910 likes | 1.14k Views
________ ____ _____ _______ ______ _____ __ ___ _____ ______ __________ _____ _____ ___ __________ _______. FARKLI MARKSİZMLER. Kaynaklar: Ahmet Bekmen, «Marksizm» içinde Birsen Örs (der.) Modern Siyasal İdeolojiler Serpil Sancar Üşür, İdeolojinin Serüveni
E N D
________ ____ _____ _______ ______ _____ __ ___ _____ ______ __________ _____ _____ ___ __________ _______ FARKLI MARKSİZMLER Kaynaklar: Ahmet Bekmen, «Marksizm» içinde Birsen Örs (der.) Modern Siyasal İdeolojiler Serpil Sancar Üşür, İdeolojinin Serüveni Madan Sarup, Post Yapısalcılık ve Postmodernizm
Gramsci ve hegemonya kavramı • Lenin tarafından sınıflararası bir siyasal ittifak stratejisi olarak kavramlaştırılırken Gramsci hegemonyayı egemen sınıfın bir egemen olma pratiği olarak tanımlar. • Gramsci’ye göre, toplumsal sınıfların çıkarlarının ideolojik düzeydetemsili mümkündür ve bu ilişkinin temelinde sınıfların maddi çıkarlarından hareketle tanımlanabilecek bir dünya görüşünün varlığı yatar. • İdeoloji artık negatif değil, pozitif ya da nötr bir kavram, «toplumsal sınıfların dünya görüşü» olarak ele alınmaktadır.
İdeoloji, temel toplumsal sınıfların çıkarlarını ifade ettikleri ve bu çıkarların dolayımıyla siyasal alanda kendilerini tanımladıkları bir temsiller düzeyinedönüşmüştür. • Hegemonya, Gramsci’ye göre toplumun her kesiminde belirli bir üstünlük kurma olarak ele alınıyor. Aile, eğitim, sanat, din, günlük yaşam.... Bütün bunları kapsıyor.
Gramsci ve hegemonya kavramı • Egemenolmak ile hegemonik olmak farklıdır Gramsci’ye göre. Devlet ancak hegemonya tesis edildikten sonra ele geçirilebilecektir. • “Hegemonya, kapitalist bir ekonomik sistemde temel bir sınıfın diğer müttefik sınıfları yanına alarak, karşıt ve tabi sınıf ya da sınıflarlar arasındaki mücadele pratiği içinde ulaşılan ve nihai olarak da sistemin bir bütün olarak yeniden üretimini olanaklı kılan bir ideolojik sentezdir”.
Gramsci ve hegemonya kavramı • Hegemonya, farklı ve karşıt sınıflar arasında çatışma ve uyumun yarattığı, doğrudan hiçbir sınıfın maddi çıkarlarına indirgenemeyecek bir sentez konumudur. • Buna bağlı olarak, hegemonik mücadele içinde kurulmuş ideolojik öznelerin açık, gözlenebilir bir sınıfsal aidiyetleri olamaz.
Gramsci ve hegemonya kavramı • İdeolojik özneler ortaya çıkan yeni ortak iradenin yarattığı sınıflararası öznelerdir. • Hegemonyanın yaratılması, ortak iradeyi oluşturacak bir dünya görüşü yaratmak için ideolojik alanın dönüştürülmesidir. • Bu anlamda ideoloji, özneleri oluşturmaya yönelik bir pratiktir.
Ortak irade, hem tarihsel bir biçimleniştir, hem de sınıfa özgüdür. • Eklektik ve bütünlükten yoksundur; sistematik değildir; çelişkili düşünceleri barındırabilir. Daha önceki ideolojilerden ve sosyal sınıflardan alınmış bir bilgi hazinesi oluşturur. • Kozmopolit, karma, önyargılar ve sezgiler içeren bir yapıdadır.
Gramsci ve hegemonya kavramı • Öznelerin kurulma pratiği olarak hegemonya, farklı sınıfların dünya görüşlerinin “eklemlenmesi”dir (articulation). Yöneten sınıfla yönetilenler arasında bir tür ideolojikhomojenliğin kuruluşudur. • Bu durumda, hegemonik ideoloji nihai olarak egemen sınıfın egemenliğini nasıl yeniden üretir?
Çimento görevi gören eklemleyici-ideolojik öğeler, daima temel ekonomik sınıfın maddi çıkarlarının ve dünya görüşünün ifadesidir. • Hegemonikideoloji, bir ideolojik içerme ve özümseme olarak bu temel sınıfsal ilke etrafında farklı sınıfların dünya görüşlerine ait öğelerin bir eklemlenmesidir. • Bir toplumsal sınıfın hegemonik bir egemenlik geliştirebilmesi, kapitalizmin yapısal bir özelliği olmaktan çok, kapitalist yapıların ekonomik olarak temel olan sınıflara sunduğu bir ideolojik iktidar olanağı.
Gramsci ve hegemonya kavramı • Organik ideolojiler: belli bir toplumsal yapıda bütünlüğü sağlamak için gerekli olan bilinç formlarını tanımlar ve toplumsalın devamı anlamında varlığı yapısal bir zorunluluktur. • Keyfi ideolojiler: kişisel spekülasyonlar olarak tanımlanabilecek tasarımlardır. • Organik ideolojiler, kapitalist bir toplumda egemen sınıfın iktidarını sağlayan ve bu iktidar etrafından toplumsal bir bütünleşmeyi olanaklı kılan ideolojik yapılanma.
Gramsci ve hegemonya kavramı • Tarihsel blok. Belli bir toplumsal momentte, maddi toplumsal pratikler ile çok sayıda olası ideolojik form arasından ideolojik sınıf mücadelesinin belirlediği bilinçliliğin oluşturduğu somut ve sadece bu belli tarihsel momente özgü bütünlük. • Yani belli bir maddi toplumsal pratik düzeyine tekabül edebilecek sonsuz sayıda ideolojik form vardır. • Belli bir maddi toplumsal pratik düzeyine denk düşen bir tarihsel blok formu yoktur; kurulmuş olan bir tarihsel bloğun da sürgit varolabileceğinin garantisi yoktur.
Gramsci ve hegemonya kavramı • Kapitalist üretim pratiği sadece bir eğilim olarak hegemonik bir ideolojik formasyonu empoze eder. • Fakat bunun kurulması, ideolojik pratik içindeki toplumsal grupların karşılıklı çatışma ve uzlaşma pratiklerine bağlıdır. • Belli bir tarihsel bloğun kuruluşu yapısal bir zorunluluk değil, bir eğilim, dinamik bir süreçtir.
Gramsci, aydınlara ideolojiyi yaratmakta önemli bir rol yükler. • Geleneksel entelektüeller: yanlış biçimde kendilerini toplumsal sınıflardan özerk sanırlar. Yazarlar, ressamlar, filozoflar, din adamları… Kendilerine hayat veren üretim tarzı yok olduğu halde varlıklarını sürdürmektedirler. Tarihsel anlamda can çekişen sınıfa bağlıdırlar ama yine de belli bir özgürlüğe sahipmiş gibi davranırlar. • Zamanlarının çoktan geçmiş olduğunu gizlemek için idealist bir ideoloji üretirler. Tarihseldir.
Gramsci ve hegemonya kavramı • Organik entelektüeller. Sosyolojik bir kavramdır. Ne kadar organik olduğunu, üyesi olduğu örgütün temsil etme iddiasında olduğu sınıfa yakınlığı belirler. • Kendi sınıflarının kolektif bilincini, ideolojisini, siyasal, toplumsal, ekonomik düzlemde dile getirirler. • Aydınlar kilise, devlet (yönetici blok adına işgörür), politik partiler, basın sayesinde temel sınıfların birinin kendiliğinden desteğini sağlamak için sürdürülen mücadelede öncü bir rol oynarlar.
Gramsci ve hegemonya kavramı • Hegemonyanın kuruluşunun farklı yolları olabilir: • muhalif aydınları devşirme, tarafsızlaştırma, muhalif politik gündemi kendi gündemine aktarma bunun yollarından birisidir. • Bir diğeri ise toplumun tümüne entelektüel ve moral liderlik yapmadır.
İlkinde, müttefik veya muhalif grupların etkin öğelerini içine çekme, tarafsızlaştırma, etkisizleştirme, dejenere etme gibi pasif konsensus söz konusudur • İkincisinde, toplumun aktif biçimde katılmasıyla oluşan ulusal-popüler irade olarak hegemonya söz konusudur. • Bu tür hegemonyada toplumun tüm kesimlerinin çıkarlarının şu veya bu şekilde hegemonik alanda temsil ediliyor olması önemlidir.
Gramsci ve hegemonya kavramı • Hegemonya ideolojik bir mücadele içinde tanımlanıyorsa, o zaman karşı-hegemonyadan da söz edilebilir. • Karşı hegemonya, yönetici sınıfın ihmal ettiği genel kültür alanında yürütülecek ideolojik ve siyasal yeniden anlamlandırmanın ürünü olabilir. Kültürün ihmal edilmiş değerleri, gelenekleri, konuşma biçimleri, ritüelleri karşı hegemonyanın kurulma alanıdır.
Gramsci ve hegemonya kavramı • İşçi sınıfı da kendi hegemonyasını kurmak için mücadele etmelidir. • Bütün toplumun çıkarlarının temsilcisi olarak ortaya çıkmalı; işçi sınıfı entelektüelleri proleter bir karşı-hegemonya kurmalıdır. • Bunun için, ilk olarak sistemin karşısında duracak ve daha sonra da işçi sınıfının organik aydınları haline gelecek yarı-aydınların devşirilmesi gereklidir.
Gramsci ve hegemonya kavramı • Zor aygıtının ötesinde, iktidar rızaya da dayanıyor. Batı toplumlarında bu rızanın toplumun bütününe yayılmış kurumsal mekanizmalar aracılığı ile üretildiği noktasında Gramsci ve Althusser hemfikir. • Bu noktada, partiye önemli bir rol atfeder. • Parti devlet iktidarını ele geçirmenin yanında ideolojik bir kültürel mücadele vermelidir. • Doğudan devlet iktidarına mühadale etmeden önce, sivil toplumun birçok alanında bir karşı kültür oluşturulmalıdır. Bunun yolu ise “bir eğitim kurumu olarak” partidir!
Gramsci ve hegemonya kavramı • İşçi sınıfı devrimi gerçekleştirebilmek için önce hegemonik sınıf olmalı. Yani aile, eğitim, sanat, din, günlük yaşamı kapsayacak bir toplumsal üstünlük oluşturmalıdır. • Hegemonik olmazsa ancak «egemen» olabilir.
Gramsci ve hegemonya kavramı • Lukacs, burjuvazinin üretim ilişkilerini kendi hakimiyetini doğal gösterecek biçimde örgütleyerek toplumun kendi iradesine rıza göstermesini sağladığını belirtmekteydi. • Gramsci de hakim sınıfın dünya görüşünün entelektüeller kanalıyla yayıldığını söyler. Böylece bütün toplumun ortakduyusu (common sense) haline gelir. • Örneğin bürokratik ve teknokratik rasyonalizm işçi sınıfının yenilikçi ya da yaratıcı girişimlerini bastırma işlevi gören kapitalist hegemonyanın parçasıdır.
Gramsci ve hegemonya kavramı • Hakim sınıf, tahakkümünü sürdürmek için genelde zora başvurmaz. Batının burjuva demokrasilerinde kapitalizmin hala nasıl ayakta kaldığı sorusunun yanıtı da buradadır. Burjuvazi, bu tür bir kültürel hegemonyaya sahipken proleterdevrim de imkansızdır.
Gramsci ve hegemonya kavramı Gramsci SSCB’yi de önce devrimin yapılıp sonra hegemonyanın ele geçirilmeye çalışılması noktasında eleştirir. Devrim öncesi dönemde, hegemonya devrimci sınıfların devlet de burjuvazinin elinde olabilir. Rusya’da ise, işçi sınıfı hegemonik üstünlük kazanamamıştı. Hem devlete, hem sivil topluma hakim olan egemen sınıf vardı ve devlet, sivil topluma egemen olan hegemonyayı destekliyordu. Gramsci durumun Çin devriminde farklı olduğunu, önce işçi sınıfının hegemonyayı ele geçirdiğini, bunun devrimin başarısı için gerekli olduğunu belirtir.
Gramsci ve hegemonya kavramı • Sivil toplum ve devlet arasında kurduğu ilişkiyi tarihsel blok kavramı aracılığıyla «hegemonya»ya bağlar. • Devlet ile sivil toplum alanının esas olarak iki farklı tür iktidar ilişkisine karşılık geldiğini iddia eder. • Devletin, zora ve siyasal egemenliğe, yani diktatörlüğe dayalı iktidar alanı • Ve sivil toplumun rızaya dayalı hegemonya alanı. • Temel soru, nasıl olup da kapitalizmin baskı ve şiddet içeren boyutunun yanı sıra, bu baskıyı meşru ve görünmez kılarak sivil toplum alanında kitlelerin onayına dayalı bir entellektüel ve moral egemenliğe olanak sağladığı.
Sivil Toplum: devletin resmi ilişkilerinin dışında gelişen, üretim etkinliğinin dışında kalan ve özel olarak adlandırılan kurumların hepsini kapsamaktadır. • Felsefi, edebi, sanatsal, kültürel vb., partiler ve basın gibi örgütlenme ve birlikler… Toplumsal pratiklerin alanıdır ve esas olarak entelektüel ve moral düzeyde ideolojinin işleme alanıdır.
İdeoloji, sadece üstyapısal alanda işleyen toplumsal bir pratik olmaktan çok, üretim süreçlerinin şekillenmesinde işlevsel olan, bu sayede altyapı ile üstyapının uyumunu sağlayan temel toplumsal pratiktir.
Gramsci ve hegemonya kavramı • Organik Kriz: Kapilatist toplumda, hegemonik sınıf bir krize girecektir. Rızaya dayalı sistem çökmeye başladıkça, egemen sınıf da sertleşecek, baskıya dayanacaktır. Organik kriz, sistemin temeliyle ilgilidir. Kronikleşmiş, yapısaldır. (Türkiye’deki işsizlik buna örnek verilebilir). • Ancak organik kriz, her zaman hegemonik krize yol açmaz. (Gramsci’ye göre hegemonik krizin ilk belirtisi koalisyonlardır.)
Organik hareketler, sistemin temelinden gelen hareketlerdir. Bir de konjonktürel hareketler vardır. Bunlar krize yol açmayan, geçici, dönemsel hareketlerdir. Organik hareketlerse eninde sonunda krize yol açarlar.
Gramsci ve hegemonya kavramı • Hegemonik kriz, bir ülke için üç sonuç yaratabilir: • Egemen sınıf, eski hegemonyasını yeniden kurabilir. Bu organik bir çözümdür. • Tabandan gelen hareket, iktidara el koyabilir ve böylece devrim ortaya çıkar. • Sezarizm: yöneten sınıf yönetemez hale gelirse, tabandan gelen de yönetime el koyacak güçte değilse üçüncü bir güç devreye girer; iktidarı ele geçirir. Bu geçici bir çözümdür. Bonapartist iktidar olarak da adlandırılır. Bunlar, kapitalizme uzun vadede hizmet etse de kapitalist sınıfa doğrudan söz hakkı tanımaz; iki sınıf da bastırılmıştır.
Laclau- hegemonya ve eklemlenme • Altyapıda sınıfların varoluş tarzı ile üstyapıda ideolojik/politik öznelerin belirlenişi arasındaki ilişki Althusser’den sonra da tartışılmaya devam eder. • Ernesto Laclau, toplumsal sınıfların ideolojik ve politik düzeyde zorunlu bir varoluş tarzının olmadığını belirtir. • Yani kapitalist toplumsal formasyonun ideolojinin sınıfsal karakterini belirleyen özgül bir mekanizması yoktur. • Laclau, indirgemeci olmayan bir ideoloji kuramlaştırması arayışında. Bu yönüyle üç temel sav geliştirir:
Bir ideolojinin sınıf karakterini onun içeriği değil, biçimi verir. Sınıflar bir eklemlenme süreci içinde var olurlar. Bir ideolojik söylemin sınıf karakteri özgül eklemlenme ilkesinde ortaya çıkar. Örneğin milliyetçiliğin kendiliğinden bir sınıf çağrışımı yoktur. Ancak diğer ideolojik öğelerle eklemlendiğinde sınıfsal bir ifade bulur. • Eklemleme, üzerinde sınıfsal pratiklerin işlediği hammaddeleri oluşturan sınıfsal olmayan içerikleri (çağırmaları –interpellation- ve çelişkileri) gerektirir. Egemen sınıfın ideolojisi sadece o sınıfın üyelerini değil, ezilen sınıfların üyelerini de «çağırır». Böylece bunların direnişlerini ifade eden ideolojik içerikler kısmen özümlenir ve etkisizleştirilir.
Bunun başlıca yolu ise antagonizmayı basit bir farka dönüştürmektir. Hegemonya, farklı dünya görüşlerinin potansiyel antagonizmalarını eklemleyerek kurulur. • Egemen sınıf, kendi hegemonyasını iki yoldan uygular: • Sınıfsal olmayan çelişki ve adlandırmaları kendi sınıf söyleminde eklemleyerek • Ezilen sınıfların ideolojik ve politik söylemlerinin bir parçasını oluşturan içerikleri özümleyerek • Bireyler, tümü sınıfsal çelişkilerden ibaret olmayan bir çelişkiler birikiminin taşıyıcıları ve kesişme noktalarıdır. Yani bir toplumda sınıflarla ampirik olarak gözlemlenebilen gruplar birbiriyle çakışmak zorunda değildir.
Laclau, popülizm, faşizm, milliyetçilik gibi modern siyasal ideolojilerin oluşumunu, kendileri doğrudan sınıfsal içerik taşımayan popüler/demokratik çağırmaların farklı sınıfsal aidiyetler oluşturabilecek şekilde eklemlenmesi ile açıklar. • Bu yönüyle popüler/demokratik adlandırmaların belli bir sınıf içeriği yoktur; soyut, hatta nötr ideolojik malzemelerdir ve birden fazla sınıfın söylemine yerleştirilebilir. • İdeolojik mücadele de burada ortaya çıkar. Antagonist sınıflar popüler ideolojik öğeleri eklemleyerek kendilerini ideolojik ve politik düzeyde temsil etmeye çalışırlar. (örn. Vatanseverlik)
Laclau- hegemonya ve eklemlenme • Siyasal ideolojiler, ister sınıflardan bağımsız olsunlar, isterse bir sınıf ideolojisiyle eklemlensinler, hiçbir zaman sınıf ideolojilerine indirgenemezler. • Siyasal ideolojilerin zorunlu sınıf aidiyetleri olamaz. • Ancak ideolojik alandaki temel devinimi yine de sınıf mücadelesi belirler.
Laclau- hegemonya ve eklemlenme • Toplumsal özneler, ideolojik söylem tarafından, söylem içinde kurulur ve oluşturulur. • Bu yönüyle homojen bir özne, ekonomik çıkarlarının farkına vararak ideolojik alanda bunu temsil eden bir özne değildirler. • İdeoloji yerine söylem kavramını kullanmaya başlar. • Toplumsal kimliğin belirlenmesi, sonsuz sayıda anlamsal fark arasında bir «sabitleme» oyunu, yani söylemin kuruluşudur.
Laclau-Mouffe: Hegemonya ve Sosyalist Strateji • Toplumsal bütünlük olanaksızdır. Toplumsal olan ancak söylemin «eklemleme» ve dikişleme/teğelleme (suture) yoluyla oluşturduğu, kaçınılmaz olarak kısmi ve geçici bütünsellik anlamında mümkündür. • Söylem, sonsuz farklı konumun alanı olan ve anlamı nihai olarak sabitlemenin olanaksız olduğu toplumsal alanda, anlamın kapatılması çabasıdır.
Laclau-Mouffe: Hegemonya ve Sosyalist Strateji • Toplumsal olan, anlamlar üzerinde yürüyen sonsuz sayıdaki mücadelenin alanıdır; hiçbir söylemsel pratik toplumsal anlamların bütününü tek bir anlamsal merkez etrafında eklemleyemez. • Bu nedenle toplumu bir bütünlük olarak değil, birleştirilmişlikler olarak ele almak gerekir. • Özneler, söylemsel süreçte sürekli yeniden ve parçalı biçimde tanımlanmaktadır.
Laclau-Mouffe: Hegemonya ve Sosyalist Strateji • Hegemonik pratik, dikişleme (suture) yoluyla toplumsalın açık olan anlamsal alanında var olur ve farkları anlamsal bütünlüklere çevirmeye çalışır. • Söylem, farkların sonsuz akışı içinde onları yakalayıp bir anlamsal merkez oluşturmaya çalışarak söylemsel alanda egemen olma çabasıdır.
Laclau-Mouffe: Hegemonya ve Sosyalist Strateji • Sınıf aidiyeti olmayan çoğul kimliklerin toplumsal mücadelesi ve bu mücadelelerin birleştirilmesiyle kurulacak bir radikal demokrasi stratejisi mümkün. • Bu mücadele içinde sınıfsal öznelerin ayrıcalıklı konumları yok; • cinsiyet, ırk, etni gibi kategorilere dayalı kimlikler ve çevreci, nükleer karşıtı, barış yanlısı gibi hareketleri de eklemleyebilecek çoğulcu toplumsal kimlikler söz konusu.
Laclau-Mouffe: Hegemonya ve Sosyalist Strateji • Egemenlik ve tahakküm, ideolojinin devreye girdiği süreçler içinde engellenme, bastırılma, çarpıtılma, dışlanma olarak değil, söylem aracılığıyla uyumlu ve itaatkar öznelerin yaratılması olarak tanımlanır. • Bütün toplumsal ilişki ve çelişkiler, özneler de dahil olmak üzere söylem içinde oluşur. • Bu çelişkiler, gerçek nesneler arasında değil, söylemin tanımladığı nesneler arasındaki farklarla belirlenir. • Çünkü toplumsal özne, ancak söylemin içinde oluşur.
Laclau-Mouffe: Hegemonya ve Sosyalist Strateji • Öngördükleri radikal demokrasi modeli, politik alandaki muhalif kollektif özneleri gerekli görür. • Özne, söylem içinde kurulan ise söylemi kolektif, radikal özneler kurmaya iten neden nedir? • Toplumsal bütünlük tarafından empoze edilen yapısal/sınıfsal bir neden tanımlayamıyorsak, toplumsal iktidara karşı çıkmayı hangi özne, neden isteyecektir? • Her şeyi kuran söylem ise söylemi kuran nedir? • İktidara karşı olan sınıfsal, etnik, cinsiyete dayalı kimlikleri eklemleyerek radikal demokrat özneyi kuracak söylem nerede ve nasıl oluşacaktır?
Getirilen temel eleştirilerden biri Marksizmin temel kavramları olan üst-belirleme ve hegemonyayı Markizme karşı kullanırken yalın bir çoğulculuk çıkmazına girdikleri. • Söylemsel olanın dışında söylemsel olmayan bir alanı tanımlamayı reddetmesi. • Toplumsal olanı söylemin kuruluşuna indirgedikleri için hegemonyayı kuracak olan, söylemsel eklemlenmeyi gerçekleştirecek olan kolektif öznenin kim olduğu ve nasıl oluştuğu sorusuna tutarlı bir yanıt verememektedirler.
Foucault’nun söylem kuramı • Althusser’e benzer biçimde, söylem ile iktidarın kuruluş sürecinin aynı olduğunu, iktidarın bir söylem olarak bireylere geldiğini ve onları özneler haline dönüştürdüğünü söyler. • Söylemin kendisi bir iktidardır ve bir iktidar etkisi olmayan söylem söz konusu olamaz. • Söylem bu iktidarı, bilginin üretilmesi sayesinde yaratır.
Foucault’nun söylem kuramı • Klasik ideoloji kavramında, özneler önceden kurulmuş varlıklar olarak, maddi/nesnel yapıdan türetilen çıkarlarının bilincine varabilir ve bu bilinci ideolojik ifadelere tercüme edip iktidarı ele geçirebilirler. • Postyapısalcı yaklaşım ise toplumsal bir pratik olarak dil kullanımının ortaya çıkardığı söylemin, kendi dışında hiçbir belirleyiciye gereksinimi olmadan, özerk ve kendi kendini belirleyen olarak tanımlandığını varsayar.
Foucault’nun söylem kuramı • Foucault’nun söylem kuramı, iktidar kavramının tanımında radikal bir değişim önerir. • Geleneksel iktidar anlayışı, bilginin doğruluğunu çarpıtan, bu nedenle doğru ve özgür bir bilimi olanaksız kılan bir ilişki olarak varsayılır. • Foucault ise iktidarın bilginin üretiminden ayrılamayacağını savunur. • Bilgi, iktidarın yokluğunda üretilemez. Aksine, bilgi durmaksızın iktidar etkisi üretir.
Foucault’nun söylem kuramı • İktidar, devlette, bireylerde ya da ekonomik güç ilişkilerinde değil, toplumsalın kılcal damarlarındaki stratejilerde ve disiplin tekniklerinde bulunur. • Sahiplenilen, ele geçirilen ve korunan bir şey değil, pratikler boyunca tecrübe edilen, yaşanılan bir şeydir. • İktidar şeyleri tanımlayan, arzunun ne olduğunu öğreten, bilgiyi biçimlendiren ve söylemi üretendir. • Zevki, bedeni, hayatı, anlamı tanımlayandır. Devletin altına ve ötesinde, beden,cinsellik, aile, akrabalık, bilgi ve teknoloji olarak işler.
Foucault’nun söylem kuramı • İktidarın ne olduğunu değil, nasıl oluştuğunu sorgular. • Bireylerin eylemlerini, davranışlarını, söylemlerini, öğrenme biçimlerini ve gündelik yaşamlarını belirleyen kılcal damarlardır... İktidar bedenlere yatırım yapar, sağlık, spor, kas geliştirme, çıplaklık, beden güzelliğinin tanımlanıp yüceltilmesi vb. • 18. yy.dan bu yana okullar, hastaneler, kışlalar, fabrikalar, aileler ve kentlerde geliştirilen disiplin teknikleri iktidarın bedenler üzerinde kurulmasını sağlamıştır. • Beden, bilginin nesnesi, iktidarın alınıdır. İktidarın üretilmesi, bilginin üretilmesidir; bu da disiplin yoluyla bedeni üretken, uyumlu ve yararlı kılma sürecidir. Disiplin bedenin nesnelleştirilmesidir.
Disiplin teknikleri: • Hiyerarşik gözlem (panoptikon): Bu gözlem, bedenin her an gözlenebilirliği ile elde edilen bilginin iktidarın alanına taşınması olanağı yaratır. • Normalleştirici yargı: bedenin, zamanlama, edimlerin denetimi, davranışların düzenlenmesi, konuşmanın belirlenmesi, cinselliğin normlandırılması gibi alanlarda üretilen normal tanımları ile belirlenmesi. • Sınama: beden hakkındaki bilgilerin veri, doküman ve dosyalar haline getirilerek nesneleştirilmesi.
Ayırma pratikleri: • Öznenin nesnelleştirilerek üretimi. Deli-akıllı, hasta-sağlıklı, serseri-efendi, yoksul-zengin, tembel-çalışkan... Bu ayrım normal olan ile olmayanın tanımlanmasını sağlar. İnsan bilimleri bu işlevi görür. Bio-iktidar: • insanların bedenlerinin, kendileri tarafından anlamlandırılabilme tarzlarını belirleyen pratikler.
Her söylem, kendi doğruluk mekanizmasını ve kriterlerini kendi oluşturur. • Özne, kendinden bilinçli, doğruların yazarı bir özne değil. Söylem içinde bireyler tarafından işgal edilebilecek bir mevki. Özne bilinci aracılığıyla değil, bedeni aracılığıyla, iktidar pratikleri tarafından şekillendirilir. • İktidar, başsız ve sonsuz bir süreç olarak toplumsalın içinde hep mevcuttur. Kaçış olanaksızdır. • Foucault’da söylem, özneyi, bilgiyi ve iktidarı sarmalayan bir anlamlar atmosferi olarak varolur ve her şeyi kendi içinde, başı sonu olmayan bir devinimle yaratan bir oluş durumudur.