1 / 12

Şubat 2014

"BALIK GİBİ" OLMAMAK. Hazırlayan. Hüsnü Çeşmeci. Şubat 2014. Bugünlerde; “Vay be, başımıza neler de geliyor” diyenler, yakın geçmişimizde “benzerlerini gördüğümüzü” çok çabuk unutanlardır… Olup bitenler; bu bölgede sömürülerini devam ettirmek

cid
Download Presentation

Şubat 2014

An Image/Link below is provided (as is) to download presentation Download Policy: Content on the Website is provided to you AS IS for your information and personal use and may not be sold / licensed / shared on other websites without getting consent from its author. Content is provided to you AS IS for your information and personal use only. Download presentation by click this link. While downloading, if for some reason you are not able to download a presentation, the publisher may have deleted the file from their server. During download, if you can't get a presentation, the file might be deleted by the publisher.

E N D

Presentation Transcript


  1. "BALIK GİBİ" OLMAMAK Hazırlayan Hüsnü Çeşmeci Şubat 2014

  2. Bugünlerde; “Vay be, başımıza neler de geliyor” diyenler, yakın geçmişimizde “benzerlerini gördüğümüzü” çok çabuk unutanlardır… Olup bitenler; bu bölgede sömürülerini devam ettirmek isteyen “dış odaklar”la, Türkiye’yi biz yöneteceğiz diyen “sandık dışı iç odaklar”ın ortak hamleleridir… İnsani değerlerini yitirmiş, dini/milli sorumluluk duygusu olmayan, ürettiğinden çoğunu tüketen veya tüketmek isteyen, “sahtelerin” peşine takılarak korkular üzerinden rant bekleyen, sömürgecilerin ekmeğine yağ süren tüm“zıtlar”, aynı koalisyon içine girdiler. Bize düşen; “BALIK GİBİ” OLMAMAKTIR. NİÇİN BU KONU SEÇİLDİ?

  3. “SAZAN” NEDİR? "BALIK AKILLI" OLMAK Anlatılmak istenenin “deyim olarak” karşılığı varsa, deyim kullanmak anlatımı kolaylaştırır… Örnekleyelim: Birine “Balık akıllı” demek; “hafızasını kullanmadığı için kolayca unutabilen, unuttuğu için kolayca aldatılabilen ve aynı hatayı tekrarlayan biri” olarak tanımlamak demektir. KONUMUZ OLAN BALIK: SAZAN Sazan, göl ve derelerin diplerinde yaşayan bir çeşit tatlısu balığıdır. Sazan’ın doğal ortamdaki beslenme kaynağı: Solucan, böcek, larva ve bitkilerdir… Sazan, “balığın en aptalı” olarak bilinir. Bunun sebebi; Sazan’ın oltadaki “yeme hemen atladığı” ve dolayısıyla “iğneyi yuttuğu” (tuzağa kolayca düştüğü) algısıdır… YORUM Sazan için anlatılanlardan doğan bu (doğru veya yanlış) algı, günlük hayatta “Sazan gibi atladı” deyimini doğurmuştur… Bu deyim; “önüne konulanları araştırmadan hemen kabul edenler, başkalarının oyunlarına kolayca gelenler” için (birazda alay etmek maksatlı) kullanılmaktadır. SAZAN GİBİ ATLAMAK

  4. GARSON, BİZE “PORSİYON BALIĞI” GETİR PORSİYON BALIĞI “Kültür Balıkçılığı” dediğimiz balık yetiştirme metodunda; denize havuz şeklinde ağ yerleştirilir ve içine yavru balık konularak beslenir. Bu şekilde büyütülen balıklar belli bir boya (birim ağırlığa) geldiğinde havuzdan çıkarılır, satışa sunulur. EN İYİSİ BU BALIK BU BALIK BU BALIK YAVRU BALIK Çipura, levrek gibi ekonomik değeri yüksek balıkların yavru sayılabilecek boyutta olanları havuzdan çıkarılıp satılmak istense, kilogram fiyatı, olması gerekenin çeyreği kadar etmez. PORSİYON BALIĞI Çipura, levrek gibi balıkların “porsiyon balığı” büyüklüğünde olanları kıymetlidir. Ölçü: Balığın birim ağırlığının 250 - 350 gr. olmasıdır. Bu tür balıklar değerlidir. ÇOK BÜYÜK BALIK Çipura, levrek gibi balıkların tabak boyutunu geçenleri adet satış yapan restoranlar için ekonomik olmayacağından itibar görmezler; yani, ekonomik değerleri azdır. YORUM Sömürgeci ülkeler Türkiye havuzunu izlerler, porsiyon balığı büyüklüğüne eriştiğimizde ( HER ON YILDA BİR ) bizi “tavaya” alırlar. SEN BALIK OLURSAN, BİRİLERİ DE BALIKÇI OLUR NE DEMEK Mİ İSTİYORUZ?

  5. BALIK, BALIKÇI HER ON YILDA BİR TAVAYA ALINMAK Emperyalist ülkeler refahlarının devamı için küçük ülkelerin doğal zenginliklerini ve birikimlerini almak / çalmak isterler. Bu işlem; petrol ülkelerinde petrol - gaz imtiyazlarını almak, bizim gibi orta büyüklükte ülkelerde ise, birikimleri ara ara çalıp götürmek, fazla büyümelerini engellemek şeklinde yapılır. GELİŞMEMİŞ TÜRKİYE Gelişmemiş Türkiye sömürgeci ülkeler için tehlike arz etmez; hatta, ölmemesi için yardım da edilir…Türkiye’nin çökmesi, bölgenin çökmesi demektir. Bu haliyle Türkiye tavalık değildir. GELİŞMEKTE OLAN TÜRKİYE Türkiye’nin üretebilme, etkileme, sömürgecilere karşı durabilme özelliği olduğundan büyümesi istenilmez. Bu sebeple; her on yılda bir içteki yardımcılarıyla ekonomisi “tavaya” alınır. GELİŞMİŞ TÜRKİYE Sömürgecilerin gelişmiş, doğal müttefiklerini bulmuş, kendini koruyabilen Türkiye’ye karşı yapabilecekleri bir şey olamaz. Böyle bir Türkiye’yi içine alacak tavaları da olmayacaktır. YORUM Yakın tarihimiz; sazanlarımızın çokluğunun ve bunu fırsat bilenlerin ülkeyi her on yılda bir nasıl tavaya aldıklarının tarihidir. Bugünlerde on yıl doldu geçiyor… Yaşadıklarımız “tavaya alınmak” istendiğimizin göstergesi değil mi?.. İÇİMİZDE ÇOK SAZAN OLMALI Kİ, BALIKÇI HEP TUTUYOR İÇİMİZDEKİ “BALIK AKILLI” VE “SAZAN OLAN”LARA DİKKAT.

  6. YEMLENEREK YEM OLMAK BALIKÇI, ÖNCE YEMLER SONRA YER İnsan, yemlediği hayvanlardan yiyeceği kadarını öldürür ve yer. Aynı insan, diğer insanları yemek için değil de elindekileri almak için öldürdüğünden (çoluk çocuk demeden) sınırsız sayıda öldürür… BALIĞINA GÖRE YEM GÖBEKTEN BAĞLILAR Her ülkede, sömürgecilere göbeğinden bağlı (maaşlı ajan veya ticari ilişkisi) olanlar hep vardır. Böyleleri gerçek ‘yeme’ şartlandırıldığından “parmak şaklatılması” yeterlidir. GÖNÜLLÜLER Batılı sömürgeciler operasyon yapacakları ülkenin içindeki “gönüllüler” üzerinden eylem yapmayı severler. Batıya hayran o kadar çok “sazan” var ki, yemi at da bak neler oluyor, neler… APTALLAR Bir ülkede “Bana ne” diyenlerin çok olması sömürgeciler için fırsattır. Onlar “ağdaki balık” gibidirler, özel uğraş gerekmez. Sahte yemlerle “tavaya kadar” meşgul edilmeleri yeterli olur… YORUM Her on senede bir operasyon için havuzumuza olta atılması ve bir şekilde balık gibi yakalanmamız size garip gelmiyor mu? Hadi ilkinde bilinemedi “sazan gibi atlanıldı”; ya diğerleri… 1960, 12 Mart, 1980, 28 Şubat, 27 Nisan, Gezi kalkışması ve 17 Aralık 2013… Her seferinde “bir başka yem”le yemlenmek… KİMİ SAHTE, KİMİ GERÇEK YEM; AMA SONUÇTA HEPSİ YEM YİNE AYNI BALIK TAKILDI PARDON! SEN BALIK OLURSAN, OLTA ATAN ÇOK OLUR. “SEN EŞEK OLURSAN SEMER VURAN ÇOK OLUR.” (Atasözü)

  7. KORUNMANIN İKİ TEMEL ŞARTI BALIK AKILLI SAZAN GİBİ OLMAMAK OLMAMAK “BALIK AKILLI” OLAN GEÇMİŞİ BİLMEZ ( Çabuk Unutur - Önemsemez ) “SAZAN” ÖNÜNE HER KONULANA ATLAR ( Sorgulamaz - Adeta Kapar ) Akıl; insana, “düşünebilme” ve “seçebilme” kabiliyeti kazandırır. Yani insan; iyi - kötü, doğru - yanlış, faydalı - zararlı olanı ayırt edebilir ve şıklardan birini seçebilir. Beyne ait olan bu kabiliyet, kişinin daha önce edindiği “bilgilere” bağlı olarak çalışır. Yani; beyne önceden “güvenilir” bilginin yüklenip yüklenmediği alınacak kararlar için önemlidir… Haberin kaynağı insandır. İnsan kendi çıkarı için doğru veya yanlış, masumane veya kasıtlı haber üretir veya taşır. Üretilen veya taşınan haberin sahibine göre mantıklı ve meşru olması, diğer insanlar için “faydalı olduğu” anlamına gelmez... Bir haberle muhatap olunduğunda ilk yapılacak iş; haberin kaynağının güvenli olup olmadığının araştırılması; yetmez, haberin doğru olup olmadığının araştırılması gerekir. Bilgiyi önemsemediği için almayan, istemeyerek aldıklarını da hemen unutan birinin aklı, karar verme anlarında “yetersiz” kalır. Her “haberin” doğru olmayacağı bilinmelidir. SADECE AKILLI VE TEDBİRLİ OLAN "ELEYEBİLİR" VE "FAYDA - ZARAR ANALİZİ" YAPABİLİR.

  8. FAYDA - ZARAR ANALİZİ ELEYEBİLMEK Bize teklif edilen meşru bir işte; “çok az maliyet ile büyük fayda elde edeceğimizi görüyorsak” bu işe girmekten korkmamalıyız. Tersine: Teklif edilenler meşru değil; veya, meşru olsa bile “çok az bir fayda elde edilirken büyük bir zarar doğacaksa” bu işe girmemeli, girmek isteyenleri de uyarmalıyız. Elek, iki yönde dizilmiş tellerin oluşturduğu bir çeşit kafestir. Teller bir birine ne kadar yakınsa, “elek gözü” o kadar küçülür. Gözün büyüklüğü elenen maddenin ne kadarının üstte kalması istenildiğine bağlı olarak değişir. AZ BİR FAYDA İÇİN ÇOK ZARAR DAVET EDİLMEZ. YAPTIKLARINI ELE, NE KADARI İŞE YARIYOR? Bir Müslüman, günlük hayatına ne kadar çok “AYET – HADİS” sokuyorsa ve iş hayatına ne kadar çok “BİLGİ – TECRÜBE” sokabiliyorsa o oranda yanlışları eleyebiliyor demektir. ZARAR FAYDA İnsan acelecidir; çoğu zaman ani kararlar vererek hareket eder. Bu sebeple insan, hayatının önemli bir kısmını pişmanlıkları üzerinden sürdürmek zorunda kalır. Ve yine aynı insan kararlarının sonuçlarının baskısından kurtulmak için “kaderim böyleymiş” mazereti uydurur ve arkasına sığınır. Yapılanlar tercihlerin eyleme dönüşmüş hali olduğuna göre; yapılan yanlışlıklarda ilk sorgulanması gereken tercihlerdir. Tercih, hiç eleme yapılmadan mevcutların içinden mi yapıldı; yoksa, elenmesine rağmen eleğin kapasitesi mi yetersiz kalıyor? Bu soruların cevapları kişinin “hayat kalitesi”nin notu olur. FAYDA - ZARAR ANALİZİNİ DOĞRU YAPABİLMEK "ELEMEYİ BECEREBİLMEK" İLE MÜMKÜNDÜR. ELEYEMEZSENİZ, SİZİ ELERLER.

  9. “BEN SAZAN DEĞİLİM” DİYEBİLMEK KORUYUCU HEKİMLİK Tıpta temel kural: “Esas olan hastalığa yakalanmış bedeni tedavi etmek değil, bedenin hasta olmasını önlemektir; yani, hastalık yapan mikrobu vücuda sokmamaktır”… Bunu konumuza uyarlarsak: Önümüze gelen her sözü, yazılı - görsel bilgiyi araştırmadan sahiplenmemek, başkalarına aktarmamak “kendimizi ve toplumu korumak” demektir. GRAFİK ANLATIM KAOS YALAN SÖYLER Kirli işler peşinde olanlar “kamuoyu” desteği için önce “bilgi, rapor, belge” adı altında “ürettikleri” yalanları piyasaya sürerler. YALANI DOĞRU AKTARIR Önüne gelenlere “doğruluk taraması” yapmadan aynen aktarmaya kalkanlar, yalanı doğru taşımış olur. Yani, yayılmasına sebep olur. TOPLUM YANILTILMIŞTIR Üretilip ortaya atılan yalan, zamanla virüs gibi hızla yayılarak çoğunluğa ulaşır; hem de yalancı olmayanlar eliyle…Hastalık başlamıştır. TOPLUMU GRUPLANDIRIRSAK: a) Yalanın Patronu: Yalan uydurup yayan ve bundan dünya menfaati bekleyenler. b) Yalanın Uşağı: Her söylenileni başkalarına aktarmakla yalanın yayılmasına hizmet edenler. c) BEN SAZAN DEĞİLİM diyebilenler.

  10. “KENDİ KENDİNİZİ TEHLİKEYE ATMAYIN.” (Kur’ân 2/195) Yüce Allah’ın (cc) insanlık için vahiyle bildirdiği emir ve kurallar; özelde bireyin ve toplumunun, genelde tüm insanlığın lehinedir... Uyan kazanıyor, uymayan kaybediyor. “Kişinin her duyduğunu söylemesi, ona günah olarak yeter.” (Hadis) Müslüman her duyduğunun / gördüğünün peşine takılmaz ve “zararsızlığından” emin olmadıkça da başkalarına taşımaz. Böylece, günahtan da korunmuş olur. BİZİ ALDATAN BİZDEN DEĞİLDİR. ( Hadis ) Müslüman, başkalarının sözlerini elemeye tabi tutmadan aktarmakla, bilerek veya bilmeyerek yalanların yayılmasına sebep olur ki; bu bir “kul hakkı” ihlalidir, günahtır. Çünkü; yalanlar toplumda “nifak” doğurur, sonuçlarından birey ve toplum zarar görür. KONUNUN DİNİ BOYUTU “İnsan hiçbir söz söylemez ki, onun yanında (yaptıklarını) gözetleyen (ve kaydeden) hazır bir melek bulunmasın.” (Kur’ân 50/18) “Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.” (Kur’ân 17/36) ● İnsan başıboş bırakılmamıştır. İnsana verilen “irade (seçme hakkı)” onu sorumlu kılmaktadır. Bir başka ifade ile; insan, verdiği kararlardan ve yaptığı işlerden “Kime ne?” diyemez, sorumludur. ● Müslüman bu geçici dünya hayatında imtihan olduğunu, kayıt altına alındığını, hızlı bir şekilde ölüme yaklaştığını, beden ölümünün sonrasında ebedi hayat için diriltileceğini ve hesap vereceğini sürekli aklında tutmalıdır. Bu onu motive eder ve ona “daha düzgün olmayı” öğretir. “…Ey akıl sahipleri Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.”

  11. BİTİRİRKEN Günümüzdeki sömürgeci ülkeler Türkiye’yi işgal etmeyi düşünmüyorlar. Sebebi; böyle bir işgalin kendilerine vereceği zararı karşılayacak petrolün veya bir başka doğal zenginliğin bu topraklarda olmaması. Türkiye’ye uzaktan askeri saldırı yaparak zarar vermenin de bir faydası olmamalı ki saldırmıyorlar. Ya ne yapıyorlar? Türkiye’yi hem “finans oyunları”yla soyuyorlar, hem de Ortadoğu ve Asya’ya atlama taşı olarak kullanıyorlar. İçerde adamı (uşağı, ortağı, ajanı) olmayan hiçbir devlet bir başkasının iç işlerine karışamaz, orada “operasyon” yapamaz… Maalesef bu coğrafya yabancılara bilmeyerek hizmet eden saflarla; bilerek görevini yerine getiren ajanlarla dolu. Öyle ki; dindar bildiklerinizden bazıları hizmetkâr, bizden dediklerimizin içinden ajan çıkabilmektedir. Hadis: “Mümin iki defa aynı delikten ısırılmaz.” 1960’dan beri kaç kere aynı delikten ısırıldık, saydık mı? Hep öğünürüz; “Binlerce yıldır özgür milletiz” diye; yalan mı söylüyoruz; yoksa, sonradan “kendimizi mi köleleştirdik?” Sınırlarımız belli, bayrağımız var, paramız var, var da var; olmayan ne? Dışarıya karşı tam bağımsızlık… Kendine “Höööt” dedirtmemek... Kafaların içi, yaşanılan kültür, yaşamanın amacı “milli / dini” değilse “hangi bağımsızlıktan” bahsedilebilir… Hayatını “Para her şeydir” felsefesi üzerine kuran biri “çıkar için” neler yapmaz? “Seküler” yaşayanlar için başkalarının haklarının ne önemi olabilir? Aynı yerde yaşayıp aynı dili konuşmalarına rağmen birbirleriyle ortak yönleri olmayanlar kolay sömürülürler… Allah'ım! Bilgisizlikten, acizlikten, tembellikten, düşman korkusundan, cihat yolunda cimrilikten, kabul olunmayan duadan Sana sığınırım. Allah'ım! Sen her şeye kadirsin; bizi bağışla, bize merhamet et, bizi cehennem azabından koru. AMİN

  12. Herşeyin görevini doğru yaptığı dünyada İnsanın da görevini doğru yapması beklentisiyle Sağlık ve mutluluklar dilerim. Faydalandıklarıma teşekkürlerimle... Hüsnü Çeşmeci

More Related