430 likes | 719 Views
İTÜ Savunma Teknolojileri Kulübü Denizaltılar. Murat Arman Metin İbrahim Mercan.
E N D
İTÜ Savunma Teknolojileri KulübüDenizaltılar Murat Arman Metin İbrahim Mercan
İlk gemilerin denize indiği tarih, insanlık tarihinin başlangıcından çok da sonra olmasa gerek… Ama gemilerin içinde öyle bir tür var ki, belki ötekiler kadar köklü bir geçmişi yok, ama onlardan çok tehlikeli… Denizaltılar…
İlk denizaltının ne zaman yapıldığı çok net olarak belli değildir. Hatta ilk denizaltının Büyük İskender tarafından yapıldığı da iddia edilmektedir. Bir başka iddia ise ilk denizaltıyı Leonardo Da Vinci’nin yaptığı yönündedir, fakat bu silahı namertçe ve insanlık için tehlikeli bulduğundan icadını yok ettiği ve nasıl yapıldığını açıklamadığı söylenmektedir. Çeşitli denemelerden sonra ilk kabul gören denizaltı Hollandalı fizikçi Cornelius Van Drebel tarafından 1620 yılında yapılmıştır. Bu denizaltı, Thames Nehri’nin 15 feet altına kadar dalış yapmıştır.
İlk yerli denizaltı aracı, 1719 yılında Sultan III. Ahmed’in çocuklarının sünnet şenliklerinde, çocukları eğlendirmek için Tersane Mimarı İbrahim Efendi tarafından yapılan, timsah şeklinde bir teknedir. Buraya kadarki denizaltıların tamamında pervane insan gücü ile döndürülüyordu. Örneğin aşağıda, Amerikan iç savaşında Güneylilerin kullandığı, David Bushnell yapımı “ Turtle ” …
Amerikan iç savaşında kullanılan bir diğer denizaltı da Horace Hunley yapımı, 8 insan gücündeki David Tipi botlardır. Tarihte ilk defa bir denizaltı, bir gemiyi, Amerikan İç Savaşı’nda, David Tipi bir denizaltı sayesinde batırmıştır.
Günümüz denizaltılarına benzeyen ilk denizaltı olan “ Plunger “, John P. Holland tarafından 1800’lerin sonunda yapıldı. Bu denizaltı, su üstünde buhar makinesi, su altında batarya ile ilerliyordu. Kendisine sipariş edilen “ Guner “ isimli gemi ise, 1900 yılında ABD donanmasına giren ilk denizaltı oldu.
İngiliz mühendis George William Garrett 1878 yılında insan gücü ile çalışan denizaltısını yaptı. Daha sonra 1879 yılında da buharlı “ Birkenhead “ denizaltısını inşa etti. Fakat bu denizaltı bir kaza sonucu battı. İsveçli silah uzmanı Thorsten Nordenfelt ile güçlerini birleştiren Garrett, Stockholm’de ilk Nordenfelt Sınıfı denizaltısını sergiledi. 64 feet boyunda, 1 torpido ve bir topa sahip olan bu denizaltıyı, Osmanlı Devleti’nden yakın zamanda kopmuş olan Yunanistan satın aldı. Bunun ardından 100 feet boyunda iki adet denizaltının Osmanlı Bahriye’sine katılmasına karar verildi.
Bu ilk denizaltılarımızın teknik özellikleri şöyledir:Üretim Yeri: İngiltere – Nordenfelt Top FabrikasıÜretim Yılı: 1886Tasarım ve Birleştirme: George William GarrettBirleştirildiği Yer: İstanbul TaşkızakAbdülhamid’in Denize İniş Tarihi: 6 Eylül 1886Abdülmecid’in Denize İniş Tarihi: 4 Ağustos 1887Uzunluk: 100 feetGenişlik: 12 feetGüvenli Dalma Derinliği: 100 feetDeplasman: 160 tonSu Üstü Sürati: 10 Deniz MiliSu Altı Sürati: 3 Deniz MiliSu Üstü/Altı Menzili: 150/12 Deniz MiliTahrik Unsuru: BuharKömür Sığası: 8 TonMakine Gücü: 250 BgBaş ve Kıç Ufki Dümen Makineleri: 6 Bg Buhar MakineleriSilahlar: 2 Adet Whitehead Torpido ve 2 Adet Nordenfelt TopuMürettebat: Bir Güverte Subayı,Üç Makine Subayı, Bir Er
Bu denizaltıların alımında o kadar acele edilmiştir ki, on günlük gecikmeden dolayı Garrett’a ciddi tepkiler gelmiştir. Yolda zarar gören parçaların yeniden üretimi, İstanbul’da, monte aşamasında karar verilen değişiklikler, işçilerin ilk defa bir denizaltı inşa ettikleri için deneyimsiz olmaları gibi sebeplerden dolayı planlanan denize iniş tarihi esnetilmiştir(10 ay kadar). Fakat her an Yunanistan ile girilecek bir savaş olasılığından dolayı acele ile alınan denizaltılar, denemeler sırasında, vaat edilen yeteneklere tam sahip olmadığından tekrar karaya çekilmiştir. Onarımdan sonra, Garrett’in yardımcısı Fond Eckerman’ın kontrolünde, Üsküdar’daki hurda bir gemiyi su üstündeyken, başka bir hedefi de denizin altından vurmuştur. 1888 yılındaki bir takım denemeden sonra denizaltıların resmi alımı 22 Mart 1888’de gerçekleşmiştir. Yerli ve yabancı kaynaklardan çıkan sonuca göre, tam dalış durumunda stabilite sorunu yaşayan denizaltılar, her ne kadar kendilerinden önceki denizaltılardan daha iyi olsalar da, yeterli değillerdir. Bir yandan da bu denizaltılar, bir hedefe torpido atışı yapan ilk denizaltılar olarak tarihe geçmişlerdir.
İtilaf Devletleri’nin denizaltıları ciddi başarılar elde edemedi, Rus denizaltıları, yarı yarıya kayıp vermelerine rağmen çok küçük ve az sayıda gemi batırdılar. Fakat, Alman denizaltıları, işlerini iyi yaptılar, ABD’yi savaşa sokmaya yetecek kadar tehlike saçtılar. 1915 yılının başında 25 adet olan aktif Alman U-Boot filosu, ağırlıklı olarak ticaret gemisi olan 480 adet gemiyi batırdılar. Yıl içinde 15 tane U-Boot kaybedildi fakat, yerlerine 25 tane yeni denizaltı geldi. Mayıs 1915’te Alman denizaltılarının sivillerin tahliyesi için gemiyi uyarmadan biri İngiliz, biri Amerikan toplam 2 yolcu gemisini batırması, Amerika ile Almanya’nın arasını gerdi. Daha sonra Akdeniz operasyonlarına başlayan U-Bootlar, İngiliz ve Fransız gemilerinin yanında Amerikan gemilerini de vurmaya devam edince ve Almanya, Meksika’yı ABD’ye karşı kışkırtınca, ABD de savaşa girdi. Alman denizaltılarının batırdığı gemilerin yerine yenilerini koyamayan İngiltere, savaşın sonunda 120 U-Boot’a karşılık sayıları 1000 civarı olan milyonlarca ton gemisini kaybetti.
2. Dünya Savaşı’nda Denizaltılar 1. Dünya Savaşı’nda Alman denizaltılarının başarısı birçok ülkenin dikkatini çekti ve onları denizaltılarını geliştirme yoluna itti. Fransızlar ilk okyanus denizaltılarını bu dönemde yaptılar; Amerika savaş sırasında Porpoise, Gato ve Balao Sınıfı denizaltılardan 221 adet üretti. Bunun yanında Japonlar ve Versailles Anlaşması’ndaki sınırlamalara uymayan Almanlar, denizaltı filolarını geliştirdiler. İtalyan denizaltıları, sıcak çatışmada son derece başarısız olmalarına rağmen, mayın dökme amacı ile tasarlanan denizaltılarda başarılı idiler. 2 savaş arasında dalma derinlikleri arttı, silah sığası arttı, menzil ve hız arttı. Bunun yanında cep denizaltıları, özellikle İngiltere tarafından kullanılmaya başlandı. (Aşağıda, Fransız Requin Sınıfı denizaltıların ilki olan Requin)
Savaş patlak verdikten sonra; İngiltere, Fransa, Hollanda ve Amerika denizaltıları, bir yandan potansiyel tehlike olan Japon İmparatorluğu’na müdahale edebilecekleri denizlerde dolaşmaya başladılar, diğer yandan da Almanya ve İtalya arasındaki lojistiği kırmak için ticaret gemilerine saldırdılar. İngiliz ve Sovyet denizaltıları, Baltık Denizi’ndeki Alman gemileri üzerine yaptıkları operasyonlarda 600.000-700.000 ton dolaylarında gemi batırdılar. Ama yürüttükleri bu operasyonlar çok maliyetli ve maliyetine göre başarısızdı, çünkü Alman konvoyları iyi korunuyordu. Pasifik’teki mücadelelerde, Amerikan (Az miktarda Hollanda ve İngiliz) denizaltıları toplam 4,8 milyon ton Japon ticaret gemisi batırdılar, bunun karşılığında 50 adet denizaltı kaybettiler. 2. Dünya Savaşı ile efsaneleşen Alman U-Boot’ları, işgal edilmiş olan ülkelerin kıyılarından da servis alabildikleri için daha fazla alana yayılmış, pasif olarak menzillerini uzatmışlardır. En yüksek kaybı 1942 yılında Atlas Okyanusu’nda 6,72 milyon ton ile verdiren Alman denizaltı donanması, tüm savaş boyunca 15,8 milyon ton gemi batırarak tarihe geçmiştir. 1942 yılında verilen kayıplarda ABD’nin etkisi büyüktür. Sayıca yetersiz savaş gemisi eşliğinde yol alan Amerikan ticaret gemileri, batırılan gemi tonajını bir hayli arttırmıştır.
Alman denizaltılarının başarısı, 1942’den sonra hızlı bir düşüş yaşadı. • Enigma şifrelerinin kırılması, • Konvoylara eşlik eden savaş gemilerinin sayısının artması, • Ticaret gemilerinin hafif de olsa silahlandırılması, • Sonar sistemlerin atası olan ASDIC (Anti-Submarine Detection Investigation Committee) sisteminin İngilizler tarafından icadı ve kullanılması, • Uçak sayısının arttırılması ile ani baskınların artması, • Almanya’nın kara güçlerinin verdiği kayıplar nedeni ile U-Boot’ların teknolojilerinin geliştirilememesi, bu düşüşün temel nedenlerini oluşturur.
ASDIC sistemi,bir ses kaynağı ve ses alıcısından oluşur. Ses kaynağından suya yüksek frekanslı ses yollanır ve denizaltıya çarpan ses dalgası denizaltının içindeki hava tabakasından geri seker (Sektiği yer denizaltı gövdesi değildir). Sesin çıkma ve hedeften sekip geri dönme süresi hedefin uzaklığını verir. ASDIC operatörü dönen ses dalgasının tonundan hedefin yakınlaşmakta mı uzaklaşmakta mı olduğunu anlayabilir.
Şnorkel düzeneği de ilk kez Almanlar tarafından 2. Dünya Savaşı’nda 1944 yılında kullanılmaya başlanmıştır. Type – XXI, Elektroboote ile birlikte çeşitli gelişmiş denizaltılar tasarlayan Almanya, Hitler’in açgözlü tavırları ve yanlış kararları nedeni ile bu denizaltılardan az sayıda üretebildi, savaşı kaybetme aşamasında bile milyonlarca ton kayıp verdirdi bu denizaltılar sayesinde. Hatta soğuk savaş yıllarının başında Type – XXI denizaltısı hem AB hem de SSCB tarafından taklit edilmiştir. Bu denizaltı, su altında 16 knot hıza ulaşabiliyordu, bu da rakip denizaltıların ve selefinin iki katına yakın bir hız demekti. Birçok ticaret gemisinin de servis sürati bu hıza yakın olduğu için ara açılmadan su altından takip mümkün olabiliyordu.
Japonlar, bu denizaltı ile Panama Kanalı’nı işlevsiz hale getirmeyi, en azından kanaldan geçen gemilere zarar vermeyi planlıyorlardı. Denizaltı bu amaca ulaşabilecek menzile (37.500 deniz mili) sahiptir. Ayrıca, hastalıklı fareleri kullanarak, Amerika’ya biyolojik bir saldırı düzenlemeyi düşünüyorlardı.
Alman Type VII denizaltı, İkinci Dünya Savaşı boyunca 700’den fazla üretilmiştir. II. Dünya Savaşında İngilizlerle Almanları savaşa sokan olay 1939 yılının 13-14 Kasım’a bağlayan gece Günther Prien komutasındaki U-47, İngiliz deniz üssü Scapa Flow'a girmiş, limanda demirli bulunan Royal Oak Zırhlısı’nı batırarak büyük bir başarı sağlamıştır.
2. Dünya Savaşı’ndan Sonra Denizaltılar 2. Dünya Savaşı gibi yıkıcı bir savaşın ardından, beklenen barış ortamı hiç de erken gelmedi. Berlin Duvarı’nın yıkılması ve Sovyetlerin dağılması ile son bulan soğuk savaş dönemi, denizaltıların görev tanımlarını ve özelliklerini bir hayli değiştirmiştir. II. Dünya Savaşı'ndan sonra Doğu ve Batı bloklarının zaman zaman savaş çıkarma tehditleri; bütün dünyada gerginlik yaratmıştır. Bu dönemde, insanlarda nükleer kıyamet paranoyası doğmuş, dünya devletleri ise bu iki bloktan birinin yanında yer almaya çalışmışlardır. Gerginlik hiçbir zaman "taraflar arasında" sıcak savaşa dönüşmemiş olsa da taraflar her anlamda birbirlerini yıpratmaya çalışmışlardır. Bu sıkıntılı dönemi denizaltılar tarafından ele alındığında, gittikçe kızışan ve dünya için tehlikeli hale gelmeye başlayan bir yarışa dönüştüğü görülebilir. 2. Dünya Savaşı’nın sonunda Almanya’nın ortaya çıkardığı Type XXI denizaltısının kopyalarını üretmeye başlayan SSCB ve ABD, ellerinde var olan denizaltılarını da güncellemek istiyorlardı. Bu amaçla, Amerika, GUPPY programı kapsamında, eski denizaltılarının bataryalarını, algı araçlarını ve hidrodinamik özelliklerini geliştirmeye başladı.
Hidrodinamik yeniliklerle, denizaltılar, dış görünüş olarak günüz denizaltılarına benzemeye başladılar. Üstteki fotoğrafta, bu değişime uğramış ilk denizaltı olan USS Albacore görülüyor. Altta ise Gato Sınıfı bir denizaltının kabuk yapısı görülüyor.
1954’te USS Nautilus ile ilk nükleer denizaltı, denize inmiş oldu. 1955’te Nautilus’un kaptanı telsizden “Underway On Nuclear Power.” sinyali yolladı ve Ruslara göz dağı vermeye çalıştı. 1960 yılında meşhur 6. Filo’ya katıldı ve Akdeniz’e geldi. Amerika’dan birkaç yıl sonra ilk nükleer denizaltısı “Proje 627A”yı üreten Sovyetler Birliği, Amerika’nın aksine dizel denizaltı üretimine devam etti, çünkü dizel denizaltıların, gemi batırmak için daha uygun olduğunu düşüyorlardı. İngiliz Kraliyet Donanması, Alman Type XXI’dan türettiği sualtı yeteneğini, A ve T Sınıfı denizaltılarını güncelleştirmek için kullanıyordu. Bunun yanında Walther tipi kapalı çevrim tahrik sistemine sahip bir denizaltı yapmak istediler, fakat Type XXI kadar başarılı bulunmadı.
İlk nükleer Sovyet Denizaltısı “Proje 627A” veya NATO November Sınıfı Denizaltı Nükleer denizaltıların yol açtığı siyasal sorunlar, üretim maliyeti ve düşük hata toleransı nedeni ile donanmalar, var olan dizel- elektrik sistemi iyileştirilmeye çalışıyorlardı. Daha uzun süre enerji sağlayan, daha hızlı şarj olan bataryalar kullanılmaya başlandı ve tekne formları iyileştirildi.
Silahlanma yarışında öne geçebilmek için çok ciddi harcamalar yapıldı. Örneğin, suyun altında 45 knot hıza çıkabilen “Proje 705” veya NATO Alfa Sınıfı denizaltılar bu hıza ulaşmalarının yanı sıra titanyum gövdeleri sayesinde 600 metre derinliğe inebilen, en azından o dönem için çok abartılı bir denizaltı idi.
Soğuk savaş koşullarında, varlığı çok ciddi bir tehdit oluşturmayan sıradan denizaltıların yanında, özel amaçlı denizaltılar, dünyayı birkaç kez yok edebilecek güce sahip nükleer füzelerle nükleer kıyamet korkusuna neden olmuşlardır. İlk balistik füze olan V-2, Almanlar tarafından Normandiya’ya çıkarma yapan Amerikan kuvvetlerine karşı kullanılmıştır.
Dünyada şu ana dek yapılmış en büyük denizaltı NATO Typhoon kod adlı “Proje 941” Sovyet denizaltısıdır. 172 metre boyunda, su üstünde 23000, su altında 48000 ton deplasmana sahip, 20 balistik füze veya 22 torpido taşıyabilen Typhoon’un mukavemet teknesinin yapımında titanyum da kullanılmıştır. İçinde, personel için sauna, spor salonu gibi alanlar da bulunduran denizaltıdan, 6 adet üretilmiştir. Bu denizaltıyı yok edecek güce sahip olmak isteyen ABD, bu amaçla Seawolf Sınıfı denizaltılarını geliştirdi.
Günümüz Denizaltıları Günümüzde, hem dizel – elektrik, hem de nükleer denizaltılar kullanılmaktadır. Özellikle radar ve uydu tespit cihazlarının gelişmesi ile su altında kalabilme süresi daha da önem kazandı. Klasik dizel – elektrik denizaltılar bu konuda, nükleer denizaltıların çok gerisinde kalınca, dizel – elektrik denizaltılar için AIP (Air Independent Propulsion), yani havadan bağımsız tahrik sistemi geliştirilmiştir. Bu sistemler de kendi içinde üçe ayrılırlar: Hidrojen yakıt hücreli AIP sistemleri, Stirling çevrimli AIP sistemleri ve MESMA sistemleri… Almanya ve Rusya, yakıt hücresi sistemini kullanırken, Fransa MESMA, İsveç ise Stirling motorlu sistemi kullanmaktadır. MESMA ise etanol ile sıkıştırılmış oksijenin yakılarak gaz türbinini çevirmesi prensibine dayanır.
Amerika’nın 1970’lerde Sovyet denizaltılarını avlamak için Seawolf Sınıfı nükleer avcı denizaltıları tasarlamaya başladı, fakat ilk Seawolf’un denize indiği 1995’te, Sovyetler Birliği tehlikesi de ortadan kalkmıştı. Suyun altında 35 knot hıza çıkabilen denizaltı, 50 adet torpido ve 12 adet Tomahawk füzesi taşımaktadır.
Birçok ülkenin envanterinde yer alan 209 ve yeni nesil 212 sınıfı denizaltılar temel alınarak diğer ülkelere yönelik tasarlanan 214 sınıfı denizaltılar, Yunan Donanması tarafından kullanılıyor. Güney Kore de ilki 2007 yılında teslim edilmek üzere üç denizaltı sipariş vermiş durumda. 214’ler, 212 sınıfı denizaltılarda kullanılan havadan bağımsız itim sistemine sahip. Gelişmiş yakıt hücre sistemi sayesinde 214’ler iki hafta boyunca su altında görev yapabilir. Denizaltının stealth özelliğine sahip ve akustik izi önemli ölçüde düşüren geliştirilmiş gövde yapısı, aynı zamanda 214’lere 400 metre dalış kabiliyeti kazandırmıştır. Yunan 214 sınıfı denizaltıları gelişmiş torpil önleme sistemlerine sahiptir. Denizaltılar burun, yan ve çekili sonar taşıma kapasitesine sahip olmakla birlikte yalnız burun kısmında sonara sahiptir. Güney Kore Donanması’nın 214 sınıfı denizaltılarında tüm bu sonar sistemleri ana donanım içinde yer alacaktır. Link 11 destekli Yunan 214’leri Thales üretimi I-band Sphynx yüzey araştırma radarı, TIMNEX karşı tedbir sistemi ve ISUS-90 harp konsolu ile donatılmaktadır. Ayrıca WASS sahte torpil hedefleri taşımaktadır. Türkiye de bu denizaltılardan 6 adet sipariş vermiştir.