1 / 64

DÜŞÜNCE ADAMLARI VE DÜŞÜNCELERİ

DÜŞÜNCE ADAMLARI VE DÜŞÜNCELERİ. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU 5. DERS. Ebu Yusuf ( 731-798). Ebu Hanife’nin talebesi olan Ebu Yusuf Kûfe’de doğmuş ve Abbasiler devrinde Bağdat’ta «baş kadı- kadı’ül kuzzat » olarak görev yapmıştır.

cheryl
Download Presentation

DÜŞÜNCE ADAMLARI VE DÜŞÜNCELERİ

An Image/Link below is provided (as is) to download presentation Download Policy: Content on the Website is provided to you AS IS for your information and personal use and may not be sold / licensed / shared on other websites without getting consent from its author. Content is provided to you AS IS for your information and personal use only. Download presentation by click this link. While downloading, if for some reason you are not able to download a presentation, the publisher may have deleted the file from their server. During download, if you can't get a presentation, the file might be deleted by the publisher.

E N D

Presentation Transcript


  1. DÜŞÜNCE ADAMLARI VE DÜŞÜNCELERİ YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU 5. DERS YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

  2. Ebu Yusuf ( 731-798) • Ebu Hanife’nin talebesi olan Ebu Yusuf Kûfe’de doğmuş ve Abbasiler devrinde Bağdat’ta «baş kadı- kadı’ülkuzzat» olarak görev yapmıştır. • Harun Reşid’in isteğiyle Kitab-ı Harac isimli bir eser kaleme almıştır. Bu kitap kamu idaresi için bir el kitabı özelliği taşımaktadır. • Vergiyle ilgili bir eser olmasına rağmen kitapta imamet teorisi işlenmiştir. Çünkü İslam hukukunda vergi toplamak ve harcamalar «hukukullah» çerçevesinde ele alınmıştır. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

  3. Ebu Yusuf ( 731-798) • Bu eserin konusu, devletin malî kaynakları, bunların nasıl toplanacağı ve nerelere harcanabileceği ile ilgilidir. Halkın refah ve emniyetle yönetilebilmeleri için haraç, öşür vb. vergilerin nasıl alınması gerektiği üzerinde durmaktadır.  • Ebu Yusuf bu kitabın yazılma gayesini şöyle nakleder: Emirü'l-Mü'minin hazretleri, bütün halkın refah, istirahat, emniyet ve adalete nail olmaları gibi yüce bir maksatla haraç, öşür ve saireyi tahsil etmek konusundaki meseleleri içine alan ve şer'andüstürü'l-amel olmak üzere, Peygamber Efendimizin hadis-i şeriflerini ve ashab-ı kiram'ın haberlerini ihtiva eden bir kitabın toplanıp yazılmasını emir ve irade buyurdular. Bu da Emirü'l-Mü'minin hazretlerinin doğruluk ve muvaffakiyetlerine açık bir delildir. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

  4. Ebu Yusuf ( 731-798) • Ebu Yusuf'un kitabının mukaddimesinde takdim ettiği yönetimle ilgili tavsiyelerinin diğer siyâsetnâmelerde işlenen konulardan bariz bir farkı bulunmamaktadır. Bu öğütlerde ön plana çıkarılan unsur, siyâsetnâmelerin karakteristik özelliği olan halkın adaletle yönetilmesi konusudur. • Ebu Yusuf'un bu tavsiyelerinin diğer bir özelliği, İran-Hint veya Eski Yunan yönetici veya filozoflarından örnek vermemesidir. O, öğütlerini ayet ve hadise dayandırmakta bu iki kaynağın dışında bir çeşitlemeye gitmemektedir. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

  5. Ebu Yusuf ( 731-798) • Ebu Yusuf’un üzerinde önemle durduğu husus, halifenin adaletle hükmetmesidir. • «Eymü'minlerin emiri! Cenab-ı Hakka hamdolsun ki, sizi sevabı en büyük ve cezası en şiddetli olan, büyük bir işle vazifelendirdi. Allah-ı Teala bu ümmet-i Muhammed'in mesele ve işlerinin görüşülmesini size havale buyurmuştur. Bunun için, Allah'ın rızasına uygun olarak adalet icra ederseniz ecir ve sevabınız çok büyük olacağı gibi, bilakis Allah (c.c.)'ın rızasına aykırı hareketiniz ise azab-ı elime uğramanıza sebep olacaktır». YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

  6. Ebu Yusuf ( 731-798) • Ebu Yusuf halifeye işlerini vaktinde yapmasını, tehir etmemesini, reayanın işlerini hakkaniyetle yürütmesinin yanında süratle görmesini, günde bir saat de olsa adalet icra etmesini tavsiye eder. Çünkü halkın refah ve saadeti böyle davranmakla mümkün olmaktadır. Bu dünyada reayanın saadetine sebep olan idareci kıyamet gününde herkesten daha ziyade saadete sahip olacaktır. • «Halife işlerinde heva ve nefsine uymaktan sakınmalı, gazap ile intikam duygusuna kapılmamalıdır. Ahiret gününde hesabının şiddetli olmasını istemiyorsa uzak ve yakın herkese eşit muamele etmeli, Allah'tan korkmalı, hükmünü ihlas ve samimiyetle icra etmelidir». YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

  7. Ebu Yusuf ( 731-798) • Yönetici halkın çobanıdır ve onlardan sorumludur. Çobanın sürüsünü terk etmesi veya başka bir işle meşgul olması sebebiyle sürüde bulunan hayvanlar zayi ve helak olursa, çoban onları ödemeye mecbur olur. Bu bakımdan hayvanların helaki çobanın helâkine de sebep olabilir. Çobanın iyi güdüp gözetmesinden ve korumasından dolayı sürüde hasıl olacak olan iyi hal ise kendisinin saadetine ve verdiği emeğe mukabil hak etmiş olduğu ücreti almasına sebep olacaktır. Bunun gibi Allah (c.c.)'ın halifeyi ahirette koruyup gözetmesi, onun bu dünyada teb'asını koruyup gözetmesine bağlıdır. Halifenin halkına adaletle hükmetmesi ahirette kurtuluşuna, zulmetmesi ise Cenab-ı Hakk'ın cezasına uğramasına sebep olacaktır. Bu sebeple halife halkının ahvalinden haberdar olmalıdır. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

  8. Ebu Yusuf ( 731-798) • »Halkın helâkını hazırlayan unsurların başında yöneticinin zulüm ve düşmanlık etmesi, güvenilir ve ehil olmayan kişilerden yardım istemesi ve bu kimselerle istişare etmesi gelmektedir. Halife bu konulara dikkat etmeli ve halkının sonunu hazırlamamalıdır. Emir sadece Allah'a hesap vermekle sorumludur. Allah dışında hiç kimse ondan hesap soramaz. Bununla birlikte o, işleri sadece kendi kararlarıyla ve güzel tedbirlerle halletmelidir». • Abdullah Duman, Bilge Adamlar, 2005, s. 12. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

  9. Ebu Yusuf ( 731-798) • Ebu Yusuf, tartışmaya girmeden hilafetin ilahi kaynaklı olması gerektiğini vurgular ve en kötü idareciye dahi itaat edilmesi gerektiğini savunur. Ancak kötü idarecilerin görevinden uzaklaştırılması Allah’a aittir. • Ebu Yusuf’un o dönemdeki amacı Mutezile’ye karşılık fıkhı, devletin hukuku haline getirmektir. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

  10. Farabi( 870-950) • Farabi İslam dünyasının en önemli Aristoteles yorumlayıcılarından biridir. Asıl ününü mantık üzerine yazılarından almıştır ama o aynı zamanda bir fizikçi, metafizikçi, astronom ve müzisyendir. Aristoteles mantığını Arapça konuşan dünya için yorumlayan Farabi hem Aristoteles, hem de Platon hakkında geniş açıklamalar yazmıştır. Farabi ayrıca yeni Platonculuk’tan da etkilenmiştir. Hatta Avrupa’da Avicenna adıyla bilinen İbn-i Sina da en yüksek seviyesine ulaşan Arap yeni Platonculuğu’nun kurucusu sayılır YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

  11. Farabi( 870-950) • Maveraünnehir’inFarab şehrinde doğduğu tahmin edilen Farabi’nin Türk olduğu iddia edilir. Özellikle Ülken, düşünürün detaylı bir soy kütüğünü vererek Türk olduğunu ileri sürer. • Farabi’nin Şam’da sabahları bahçıvan olarak çalıştığı geceleri de bekçi lambasında felsefe çalıştığı rivayet edilir. Bağdat’da yüksek eğitimini alan Farabi kadılık yapmaya başlamıştır, ancak felsefeye olan merakı onu işinden uzaklaştırarak zorluklar ve mahrumiyetler içinde de olsa tefekküre yönlendirmiştir. Farabi öncelikle Nasturi bilginlerinden olan Metta b. Yunus’tan mantık dersleri almış ardından Ebubekir b. Saraç’tan gramer öğrenmiştir. Aristoteles üzerine yazılmış ulaşılabilir bütün eserleri okuyan Farabi böylece fikirlerinin temellerini de atmıştır. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

  12. Farabi( 870-950) • Fakat fikirlerini asıl inşa ettiği yer Harran’dır. Burada Sabiî felsefesi ve özellikle Sabit b. Kurra’nın yazıları ile ilgilenen Farabi Aristoteles’ten ayrıldığı hususları iyice belirginleştirmiştir. Daha sonra Samani hükümdarının talimatıyla Et-Talimü’s Sani adında bir felsefe ansiklopedisi yazmıştır. Bu eserini tamamladıktan sonra Farabi Bağdat’a gitmiştir. Ancak Abbasi devletindeki karışıklıklardan rahatsız olup Halep’e yerleşmiştir. Burada hükümdar Seyfü’dDavle’nin himayesinde yaptığı çalışmaları ile hayatını tamamlamıştır YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

  13. Farabi( 870-950) • Fârâbî’ninsiyasetten bahsettiği yerde, şu üç kavram yan yana gelir: • Toplum • Fazilet • Saadet • Siyaseti mutlak siyaset ve cahiliye siyaseti olmak üzere ikiye ayırır. Mutlak siyasete «Fadıl siyaset‟ ismini de verir. Siyaset tabiatı gereği çeşitlidir. Bundan dolayı, pek çok şeyin müşterek ismidir. Fadıl siyasetle, cahil siyaset arasında müştereklik yoktur. Fârâbî, Fadıl ya da mutlak siyasetin tek, cahil siyasetin ise çok olduğunu söyler. • Fadıl siyaset, idarecinin faziletlere ulaşması için takip edeceği yoldur. Halk da, bu siyaset şekli ile dünya ve ahirette faziletlere ulaşır. İdare edilenler, faziletleri ruhlarına sindirirlerse, ahirette saadete ulaşmak için gerekli olan faziletleri ruhlarına yerleştirecek duruma gelebilirler. Böylece onlar hayatın lezzetlerinden istifade edecek şekilde iyi bir hayat yaşarlar. Bunun için Fârâbî, saadetin ne olduğunu araştıran ilme «Medeni ilim (siyaset)‟‟ der YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

  14. Farabi( 870-950)Mükemmel Toplumlar ve Mükemmel Yönetici; Kusurlu Toplumlar: • Mükemmel toplumlar büyük, orta ve küçük olmak üzere üç çeşittir. Büyük toplum; oturulabilir dünyanın bütününde bütün milletlerin bir araya gelmesidir. Orta toplum; oturulabilir dünyanın bir parçasında tek bir milletin bir araya gelmesidir. Küçük toplum; herhangi bir milletin oturduğu topraklar üzerinde tek bir şehir halkının bir araya gelmesidir. • Bir köy halkının, mahalle halkının, bir sokakta oturanların, nihayet bir ev halkının bir araya gelmesi (ki bu sonuncu, en küçük bir birliktir) kusurlu, eksik bir toplumu meydana getirir. Mahalle ve köyün her ikisi de şehir için vardır; ancak köyün şehirle ilişkisi, bir hizmet ilişkisidir. Buna karşılık mahalle şehrin bir parçası olarak onunla ilişki içindedir. Sokak mahallenin, ev sokağın bir parçasıdır. Şehir, bir milletin yaşadığı topraklarının bir parçası, millet üzerinde yaşanan dünyanın bütün toplumlarının bir parçasıdır. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

  15. Farabi( 870-950)Mükemmel Toplumlar ve Mükemmel Yönetici; Kusurlu Toplumlar: • En üstün iyilik ve en büyük mükemmelliğe ilkin ancak şehirde ulaşılabilir, şehirden daha eksik olan bir toplulukta ulaşılamaz. • Bütün şehirleri kendileriyle mutluluğun elde edildiği şeyler için, birbirlerine yardım ettikleri bir millet, erdemli, mükemmel bir millettir. Aynı şekilde erdemli, mükemmel evrensel devlet de ancak, içinde bulundurduğu bütün milletler mutluluğa erişmek için birbirlerine yardım ettikleri zaman ortaya çıkar. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

  16. Farabi( 870-950)Mükemmel Toplumlar ve Mükemmel Yönetici; Kusurlu Toplumlar: • Erdemli, mükemmel şehir bütün organları canlı varlığın hayatını tam kılmak ve onu bu durumda tutmak için birbirleriyle yardımlaşan tam ve sağlıklı bir bedene benzer. Bedendeki organ hiyerarşisinin sağlığı bedenin sağlığıdır. Bu hiyerarşi içinde önemsiz görev yoktur. •  Faziletli toplum, vaz’edilenhiyerarşi içindeki tabii yerini bilmesi ve buna göre etkinlik göstermesidir. Amaç, nihai mutluluğu elde etmektir. Toplumsal hiyerarşinin tepe noktasını işgal eden kişinin doğuştan sahip olduğu on iki tabii özelliği kendisinde toplaması gerekir. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

  17. Farabi( 870-950)Mükemmel Toplumlar ve Mükemmel Yönetici; Kusurlu Toplumlar: • Yöneticinin sahip olması gereken özellikler; •   Bedensel bütünlüğe ve sağlığa sahip olmak, • Kendisine söylenen her şeyi iyi anlama ve idrak etme yeteneğine sahip olma, •     Anladığı, gördüğü, duyduğu, idrak ettiği şeyi zihninde saklamak, • Uyanık ve çok zeki olmalı, bir şeyle ilgili en ufak bir delil gördüğünde bu delilin işaret ettiği yönde o şeyi kavramalıdır, • Zihninde bulunan bir şeyi tam bir açıklıkla ifade edebilmesini sağlayacak güzel konuşma kabiliyetine sahip olmak, • Bilgi edinmeyi, öğrenmeyi sevmeli, ona kendini vermeli, bu hususta kararlı olmalıdır, • Tabiatı gereği doğruluğu ve doğru insanları sevmeli, yalandan ve yalancıdan nefret etmelidir, YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

  18. Farabi( 870-950)Mükemmel Toplumlar ve Mükemmel Yönetici; Kusurlu Toplumlar: • Yemek, içmek ve zevklerinin peşinde koşmayan, onları arzulamayan biri olmalı, kumardan kaçınmalı, •      Yüksek ruhlu olmalı, şerefi ve ululuğu sevmeli, çirkin ve aşağılık şeylerden nefret etmelidir, •        Gümüş ve altın ve benzeri cinsten dünyevi amaçlı şeyler onun nazarında değersiz olmalıdır, •      Tabiatı gereği adaletli ve adil kişileri sevmeli, baskı ve zulümden ve bunları yapandan nefret etmeli, insaf sahibi olmalıdır, •    Yapılması gerekli şeyler konusunda kararlı ve azimli olmalıdır. Korku ve zaaf göstermemelidir. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

  19. Farabi( 870-950)Mükemmel Toplumlar ve Mükemmel Yönetici; Kusurlu Toplumlar: •  Bütün bu özelliklerin tek bir insanda bir araya gelmesi zordur. Bundan dolayı bu tabii yaratılıştaki insanlara her çağda ancak bir defa tesadüf edilir. Eğer erdemli şehirde böyle bir insan bulunur ve o insan büyüdükten sonra yukarıda zikredilen şartlardan altısını yerine getirirse yönetici bu insan olacaktır. • Herhangi bir zamanda böyle bir insana rastlanmazsa, ancak daha önce bu şehirde birbirini aralıksız takip eden bu türden bir yöneticiler kuşağı mevcut olmuşsa, bu insanların koydukları kanunlar, kurallar ve adetler benimsenir ve muhafaza edilir. Bununla beraber bu şartları ikame edecek filozof yönetimde bulunur. • Ancak herhangi bir zamanda eğer felsefe, yönetimin bir parçası olmaktan çıkarsa, bütün diğer şartlar bu yönetimde mevcut olsa bile, erdemli şehir hükümdarsız kalmış olacak, şehrin yönetimi ile meşgul olan kişi hükümdar olmayacak, şehrin halkı helak olma tehlikesiyle baş başa kalacaktır. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

  20. Farabi( 870-950)Mükemmel Toplumlar ve Mükemmel Yönetici; Kusurlu Toplumlar: • Câhil Şehir: • Halkı mutluluğu bilmeyen, mutluluktan habersiz olan şehirdir. Onlar mutluluk konusunda aydınlatılsalar bile onu ne anlayacaklar, ne de inanacaklardır. Onların bildiği tek iyi şey, görünüşte iyi oldukları zannedilen bazı şeylerdir ki bunlar beden sağlığı, zenginlik, şehevi zevkler, insanın kendi arzularının peşinden koşma serbestliği, saygı ve itibar görme gibi hayatta gaye oldukları düşünülen şeylerdir. Cahil şehrin halkına göre bunların her biri bir mutluluk çeşididir ve en büyük, en tam mutluluk da onların hepsinin toplamıdır. Onların zıddı olan şeyler yani hastalık, yoksulluk, zevklerden mahrum olma, arzularının peşinden koşmada serbest olmama, saygı ve itibar görmeme de kötülüklerdir. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

  21. Farabi( 870-950)Mükemmel Toplumlar ve Mükemmel Yönetici; Kusurlu Toplumlar: • Bozuk (Fâsık) Şehir: • Fikirleri erdemli şehrin fikirlerinin aynı olan şehirdir. O, mutluluğu, aziz ve yüce Allah’ı, ikinci dereceden kutsal varlıkları erdemli şehrin halkı tarafından bilinmesi ve inanılması mümkün olan her şeyi bilir. Ancak bu şehrin insanlarının fiilleri, câhil şehrin insanlarının fiillerinin aynıdır. Bildiklerini ve inandıklarını uygulamazlar. • Karakteri Değişmiş Şehir: • Fikirleri ve fiilleri eskiden erdemli şehrin fikirler ve fiilleri aynı olan, ancak artık fikir ve fiilleri değişmiş bulunan ve yerini farklı fikirlere ve fiillere bırakmış olan şehirdir. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

  22. Farabi( 870-950)Mükemmel Toplumlar ve Mükemmel Yönetici; Kusurlu Toplumlar: • Doğru Yolu Bulamamış, Yanlış Görüş İçinde Olan Şehir: • Bu dünyadaki hayattan sonraki mutluluğu amaçlayan, ancak aziz ve yüce Allah, ikinci dereceden yüce varlıklar, gerçek mutluluğun sembolleri ve tasavvurları olarak ele alınsalar bile, yanlış ve yararsız görüşlere sahip şehirdir. Bu şehrin asli yöneticisi, gerçekte olmadığı halde, kendisine vahiy indiğini iddia eden bir adamdır. Bu konuda sürekli yalan söyler ve halkını kandırır. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

  23. Farabi( 870-950)Füsul’ul Medeni • Toplum yönetimi ev yönetimi gibidir. Bir ev yönetiminin nasıl birbirleriyle bağlantılı unsurları var ise, toplum yönetiminin de birbirleriyle bağlantılı unsurları vardır. Ev yönetiminin unsurları ne kadar doğal ise toplum yönetiminin hiyerarşik unsurları da o derece doğal olmalıdır. • Bu doğallık tıpkı insan bedeninin kısımları gibidir. İnsan vücudunun bazısı daha üstün, bazısı daha aşağı, birbirine bitişik ve derecelere ayrılmış, her birisi belirli bir eylem yapan, bütün eylemleri, insan bedenindeki amacın tamamlanması için, karşılıklı yardımlaşmada birleşen belirli sayıda çeşitli kısımlardan meydana geldiği gibi, şehir ve evin her birisi de, bazısı daha aşağı, bazısı daha üstün, birbirine bitişik ve farklı derecelere sahip, her birisi bağımsız olarak belirli bir eylemi yapan, eylemleri, şehrin veya evin amacının tamamlanması için karşılıklı yardımlaşmada birleşen belirli sayıda farklı kısımlardan meydana gelir. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

  24. Farabi( 870-950)Füsul’ul Medeni • Faziletli şehirlerde gerçek sultanlar vardır. Gerçek sultan; kendisiyle şehirleri idare ettiği sanatındaki amacı ve maksadı, bizzat kendisine ve diğer şehir halkına gerçek mutluluğu vermektir. Sultanlığın amacı, şehir yönetimi ile kazanılan büyüklük, şeref, hükmetme, emir ve yasaklarının yerine getirilmesi, itaat edilme, önem verilme ve övülme değildir. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

  25. Farabi( 870-950)Füsul’ul Medeni • Faziletli şehirlerde toplumsal katmanlar ve idari hiyerarşi vardır. Faziletli şehirlerde bu katmanları ve hiyerarşiyi birbirine bağlayan sevgidir. • Adalet, her şeyden önce, şehir halkının ortak olduğu iyi şeylerin, onların hepsinin arasında paylaştırılmasında ve sonra da onlara arasında bölüştürülen bu şeylerin korunmasıyla olur. • Bu iyi şeyler güven, servet, şeref, rütbe ve şehir halkının ortak olması mümkün olan diğer şeylerdir. Çünkü şehir halkından her birisinin hak ettiğine eşit bir ölçüde, bu iyi şeylerden birer payı vardır. O halde onun, ondan az veya çok olması adaletsizliktir. Adalet, daha önce paylaştırılmış olan iyi şeylerin, şehir halkı için korunmuş olarak bâki kalmasını sağlayan şeydir. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

  26. Farabi( 870-950)Füsul’ul Medeni • Faziletli yönetim; onunla hükümdarın ondan başkasıyla elde edebilmesi mümkün olmayan bir tür fazileti, yani insan tarafından elde edilebilecek en yüksek fazileti elde edeceği yönetimdir. Yönetilenler dünyevi hayatlarında ve ahiret hayatında, ondan başkasıyla elde edilebilmesi mümkün olmayan faziletleri onunla elde ederler. Faziletli yönetimin zıddı cahil yönetim, salt reisinin cahil olması ile meydana gelmez. Yönetilenlerin de cehalet içinde bulunması ile oluşur YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

  27. Bakıllani (ö. 1013) • Bağdat’ta doğan Bakıllani, Maliki mezhebine mensup olup kadılık görevinde de bulunmuştur. • Yazdığı eserde Şia, Haricilik ve Mutezile’nin görüşlerini çürütmüştür. • Bu dönemde Hariciler bağımsız imamlıklar kurarak birliği bozmuşlardı. Mutezile Kuzey Afrika’da İbadiler devletini kurmaya çalışmış, Büveyhoğullları ve Fatımiler gibi Şii devletler de Abbasi hilafetinin otoritesini sarsmışlardı. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

  28. Bağdadi (ö. 1037) • Eş’ari ekolünden olup Nişabur’da yaşamıştır. • Usulüd Din adlı eserinde Haricilik, Şia ve Mutezilenin hilafetle ilgili görüşlerini çürütmeyi amaçlamıştır. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

  29. Maverdi (974-1058) • Tam adı Ebü’l-Hasan Ali b. Muhammed b. Habîb el-Basrîel-Mâverdîolan âlim 364’te (974) Basra’da doğdu. Babası gül suyu (mâ’ü’l-verd) işiyle uğraştığı için Mâverdî lakabıyla tanındı. • Halife Kâim-Biemrillâhtarafından 1031-1032, 1037 ve 1043-1044 yıllarında BüveyhîemîrleriEbûKâlîcâr, Celâlüddevle ve Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey’e halifeye biat edilmesi, hutbelerde isminin okunması, hilâfete ait cizye gelirlerine dokunulmaması, kendilerine şeref pâyeleri verilmesi, aralarındaki çatışmaları durdurmaları gibi muhtelif konularda diplomatik görevlerle gönderildi, emîrlerin ikram ve ihsanına mazhar oldu. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

  30. Maverdi (974-1058) • Kadılık maaşı yanında elde ettiği bu tür gelirler sayesinde refah içinde yaşadı. Elçilikleri sırasında meliklere doğru bildiği hususlarda yapıcı eleştiriler yöneltmekten çekinmedi. Mesela 1032’de EbûKâlîcâr’ın “sultân-ı a‘zam” ve “mâlikü’l-ümem” unvanlarını almak istemesine, bunların hilâfet makamına lâyık olduğu gerekçesiyle karşı çıktı. • Halife, 429 Ramazanında (Haziran 1038) Celâlüddevle’ye “şehinşah-ı a‘zam/melikü’l-mülûk” (şahlar şahı) ünvanını verince halkın tepkisini çekti. Gelişmeler üzerine mesele hakkında fetvâsı istenen âlimler arasında bulunan Mâverdî, Celâlüddevle’yeyakınlığıyla tanınmasına rağmen bu duruma karşı çıktı; dinî gayretten kaynaklanan bu tavrı sebebiyle emîrin bile takdirlerini kazandı YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

  31. Maverdi (974-1058) • Ancak halifenin aynı yıl Mâverdî’yi İslâm tarihinde ilk defa olarak “akda’l-kudât” (kadılar kadısı) ünvanıyla ödüllendirmesi ilginçtir. 437’de (1045) Reîsürrüesâİbnü’l-Müslime’nin vezirliğe getirilmesinden sonra diplomasi sahnesinden çekilen Mâverdî, kendisini tamamen tedrîs ve telif faaliyetlerine verdi. 30 Rebîülevvel 450 (27 Mayıs 1058) tarihinde Bağdat’ta vefat eden âlimin cenazesi Bâbüharb semtindeki kabristana defnedildi. Kaynaklarda vakar, hilim, hayâ, tevâzu, ihlâs, ferâset, analitik zekâ gibi vasıflarla nitelenmiştir. • el-Ahkâmü’s-sultâniyye. Muhtemelen 437-450 (1045-1058) yılları arasında yazılan ve mukaddimesindeki ifadelerden İslâm kamu hukukuna dair ilk müstakil çalışma olduğu izlenimi edinilen kitap, yazarın uygulamalara tepkisini yansıtmakla birlikte, esasen teorik nitelikli bir ihyâ tasarısıdır. Genelde anayasa, idare, maliye ve devletler hukuku kapsamına giren bazı konuları ele alan eser ilki MaximilianusEnger edisyonu (Mawerdiiconstitutionespoliticae, Bonn 1853) olmak üzere defalarca yayınlanmış ve çeşitli dillere çevrilmiştir. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

  32. Maverdi (974-1058) • Bu kitabı ClaudeCahenİslâm hukuk literatürünün “istisnaî bir terkibi”, M. HenriLaoust “İslâm kamu hukukuna dair eserlerin (...) mükemmel bir örneği” olarak nitelemektedir. Carrade Vaux onu Kur’ân hukukunun bir çeşit felsefî nazariyesi şeklinde vasıflandırmaktadır. • Eserin sadece küçük bir bölümü siyaset teorisi ile ilgili olup geri kalan kısmında kamu yönetiminin ve yönetim ilkelerinin ayrıntılı açıklamalarına yer verilmiş, devletin esas teşkilat ve idaresiyle ilgili fıkhî hükümler bir arada sunulmuştur. Fakat bu küçük bölüm son derece önemlidir. Zira bu yönüyle eser İslâm siyaset tarihinde kapsamlı bir devlet teorisi geliştirme konusundaki ilk teşebbüs olup günümüze kadar İslâm devlet anlayışının oluşumunda etkili olmuştur. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

  33. Maverdi (974-1058) • Eser yirmi bölümden meydana gelmektedir. Bunlar sırasıyla, İmamet (devlet başkanlığı), vezirlik, valilik (el-imâreale’l-bilâd), cihad emirliği, iç meseleler (irtidad, bağy, yol kesme), kadılık, mezalim mahkemeleri, nikâbe, namazlarda imamlık, hac emirliği, zekat, fey ve ganimet, cizye ve harac, hükümleri değişik bölgeler, toprağın ihyası ve suların çıkarılması, hima ve irfak, iktâ, divanlar, suçlar ve hisbedir. • Mâverdî, eserde her bölümü kendi bütünlüğü içerisinde ele alır ve inceler. Ele aldığı bölümlerde halife, vezir, vali, kadı, gibi kamu görevlilerinin nitelikleri, tayini, hak ve yetkileri üzerinde durur. Meselâ kitabın en önemli bölümü olan imâmeti şu alt bölümler halinde inceler: Halife tayininin lüzumu, halifede aranan şartlar, halifenin belirlenmesi, halifeyi seçecek olanlar (ehlü’l-hal ve’l-akd) ve seçim usulleri, veliaht usulüyle halife tayini, veliaht tayininde aranan şartlar, halifenin hak ve vazifeleri. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

  34. Maverdi (974-1058) • Mâverdî, devletin varlık gayesini, imametin tanımını yaparken oldukça net bir şekilde açıklamaktadır. Ona göre imametin varlık gayesi, “dini korumak ve toplumu siyaset etmek (idaresini üstlenmek, kamu yararı) tir. • Mâverdî devleti esasları, toplumsal ve idarî dayanakları bulunan ve siyasal lider tarafından yönetilen bir mekanizma olarak algılamakta ve devleti; “ bir bölgede yaşayan insanların toplum düzenini sağlamak amacıyla bütün kamu sorumluluklarını yüklendikleri (imamet/ hilafet akdi ile) ve meşru güç kullanma tekeline sahip bir melik/halifenin itaati altında birleşmeleri ile oluşan bir birlik” olarak nitelemektedir. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

  35. Maverdi (974-1058) • Toplumsal dirlik ve düzenin sırasıyla dinî, siyasî, hukukî, adlî, güvenlik, iktisadî ve beşerî (psikolojik) olarak nitelenebilecek altı temeli bulunduğunu belirten Mâverdî, bunları yaşanan din (din-i mutteba’), güçlü otorite (sultan-ı kahir), kapsamlı adalet (adl-i şamil), genel güvenlik (emn-i âmm), maddî refah ve bolluk (hısb-ü dârr), geniş emel (emel-i fesih= iktisadî gelişme ve kalkınma projesi) şeklinde sıralayarak her birini açıklar. • Mâverdî’ye göre rejim (mülk) iki temel üzerinde istikrar kazanır: Kuruluş ve yönetim. Rejimin kuruluşu da üç alternatif temele dayanır: Din, kuvvet ve mal/servet. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

  36. Maverdi (974-1058) • Mâverdî istikrarlı bir hükümetin kurulmasının ardından gelen yönetim sürecinde “ülkenin bayındırlığı”nın, “tebaanın mal ve can güvenliği”nin, “ordunun idaresi”nin ve “kamu maliyesinin yönetimi” nin, “yasaların adil bir şekilde uygulanması”nın önem taşıdığını belirtir. • Yönetimin belirtilen bu aslî fonksiyonlarını yerine getirirse, toplumun saygısını, bağlılığını, samimi ilgi ve sevgisini kazanacağını belirten Mâverdî, devletin belirtilen hak ve vecibelere riayet etmediği takdirde bundan dolayı sorumlu tutulacağını ve (Allah katında ve kamu vicdanında) yargılanacağını belirtir. • Mâverdî, siyasal iktidarı, meşru yollar ile iktidara gelmesi ve hukuk tarafından belirlenen görev alanında faaliyet göstermesi, halk tarafından azledilebilme gibi hukukî kriterler ile sınırlamaktadır YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

  37. Maverdi (974-1058) • Mâverdî siyasî düşüncesini, Hulefâ-yiRâşidîn’in saadet asrının özlemiyle adaleti tesis edecek müstakbel kurtarıcı beklentisi arasında bocalayan siyasî bunalım döneminde ortaya koymuştur. Bu sebeple ilk dört halifenin seçim yöntemlerini esas alan bir hilafet nazariyesi geliştirerek İslâm devletinin birliğini ve bekasını korumaya çalışmıştır.Mâverdî halifeyi en azından teoride iktidarın kendisine doğrudan Allah tarafından değil, delegeler vasıtasıyla verildiği seçilmiş, bir takım hukukî sorumluluklarla çevrili bir icraatçı olarak görmektedir. • Mâverdî’yegöre siyasal iktidar, nebinin misyonuna bağlı bir liderliği ifade etmekte, peygambere vekillik ve müslümanlaraniyabet (naiplik) anlamlarını içermektedir. Teorik olarak halifenin sahip olduğu konum “nübüvvete halef” (hilafetu’n-nübuvve) olmaktır. Onun imama yüklediği “hilafetü’nübüvve” misyonu dinin korunup yayılması ve İslâm toplumunun yönetimini içermektedir. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

  38. Maverdi (974-1058) • Carl Brockelmann ve Jean Sauvaget, VonKremer gibi Şarkiyatçılar, Mâverdî’ningünlük hayatın gerçeklerinden kopuk, ideal ve hatta ütopik bir ıslahat tasarısı ortaya koyduğunu ileri sürmektedir. • Mâverdî, devletin hukukî niteliğini adalet fikrine bağlar. Güçlü devlet ilkesini savunan Mâverdî, gücün doğurabileceği yanlışlıkları ortadan kaldırmak için kapsamlı adalet “adlunşâmilun” ilkesini getirmiştir. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

  39. İmam Gazali (1058-1111) • 1058’de Tûs’ta dünyaya gelen İmam Gazali, Nişabur’da öğrenim görmüş ve sufiliğe intisap etmiş ve 1085’de Selçuklu veziri Nizamülmülk’le çalışmaya başlamıştır. Bu dönemde ilmi müşavirlik, başkadılık ve Nizamiye medresesinde hocalık yapmıştır. • Gazali’nin Bağdat’ta bulunduğu dönemde sultanlar arasındaki rekabete dahil olduğu iddia edilmiştir. Gazali daha sonra devlet görevinden ayrılarak Şam’a gitmiş, Sultan’dan para almamaya ve saraylarına gitmemeye karar vermiştir. • Fakat hayatının son döneminde Nişabur’daki Nizamiye medresesine müderris olmuş ve 1111’de vefat etmiştir. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

  40. İmam Gazali • Gazali fıkıh, kelam ve ahlak konularında eserler vermiş ve eserlerinde mistik yön öne çıkmıştır. Gazali’ye göre bu dünya geleceğin tohumlarının atıldığı yerdir ve siyasetin amacı da insanı ahirette mutlu olacak şekilde hazırlamaktır. • Sasanilerin yaklaşımı olan «din ile devlet ikizdir» sözü Müslümanlar tarafından da alınmış ve İmam Gazali tarafından «Eğer din esas ise, devlet de onun gardiyanı ve koruyucusudur» şeklinde onaylanmıştır. Yani din, hem insanın, hem de toplum hayatının temeli, devlet (sultan) ise dinin koruyucusudur. Bu nedenle devlet zayıflarsa temel de ortadan kalkar. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

  41. İmam Gazali • İmam Gazali’nin birinci önceliği; anarşiye götüren fitne ve fesadın ortadan kaldırılmasıdır. Gazali, halife ile sultanın ilişkilerini düzenlemeyi ve Batınilerce meydana getirilen iç tehdidi ortadan kaldırmayı amaçlamıştır. • Gazali kaleme aldığı Nasihatu’l-Mulûk, İhyâuUlûmi’d-Din ve el-İktisâdfi’l-İtikâdadlı eserlerde hilafetin meşruiyeti görüşünü temsil etse de, Selçukluların İslâmiyet için yaptıkları hizmetin ve sahip oldukları önemin farkında olduğundan, halife ile sultan arasında bir uzlaşma arayışına girmiştir. • Hilafeti meşru olarak görmekle birlikte, halifenin siyasî sahadaki otoritesini, gerçek güç ve kudret sahibi birisine devredebileceğini belirten Gazâlî’nin, güç ve kudret sahibinden kastı Selçuklu Sultanı’nıdır. Gazâlî’nin teorisi, “Sultanların, kendi iktidarlarını meşrulaştıran halifeleri atamalarını” ifade edecek kadar gerçekçidir. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

  42. İmam Gazali • Ayrıca «sultan, Allah’ın yeryüzündeki gölgesidir. Allah’ın seçtiği kimse olması hasebiyle insanlar sultana itaat etmelidir. Sultan adil olmalı, âlimlere, fazilet sahibi ve tecrübeli kimselere önem vermeli, onların bilgilerinden devlet işlerinde istifade etmelidir”. • Gazali yöneticinin adil olması gerektiğini, etrafındaki dalkavuklara yüz vermemesi gerektiğini belirtir. • İran-Sasani dönemlerinden örnek verir ve hadislere dayanarak yöneticinin halkın çobanı olduğunu belirterek imamın görev ve sorumluluklarının ahlaki temellere dayandığını ifade eder. İktidar Allah’ın herkese ihsan etmediği bir nimet olduğundan bunun şükrü ancak adil ve tarafsız bir yönetimle mümkün olabilir. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

  43. İmam Gazali • İmamın başarısı ancak yetenekli ve değerli vezirlerle mümkün olabilir. İmam istişareye önem vermeli, kendi başına karar vermemelidir. • Yöneticiler Allah’ın yeryüzündeki gölgesi yani, «Zıllullah»tır ve bundan dolayı onlara karşı isyan caiz değildir. • Gazali’ye göre, «zalim ve cahil bir idarecinin bile iktidardan devrilmesi iç savaşla mümkün olacağından böyle bir hareketten doğacak fitne zalim idareciden daha kötüdür. Bu nedenle askeri güce sahip idareciye itaat edilmelidir. Asıl önemli olan iktidarda kimin olduğu değil, sosyal düzeni kimin sağlayacağıdır. Fiili iktidar sahipleri imama itaat ettikçe, hutbe ve sikkelerde onun adına izin verdikçe diğer şartları taşımasa da meşrudurlar. Onun devrilmesinin doğuracağı zarar orada kalmasından daha çoktur». YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

  44. İmam Gazali • Gazali devrinin gereği olarak imametle saltanatı tartışır ve İmamın gerçek iktidar sahibi olan Sultanla işbirliği yapabileceğini belirtir. • Gazali’ye göre Şeriatın icrası için saltanata ihtiyaç vardır. İmamsız hiçbir hukuki tasarruf geçerli değildir. İmam olmazsa hiçbir hükmün geçerliliği olmaz. İmamın vermediği yetkiyi kullanan bürokratların hiçbir yetkileri de yoktur. İmamın yokluğu insanların bütün ilişkilerinin günah olması için yeterli nedendir. • Gazali’nin hilafet teorisinde yönetici kadro; halife, sultan ve ulema arasında hassas bir denge vardır. • Gazali’nin eserlerinde halkın iktidara karşı bir güvensizliği söz konusudur. İmam güçlü ve otoriter olmalı, insanlar ondan korkmalıdır. Çünkü günümüz insanı, utanmaz, terbiyesiz ve merhametsizdir. Eğer Sultan zayıf olursa iç kargaşa çıkacak, din ve dünya zarar görecektir. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

  45. İmam Gazali • Gazali’nin en büyük korkusu fitne ve kargaşadır. • İran, Yunan ve Hint tarihlerinden örnek verse de asıl dayanağı ayet ve hadislerdir. • Allah nasıl olmuş da Mecusilere dört bin yıl boyunca dünyanın iktidarını vermiştir? diye sorulsa; çünkü onlar, adaletle yönetmişler, asla zulüm yapmamışlardır. • İnsanların Yüce Allah’a en sevimlisi ve en yakın olanı, adaletli liderdir. O’nun en çok buğz ettiği ve (dergâh-ı izzetinden) uzak tuttuğu kişi de zalim liderdir (hadis) • Şunu biliniz ki, sizinle Allah (c.c) arasında olan şeylerin affedilmesi mümkündür. İnsanlara zulüm olan işlere gelince, Allah (c.c) onun hakkını kıyamete kadar sizden kaldırmaz. Bunun tehlikesi çok büyüktür. Adaletli ve insaflı sultanlardan başkası bu büyük tehlikeden emin olamaz. Adaletin ve insafın kıymeti o zaman bilinir.” YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

  46. İbn-i Teymiye (1263-1328) • İbnTeymiyye 1263 yılında Harran’da birçok hukukçu yetiştirmiş ünlü bir Hanbelî ailenin ferdi olarak dünyaya geldi. Yaşadığı devir, İslâm dünyası için batıdan gelen Haçlı Seferleri ve doğudan gelen Moğol istilası nedeniyle çalkantılı ve sıkıntılı bir dönemdi. İbnTeymiyye‟nin ailesi o henüz çocukken Moğol saldırıları karşısında Harran’ı terk ederek Şam‟a sığınmıştı. • İbnTeymiyyegençliğinden itibaren Moğollara karşı savaşa bizzat katılmış, Şam’ın savunulmasında aktif rol oynamıştır. Bir siyaset teorisyeni olarak yaşadığı asrın çalkantıları ve pratik mücadele deneyimi İbnTeymiyye‟yikendinden önceki siyasal kuramcılardan belirgin biçimde ayırmış, pratik olarak savaşlara katılımı İbnTeymiyye‟nin siyaset teorisinde gaza ve cihadın kendinden önceki siyasî kuramcılara nazaran çok daha belirgin bir yer tutmasında etkili olmuştur. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

  47. İbn-i Teymiye (1263-1328) • Siyasetle ilgilenen hukukçular (fakih) arasında onun gibi pratik mücadeleye katılıp savaş tecrübesi edinenlerin sayısı fazla değildir. İbnTeymiyye‟ninçağdaşı olan fakihler Moğol işgali ilerledikçe başka kentlere kaçıyorlar veya yeni hâkimler adına hutbe okutmakla yetiniyorlardı. • Ulemadan o çağda genel olarak beklenen siyasete karışmaması ve her kim iktidardaysa onun egemenlik hakkını onaylamasaydı. Bu açıdan bakıldığında İbnTeymiyye‟nin Moğollara karşı savaşı desteklemesi, fikirlerini teorik ve pratik olarak geliştirmesine neden olmuştur. Ancak İbnTeymiyye sadece “kâfir” olarak kabul ettiği Moğollara karşı mücadele etmemiş, İslâm‟ın özüne aykırı olarak kabul ettiği (bidat) bazı günlük davranışlara örneğin kabir ziyaretlerine, kutsal kabul edilen taş ve emanetlere, raks ve müzikli ibadetlere karşı da eleştirel bir tutum takınmıştır. Sivri dili, radikal yaklaşımları ve düşüncelerini sakınmadan açıklaması nedeniyle Memlûk Sultanları tarafından sık sık hapsedilen İbnTeymiyye1328 yılında Şam hapishanesinde ölmüştür. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

  48. İbn-i Teymiye (1263-1328) • İbnTeymiyye, hem kendi dönemi hem de sonraki dönemlerde İslam toplumlarını etkilemiş sembol bir isimdir. Vehhabiliğin kurucusu olarak kabul edilen Muhammed b. Abdulvehhab, İbnTeymiyye’ninakaid, fıkıh, bidat ve hurafelerle mücadele etme konusundaki ilkelerinden etkilenmiştir. • Ayrıca onun görüşleri, özellikle XVIII. yüzyıldan itibaren Kuzey Afrika’dan Hint Okyanusu’na kadar çeşitli İslam ülkelerinde ıslah, yenilik ve tecdit hareketlerinin ilham kaynağı olmuştur. • Bazı araştırmacılara göre de onun fikirleri, İslam toplumlarında yayılan radikal akımları fikren beslemektedir. • İbnTeymiyye es-Siyâsetü’ş-Şeriyye’de devlet ile halk veya yönetici ile halk arasındaki ilişkinin İslam hukukuna dayanan prensiplerini ele almaktadır. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

  49. İbn-i Teymiye (1263-1328) • el-Hisbe’de bireyin iktisadi faaliyetleri ile devletin müdahalesi arasındaki ilişki ve bu ilişkide devletin yetkisi konularını işlemektedir. el-Hilafe’de ise hadis olarak kabul ettiği «nübüvvetensonra hilafet otuz senedir, ondan sonra saltanat başlayacaktır» (Ahmed b. Hanbel,1992: I, 116; EbûDâvûd, Hülefâ, 4) şeklindeki rivayeti esas alarak Hz. Peygamber tarafından işaret edilen hilafetü’n-nübüvve’nin bütün ümmetçe taklit edilmesi gerektiğini düşünmektedir. • Minhac’daise, Şia’nın kuramsal siyasetin olmazsa olmazı olarak kabul ettiği ‚imamet‛ doktrini eleştirir, kendi dönemine gelinceye kadar oluşan Sünnî siyaset düşüncesi ekseninde, bir yandan kendi görüşlerini ortaya koyar; diğer yandan İlhanlılarla birlikte siyaseten aktif olmaya başlayan Şia’nın her türlü iddiasına cevap vermeye çalışır. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

  50. İbn-i Teymiye (1263-1328) • İbnTeymiyye hükümdarı değil toplumu merkeze alır. İbnTeymiyye, toplumsal bozulmanın tahttan başladığını iddia etmez, tersinden de tahttın düzelmesiyle toplumun da düzeleceğine dair bir iddiada bulunmaz. İbnTeymiyye için toplumsal bozulma, bizzat toplumun kendisinin çürümesinden kaynaklanmaktadır. Her ne kadar bu çürümede idarecilerin genel olarak sorumluluğu sıradan insanlara göre daha fazlaysa da; çürümenin engellenmesi hükümdarın iyi niyetli olmasıyla değil, ancak siyasal bir proje sonucu olabilir. • İbnTeymiyye‟nin reçetesi erdem ve adalet gibi kavramların aslî kaynağı olduğunu savunduğu şeriatın kendisidir. Bu açıdan, siyaset teorisinin başyapıtı olan eserinin adını Es-Siyasetü’şŞeriyye olarak belirlemesi onun siyaset anlayışını özetlemek bakımından oldukça belirgin bir mesaj vermektedir. Siyasetnâme‟lerde özellikle de Abdülhamid El Katib, Nizamü‟lmülk gibi yüksek memurların kaleme aldıkları eserlerde doğrudan şeriata bir gönderme bulunulmazken, İbnTeymiyye‟nin eserinde şeriatın önemi özellikle vurgulanmaktadır. YRD. DOÇ. DR. YÜKSEL NİZAMOĞLU

More Related