420 likes | 757 Views
TÜRKİY E’DE TARIMSAL YAPININ İNCELENMESİ. Milli ekonominin temeli ziraattir . Bunun içindir ki, ziraatte kalkınmaya büyük önem vermekteyiz. Köylere kadar yayılacak programlı ve pratik çalışmalar, bu maksada erişmeyi kolaylaştıracaktır.
E N D
Milli ekonominin temeli ziraattir. Bunun içindir ki, ziraatte kalkınmaya büyük önem vermekteyiz. Köylere kadar yayılacak programlı ve pratik çalışmalar, bu maksada erişmeyi kolaylaştıracaktır. Fakat, bu hayatî işi, isabetle amacına ulaştırabilmek için, ilk önce ciddî etütlere dayalı bir ziraat siyaseti tespit etmek ve onun için de, her köylünün ve bütün vatandaşların kolayca kavrayabileceği ve severek tatbik edebileceği bir ziraat rejimi kurmak lâzımdır. Bu siyaset ve rejimde, önemle yeralabileceknoktalar başlıca şunlar olabilir: Bir defa, memlekette topraksız çiftçi bırakılmamalıdır. Bundan daha önemli olanı ise, bir çiftçi ailesini geçindirebilen toprağın, hiçbir sebep ve suretle, bölünmez bir mahiyet alması. Büyük çiftçi ve çiftlik sahiplerinin işletebilecekleri arazi genişliği, arazinin bulunduğu memleket bölgelerinin nüfus kesafetine ve toprak verim derecesine göre sınırlandırmak lâzımdır. 1 Kasım 1937 M. Kemal ATATÜRK
Türkiye, özellikle Anadolu tarih boyunca çeşitli uygarlıklara ev sahipliği yapmış bir coğrafyadır. Bu uygarlıklarda tarımsal faaliyetler, bölgenin iklim çeşitliliği nedeniyle çok çeşitli alanlarda yoğun bir şekilde yapılmıştır. Bu uygarlıkların en önemlileri, Asurlar, Hititler, Selçuklular, Anadolu Selçukluları ve Osmanlılar olmuştur.
Türkiye'de tarım topraklarının mülkiyet dağılımına ilişkin en son veriler 1981 yılına aittir. Son köy envanter etüdü verilerine göre 1-25 dekarlık mülkiyet büyüklüğüne sahip olan işletmelerin oranı % 59,1 dir. Ancak bu mülk sahipleri toplam mülk toprakların % 17,2 sine sahiptir. Buna karşılık büyük toprak sahiplerinin oransal olarak az olduğu ancak büyük bir toprak alanına sahip oldukları anlaşılmaktadır. 500 dekardan büyük mülk işletmelerin toplam mülk sahipleri içindeki oranı %0,4 iken, bu işletmelerin işledikleri alan, toplam alanın %7,5 idir. Bu da mülkiyet dağılımındaki dengesizliğin, eşitlikten uzak bir yapının bulunduğunun açık bir göstergesidir.
Kırsal kesimde topraksız ailelerin büyük bir çoğunluğunun tarımdan başka geçim olanaklarının bulunmaması da önemli bir sorundur. 1981 yılında son yapılan köy envanter etüdünde topraksız ailelerin toplam içindeki oranı % 30,9 dur. Topraksız aileler; ya köyden kente göç etmekte ya da kırsal alanda tarım dışı faaliyetlerde çalışmakta ya da tarım işçisi, kiracı-ortakçı olarak tarımsal faaliyetlerini sürdürmektedirler. Topraksız aile sayısındaki bu yüksek oran, kırdan kente göçle birlikte yaşanan sorunlara, mevsimlik işgücünün çalışma ve yaşam koşullarına ilişkin sorunlara ve tarımda kiracılık,ortakçılık ilişkilerinin toprak sahiplerinin ekonomik ve sosyal üstünlüklerinin yararına olacak biçimde yaygınlaşmasına yol açmaktadır.
Türkiye 78 milyon hektar yüzölçümüne sahiptir.Bunun 28 milyon hektarı tarım arazisidir.Tarım arazilerinin ise 8.5 milyon hektarı ekonomik olarak sulanabilmekte iken biz bunun sadece 4.5 milyon hektarını sulayabiliyoruz.Yani tarıma elverişli arazilerin yaklaşık yarısını eko.olarak sulayamamaktayız.GAP ile 1.5 milyon hektarının daha sulanabileceği tahmin edilmektedir
Tarım Sektörünün Ekonomideki Önemi • Türkiye’de tarımın sorunları daha çok yapısal niteliktedir. Bu sorunların çözümü sadece tarım sektörünü değil, ekonominin tümü için gereklidir. Türkiye’de tarım sektörünün ekonomi içindeki yeri ve önemi herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Tarımın Türkiye ekonomisindeki önemi nispeten olarak azalmış olmakla birlikte, yurtiçi gıda gereksiniminin karşılanması, sanayi sektörüne girdi temini, ihracat ve yarattığı istihdam olanakları açısından halâ büyük önem taşımaktadır.
Cumhuriyetin kurulduğu yıl tarım sektörünün GSMH içindeki payı %42.8 iken, 1970’li yıllarda %36.0, 1980 yılında %25, 1990 yılında %16, 2000 yılında %13.5, 2008 yılında ise %10,4 düzeyine düşmüştür. Türkiye’de tarım sektörünün GSMH’dakıpayının giderek azalması, sanayileşme ve hizmetler sektörlerinde gelişmeye daha çok önem verilmesinin birsonucudur.
Tarım sektörü, yapısı gereği işgücüne büyük ölçüde ihtiyaç duymaktadır. Gerçekten de tarımsal faaliyet bir yasam biçimidir. Bu bağlamda, tarımın istihdamdaki payı 1980’de %50.6 iken, 2008’de %32.8’e gerilemiştir. Tarımda sermaye birikiminin ve teknoloji kullanımının artısıyla, bu oran daha da aşağılara çekilebilecektir.
Sektörün ülkenin genel ekonomik ve sosyal koşullarına karsı duyarlılığı, sektörelbüyüme hızında yıllar itibariyle dalgalanmalara neden olmuştur. Tarım sektörü 1988’de %7.8, 1990’da %6.8, 1998’de %8.4, 2000’de %12.2 ve 2002’de %7.1, 2008’de 5.4 pozitif büyüme göstermiştir.
Uluslararası Standart Ticaret Sınıflamasına göre; ithalatın yaklaşık %4’ünü, ihracatın ise %7- 9’unu tarımsal ürünler oluşturmaktadır. Genel ihracat dengesi yönünden, son yıllarda tarım sektörünün, net ihracatçı konumundan net ithalatçı konumuna geçtiği söylenebilir. Tüketim alışkanlıklarının değişmesi, eğitim ve gelir artısında gözlenen farklılıklar, tarım ürünleri ithalatında artışlara neden olmuştur. Tarım ürünlerinin toplam ithalattaki payı 1980’de %0.6 iken, 2008’de gıda ve içecek dahil %19’a yükselmiştir.
Türkiye; Avrupa Birliği Ülkeleri ve Amerika Birleşik Devletleri basta olmak üzere bir çok ülkeye fındık, kuru incir, çekirdeksiz kuru üzüm, Antep fıstığı, kuru kayısı, tütün, zeytinyağı, pamuk, baklagil, yas meyve-sebze ihracatı yapmaktadır. Türkiye bu ürünlerin ihracatında dünyanın önde gelen ülkeleri arasında yer almaktadır. İthal edilen tarımsal ürünlerin basında ise; buğday, mısır, pirinç, yaglı tohumlar, pamuk, canlı hayvan ve et gelmektedir.
Rakamlarla Tarımın Türkiye Ekonomisindeki Önemi Çizelge 1: Türkiye’de Nüfusun Gelişim Seyri
Çizelge 2: Ekonomik Yönden Aktif Nüfusun Sektörlere Dağılışı (%)
Çizelge 3: 1990–2003 Yılları Arasında Bazı Önemli Hububatların Ekili Alanı, Üretim ve Verim durumu
Çizelge 4: 1990–2003 Yılları Arasında Bazı Önemli Endüstri Bitkilerinin Ekilis Alanı, Üretim ve Verim Durumu
Arazi ve iklim Koşulları • Türkiye genel olarak dağlık bir arazi yapısına sahiptir. Türkiye’de arazilerin %55.9’u 1000 m’ninüstünde yükseltiye ve %62.5’i %15.0’ten daha fazla eğime sahiptir. Türkiye Karadeniz üzerinden ve kuzeyden gelen hakim rüzgârların ve bunların getirdiği deniz etkisinin altındadır. Ancak deniz etkisi, kuzeydeki ve güneydeki sıra dağların denize bakan yamaçlarında kalmaktadır. Bu nedenle Türkiye’nin iklim özellikleri ile yeryüzü sekli özellikleri arasında sıkı bir bağ vardır.
Türkiye’nin arazi yapısı ile buna bağlı olarak değişen iklim özellikleri farklı coğrafi bölgelerin, bunların içinde de mikro klimaların oluşumunu mümkün kılmıştır. Türkiye’de arazi kullanımı ile coğrafi bölgelerin arazi yapısı ve iklim özellikleri arasında nemli bölgelerinde ormancılık, yüksek dağlık ve kurak bölgelerinde hayvancılık ve her bölgesinde bitkisel üretim yapılabilmektedir. Bu özellik Türkiye’ye farklı ekolojik bölgelerde, o bölgelere özel tarımsal ürünleri üretme imkânı vermektedir.
Tarım isletmelerinin Yapısı • Türkiye’de özel mülkiyete dayalı küçük aile isletmelerinin hakim olduğu bir tarımsal yapımevcuttur. Zaman içinde islenen arazilerdeki genişlemeyle birlikte, isletme sayısı da artış göstermiştir. Ortalama isletme arazisi 1960 yılında 55.3 dekar iken, 2009 yılında 62 dekara yükselmiştir. Özellikle miras ve arazi hukukundaki düzenlemelerle birlikte, ortalama isletme arazisinin daha da artması beklenmektedir.
Türkiye’de tarım isletmelerinin %80’ninden fazlası küçük isletmelerdir. 1952-1980 yılları arasında tarım arazilerinin parsel sayısı 15.7 milyondan 22.9 milyona yükselmiştir. Aynı dönemde isletmeler %17 oranında genişlerken, parsel sayısı %45.7’lik artış göstermiştir.Tipoloji sınıflamasına göre tarımsal isletme sınıfları incelendiğinde, isletmeler en fazla %25,7 ile uzmanlaşmış tarla ürünleri yetiştiriciliği, %21,7 ile karışık bitkisel ürün ve hayvan yetiştiriciliği,%19,8 ile uzmanlaşmış uzun ömürlü bitki yetiştiriciliği tipoloji sınıflarında yoğunlaşmaktadır.
Avrupa Birliğine Üye Ülkeler ve Türkiye Tarım İşletmeleri (2005)
AB ve Türkiye’de Toplam İşletme Sayısı Birliğe üye olan ülkelerde tarımsal isletme sayısı zaman içerisinde azaltılarak ortalama tarımsal isletme genişliği artırılmaya çalışılmıştır. Oysa Türkiye’de son tarım sayımına kadar geçen sürede işletme sayısında artış görülmekle birlikte parçalanma nedeniyle isletme genişliği sürekli olarak azalma göstermistir.
Yandaki ki grafikte de görüldüğü gibi AB’de ortalama isletme büyüklüğü 16,7 hektarileTürkiye’nin 2,7 katı büyüklüğe sahiptir.
Tarım İşletmelerinde Arazi Parçalılık Durumu • Bilindiği gibi, toprak parçalanması; bir tarım isletmesinin toprağının değişik yerlerde ve birbirinden ayrı çok sayıda parçalara ayrılmış olması ve isletmenin toprak genişliğinin giderek daha da küçülme göstermesidir. Türkiye’de tarım isletmelerinin çoğunluğunun arazi büyüklüğü bakımından küçük isletmeler olmasının yanında, sahip oldukları arazinin çok parçalı, düzensiz ve dağınık parsellerden oluşması da önemli bir problemdir. Tarımsal isletmelerin küçük ve parçalı olması, isletmenin teknoloji, bilgi vesermaye kullanımını olumsuz yönde etkilemekte dolayısıyla ortalama isletme maliyetlerini yükselterek isletmenin verimli bir şekilde çalışmasını engellemektedir.
3. Tarım İşletmelerinde Arazi Parçalanmasının Nedenleri • 1-Türkiye’de arazi parçalılığının nedenlerinden birisi, tarımsal nüfusun artış hızının toplam nüfusun artış hızından yüksek olmasıdır. Buna karşılık tarım topraklarının genişliği ise aynı ölçüde artış göstermemektedir. Artan tarımsal nüfusun diğer sektörlere aynı hızla aktarılamaması nedeniyle tarım toprakları üzerindeki nüfus baskısı da giderek artmaktadır. Böylece tarım kesimindeki nüfus için, tarım yapılan toprak önem kazanmakta ve toprak mülkiyeti ön plana çıkmaktadır. Tarım toprakları üzerindeki nüfus baskısından dolayı ise tarım isletmeleri giderek daha fazla küçülmekte ve parçalanmaktadır.
2- Parçalanmanın bir diğer nedeni ise, tarım topraklarında eşit paylaşımı öngören miraskurallarıdır. Bu durumda, topraklar giderek parçalanmakta ve ekonomik isletme büyüklüğünün altına düşmektedir. Bu durum yalnızca isletmenin toprağının parçalanmasına değil, aynı zamandaisletmenin düzeninin de bozulmasına yol açmaktadır.
3-Tarım isletmelerinin alım-satımı da parçalanma nedenlerinden birisi olarak gösterilebilir. Bu konuda yasal bir denetimin bulunmaması, parçalanmayı etkilemektedir. Toprakların parçalanaraksatılmasında işletme büyüklüğü açısından yasal bir sınır bulunmadığı için toprak sahibinin isteğine göre tarımsal işletmeler parçalanabilmektedir
4-Sermaye ve işgücü yetersizliğinden dolayı yapılan kiracılık ve ortakçılık da parçalanmaya neden olabilmektedir. Bu durum özellikle toprağının bir bölümünü kiraya veya ortağa veren işletmeler için geçerli olmaktadır. 5-Kamu yararına sulama ve ulaşım hizmetleri için yapılan kamulaştırmalar da tarım işletmelerini parçalayabilmektedir.
6-Coğrafi ve topoğrafik konumda, parçalanmanın nedenlerinden birisi olabilmektedir. Kimi zaman işletmeler, toprağın engebeliği, iklim ve sulama durumu gibi koşullara uygun üretim yapabilmek için topraktan ancak parçalanma yoluyla yararlanabilmektedir.
4. Arazi Parçalanmasının İşletmeler Üzerindeki Etkileri • Tarım arazisinin aşırı olarak parçalanması tarımsal yapıyı bozmaktadır. Toprağın parçalılığı arttıkça kullanılacak tarım alanında kayıplar meydana gelmektedir. Dolayısıyla parça sayısının artısıile isletmenin sahip olduğu alandan sınırlar, yollar ve su kanalları için daha fazla alan ayrılması nettarım alanında kayıplara neden olmaktadır. Toprak sınırlarında tarımsal üretim yapılmadığı içinözellikle düzgün şekilli olmayan toprak parçalarında sınır için ayrılan alan ve dönüş kayıpları, işletmenin parça sayısına bağlı olarak artış göstermektedir.
Tarımsal isletmenin parça sayısı arttıkça, isletme merkezine uzak ve küçük olan parçalar göz ardı edilerek boş bırakılabilmektedir. Toprak parçalılığı üretime katkısı olmayan boşa geçen zamanı da artırmaktadır. Toprağa ulaşıncaya kadar geçen zaman üretime katkısı olmayan bir zamandır. Bu verimsiz zaman iş saatinden sayılmasına rağmen üretimi etkilememekte, isçilik ve buna bağlı olaraküretim masraflarını artırmaktadır.
İşletmelerin parçalı ve dağınık olması nedeniyle tarımsal alet ve makinelerin çalışma zamanının büyük bir bölümü bir parçadan diğerine gidiş-gelişte ve toprak üzerinde dönüşlerde harcandığı için alet ve makine masrafları da artmaktadır. Ayrıca düzgün şekilli olmayan toprak parçalarında birim alana düsen dönüş sayısı fazla olduğu için makinenin verimi de düşmektedir.
Tarımsal mülkiyetin sorunları çözümlenmeden tarımsal işletmeye yönelik devletçe götürülen iyileştirmelerden ve desteklemelerden topraksız ve yeter toprağıbulunmayan çiftçilerin yararlanamayacağı gerçektir. Bu uygulama büyük mülkiyet sahipliğinin yararına kapitalist gelişmeyi destekleyici politikanın sürdürülmesinin birsonucudur. Böylece tarım kesiminde büyük bir çoğunluğu oluşturan topraksızların, yeter toprağı olmayanların, kiracı ve ortakçıların, mevsimlik veya sürekli tarım işçilerinin sorunları ne hukuksal zeminde ne de pratikte başarılı bir şekilde çözümlenmiştir.
Tarımsal yapıyı iyileştirmeye yönelik düzenlemelerin ve tarım topraklarının yanlış kullanımından kaynaklanan sorunları önlemede başarısı geniş kapsamlı bir planlamaya bağlıdır. Bu iyileştirmeler, tarım topraklarının kullanımı ve korunmasına ilişkin bütün planlamaların etkin bir biçimde gerçekleştirildiği bir uygulama olmalıdır. Tarım topraklarının tarımsal işlevlerini birincil olarak ele alan planlamalara göre düzenlenmesi ve gereken iyileştirmelerin yapılması, doğal alanların oluşturulması ve korunması çok yönlü bir programı gerektirmektedir.
Kısa vadede, yürürlükte olan yasa, yönetmelik ve kararnamelerin kapsamında bulunan tarım topraklarının kullanımını düzenleyici kurallar yeniden ele alınmalıdır. Uygulayıcı kurum ve kuruluşların yetki ve sorumluluklarının kullanılmasında eşgüdümü sağlayıcı önlemler getirilmelidir.
Uzun vadede, tarım topraklarının kullanım planlamalarının sürdürülebilirlik ve insan bütünlüğünde ele alınması gerekliliği düşünülerek, toprakların amacı dışında kullanımını engelleyici yasal düzenlemeler gerçekleştirilmelidir. Tarım topraklarının korunmasını sağlayacak denetim ve yaptırım gücü olan tek bir kurumsal organizasyona gidilmelidir. Toplulaştırmanın hukuki durumu kırsal alan planlaması çerçevesinde ele alınmalı, özel bir toplulaştırma yasası çıkarılmalı ve bu yatırımların tek bir kuruluş tarafından gerçekleştirilmesine yönelik yasal düzenlemeler oluşturulmalıdır. Tarımsal işletmelerin küçülme ve parçalanma sürecinde en yüksek oranda etken olan tarımsal nüfus baskısının diğer kesimlere aktarılmasını sağlayıcı ekonomik ve sosyal altyapı oluşturulmalıdır.