdir. Her şeyde mi? Hayır, diyeceklerdir, sadece önemli olan şeylerde. Onların değer sistemlerinde önemli olan bu şeyler her ne olursa olsun, çoğu zaman kadınların vahşi doğaları için lanetlenmiş şeylerdir. Ne yazık ki, onlar için “önemli olan şeyler” vahşi çocuk için “önemli olan şeyler”le birbirini tutmaz.