800 likes | 1.46k Views
TÜRKİYE MADENLERİ. TÜRKİYE MADEN HARİTASI. Türkiye Madenciliğinin Tarihi Gelişimi.
E N D
Türkiye Madenciliğinin Tarihi Gelişimi Anadolu'da madencilik binlerce yıl önce başlamış, M.Ö. 7000 yıllarında saf bakır, M.Ö.(3000-1200) yılları arasında tunç yaygın olarak kullanılmıştır. Daha sonra Hititler (M.Ö. 1750-2000), Urartular.( M.Ö. 850-585), Frigyalılar (M.Ö. 750-650)ve Lidyalılar (M.Ö. 650-550), dönemlerinde Anadolu'da çeşitli maden yataklarını işletmiş, izabe tesislerini kurmuş, metal para basıp kullanmışlardır. Anadolu madenciliği Romalılar devrinde doruğuna ulaşmıştır. Romalılar madenlerin bulunması ve işletmeciliğinde özellikle de, kurşun, bakır, demir, altın, gümüş, pandermit ve yapı taşlarının üretilip işlenmesinde çok büyük atılımlar yapmışlardır. Romalılardan kalan anıtsal mermer kentler; Anadolu uygarlığının günümüze ve geleceğe uzanan köprüleridir. Selçuklular döneminde, seramik hammaddeleri işletmeciliği çok ilerlemiş, çini ve mozaik sanatının zirvesine çıkılmıştır. Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki madencilik faaliyetleri 17. yüzyıla kadar özellikle savaş sanayiine yönelik olarak devam etmiş ancak daha sonra Avrupa’daki atılımlara ayak uyduramayarak gerilemiştir. Osmanlılar, maden kaynaklarını kamusal varlık sayarak devlet gereksinimlerine tahsis etmişler, özel mülkiyet konusu yapmamışlardır. Üretim biçimi olarak “kürecilik” denilen bir yöntem uygulamışlardır. Yükümlüler, bazı vergi ve yükümlülüklerden muaf tutulur ve kendilerine ücret olarak ürünün beşte biri verilirdi. Bu yöntem çeşitli aksaklık ve olumsuzluklarla 19. Yüzyıla kadar devam etmiştir. Osmanlı, madenlerini ağırlıklı olarak ordusuna silah ve cephane, hazinesine de sikke(para) temini amacıyla işletmiştir. Cevherleri mamul maddeye dönüştürme ve daha çok kar elde etme düşüncesi olmamıştır. 1820’li yıllarda bulunan Ereğli Kömür Havzası’nda “Madenciyan” denilen kişiler ocaklar açmışlardır. 1858 yılında çıkarılan Arazi Kanunu ile ilk kez yasal kurallar konulmuştur. 1906 yılına kadar, çıkarılan çeşitli nizamnamelerle madenciliğe yön verilmeye çalışılmıştır. 1906’da yürürlüğe giren Maden Nizamnamesi,1954 yılında çıkarılan Maden Kanunu ile yürürlükten kaldırılmıştır. Ancak Taşocakları nizamnamesi hala yürürlüktedir. Osmanlı döneminde Batılılar (Almanya, Fransa, İngiltere, Rusya) bakır, krom, kurşun, bor ve kömür madenleri ile ilgilenmişler ve küçük işletmeler kurmuşlardır 1930’lu yıllara kadar, gerek Osmanlı Dönemi ve gerekse cumhuriyet döneminde, ülkenin doğal kaynaklarının tespitine yönelik bilimsel çalışmalar yapıldığını söylemek mümkün değildir. Bu belirsizliğin ortadan kaldırılması amacıyla maden aramalarına başlanması gerektiği bilinciyle 14 Haziran 1935 yılında Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü kurulmuştur (MTA). 1960’lı yıllarda kamunun, özel sektörün ve yabancı sermayenin ortaklığı ile madencilik alanında yeni kuruluşlar oluşturuldu. Bu kuruluşlar, Karadeniz Bakır İşletmeleri (KBİAŞ), ÇİNKUR, KÜMAŞ, ve ERDEMİR’ dir. KBİ 1968 yılında 300 milyon lira sermaye ile 6 bankanın ve özel sektörün iştirakiyle Murgul ve Küre’deki bakır yatakları işletmek amacıyla kurulmuştur.
DEMİR Demir, insan oğlunun bildiği en eski madenlerden biridir. Günümüzde de ağır sanayinin ana metali demirdir. Demirin çok geniş bir alanının olması, ona büyük bir önem kazanmıştır. Bunlardan biri Sivas - Malatya arasındadır. Bu bölümün önemli yatakları Divriği, Hekimhan ve Hasan çelebi'dedir. Demir - çelik sanayimizin ihtiyacının önemli bir bölümünün yüksek verimli olan bu yataklar karşılar. Buradan çıkarılan ham cevher, demir yoluyla Samsun'a oradan da gemilerle Ereğli’ye taşınır. İkinci havza, Kayseri'den Adana ve Kahraman Maraş'a uzanmaktadır. Bu bölümün önemli yatakları da Mansurlu ve Karamadazı'dır. Bu iki havzanın dışında; Bitlis, Sakarya, Eskişehir ve Balıkesir yörelerinde de demir cevheri yatakları vardır. Çelik Endüstrisinin ana maddesidir.Ülkemizde demir yatakları dağınık halde bulunur.Bunların önemli bir bölümü işletmeye elverişli değildir Türkiye’de iki ana demir madeni havzası bulunmaktadır.
Kullanıldığı Yerler: 1)Dericilikte 2)İnşaat Sanayiinde 3)Kimya Sanayiinde 4)Metalürjide 5)Boyacılıkta Demir, tüm metaller içinde en çok kullanılandır ve tüm dünyada üretilen metallerin ağırlıkça %95'ini oluşturur. Düşük fiyatı ve yüksek mukavemet özellikleri demiri, otomotiv, gemi gövdesi yapımı, ve binaların yapısal bileşeni olarak kullanımında vazgeçilmez kılar. Pik demir: %4–%5 karbon ve değişen oranlarda safsızlıklar (S, Si, P gibi) içerir. Demir cevherinden dökme demir ve çeliğe giden yolda bir ara ürün olarak değerlendirilebilir. Dökme demir: %2–%4 arasında karbon, %1 – %6 silisyum, ve az miktarda manganez içerir. Pik demirde bulunan ve malzeme özelliklerini olumsuz etkileyen, kükürt ve fosfor gibi empüriteler, kabul edilebilir seviyelere düşürülmüştür. 1420–1470K arasındaki ergime sıcaklığı, her iki bileşeninin ergime sıcaklığından daha düşüktür ve bu özelliği ile demir ve karbon birlikte ısıtılmaları durumunda ilk ergiyen ürün olur Ülkemizin yıllık demir ihtiyacının 4 milyon tonluk kısmı yurtiçi kaynaklardan sağlanmakta, geri kalan kısmı için yılda yaklaşık 150-200 milyon dolar döviz ödenerek ithalatla (tüvenan cevher) karşılanmaktadır.
yıllık çelik üretimi 1 milyar ton seviyesini aşmıştır. Sektörde nerede ise ilk defa arz talebin gerisinde kalmaktadır. Çin son yıllardaki büyük atılımları ile dünyanın en büyük çelik üreticisi olmuştur. Yanı sıra, tüketim artışı paralelinde en büyük ithalatçı olarak da pazarı belirlemektedir. Çelik sektöründe tekelleşme oranının düşük olmasından da kaynaklanan dönemsel dalgalanmaları azaltmak, pazarlık ve rekabet gücünü artırmak için son yıllarda gözlenen konsolidasyon çabaları devam edecektir. Ülkemizde üç demir-çelik fabrikasının yıllık 10-13 milyon ton dolayındaki demir ihtiyacının yaklaşık 4-4.5 milyon tonluk kısmı yurtiçi kaynaklardan sağlanmakta, geri kalan kısmı için yılda yaklaşık 150-200 milyon dolar döviz ödenerek ithalatla karşılanmaktadır. Madencilik sektörüne ait dış ticaret rakamları göz önüne alındığında, demir cevheri ithalatı taş kömüründen sonra ikinci sırada yer almaktadır. 14-15 milyon ton ham çelik üretimimize ve 12 milyon ton düzeyinde tüketimimiz olmasına karşın başta elektrikli ark ocaklı tesislerin hurdaya bağımlı olması ve diğer hammadde ithalat gereksinimleri nedeni ile Türkiye net demir-çelik ithalatçısıdır. Ülkemizdeki üretimin yaklaşık 2/3’ünün elektrikli ark ocaklarında yapılıyor olması üretim girdilerinden hurdayı, ön plana çıkarmaktadır. Türk demir çelik sektörü her birinin yıllık kapasitesi 1.000.000 ton ile 3.000.000 ton arasında değişen üç adet entegre tesis ve kapasiteleri 60.000 ton ile 2.000.000 ton arasında değişen 16 adet elektrik ark ocaklı tesiste ham çelik üretimi gerçekleştirmektedir.
BAKIR Kullanıldığı yerler: 1)El Sanatları 2)Kimya 3)Kuyumculukta 4)Metalürjide 5)Müzik Aletlerinin Yapımında 6)Tıpta Tedavi Amaçlı 7)Tekstil Sanayiinde 8)Elektrik elektronik sanayiinde Bakır insanlık tarihinde ilk defa Neolitik çağda (İÖ. 8000) kullanılmıştır. Tarih boyunca insanlar, bakırı günlük yaşamlarında süs eşyası, silah ve el sanatlarında kullanmış olup, uygarlık ilerledikçe bakıra olan ihtiyaç daha da artmıştır. Günümüzde dünya tüketimi yıllık 13 milyon tonun üzerine çıkan bakır; demir ve alüminyumla birlikte en çok kullanılan metallerden biridir. Bugün dünyada üretilen bakırın önemli bir bölümü elektrik sanayisinde daha düşük oranda da inşaat, ulaşım, makine ve teçhizatında kullanılmaktadır.
Endüstride bakırın vazgeçilmez olmasının nedeni, çok çeşitli özelliklere sahip olmasıdır. Bakırın en önemli özellikleri arasında yüksek elektrik ve ısı iletkenliği, aşınmaya karşı direnci, çekilebilme, dövülebilme özelliği ve antikorozid özelliği sayılabilir. Ayrıca alaşımları çok çeşitli olup, endüstride değişik amaçlı kullanılmaktadır. Bakır Cevherleri: 1)Oksitli cevherler: Bu cevherler pek yaygın değildir.Başlıcaları kuprit, melakonit, malahit, azurit, krizokol ve atakamittir. 2)Sülfürlü cevherler: Bakır cevherleri içinde en yaygınıdır.En önemlisi kalkopirittir. En Önemli Bakır İşletme Tesisimiz: Samsun-Karadeniz Bakır İşletmeleridir. Bakır, Türkiye’nin bir çok yerinde bulunmakla birlikte, işletilen önemli yataklar iki yörededir. bunlar; Murgul (Artvin) ile Küre (Kastamonu) dedir. Bakır yataklarının en yaygın olduğu bölüm, Dogu Karadeniz'dir. Murgul dışında; maden köy (Rize), Körü başı, Lahanos, Asarcık (Giresun), Kutlular ve Alaca dağ (Trabzon) da da bakır yatakları vardır. Yurdumuzda bunlar dışındaki bakır yatakları, Koyu Hisar (Sivas) ile Maden köy (Siirt) dedir. Maden (Elezıg) deki bakır yatakları, çok eskiden buyana işletildiği için ekonomik değerini yitirmiş ve kapatılmıştır. **Ülkemize yetecek kadar çıkarılmaktadır.Fazlası da ihraç edilmektedir.
Türkiye’nin mevcut bakır rezervleri ile tüketimi kıyaslandığında 2000 yıllarının ilk çeyreğinde bakır yataklarının tükeneceği görülmektedir. Yeni bir bakır yatağının bulunup işletilmeye geçmesi yaklaşık 10 yıllık bir süreyi almaktadır. İç tüketimi karşılamak ve ihracatı artırmak amacıyla bakır aramasına hız verilmelidir. Bakır cevherlerindeki altın-gümüş-indiyum-germanyum-selenyum-telluryum-nikel ve kobalt gibi yan ürünleri kazanmaya yönelik Ar-Ge çalışmaları yapılmalı, anot çamurlarını işleyecek tesislerin kurulması imkanları araştırılmalıdır. Ayrıca ülkemizdeki bakır cevherleşmeleri için ümitli sahalarda arama yatırımları arttırılarak sürdürülmelidir. Not: Bugünkü şartlarda (2000 yılı) ekonomik olmayacak derecede tenörü %1’in altında olan porfiri tipi büyük rezervler ve işletme kurulamayacak kadar küçük rezervli muhtelif maden sahalarının rezervi toplam olarak 696,582,000 ton ve metal içeriği 2,065,035 ton’dur.
KROM Ekonomik olarak işletilen tek krom minerali kromittir. Teorik mineraloji formülü FeCr2O4 olmakla birlikte, doğada bulunduğu haliyle formülü ; [( Mg, Fe)++ (Cr, Al, Fe)+++]2O4 olan spinel grubu bir mineraldir. En Önemli Krom İşletme Tesislerimiz: Şark kromları işletmesi, Üçköprü maden işletmesi, Orta Anadolu krom işletmesi, Kuzey Batı Anadolu krom işletmesi Türkiye, 19. yüzyılın başlarına kadar dünya krom üretiminin yarısından çoğunu gerçekleştiriyordu. Fakat Rusya federasyonu, Güney Afrika Hindistan ve Küba'da yüksek nitelikli krom yataklarının bulunmasıyla Türkiye eski üstünlüğünü kaybetmiştir. Bununla birlikte yurdumuz, dünyanın sayılı krom üreticileri arasında yer almaya devam etmektedir. Ülkemizde, ferro - krom tesislerinin yetersizliği nedeniyle üretilen kromun önemli bir bölümü ham olarak ihraç edilmektedir. Kromun kullanım alanının yaygın oluşu nedeniyle Türkiye’de üretilen krom, dış piyasada her zaman alıcı bulmaktadır. Son yıllarda krom üretimi sürekli artış göstermiştir.
Türkiye Krom Yatakları ve Rezervleri Krom yataklarının içinde bulunduğu peridotit genel ismiyle anılan ultrabazik kayalar, Türkiye’de geniş alanlar kaplarlar. Türkiye’de krom yatakları belirgin bir dağılım düzeni göstermeksizin peridotitler içinde ülke geneline yayılmış durumdadır. Türkiye’de 1000 kadar tek veya grup halinde krom yatağı ve krom cevheri zuhuru bulunmaktadır. Coğrafik yönden krom yataklarının dağılımı 6 bölgede toplanabilir. Bu bölgelerdeki bilinen önemli zuhurlar %Cr2O3 tenör değerleri ile aşağıda verilmiştir. Guleman (Elazığ Yöresi): Batı Kef (6.8 milyon ton, %33), Doğu Kef (500.000 ton, %40-45), Sori Ocakları(2,5 milyon ton, %42-48),Kapin (700.000 ton, %43-47) Fethiye-Köyceğiz-Denizli Yöresi: Karaismailler (800.000 ton, %30-38), Üzümlü- Sazlı 100.000 ton, %36), Biticealan (102.000 ton, %44-48), Kazandere (236.000 ton, %37,5), Kandak (100.000 ton, %40-46) Bursa-Kütahya-Eskişehir Yöresi: Harmancık-Başalan (163.000 ton, %20), Ömeraltı-Kınalıbatak (100.000 ton, %23), Miran-Hudut-Koca Ocaklar (120.000 ton, %43), Orhaneli-Karıncalı (40.000 ton, %5-30), Büyükorhan-Kırocak (277.000 ton, %10-18),Kömürlük (53.000 ton, %15-40), Eskişehir-Karacaören (35.000 ton, %15-45), Eskişehir-Karaburhan (1.800.000 ton, %22-26), Kavak Kromları (1 milyon ton, %30-45) Mersin-Adana-Kayseri Yöresi: Adana- Aladağ (198 milyon ton ,%5,60), Kayseri-Pınarbaşı -Dedeman 9 no’lu Ocak (490.000 ton, %20-30-Tarla Ocak 300.000 ton, %10-20) Sivas-Erzincan-Kopdağ Yöresi: Sivas- Kangal-Karanlıkdere, (2,3 milyon ton, %5-15),Karadere (55.000 ton, %43-44), Erzincan- Kopdağ (3,6 milyon ton, %38-54) İskenderun-Kahramanmaraş Yöresi: Hatay- Kızıldağ (117.000 ton, %34-44)
ithalat ihracat Türkiye ham cevher, ferrokrom ve krom kimyasalları dış satımından önemli döviz geliri sağlamaktadır. Krom cevherinin krom bileşikleri ve ferrokrom tesisleri dışında yurtiçi tüketimi, refrakter sanayinde 15.000 ton/yıl, döküm sanayinde ise 1000 ton/yıl düzeyindedir. Dünya krom cevheri üretimi ve ferrokrom üretimi ile bunların ihracat ve ithalat verileri incelendiğinde, krom cevheri üreten ülkelerin çoğunluğunun ürettikleri cevheri ferrokroma dönüştürerek ihraç ettikleri görülmektedir. Dolayısıyla, Türkiye ham cevher ihraç etmek yerine katma değeri yüksek olan ferrokrom üreterek ihraç etmesi ve bu sayede, döviz girdisini 3-4 kat arttırması mümkündür. Ancak, üretimin önemli girdilerinden olan enerji fiyatları dünyada çalışmakta olan ferrokrom ve maden işletmelerindeki fiyatlar seviyesine indirilerek bu sektördeki rekabet gücü geliştirilmelidir. Türkiye’nin 160.000 ton/yıl ferrokrom üretim kapasitesi mevcuttur. Türkiye’de krom cevheri kullanan tesislerin tam kapasite ile çalışmaları durumunda, yıllık krom cevheri tüketimi 530.000 ton olacaktır. Bugüne kadar bu tesisler tam kapasite ile çalışmamışlardır. Türkiye, 1995-1998 yılları arasında krom üretimi açısından dünyada ikinci ve dördüncü sıralarda yer almıştır. Yaklaşık 150 yıldır dünyanın ilk 6 krom üreticisi arasında yer alan ülkemizin bu konumunu daha uzun yıllar koruması zor görünmektedir. 1960’lardan beri genellikle yer altı işletmeciliği şeklinde sürdürülen krom madenciliğinde işletme derinlikleri artmıştır. Ocakların derinleşmesi sonucu maliyetler artmış, rekabet gücümüz azalmıştır. Düşük tenörlü ( ortalama %5,60 Cr2O3 )198 milyon ton rezerviyle Kızılyüksek-Yataardıç Yatağı (Aladağ/Adana) önümüzdeki yıllarda önem kazanacak sahalarımızdandır. Bu yatağın, yörede bir ferrokrom fabrikası kurularak işletilmesi imkanları araştırılmalıdır. Eski ocaklar yeniden ele alınmalı; ya bu eski ocaklarda maden jeoloji çalışmaları gerçekleştirilerek, ya da yüksek riskler göze alınarak arama projeleri gerçekleştirilmelidir.
BOKSİT Boksit, alüminyumun ham maddesidir. Çok hafif olduğu için uçak sanayide, otomobil, ev eşyası, elektrik malzemesi yapımında kullanılır. Başlıca boksit yatakları; Seydişehir (Konya), Akseki (Antalya), İslahiye (Gaziantep) ve Milas'tadır. Boksit yatakları içinde en önemlisi Seydişehir'dekidir. Seydişehir alüminyum fabrikasının ihtiyacını karşılayan yataklar, Suğla gölünün batısındaki giden gelmez dağlarının eteklerindedir. Alüminyumun elde edilmesi esnasında, çok yüksek miktarda elektrik enerjisi tüketilir. Bu nedenle elektrik enerjisinin ucuza mal edildiği (Su güçünden elektrik elde edilen) ülkelerde, alüminyum sanayi daha çok gelişmiştir. Seydişehir alüminyum fabrikasının elektrik gereksiniminin karşılamak amacı ile Oyma pınar Barajı ve Hidro elektrik Santrali yapılmıştır.
Boksit Cevherleri: Boksit, nemli ve sıcak iklimde, silis, alkali ve toprak alkali iyonların yıkanmasını kolaylaştıran toprak Oluşum süreçleri sonunda oluşur. Ülkemizdeki Boksit Madeni Yatakları: 1)Toroslar üzerinde-Alanya, Seydişehir 2)Adana-Saimbeyli, İskenderun, Islahiye 3)Muğla-Milas En Önemli Boksit İşletme Tesisimiz: Seydişehir Alüminyum fabrikasıdır. Dünya boksit üretimi yıllık 140-150 milyon tondan dolayındadır. Bunun %90’ı alümina (Al2O3) ve alüminyum (Al) üretimine yöneliktir. 2003 yılı rakamlarıyla dünya üretimi 144 milyon ton civarındadır. Avustralya (55 milyon ton), Gine (16 milyon ton), Jamaika (13.4 milyon ton) ve Brezilya (13.5 milyon ton) en çok üretim yapan ülkelerdir. Kullanıldığı Yerler: 1)Alüminyum, uçak ve otomobil endüstrisinde 2)Ev eşyası yapımında 3)Kurşun fırınlarında 4)Petrolü arıtmada
Alüminyum hammaddesi olarak en önemli kaynaklarımız Konya Seydişehir ve Akseki bölgesindeki yataklardır. Boksit cevheri sektöründe üretim faaliyeti yapan tek kuruluş Eti Alüminyum A.Ş.’ye ait Mortaş Boksit İşletmesi’dir. Kapasitesi 400.000 ton/yıl’dır. 1974’te üretime başlanmıştır. Açık işletmeyle üretilen boksit cevheri Seydişehir Alüminyum Tesisleri’nde işlenmektedir. Yılda 450.000 ton civarında boksitin işlenmesiyle 200.000 ton alümina elde edilmektedir. Alüminanın 120.000 tonu sıvı alüminyum üretiminde kullanılmaktadır. Geriye kalan 80.000 tonun büyük kısmı ise ihraç edilmekte, çok az bir kısmı da refrakter sanayiinde tüketilmektedir. Genelde, yaklaşık 4 ton kuru boksit cevherinden 2 ton dolayında alümina (Al2O3) veya1 ton alüminyum metali elde edilmektedir. 1999-2003 yılları arasındaki boksit cevherinin fiyatı 20-25 Amerikan Doları ($) arasında değişmektedir.Türkiye’nin sıvı alüminyum üretimi yurtiçi tüketimi karşılayamamakta, aradaki açık 1985 yılından beri ithalatla kapatılmaktadır. Ülkemizin yıllık alüminyum ithalatı 250 milyon doları işlenmemiş alüminyum, bir o kadar da yarı mamul-mamul alüminyum olmak üzere toplam 500 milyon dolar mertebesindedir. Türkiye’nin sıvı alüminyum üretimi yurt içi tüketimi karşılayamamakta, aradaki açık 1985 yılından beri ithalatla karşılanmaktadır. Ülkemizin yıllık alüminyum ithalatı 250 milyon doları işlenmemiş alüminyum, bir o kadar da yarı mamul-mamul alüminyum için olmak üzere toplam 500 milyon dolar mertebesindedir. Buna karşılık, toplam 281 milyon dolarlık mamul alüminyum ihraç etmekteyiz. Ülkemizin boksit rezervi uzun yıllar yetecek kadardır. Bu nedenle, yeni kaynakların aranmasına yönelik yatırımlardan çok, mevcut tesislerin kapasitelerini arttırmak için yatırımlar yapılmalıdır. İthalatla karşılanan refrakter boksit için ise yapılacak fazla bir şey yoktur. Türkiye’nin alüminyum sanayisine yönelik boksit ithalatı yoktur. Yurtiçinde kurulmuş bulunan refrakter sanayinin ihtiyacı olan refrakter boksit ise ithalat yolu ile karşılanmaktadır. Refrakter boksit ihtiyacının yakın birgelecekte 50-60 bin ton/yıl arasında gerçekleşeceği tahmin edilmektedir.
KURŞUN Kurşun, sanayide kullanılan önemli metallerden biridir. Akü, benzin, matbaa, mühimmat, boru, alaşım, lehim, renkli televizyon tüpü yapımında, boya, cam ve kimya sanayii kollarında, radyasyon ve x-ışınlarından korunmada kurşun kullanılmaktadır. Çevre kirliliği etkisinden dolayı ve hurda üretimininde artması ile son yıllarda kurşun kullanımında sınırlamalar getirilmiştir. Görünür metal kurşun rezervinin dünyada 100 milyon ton, Türkiye’de 0.8 milyon ton olduğu tahmin edilmektedir. En büyük kurşun rezervine sahip ülkeler Avustralya, ABD, Kazakistan, Kanada ve Çin’dir. Kurşun maden üretimi dünyada 3 milyon ton, hurdalarla birlikte toplam üretim 6 milyon ton civarındadır. Türkiye’nin kurşun metal tüketimi ise yılda 35 bin ton kadardır. Buna karşılık yaklaşık 10 bin ton metal kurşun hurdadan, 5-6 bin ton da geçici olarak yurtdışına gönderilen cevherlerden elde edilmektedir. 15-20 bin ton mertebesindeki metal kurşun açığı da ithalat yoluyla karşılanmaktadır.
Kurşun ve çinko tabiatta tek başına bulunabileceği gibi değişik oranlarda bakır, kurşun ve çinkonun birlikte bulunduğu yataklara da sıklıkla rastlanmaktadır. Kurşunca zengin yataklarda gümüş, çinkoca zengin yataklarda kadmiyum metalleri de yüksek oranlardadır. Kurşun çinko yatakları oluşumlarına göre iki ana başlık altında incelenebilir. Tabakaya bağımlı yataklar Türkiye’de Orta Toroslar’da Yahyalı, Kozan, Alanya, Hadımı, Yeşilyurt yakınlarında bulunan karbonatlı çinko yatakları da genellikle Paleozoik veya daha genç karbonatlı kayaçlar içinde yer alırlar. Ancak Türkiye’deki bu tip cevherleşmeler küçük ve çok küçük damar ve düzensiz kütleler halindedir. Karstik boşluklarda ikincil zenginleşmelerle çinko tenörü %30’a kadar ulaşmaktadır. Fakat en büyük yatak Aladağ’da bile toplam metal çinko rezervi 50 bin tonu geçmez. Benzer tip oluşumlara kuzey Anadolu’da Adapazarı ve Gümüşhacıköy yakınlarında karbonatlı kayaçlar içindeki kurşun ve gümüşce zengin yataklar halinde de rastlanmaktadır. 2- Magmatizmaya Bağımlı Yataklar 2-a) Denizaltı volkanizmasına bağlı yataklar En tipik örnekleri Japonya’da görülür ve burada Kuroko tipi yataklar olarak adlandırılır. Bu yataklarda bakır, kurşun, çinko değişik oranlarda ve genellikle 0,5- 1 milyon metal rezerv içeren düzenli masif kütleler halinde bulunurlar. Doğu Karadeniz Bölgesinde sahile yakın bir çok masif bakır kurşun çinko yatağı vardır.Türkiye toplam çinko rezervinin üçte birinden fazlası tek başına MTA Genel Müdürlüğü tarafından 1970’li yılların başında bulunan Rize-Çayeli yatağında yer almaktadır (874 bin ton görünür metal çinko). Güneydoğusunda, Siirt-Madenköy’de bakırla birlikte yaklaşık 140 bin ton metal çinko tespit edilmiştir. 2-b) Karasal volkanizmaya bağlı yataklar Kuzeybatı Anadolu bölgesinde bu tip birçok kurşun-çinko yatakları Balya’da olduğu gibi uzun yılar işletilmiştir. Bölgede son yıllarda yapılan aramalarda Çanakkale Koru’da olduğu gibi yeni yataklar bulunabilmektedir. Bu tip yataklara ayrıca Doğu Karadeniz Bölgesinin iç kısımlarında, Gümüşhane, Şebinkarahisar ve Koyulhisar yakınlarında da rastlanılmaktadır. 2-c) İntrüzyona bağlı yataklar Türkiye’de 600 den fazla kurşun-çinko-bakır cevherleşmesi olduğu halde bulunan maden yatakları dünyadaki diğer yataklara göre orta veya küçük rezervli yataklardır. Türkiye’deki kurşun-gümüş madenciliği dünyadaki en eski madencilikten birisi olup bir çok yöre gümüş ve kurşun içeren sözcüklerle adlandırılmıştır. Zaman zaman işletilen bu yatakların çoğu madenin bitmesi veya başka nedenlerden dolayı 20. yüzyılın başlarında kapatılmıştır. Cumhuriyetin kurulmasından sonra Etibank ve özel kuruluşlarca bir çok yerde kurşun-çinko madenleri daha modern yöntemlerle işletilmiştir. Kayseri yakınlarındaki Çinkur’a ait karbonatlı çinko izabe tesisi bir kaç yıl önce hammadde yetersizliği nedeni ile kapatılmıştır. Sülfürlü kurşun-çinko madeninin izabesi Türkiye’de yapılmamakta, konsantre edilmiş maden geçici veya kesin ihracatla yurtdışına gönderilmektedir. bulunmaktadır.
ÇİNKO Zn Çinko Demir, alüminyum ve bakırdan sonra sanayide en çok kullanılan metaldir. Demir ve çeliğin korrazyona karşı direncinin artırılmasında, döküm sanayiinde kullanılan pirinç ve özel alaşımların yapımında, ayrıca çatı kaplama malzemeleri, lastik ve pil yapımında önemli miktarlarda çinko kullanılmaktadır. Görünür metal çinko rezervi dünyada yaklaşık 200 milyon ton, Türkiye’de 2.3 milyon tondur. Avustralya, ABD, Kanada, Çin en çok çinko rezervine sahip ülkelerdir. Dünyada çinko cevher üretimi 8 milyon ton, hurda çinko üretimi 0.5 milyon ton civarındadır. Türkiye’nin çinko metal tüketimi yılda 60 bin ton dolayındadır. Bunun 10 bin tonu geçici ihraç yoluyla yurtdışına gönderilen cevherlerden geri dönen metalle, bir bölümü hurdadan kazanılmakta, geri kalan 20-30 bin tonu ithalatla karşılanmaktadır. 2001 yılında 18 milyon dolarlık çinko cevheri ve konsantreleri ihraç edilmiştir. İhracatta Yunanistan, Belçika-Lüksemburg, Bulgaristan ve Finlandiya ilk sıralarda yer almaktadır.
Türkiye kurşun-çinko aramalarında birinci önceliğe sahip bölgesi Doğu Karadeniz Bölgesinin sahile yakın kısımları, ikinci önceliğe sahip bölgesi de Kuzeybatı Anadolu Bölgesi ile Doğu Karadeniz Bölgesinin iç kısımlarıdır. Bu bölgelerde denizaltı ve karasal volkanizmaya bağlı olarak oluşmuş kurşun-çinko yataklarını kontrol eden bölgesel ve lokal bazda gelişmiş tektonik ve magmatik faktörlerin çok yönlü çalışılarak dikkatli bir şekilde ortaya konulması gereklidir. Bakırca zengin bazı çinko yataklarının bulunduğu Güneydoğu Anadolu Bölgesi de çinko aramalarında üçüncü önceliğe sahip bölgelerdendir. Dünyadaki büyük ve çok büyük kurşun çinko oluşumlarını içeren metamorfizmaya uğramış çok yaşlı sedimanter kayaçlar Türkiye’de çok az yerde mostra vermiştir. Toroslarda küçük ve çok küçük karbonatlı çinko yatakları içeren kayaçlar genellikle daha gençtir. Cevherleşme belli yaştaki karbonatlı kayaç tabakalarına bağımlı olarak kırık hatlarında ve karstik boşluklarda zenginleşmiştir.
ALTIN Bugüne kadar yeryüzünden çıkarılan bütün altının yarıdan fazlası hükümetlerin ve merkez bankalarının elindedir. Gerek her ülkede kağıt para emisyonunun güvencesi olarak, gerek milletlerarası bir ödeme aracı olarak eskiden beri büyük önem taşıyan altın, metalle çalışan zanaatçıların gözünde de değerini korumaktadır. Kuyumculukta altının genellikle gümüşlü, palladyumlu, bakırlı veya platinli alaşımları çok kullanılır. Çorum Alacahöyük’te M.Ö. 2500’lü yıllardan kalma altından yapılmış madeni eşyalar bulunmaktadır. Çanakkale’de bulunan Asytra madeni ilk olarak Troyalılar tarafından işletilmiş, daha sonra Roma ve Bizans döneminde de işletilmeye devam edilmiştir. Ülkemizde en son işletilen madendir. (1. Dünya Savaşı)
Manisa yakınlarındaki Sart madeni Lidya Kralı Kroisos’un ünlü hazinesinin kaynağı olmakla birlikte tarih öncesi dönemlerden Roma dönemine kadar işletilmiş zengin bir madenmiş. Balıkesir Havran yakınlarındaki Küçükdere madeni yine çok eski bir tarihe sahiptir. Bergama Ovacık’taki maden ise sanıldığı gibi yeni bir maden değil, tarihi eski bir madendir. Altın Madenciliğinde Siyanür Kullanımı Altını bulmak bir sorun, çıkarmaksa ayrı bir sorundur. Yatakta bulunan altın taneciklerinin büyüklüğüne göre farklı çıkarma teknikleri kullanılmaktadır. Eğer tanecikler 44 mikrondan küçükse grafitle zenginleştirme yöntemi, 44 mikrondan küçük ise siyanür ile elde etme yöntemi kullanılır. Altın bulunduğu saptanan araziye 5’er metre aralıklarla çukurlar kazıldıktan sonra deliklere patlayıcı yerleştirilir. Patlayıcılar patlatılarak toprak gevşetilir. Altın ve gümüş içeren cevher kısmı stok alanına alınır. Posa kısmı baraj yapımında kullanılır. Ovacık epitermal 1 ton cevher içinde yaklaşık 10 gr altın bulunmaktadır. • Altın Madenciliğinde Siyanür Kullanımının Olası Etkileri • Yüzey toprağının kaydırılması ve toprak kaymaları, • Ağaçların kesilmesi. Ancak kesilen 2400 ağacın yerine 3000’in üzerinde ağaç dikilmiştir. • Patlamalardan dolayı binalarda meydana gelebilecek çatlama ve yıkılmaların oluşabilmesi, • Bir deprem, bir savaş veya teknik bir sorun sonucunda atık depolarında meydana gelebilecek bir sızıntı nedeniyle zehirli atıklar ve ağır metaller tarım alanlarına karışabilmesi,
GÜMÜŞ Çok eskiden gümüş, dünyanın birçok yerlerinde az miktarda bulunan doğal gümüş kaynaklarından elde ediliyordu. Doğal gümüş; saf veya daha çok altın, bakır, civa ve diğer metallerle alaşımlar halinde bulunuyordu. Gümüşköy dışındaki işletilebilir altın yataklarındaki gümüş rezervi ile potansiyel sahalardaki ve gümüşün yan ürün olarak bulunduğu sahalardaki gümüş rezervi de 2913 ton metal gümüş civarındadır Gümüş elektriği çok iyi geçirdiğinden ve kolayca tel haline geldiğinden, elektrik teli olarak kullanılmaktaydı. Fakat nadir bulunması ve kıymeti dolayısıyla, artık bu amaçla kullanılmamaktadır. Bugün daha ziyade süs eşyası üretiminde, ayna yapımında, fotoğrafçılıkta, bazı ilaçlar ve alaşımların hazırlanmasında kullanılır. Türkiye’de işletilebilir tek gümüş yatağı olan Kütahya-Gümüşköy yatağı 178gr/t Ag 21,5 milyon ton rezerve sahiptir.
Antimon Antimon, Kurşunla karıştırılarak cephane ve batarya yapımında kullanılır. Yüksek verimli antimon yatakları: Niğde, Tokat ve Ödemiş'tedir. Görüldü ü gibi, Türkiye antimon açısından hiç de azımsanmayacak bir rezerve sahip olup Dünyada ilk sıralarda yer almaktadır. Buna kar l k arama faaliyetleri yeterli olmadığı için, üretilebilir rezerv olarak herhangi bir rakam verme olana yoktur. Antimon cevherle melerinin do as gere i, normal bir arama çalışmasıyla sağlıklı bir rezerv tayini çoğu kez mümkün olmamaktadır. Fakat antimon yataklar n n çoğunlukla küçük sermayeli şirketler tarafından işletilmesi ve bunlar n arama faaliyetlerine kaynak ayırmamaları da bunda önemli rol oynamaktadır. Eldeki verilere göre ülkemizin bilinen antimon rezervleri Kütahya, Bal kesir, Bilecik, Bursa, izmir, Tokat ve Niğde illerindedir. Antimon rezervlerimiz tenörleriyle birlikte Buna göre ülkemizin antimon potansiyeli 6 672 000 ton civarında olup, bu da 330 000 ton metal içeri ine kar l k gelmektedir.
Türkiye de özel sektör geçmiş dönemde cevher, konsantre, metal ve oksit antimon üretiminde bulunmuştur. Ancak üretim daha çok cevher ve konsantre üretimine dönük olmuştur. VII. Be Y ll k Kalk nma Plan Ö K. Antimuan Raporu verilerine göre özel sektörün kurulu tesis kapasiteleri Tablo . tir. Buna göre, 05 ton/gün flotasyon, 74 ton/y l metal üretimi ve 7 3 ton/y l oksit üretim kapasitesi bulunmaktadır. Türkiye de antimon metali akü imalatnda, baz askeri malzemelerin yap m nda, ula m ve makine imalat sektöründe ayr ca antimuan oksit boya imalat nda ve antimuan penta sülfür lastik üretiminde kullan lmaktad r. Akü imalat nda kullan lan antimuan metali, tüketimde ilk s rada yer almaktad r. Türkiye antimuan potansiyeli yönünden bak ld nda zengin bir ülkedir. Ancak, bilinen antimuan sahalar n n yeterince ve bilimsel yöntemlerle ara t r lm oldu unu söylemek mümkün de ildir. Bu nedenle, antimuan madencili inin gelece i aç s ndan a a da belirtilen hususlar n dikkate al nmas nda yarar görülmektedir:
Manganez Manganez cevheri, içerdiği manganez miktarına göre manganezli demir (%5-10 Mn), demirli manganez (%10-35 Mn) ve manganez cevheri (%35’den fazla Mn) olarak sınıflandırılırlar. Kullanım alanlarına göre; metalurjik manganez cevheri (%46-48 Mn), batarya sanayii manganez cevheri (%78-85 MnO2), kimya sanayii manganez cevheri (74-84 MnO2) ve diğer amaçlarda kullanılan manganez cevheri olarak sınıflandırılır. Doğada bileşiminde manganez bulunan 300’den fazla mineral bulunmakla birlikte, “U.S. Bureau of Mines”a göre en az %35 mangan içeriğine sahip cevherler “manganez cevheri” olarak adlandırılmaktadır. Önemli mineralleri; pirolüsit (Mn O2), psilomelan (BaMn9O18.2H2O) Manganit (Mn2O3.H2O), Braunit (3 Mn2O3 MnSiO3), Rodokrozit (MnCO3), Hausmanit (MnMn2O4) dir.
Kullanım Alanları : Türkiyede manganez kullanım alanları Dünyadaki kullanım alanlarıyla paralellik gösterir. Ülkemizde tüketilen manganezin %95’e yakını parça manganez cevheri ve alaşımları şeklinde demir çelik sanayiinde kullanılır. Geriye kalan %5 kadarı ise kimya sanayiinde kullanılır. Manganezin belli başlı kullanım alanlarında ikamesi bulunmamaktadır. Hurdadan manganez kazanımı da önemsiz düzeydedir. Ancak, demirli ve demirsiz hurdanın ve çelik hurdasının işlemi sırasında ikincil kompanent olarak önemli miktarda manganez kazanılır. Türkiye’deki manganez yatakları genelde düşük tenörlü ve küçük rezervli yataklardır. Bilinen manganez rezervleri toplamı 4,5 milyon ton düzeyindedir. Bu rezervin büyük bir bölümü, 4 milyon ton ile Denizli-Tavas-Ulukent Türkiye’deki manganez yatakları oluşumları, yaşları, kökenleri ve yapısal özelliklerine göre dört ana gruba ayrılırlar. Birinci grup genellikle radyolaryalı çörtler içindeki hidrotermal ve hidrojenetik türdeki manganez yataklarıdır. Bunlar, yüksek Mn-Si ve düşük Al-Fe içeriklidirler. Paleotetis, Karakaya, İzmir-Ankara-Erzincan-Kars ve Güneydoğu Anadolu Sütur Kuşağı’nın epiofiyolitleri içinde yaygındırlar. İkinci grup, Batı Troslar’da Alt Kretase yaşlı karbonatlar içindeki siyah şeyllerle ilişkili yataklardır. Diyajenetik oluşumlu bu yatakların Fe içeriği radyolaryalı çörtlerle ilişkili yataklardan yüksek, Si içeriği ise düşüktür.Üçüncü grup, Karadeniz ve kıta yanının volkanotortulları içindeki hidrotermal oluşumlu yataklardır. Dördüncü grup, Trakya havzasındaki Oligosen çökelleri içindeki yataklardır. Düşük Mn-Si içerikli ancak büyük rezervlidirler.
Türkiye’nin manganez cevheri ve ürünlerine talebi büyük oranda Kardemir, İsdemir ve Erdemir’in taleplerine bağlıdır. Türkiye’de manganez üretimi yıllık ortalama 20 bin ton ile Denizli-Tavas-Ulukent yatağından yapılmaktadır. 2003 yılında 18.000 ton manganez cevheri üretilmiş olup, 2002 yılına göre %10’luk birdüşüş gözlenmiştir. Ferromangan ithalatı yıllık ortalama 10 milyon U.S. $’ın üzerinde gider oluşturmaktadır. Manganez ithal ürünlerine yapılan ödemeler ve uç ürünlere demir-çelik endüstrisinde artan talep gözönüne alındığında, Ulukent (Denizli-Tavas) manganez yatağının tam kapasiteyle çalıştırılarak demir-çelik fabrikalarımız beslenmelidir Üretilen cevherin önemli bir bölümü Erdemir tarafından tüketilmektedir. Kardemir’in manganez cevheri ihtiyacı ise %4-4,5 Mn içeren Hekimhan-Deveci manganezli-demir yatağından yapılan üretimle karşılanmaktadır. Kardemir ve İsdemir’in ferromangan ve ferrosilikomangan talepleri ithalat yoluyla karşılanmakta ve önemli bir gider kalemi olarak ortaya çıkmaktadır.
Bor Bor'un en çok kullanılan türü olan Boraks binlerce yıldan beri bilinmektedir Mısırlılar ve Mezopotamya Uygarlıklarının, bazı hastalıkların tedavisi ve ölülerin mumyalanmasında, Çinlilerin porselenlerinin cilalanmasında, Babillilerin kıymetli metallerinin ergitilmesinde boraks kullandıkları bilinmektedir. Modern bor endüstrisi ise 13. yy.'da boraksın Marco polo tarafından Tibet'den Avrupa'ya getirilmesiyle başlamıştır. 1771 yılında, İtalya'nın Tuscani bölgesindeki sıcak su kaynaklarında Sassolit bulunduğu anlaşılmış, 1852' de Şili'de endüstriyel anlamda ilk boraks madenciliği başlamıştır.
TÜRKİYE BOR MADENCİLİĞİ Türkiye'de bilinen başlıca borat yatakları Batı Anadolu'da yer almakta ve bu yataklar dünya rezervinin % 60-70'ine sahip bulunmaktadır. Türkiye rezervinin % 37'si Bigadiç, % 34 Emet, % 28'i Kırka ve % l Kestelek bölgesinde bunmaktadır. Bigadiç işletmesinde başlıca bor mineralleri kolemanit ve üleksit' tir. Boratlar 1-8 m. Kalınlıkta tabakalar halinde killer arasında yer alırlar. Kapalı ve açık ocaklardan üretilen tüvenan cevherler 600.000 ton/yıl tüvenan cevher yıkama kapasiteli konsantratörde zenginleştirilecek, 25-125 mm, 3-25 mm ve O, 2-3 mm kolemanit konsantreleri ile 3-125 mm ve O, 2-3 mm üleksit konsantreleri elde edilir. Bor mineralleri, sanayide sayısız denicek kadar çok çeşitli işlerde kullanılmaktadır. Bor minerallerinden elde edilen boraks ve asit borik; özellikle nükleer alanda, jet ve roket yakıtı, sabun, deterjan, lehim, fotoğrafçılık, tekstil boyaları, cam elyafı ve kağıt sanayinde kullanılmaktadır. Bor mineralleri, dünyanın sayılı bir kaç ülkesinde bulunur. Bunlar içinde yedekleriyle en zengin ülke, Türkiye'dir. Ancak üretimin ve ihracatın sınırlı olması nedeniyle bu maden, yurt ekonomisinde önemli bir yer tutmaktadır. Bor mineralleri konsantre bor ve/veya öğütülmüş konsantre bor halinde piyasaya sanayi girdisi olarak belli miktarlarda sunulabilmekte, geriye kalanı ise sanayide rafine bor bileşikleri halinde kullanılmaktadır.
Eti Holding'in konsantre ürün olarak pazarladığı ve rafine ürün üretiminde kullandığı iki çeşit konsantre bor cevheri vardır; Tinkal Konsantre ve Kolemanit Konsantre, Üleksit Konsantre, ülkemizde rafine ürün üretiminde kullanılmamakta olup sadece konsantre ürün olarak yurt dışına satılmaktadır. Ülkemizde elde edilen başlıca rafine ürünler ise; 1. Boraks Pentahidrat 2. Boraks Dekahidrat 3. Susuz Boraks 4. Borik Asit 5. Sodyum Perborat olarak sıralanabilir. Ülkemiz rezervlerinin ağırlıklı olarak kolemanitten oluştuğu bilinmektedir (Çizelge 4). Ülkemizde toplam 1,8 milyar ton dolayında bulunan kolemanite karşılık diğer ülkelerdeki toplam kolemanit rezervi miktarı ise 100 milyon ton civarındadır. Bu değer, üretimde kolemanit kullanımının daha ekonomik ve zorunlu olacağı öngörülen sanayi alanlarında, ileride ortaya çıkacak olan büyük avantajımızı da bu günden ortaya koymaktadır Dünya bor rezervlerinin % 63'üne sahip olan ülkemiz, % 100 B2O3 bazında dünya bor üretiminde ABD'den sonra ikinci sırada yer almaktadır.
URANYUM Dünya uranyum kaynakları çeşitli üretim maliyetlerine göre, görünür ve muhtemel olarak sınıflandırılırlar. Günümüzde Kgı 80 ABD dolarına maledilen görünür rezervlerden uranyum üretilmektedir. Dünyada 1991 yılı itibariyle Kgı 80 ABD dolarına maledilebilen 1.449.140 Ton görünür uranyum rezervi vardır. Bunun bir bölümü işletilebilir rezerv, bir bölümü ise yerinde rezervdir. Yani işletme kayıpları hesaba katılmamıştır. Gerçek işletilebilir miktarların, verilen değerlerin %5 ile %50 altında olduğu tahmin edilmektedir. Bugüne kadar bulunan rezevlerin Türkiye'nin gerçek uranyum rezervlerini yansıtmadığı görüşü egemen bulunuyor. Özellikle Güney Marmara ve Doğu Karadeniz bölgelerinde yapılacak yeni aramalarla uranyum yatakları bulunması olasılığı bulunduğu belirtiliyor.
Nükleer enerji hammaddeleri esas olarak nükleer reaktörde elektrik enerjisi elde etmek için yakıt olarak kullanılmaktadır. Dolayısıyla tüketimi, kurulu nükleer enerji kapasiteleri belirlemektedir. Dünyada mevcut reaktörlerin uranyum tüketimi, 1991 yılında toplam 54.378 ton olmuştur. Kısa dönem için yapılan tahminler, uranyum tüketiminin 2000 yılında 66.349 Ton, 2010 yılında 75.759 Tona yükseleceğini göstermektedir. Uranyum doğada hiçbir zaman serbest olarak bulunmaz. Çeşitli elementlerle birleşerek uranyum minerallerini meydana getirir. Yerkabuğunda yüzlerce uranyum minerali vardır; ancak bunların büyük çoğunluğu ekonomik boyutta uranyum içermezler. Ekonomik yatak oluşturanlar, autunite, pitchblende (uraninite) coffinite ve torbernitetir. Dünya uranyum üretiminin yaklaşık %70ini üç şirket elinde bulundurmaktadır. Bunlar; COMECO (Canadian Mining Energy Co.) adlı Kanada şirketi, COGEMA (Compagnie Generale des Matieres Nucleaires) adlı Fransız şirketi ve RTZ (Rio Tinto Zinc Co.) adlı İngiliz şirketidir. Uranyum üreticisi ülkeler, 1991 yılında, BDT hariç, 27.000 Ton civarında uranyum üretmişlerdir. Buna aynı yıl 13.500 ton civarında olan BDTnin üretimi de dahil edildiğinde, dünyada toplam 40.500 Ton uranyum üretildiği ortaya çıkmaktadır. Türkiye’de uranyum aramalarına 1990 yılı sonuna kadar devam edilmiş ve 5 yatakta toplam 9.129 Ton görünür uranyum rezervi ortaya konulmuştur. Bu yatakların ortalama tenör ve rezervleri, aranıp, bulundukları yıllarda dünyaca kabul edilen ekonomik sınırlarda olmalarına rağmen, bugün için, bu değerler söz konusu sınırların oldukça altında kalmıştır. Bunun nedeni, son yıllarda nükleer santral planlamalarındaki önemli değişmeler ve özellikle Kanada ve Avustralyada yüksek tenörlü, üretim maliyetleri çok düşük uranyum yataklarının bulunmasıdır.
Tüketim alanları Nükleer enerji hammaddeleri esas olarak nükleer reaktörlerde elektrik enerjisi elde etmek için yakıt olarak kullanılmaktadır. Dolayısıyla tüketimi, kurulu nükleer enerji kapasiteleri belirlemektedir. Türkiye’de bugüne kadar bulunmuş uranyum yataklarının büyük bir çoğunluğu sedimanter tip yataklardır. Bu gruba, Köprübaşı, Fakılı, Küçükçavdar ve Sorgun uranyum yatakları girmektedir. Sadece Demirtepe yatağı damar tipi uranyum yatakları grubuna girmektedir. • Köprübaşı: %0,4-0,05 U308 ortalama tenörlü, 1.351 Tonu Kasar tipi, 1.201 Tonu Taşharman tipi, 300 Tonu Ecinlitaş tipi olmak üzere toplam 2.852 Ton görünür rezervi vardır. Cevher, Neojen yaşlı sedimanlar içindedir. • Fakılı: %0,05 U308 ortalama tenörlü, 490 Ton görünür rezervi vardır. Cevher, Neojen yaşlı sedimanlardadır. .Küçükçavdar: %0,04 U308 ortalama tenörlü, 208 Ton görünür rezervi vardır. Cevher, Neojen yaşlı sedimanlardadır. • Sorgun: %0,1 U308 ortalama tenörlü, 3.850 Ton görünür rezervi vardır. Cevher, Eosen yaşlı sedimanlardadır. • Demirtepe: %0,08 U308 ortalama tenörlü, 1.729 Ton görünür rezervi vardır. Cevher, Paleozoyik yaşlı şistlerdeki fay zonlarındadır.
TORYUM Toryum da uranyum gibi doğada serbest halde bulunmaz, fakat 60 civarında mineralin içinde rastlanır. Bunlardan sadece monazit ve thorite, toryum üretiminde kullanılır. Bu mineraller de genellikle nadir toprak elementleri ile birlikte bulunmaktadır. Toryuma dayalı nükleer santralların henüz ticari olmayıp, deneme safhasında olması ve bu sektörün dışındaki kullanımının sınırlılığı nedeniyle, dünyada bu güne kadar, doğrudan toryum aramalarına fazla önem verilmemiştir.
Toryum, sırasını bekleyen bir nükleer yakıt hammaddesi durumundadır. Bunun en büyük nedeni, nükleer yakıt çevriminin sorunudur. Toryum-232, bazı proseslerle uranyum-233e dönüştürülebilmektedir. Uranyum-233 de uranyum-235 gibi parçalanabilir bir maddedir. Bu parçalanma sonucunda da büyük bir enerji açığa çıkmaktadır. Yakıt çevrimi sorunu nedeniyle, bugün için toryumla çalışan ticari ölçekte santrallar bulunmamakla birlikte, bu santralların prototipleri İngiltere, Almanya ve ABDnde uzun zamandır denenmektedir. Ticari ölçekte tüketimin olamaması nedeniyle, halen toryumun enerji hammaddesi olarak tüketimi yok denilecek düzeydedir. Türkiye’de MTA Genel Müdürlüğü’nce geçmiş yıllarda yapılan aramalar sonucunda, Eskişehir-Sivrihisar-Kızılcaören yöresindeki nadir toprak elementleri ve toryum kompleks Enerji hammaddesi olarak kullanımı dışında, değişik kullanım alanlarında tüketilen toryum miktarının fazla olmaması ve yıllık 700 Ton Th02 civarında olan dünya üretiminin tamamen monazitten yan ürün olarak elde edilmesi nedeniyle, halen, sadece toryum için işletilen yatak yoktur.
KALAY Kalay, özgül ağırlığı 7.3, erime noktası 232atom ağırlığı 118.6, atom numarası 50 dir.En önemli ve ekonomik minerali kassiterittir. Kassiteritin yoğunlu u 6.8-7. , sertli i 6-7 ve rengide kahverengi, kahverengi-siyaht r. Stannit, Frankit, Confieldit ve Teallit gibi kompleks sülfid minerallerinden de çok küçük miktarlarda kalay elde edilmektedir. Türkiye’de işletilen herhangi bir kalay yatağı yoktur. Buna karşın MTA tarafından yapılan çalışmalarda bazı cevherleşmeler belirlenmiştir. Kalay dövülebilir ve sünek bir metaldir. Kolayca tel ve levha haline getirilebilir. Kuvvetli asitlerden, alkalilerden ve asit tuzlarından etkilenir. Havada ısıtıldığında SnO2 oluşturur. Klor ve oksijenle birleşerek seyreltik asitlerden hidrojeni uzaklaştırır. Oda sıcaklığında dövülebilir olmasına karşın ısıtıldığında kırılganlaşır.
Bursa-İnegöl-Soğukpınar-Madenbeleni Tepe, Niğde-Çamardı-Celaller, Niğde-Ulukışla-Bolkardağı-Sulucadere cevherleşmeleridir. Bu cevherleşmelerin ekonomik olmadığı belirtilmektedir. Son yıllarda MTA tarafından yapılan çalışmalarla Kayseri-Kıranardı’nda bir kalay cevherleşmesi bulunmuştur. Bu sahada halen çalışmalar devam etmektedir. Ülkemizde kalay ihtiyacı ithalatla karşılanmaktadır. İthal edilen kalay kaplamacılıkta, alaşımlarda, lehim ve kimyasal madde yapımında, otomotiv-uçak ve gemi endüstrisinde ve elektrik endüstrisinde kullanılmaktadır. DİE verilerine göre kalay ithalatı kalay cevheri, alaşımsız kalay, kalay döküntü ve hurdaları şeklindedir. Bunlardan en çok alaşımsız kalay ithal edilmektedir. Üretilen kalayın yaklaşık %40’ı çelik levhaların kaplanmasında kullanılır. Böylece yiyecek ve konserve kapları olan teneke, daldırma veya elektroliz yoluyla elde edilir. Teneke ve sert kalaydan yapılmış süs veya kullanım eşyaları siyah vernikle kaplanarak sıkça kullanılır. İthalat yapılan başlıca ülkeler İngiltere, Çin, Endonezya ve Brezilya’dır. 1989-1992 yılları arasında alaşımsız kalay ithalatı 773-1290 ton/yıl arasında değişmiştir. Bu ithalat karşılığında yaklaşık 9.2 milyon$/yıl tutarında döviz ödenmiştir. Daha yeni bilgiler elde edilememiştir.
Nikel Yer kabuğunun belli başlı elementlerinden olan nikel doğada çoğunlukla demirle birlikte olmak üzere sülfürler, arsenürler ve silikatlar şeklinde bulunur. Önemli nikel mineralleri arasında nikelin (NiAs), kloantit (NiAs2), pendlandit (Fe, Ni)S, millerit (NiS), annabergit Ni3 (AsO4)2 8H2O, garnierit (Ni, Mg)3 Si2O5 (OH)4 sayılabilir. Paslanmaz çelik başta olmak üzere, korozyona dirençli alaşımların eldesinde kullanılır. Bakır-nikel alaşımlarından yapılan tüpler, deniz suyundan tatlı su elde edilen tesislerde kullanılır. Madeni paraların, nikel-kadmiyum pillerin ve zırh kaplamalarının yapımında da yararlanılır. Nikel kaplama, diğer metalleri koruyucu özelliktedir. Korozyona karşı dayanıklı oluşu nedeniyle, elektrolizle kaplama işlemlerinde de tercih edilir.
.M.T.A. Enstitüsünde yapılan açıklamalarda yine Çaldağı yöresinde ülkemiz için önemli olan hala ülkemizin hiçbir yerinde bulunmayan Nikel Rezervinin bulunduğu anlaşılmıştır. Bugüne kadar nikel alaşımı çeliklerin ithal yolu karşılandığı göz önüne alınırsa tespit edilen cevher rezervinin ülkemiz ekonomisine katkıları kuşkusuz çok büyük olacaktır. Yapılan arama çalışmaları sonucunda 25.000.000 ton cevher rezervi bulunduğu tespit edilmiştir. Çaldağındaki nikel yataklarının işletilmesi halinde iç talebimizin karşılanabileceği gibi ihraç yoluna da gidilebileceği anlaşılmıştır. Bu nedenle Endüstri ve Savunma ağırlıklı nikel ihtiyacının karşılanabilmesi için nikel rezervinin işletilmesinde büyük faydalar olacaktır.
MERMER Mermer, metomorfizma olayı sonucunda kalker ve dolomitik kalkerlerin yeniden kristalleşmesiyle meydana gelmiş bileşimdir.. Bileşimlerinin %90-98’ i CaCO3’(Kalsiyum karbonat) dan oluşmaktadır. Düşük oranda MgCO3 içermektedir. CaCO3 kristallerinden oluşan mermerlerde esas mineral “Kalsit” tir. Aynı zamanda az miktarda silis, silika, feldspat, demiroksit, mika, fluorin ve organik maddeler bulunabilir. Renkleri genellikle beyaz ve grimsidir. Fakat yabancı maddeler nedeniyle sarı, pembe, kırmızı, mavimtırak, esmerimsi ve siyah gibi renklerde de olabilirler. Mikroskop altında incelendiğinde, birbirine iyice kenetlenmiş “Kalsit Kristalleri” nden oluştuğu görülür
Dünyanın en zengin mermer yataklarının bulunduğu Alp kuşağında yer alan Türkiye, 5.1 milyar m3 (13.9 milyar ton) mermer rezervi ile dünya'daki 15 milyar m3''lük rezervin %33'üne sahiptir. Yurtdışında yayınlanan makalelerde ise Türkiye’nin payının dünya rezervlerinin yaklaşık %40’ına denk geldiği belirtilmektedir Türkiye'nin dünya ticaretindeki ihracat payı ancak % 4'lerde seyretmekle birlikte, işlenmiş mermer ihracatının giderek artan bir seyir izlemesi ve bu yolla blok ihracatına göre çok daha fazla katma değerin ülkemize kazandırılmış olması gelecek adına olumlu ve sevindirici bir gelişme olarak kabul Sektörün ihracat potansiyeli yatırımlara paralel olarak hızla gelişmektedir. Özellikle işlenmiş mermer ihracatı sürekli artış içindedir. Mermer, doğal taş ve teknolojileri ihracatı, toplam maden ihracatımızın % 60'ını tek başına gerçekleştirmektedir. Son 5 yılda ihracat artış oranları % 30'un üzerine çıkan sektörde 2003 yılında, ihracat % 42 oranında artarak 430 milyon dolara yükselmiştir. Türkiye'den en fazla ihracatın yapıldığı ülkelerin başında ABD gelmektedir. İkinci sırada Çin, üçüncü sırada İspanya yer alırken; İsrail dördüncü, Suudi Arabistan ise beşinci sırada yer almaktadır. Ürün bazında ise; ham/blok ihracatında Çin, işlenmiş mamül ürün ihracatında ise ABD ilk sırada yer almaktadır.
Mermer Yerine Kullanılabilen Magmatik Kökenli Taşlar Bunlar gerçekte mermer olmadıkları halde, mermerin endüstriyel tanımı içerisinde değerlendirilen, güzel görünümlü, cila kabul eden ve yeterince büyüklükte blok elde edilebilen magmatik kökenli kayaçlardır. Bileşimlerinde kuvars, hornblend ve diğer silikatlar bulunur. Bu yüzden blok üretimleri, kesilip parlatılabilmeleri oldukça zordur. Fakat diğer mermer cinslerine göre daha dayanıklıdırlar. Granit, diyabaz, lösitli siyenit ve serpantinler ülkemizde en çok tanınan magma kökenli mermer örnekleridir. Granitler; bileşimi kuvars, feldspat ve mika olan magmatik taşlardır. İçerisindeki silis miktarı %68-72 oranındadır. Tane büyüklüğü her granitte farklıdır ve rengi feldspata bağlıdır. Yüksek basınç dayanımına (1500-2000 kg/cm2) sahiptirler ve aşınmaya karşı da oldukça dirençlidirler. Diyabazlar; yeşil ve yeşilin tonlarında görünüme sahip sert mermerler grubunu oluşturan, derin magma kökenli yarı derinlik kayaçlarıdır. Kimyasal bileşimdeki silis oranı %45-52 arasında değişmektedir. Mineral bileşimleri proksen ve plajioklaslardan oluşmaktadır. Hiçbir zaman kuvars ve feldspatları içermezler. Siyenitler; kabaca “kuvarssız granit” olarak bilinirler. Renkli elemanlarına göre isim alırlar. Biototli siyenit, horblendli siyenit, ojitli siyenit ve lösitli siyenit gibi. Granitlerden kuvarsın azalması ile ayrılan bu taşlar nadiren porfirik dokulu, iri veya ince tanelidirler. Serpantinler; olivin ve olivinli peridot, gabro ve diyabaz gibi magma taşlarının, suyun tesiri ile hidratlaşmasıyla meydana gelirler. Bazen de dolomitin sıcak SiO2’ li sudan etkilenmesinden meydana gelirler. SiO2 içerikleri %45’ den azdır. Renkleri; yeşil, sarımsı, kırmızı, kahve ve siyahımsıdır. Değişik renkler nedeniyle genelde lekeli ve alacalı görünüştedirler. Oldukça yoğun ve serttirler.
BARİT Bant; petrol ve tabii gaz aranması, kimya, cam, boya ve dolgu endüstrilerinde geniş olarak kullanılan endüstriyel hammaddelerden biridir. Türkiye’de bant madenciliği 1960 lardan sonra önem kazanmış, 1974 ve 1975 yıllarında hükümetlerin bu piyasaya direkt müdahalesi ile güncel bir konu da olmuştur. Türkiye bant yatakları dünya standartlarına göre gerek renk özellikleri gerekse tenor ve içerdiği yabancı maddeler bakımından yüksek kaliteli olarak bilinmektedir.
KULLANIM ALANLARI Baritin başlıca kullanım endüstrisinde sondaj çamuru sıdır. Bugün ABD tüketiminin dünya tüketiminin ise % 70’i olmaktadır. Baritin yüksek yoğunluğu (4,5) az aşındırıcı olması {Mohs sertlik skalasına göre 4 ün altında), yüksek basınç ve ısı altında kimyasal sabitliğini koruması, manyetik özelliğinin olmaması ve istenilen her zaman ucuz olarak temin edilebilmesi gibi özellikleri, onun petrol endüstrisinde giderek yaygın şekilde kullanımını sağlamıştır.
Türkiye’de bant madenciliği 1960 lordan sonra önem kazanmıştır. 1966 yılında 20 bin ton civarında olan toplam üretim miktarı dış piyasa taleplerine bağlı olarak artan bir tempoyla 1973 yılında 90 bin ton miktarına ulaşmıştır. Ülkemiz baritlerinin gerek ham yüksek tenörlü olmaları, gerekse tenörlü olanlarının içindeki yabancı delerin kolayca uzaklaştırılışı onu piyasasında aranılan bir mal durumuna getirmiştir. Bant ihracatının önemli bir bölümü B. Almanya, Sovyetler Bilriği, ve A.B.D. ye yapılmıştır. 1973 yılında bu ülkelerin Türkiye toplam ihracat miktarı içindeki pay- ları sırasıyla % 37, % 26 ve % 20 olmuştur. Yurdumuzda sadece bant öğütmek amacıyla kurulmuş tesis mevcut değildir. Genel maksatlı endüstri yel hammadde öğütme tesisleri kapasitelerinin bir kısmını bant öğütülmesine ayırmaktadırlar. Türkiye bant piyasasına yeni girmekle beraber kısa zamanda dünyanın büyük bant ihracatçıları arasına girmiştir
KÜKÜRT Kükürt; kimya, lastik ve boya sanayinde, barut ve gübre yapımında, zirayi mücadelede kullanılır. Kükürdün bağcılıkta önemli bir yeri vardır. Asmaların ve sebzelerin yapraklarında üreyen bakteriler, kükürtlü bileşiklerle yok edilir. Ülkemizdeki Kükürt Yatakları: 1)Isparta-Keçiborlu 2)Ağrı-Diyadin 3)Denizli-Sarayköy 4)Van 5)Balıkesir 6)Batı Anadolu En Önemli Kükürt İşletme Tesisimiz: Keçiborlu kükürt işletmesidir. Kükürt üretimi yurtiçi talebi karşılamamaktadır.Yurt dışından kükürt satın alınmaktadır. Kükürt 115 derecede ergir ve esmerimsi bir sıvıya dönüşür; sıvı kükürt 444,6 derecede kaynar: ısıyı ve elektriği çok kötü ilettiği için, iyi bir elektrik yalıtkanıdır. Kükürt kolay alev alır ve kısa mavi bir alevle yanarken kükürtlü bir duman verir. Çok zehirli olan bu gazlar boğucu ve aşındırıcıdır; fabrika bacalarından savrularak atmosferi kirletir ve çinko damları aşındırır.