660 likes | 2.05k Views
Amel ve Amel-i Sâlih ( Sâlih Amel) Ne Demektir ?. Amel-i Sâlih : İyi, güzel, faydalı, sevaba ve Allah'ın rızasına sebep olacak, haram sınırına girmeksizin kişinin iman, iyi bir niyet ve ihlâs ile yapmış olduğu davranışlar.
E N D
Amel ve Amel-i Sâlih (Sâlih Amel) Ne Demektir? • Amel-i Sâlih: İyi, güzel, faydalı, sevaba ve Allah'ın rızasına sebep olacak, haram sınırına girmeksizin kişinin iman, iyi bir niyet ve ihlâs ile yapmış olduğu davranışlar. • Amel, iş manasına gelir. Sâlih ise, elverişli, yararlı, yarayışlı, kendisi doğru olan, kendini düzelten demektir. Dolayısıyla amel-i sâlih; kişiye ahiret saadetini sağlamaya, Allah'ın rızasını kazanmaya elverişli olan, Allah katında bir değer ifade eden davranışlardır. • Amel, niyete, iradeye bağlı olarak yapılan iştir; amel, bilinçli bir aksiyondur. Fakat fiilde bilinç her zaman söz konusu olmayabilir.
Kur'an-ı Kerim'de amel kelimesi çeşitli kalıplarda 350 defa geçmektedir. Amel, iyi (sâlih) ve kötü (seyyi') amel olmak üzere ikiye ayrılır. İnsan yeryüzüne, nasıl davranışlar göstereceği, iyi ve kötü amellerden neler yapacağı belli olsun diye çıkarılmıştır. "Hanginizin daha iyi amel işleyeceğini denemek için ölümü ve hayatı yaratan O'dur." (67/Mülk, 2) "Şüphesiz ki sizi biraz korku, açlık, mal, can ve ürün eksikliğiyle imtihan edeceğiz. (Ey Muhammed) sabredenleri müjdele!" (2/Bakara, 155) İslam'da bir iyiliğin ve sâlih amelin dünya ve ahirette ecir ve sevap kaynağı olması için bu ameli işleyen kimsenin imanlı olması şarttır. Bu konuda iman ön şarttır.
İmanı kuvvetlendiren, sağlamlaştıran, onu çepeçevre sararak koruyan sâlih amellerdir. Amel-i sâlih, Kur'an-ı Kerim'de doksan küsur yerde doğrudan doğruya veya dolaylı olarak emredilmiştir. Sâlih amelden söz eden ayetler genellikle önce imana değinerek başlarlar. Bunların hep "iman edip sâlih amel işleyenler..." şeklinde oldukları görülmektedir. Bu da iman ile amelin, bir bütünün ayrılmaz parçaları olduğunu ortaya koyar. İman olmadan güzel davranışların hiçbir önemi olmadığı gibi, sâlih amel olmadan da kuru bir imanın tadı yoktur. Allah ve Rasül'üne iman etmenin, çok geniş anlamda, salih amelden sayıldığını görmekteyiz.
Nitekim bir hadiste Hz. Peygamber'e hangi amel efdaldir, diye sorulmuş, o da: "Allah ve Rasül'üne iman etmektir" buyurmuştur. (Buhâri, İman 18). Fiilleri, kalbî ve bedenî, yani organlara ait olmak üzere iki kısma ayırmak mümkündür. Buradan hareketle, müfessirler, salih ameli çeşitli kısımlara ayırmaktadırlar. Fahreddin Razi, kulun amelini üç kısma ayırmakta ve bunları da: Kalbin ameli, kulun fikri, inancı ve tasdiki, Dilin ameli, kulun zikri ve şehadeti, Âzâların ameli, kulun tâaati ve ibadeti şeklinde sıralamaktadır.
Amellerde Niyet • Niyet, kasdetmek, azmetmek anlamlarına gelmekte olup, kalbin, şimdiki halde veya gelecekte, bir faydayı celb veya bir zararı def için, maksada uygun gördüğü şeye yönelmesinden ibarettir şeklinde formüle edildiği gibi, çok geniş anlamda, gerçekleştirilmesi ve sakındırılması eşit olan muayyen bir şeye doğru, iradenin meydana geldiği bir harekettir şeklinde de tanımı yapılmaktadır. • Ayrıca, Allah'ın rızasını kazanmak veya bir hikmete imtisal için, iradeyi bir fiile yönlendirme, tahsis etme diye de tarif edilmektedir.
Gazali ise, niyeti: "şu anda veya gelecekte faydalı olduğunu anladığı şeye gönlün meyli ve yönelmesidir" şeklinde tarif ederek, "gönlün temayülü olmadan kuru bir irade ile bir şey meydana getirmek mümkün değildir" şeklindeki açıklaması da, niyette kalbin önemine dikkat çekmekte ve ayrıca, irade ile niyet arasındaki bağı vurgulamaktadır "Ameller ancak niyetlere göredir." (Buhâri, Bed'ü'l-Vahy 1; Müslim, İmâre 155) "Ameller, ancak niyete göre değerlendirilir. Kimin hicreti, Allah ve Rasül'üne ise, onun hicreti Allah ve Rasül'ünedir. Kimin de hicreti, nail olacağı bir dünya veya nikâh edeceği bir kadın ise, onun hicreti de onadır." (Müslim, İmâre 155; Buhâri, İman 41)
Ameller, niyetlerle değer kazanmakta ve şekillenmektedir. Çünkü amellerin direği niyettir ve bir amel, hayırlı olması için niyete muhtaçtır. Aynı şekilde, amellerin bâki kalması, salih olması, Allah rızasına bağlanırken; salih amellerde niyetin şart olduğu da açıktır Niyetin önemi, şu misalde daha belirgin bir şekilde görülmektedir: Bir kimse öğle vaktinde, güneşin karşısında, alnını secdeye koysa ve yaptığı bu secde ile, Allah'a ibadeti kasdetse, bu hareket İslam'ın tasvip ettiği bir davranış olur. Fakat bu secdesi ile güneşe tapmayı kasdetse, bu da küfür olur. (2) Bu misal bize, "ameller niyetlere göredir" prensibinden hareketle, niyet gerçeğini en güzel bir şekilde anlatır.
Nitekim Hz. Peygamber'in: "Allah, sizin ceset ve suretlerinize değil; kalplerinize ve amellerinize bakar" (Müslim, Birr ve Sıla 10; İbnMâce, Zühd 9) hadisi de ayrıca niyet gerçeğini beyan etmektedir. Amellere kıymet kazandıran niyettir. Bir amelin salih olup olmaması niyete bağlıdır. Hz. Ömer'in: "Amellerin efdal olanı, Allah'ın farzlarını eda, haramlardan kaçınmak ve Allah katında sadık niyettir" (3) şeklindeki ifadesinde de görüldüğü gibi niyet esastır.
Amellerin Önemi • Ameller, iyi (sâlih) ve kötü olmak üzere ikiye ayrılmakta olup, salih amelin zıddı olarak kötü amel zikredilmektedir. Mü'minlerin kurtuluşlarının iman ve salih amel sayesinde olacağı Kur'an'da ısrarla ifade edilmektedir (28/Kasas, 67). • Bununla birlikte, namaz kılıp, kendilerine rızık olarak verilenden infak ettikleri, hem kendi peygamberlerine ve hem de diğer peygamberlere ve getirdiklerine inandıkları (2/Bakara, 3-4), oruç tuttukları (2/Bakara, 183), Allah anıldığı zaman yüreklerinin ürperip Allah'ın ayetleri okunduğunda da imanlarının arttığı (8/Enfâl, 2), kısaca namazlarında huşu içerisinde olmaktan, boş şeylerden yüzçevirmekten tutun da, ırzlarını korumaya, sözlerinde durmaya varıncaya kadar (40/Mü'min, 2-8) bütün ahlakî özelliklere sahip oldukları belirtilmektedir. Bu özelliklere sahip mü'minlerin Firdevs cennetlerine varis olacakları zikredilir (23/Mü'minûn, 9-10).
Buna mukabil, kötü amel işleyenlerin cehennemlik oldukları da vurgulanır (2/Bakara, 81). Salih amel, kişiyi Mevlâ'sına yaklaştırır. Bununla birlikte insan, salih amellerle, önce kendisini düzeltir, sonra da başkalarının salâhına çalışır. Kişinin kendini düzeltmesi asıldır, başkasının düzelmesine çalışması ise ikinci derecededir. Başkasını ıslah, salâh nisabının zekâtıdır. Kendisi salih olmayan, başkasını nasıl ıslah edebilir, ağaç doğrulmadan gölge nasıl doğrulabilir, doğru olabilir? Şu halde biz, insanın dinen olumlu sayılabilecek davranışlarının salih amel olduğu genel hükmüne varabiliriz. Çünkü "salih amel, Allah'ın bir lutfudur ve nimetine şükreden kullarını buna muvaffak kılar."
Sâlih amelin önemini, İmam Şafii'nin dünyayı büyük bir denize, salih amelleri de, bu denizde seyreden gemiye benzetmesinden anlamak mümkündür. Aynı şekilde Gazali'nin: "Ameller, kalp hastalığının ilacıdır. Amellerin önemi, insanları mutlu veya mutsuz etmesi, başka bir ifadeyle saadete ve şekavete, bedbahtlığa götürmesiyle bilinebilir. Burada da sâlih amelin, kişiyi mutlu ettiği; kötü amelin de bedbaht ettiği, onu karamsarlığa sürüklediği açıktır.
Sâlih Amelin Tanımı • İbn Abbas, salih ameli genel anlamda farzlardır, namaz kılmak, oruç tutmaktır şeklinde tarif ederken, Hz. Ali, vaktinde tadil-i erkân ve heyetine riayet ederek kılınan namazdır şeklinde tanımlamıştır. Bunlar, tahsisli tanımlardır. Katade, salih ameli imana dahil olan şeyler ve hayır işlemektir diye tanımlar. • Müfessirler, daha ziyade umumi tarifler üzerinde durmaktadırlar. Salih amelin, Allah ve Rasül'ünü tasdik etmek, emrettiklerini yapıp nehyettiklerinden kaçmak, Allah'a itaat etmek ve yasakladıklarından kaçmak şeklinde tanımlar yapıldığı gibi, üzerine sevap terettüp eden tüm doğru ameller; Allah'ın rızası istenilen şey; akıl, kitap ve sünnetteki delillerle yapılan her doğru iş; Allah'ın emrettiği taatleri işlemek şeklinde de tanımlar yapılmaktadır.
Hamdi Akseki: "Salih amele gelince, o da, akl-ı selimin (sağduyu), insan fıtratı ve tabiatının reddetmediği birtakım hayırlı amellerdir ki, insanın kendisine, ailesine, toplumuna ve bütün insanlara, faydalı ve onların menfaatine olan şeylerle bağdaşan iyi ve güzel işlerle davranışlardır" şeklinde tarif etmektedir. Bir amelin salih olabilmesi için iman ve bunun gerektirdiği şekilde hareket etmenin esas olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü iman, salih amelin düşünce planında olmasını sağlayacaktır ki, salih amelde de bu esastır.
İman – Sâlih Amel İlişkisi • Âyetler de, iman ile sâlih amel genellikle beraberce zikredilmekte olup, bu şekildeki ayetler oldukça fazladır. • İman ve salih amel ifadesi, Kur’an-ı Kerim’de 52 defa beraberce zikredilmektedir. • Genellikle ayetlerde “İman eden ve salih amel işleyenler” şeklinde geçen “iman” ve “salih amel” lafızları, bazı ayetlerde “Kim iman ederek salih amellerden işlerse...” (20/Tâhâ, 112; 21/Enbiyâ, 94) veya “Erkek ve kadından her kim iman ederek salih amellerden işlerse...” (4/Nisâ, 124) şeklinde şartlı geçmektedir
Şartlı ifade biraz farklı olarak şu ayetlerde de geçmektedir: “Kim de O’na salih amelleri işlemiş bir mü’min olarak gelirse, işte onlar için de yüksek dereceler vardır.” (20/Tâhâ, 75) “Rabbine kavuşmayı uman kimse, salih amel işlesin ve Rabbine kullukta hiç ortak koşmasın.” (18/Kehf, 110) “...Kim Allah'a ve ahiret gününe iman eder, salih amel işlerse, elbette onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.” (2/Bakara, 62; 5/Mâide, 69) İman olmadan, sâlih amelin kişiyi kurtaracağını söylemek son derece yanlıştır. Zira, amelin, imansız kabul edilemeyeceği açıktır. Hatta , bir amelin, sâlih olabilmesi için, imana bağlı olarak yapılması gerekmektedir.
Malum bir gaye ve muayyen bir düşünceden doğan sâlih bir amel, ancak, Allah'a iman sayesinde zuhur imkânı bulabilir. Başka bir ifade ile, amel, imandan akan bir nurdur. Zaten ayetlerde, imanın, sâlih amelden önce gelmesinde, sâlih amelin, imandan doğup neşv ü nemâ bulduğuna işaret vardır. Zira iman, sahibini hayra ulaştırır, şerden korur ve salih amel, imanla itibar kazanır. Kur’an-ı Kerim’de yetmiş ayette iman ile sâlih amel beraberce zikredilmektedir. İman ile salih amel arasında kuvvetli bir semantik bağ olup, birbirlerinden ayrılması imkânsızdır. Gölge, nasıl bedeni takip ederse, aynı şekilde salih amel de imanı takip etmektedir. Nerede iman varsa, orada salih amel de olmalıdır
Amellerin en üstünü ise salih olanıdır. İman ve salih amel ifadelerinin beraberce zikredildiği ayetlerde, insanın ebedî kurtuluşa ermesi genelde iman ve salih ameli beraberce yapmasına bağlanmaktadır. Salih amel olmadan, yalnız kuru bir imanın kişiyi ebedî saadete kavuşturacağı pek mümkün görülmemektedir. O halde salih amel ile iman arasında önemli bir bağ vardır. Çünkü Allah, kendisine kavuşmanın salih amel işlemede ve yapılacak ibadette hiç kimseyi kendisine ortak koşmamada olduğunu bildirmektedir (18/Kehf, 110). Yine kötülüklerin keffareti ve kişinin en güzel şekilde mükâfatlandırılması, iman ve salih amelleri işlemeye bağlanmaktadır (29/Ankebut, 7)
Salih amel, imanın semeresidir. Salih amel işleyenin ne zulümden, ne de hakkının çiğnenmesinden korkmayacağı (20/Tâhâ, 212), yaptıklarına karşılık kat kat fazlasıyla mükâfat verileceği (34/Sebe’, 37), cennetlerin vadedilmesi (2/Bakara, 82) gibi daha pek çok hususlar ayetlerde belirtilmektedir. Bütün bu ve benzeri ayetler, iman ile salih amel arasında kuvvetli bir ilişkinin varlığını göstermektedir. Görüldüğü gibi aslında iman lafzının içerisinde amel de bulunmaktadır. Bu da gösteriyor ki, iman denilince akla amel de gelmelidir İnsan, amele devam etmesi sebebiyle, kendi inancına karşı bir yakınlık duyar ve bununla da huzur ve güveni artar. Bundan dolayı, kendi inancına uygun olarak uzun zaman amel işlemeyen bir kimsenin, bu inancını değiştirmek veya bu konuda kendisini şüpheye düşürmek isteyen bir kimsenin, amele devamı uzun olmayanınkinden daha zor olur. İnsan inandığı gibi yaşamıyorsa, yaşadığı gibi inanmaya başlar.
Sâlih amel, imanı olgunlaştırma ve tamamlama özelliğine sahip olmasının yanında, imanın semeresi ve sıhhatidir de. Zaten amelsiz imanı olan kişinin, zâhir ve bâtın bütün uzuvlarını kaybedip yaşamaya çalışan bir insana benzetilmesi de iman ile salih amel arasındaki ilişkiyi daha belirgin bir hale getirmektedir. Mücerret bir iman, ebedî bir cehennemden kurtuluş ifade etse bile, derecelerin yükselmesini ifade etmez. Mü’minin yüksek derecelere ulaşması, ancak iman ve salih amelle olur. “Kim de O’na salih ameller işlemiş bir mü’min olarak gelirse, işte onlar için yüksek dereceler vardır.” (20/Tâhâ, 75) Ayette zikredilen yüksek derecelere nail olmak, sadece imanla olmayıp, bunun yanında salih amellere de bağlanmıştır
Yine aynı şekilde “İman eden ve salih amelleri işleyenleri, altlarından ırmaklar akan cennetlerle müjdele!” (2/Bakara, 25) anlamındaki ayette de müjde, sadece imana olmayıp, aynı zamanda salih amele bağlıdır. Allah, cennetlere girmeyi, iman edip salih amelleri işlemeye bağlayarak şöyle buyurmaktadır: “İman eden ve salih amelleri işleyenleri, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağız.” (4/Nisâ, 57) Amelsiz iman, nefsi tezkiye etmeye yetmeyeceği gibi, vadedilen mükâfatları da elde etmeye kâfi gelmeyecektir.
Furkan 71- Kim tevbe eder de arkasından iyi amel işlerse o kimse kararlı bir pişmanlıkla Allah'a yönelmiş olur. Tevbe etmenin kuralı ve şartı da şu şekilde belirleniyor. "Kim tevbe eder de arkasından iyi amel işlerse o kimse kararlı bir pişmanlıkla Allah'a yönelmiş olur" Tevbe etmek; pişman olmakla, günahtan vazgeçmekle başlar; tevbenin gerçek olduğunu, içten olduğunu kanıtlayan salih amelle sonuçlanır. Çünkü günah bir ameldir, bir harekettir. Bu yüzden yerini karşıt bir hareketle doldurmak gerekir.
Aksi taktirde günahtan vazgeçtikten sonra meydana gelen boşluğu hisseden ruh, bu etkiyle hatalara sürüklenir. Bu da Kur'anın olağanüstü eğitim sisteminin gözalıcı belirtisidir. Hiç kuşkusuz bu sistem insan psikolojisine ilişkin derin bilgiye dayanmaktadır. Yaratıcıdan daha iyi kim bilebilir yarattıklarını? O yücedir, eksikliklerden münezzehtir.