370 likes | 673 Views
SANAYİLEŞME. ÖNCESİ SONRASI. İnsanlık tarihi cemiyet tipi açısından, geçmişte başlıca üç önemli safhayı yaşamıştır: TARIM SANAYİ ???. ALVIN TOFFLER.
E N D
SANAYİLEŞME ÖNCESİ SONRASI İnsanlık tarihi cemiyet tipi açısından, geçmişte başlıca üç önemli safhayı yaşamıştır: TARIM SANAYİ ???
Tarım toplumu öncesi hayat hakkında öne sürülen oldukça farklı fikirler mevcuttur. Bunlardan bilhassa 18. ve 19 asır filozoflarının öne sürmüş oldukları iddialar arkeolojik ve ilmî araştırmalara dayanmamaktadır. Bu faraziyelerin hepsi de muntazam bir tekâmül fikrini ihtiva etmektedir. Dolayısıyla burada kültürel ilerleme ve gerilemenin peşpeşe gelebileceğinden bahsedilmemiştir. b İLERLEME
J.J. ROUSSEAU • J.J. Rousseau, kültürel değişimin, insanların hür olarak yaşadıkları, göçebelik devresinden hürriyetlerin kısıldığı yerleşik medeniyet safhasına doğru gerçekleşeceğini müdafaa etmiştir.
Thomas Hobbes, insan topluluklarının devamlı savaş halinden barış içinde yaşayan bir cemiyet hayatına geçiş sürecinden bahsetmiş ve bunu şu ünlü sözü ile ifade etmiştir: "Homo hominu lipus". Yani insan insanın kurdudur.
Marx ise, insanların birbirlerini istismar ettikleri bir devirden her türlü istismarın ortadan kalkacağı komünist cemiyete doğru bir gidişatın gerçekleşmesi zaruretinden bahsetmiştir.
Cemiyetlerin iktisat tarihi belirli aşamaları ifade eder. Bu aşamalar genel hatlarıyla; tarım öncesi devir, tarım ve nihayet sanayi devri olarak sıralanabilir. Ancak ayrıntılar daha fazla dikkate alındığında ve belirli özellikler gözönünde bulundurulduğunda farklı nitelendirmeler ortaya çıkmaktadır.
Bunun gibi sadece ekonominin özelliklerini değil, geniş bir daire içerisinde "sosyal yapı" da dikkate alındığında sınıflandırmalarda bir farklılaşma görülecektir. Esasen bazı sosyal değişmeler, iktisadi yapıların değişmesi ile birlikte meydana gelir. Karşılıklı tesir süreci içerisinde biri diğerini değiştirir. Dolayısıyla iktisadî büyüme ve gelişme bir sosyal değişme hadisesinden başka birşey değildir. Çünkü, bir iktisadi düzen kendi esas ve temelini, belli bir sosyal yapıda bulunur. Dolayısıyla bütün cemiyetleri ifade edebilecek, iktisadi aşamalar şablonunun olduğunu söylemek mümkün değildir. Yine, bütün cemiyetlerin aynı iktisadi aşamalardan geçmek zorunda olduğunu da iddia edemeyiz.
Nitekim yeni antropolojik değerlendirmeler, doğrusal, ilerlemeci vb. yorumları reddetmektedir. Aksine aynı zaman dilimi içerisinde farklı mekanlarda farklı yapıların mevcut olduğundan bahsedilmektedir. İnka gibi medeniyetlerin batıdan çok daha ileride olduğu vurgulanmaktadır.
Ayrıca sosyal yapılar, tip ve davranışlar çabuk şekil değiştiren bir karakter taşımazlar. Bir kere şekil aldılar mı, yüzyıllar boyunca çeşitli derecelerde değişmeden kalırlar. Bu bakımdan bir çok hallerde sosyal dokular üretime hiç de bağlı olmadan çok daha başka şekillerde gelişmekte gerçek gruplar ve milli davranışlar ortaya çıkmaktadır.
Dersimizde süreç Alvin Toffler'ın üç dalga olarak nitelendirmesinde olduğu gibi, üç ana kısma ayırarak incelenecektir.
Sanayi toplumu ile bilgi toplumu arasında iki önemli devrim daha söz konusudur ki bu "bilgi" ile doğrudan doğruya alakalıdır. 1880'den başlayıp İkinci Dünya Savaşı ile sona eren dönemde, bilgi artık yeni anlamıyla, işlere uygulanmaya başlamıştır. Burada ortaya "Prodüktivite Devrimi" çıkmış, 75 yıl içinde proleterleri orta sınıf burjuvalar haline getirmiş, ellerine üst sınıflarınkine yakın bir gelir geçmesini sağlamıştır. Prodüktivite Devrimi böylelikle sınıflar savaşını ve komünizmi yenmiştir. Son aşama İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra başlamış olup, "bilgi'nin" kendisine uygulanmaktadır. Bunun adı "Yönetim Devrimi'dir. Bilgi artık son hızla, üretimin tek faktörü haline gelmekte, sermayeyi de emeği de yana itmektedir. Artık toplum "sanayi ötesi"dir.
Zaman Tünelinin Başlangıç Noktası:Tarım Devrimi Öncesi • Yerleşik tarım hayatına geçişten önce, insanlar üretimde bulunmaksızın ve köpekten başka ehli hayvan beslemeksizin bitkileri toplayarak ve hayvanları avlayarak yaşamışlardır. Bu devir taş aletlerinin kullanımıyla tanınmaktadır. Ayrıca bu devrin insanları geniş bir çevreyi istismar edebilmeleri mümkün olmadığı için bunlar ancak kendi tabii imkanları ile ulaşabildikleri yakın çevrelerdeki hayvanlardan ve bitkilerden, avlama ve toplama suretiyle faydalanabiliyorlardı. Bundan dolayı bu döneme "mikro çevre istismarcılığı" adı verilmiştir. Dolayısıyla burada tam göçebe hayatı mevcuttur. Bu devirden sonra ise, kısmen tarıma, kısmen de mikro çevre istismarcılığına dayanan yarı göçebe bir hayat tarzının hakim olduğu safha gelmektedir
Zaman Tünelinde İlk Kırılma:Tarım Devrimi • Yerleşik tarım hayatı eski dünyada (Dicle - Fırat bölgesinde) M.Ö. 8000 yılında başlamıştır. Mısır'dan Suriye'den ve Doğu Anadolu'dan, Dicle-Fırat bölgesinden geçerek Pakistan'daki Indus nehrine kadar devam eden kavise "mümbit hilâl" denir. Bugün dünyanın en kurak mıntıkalarından birini teşkil eden bu bölge vaktile yerleşik tarım hayatının ilk olarak başladığı bir medeniyet beşiği olma vasfına sahip olabilmiştir
İnkılaplar genellikle uzun asırları kaplayan tedrici değişmelerdir. Batı Avrupa'da M.S. 1500 den 18. asrın sonlarına kadar devam eden teknolojik değişim süreci birkaç asırlık bir devreyi kaplayan bir inkılâp mahiyetinde olduğu için, biz buna Sanayi İnkılabı diyoruz. Halbuki insanlık bu inkılaptan önce 4-5 bin seneden ibaret çok daha uzun bir devreyi kaplayan köklü bir inkılap geçirmiştir ki bu tarım inkılabıdır. Bu inkilap, insanların toplama ve avlama safhasından (mikro-çevre istismarcılığından) tarımsal gıda ve hayvansal mahsulleri elde edici ve güneş enerjisinden faydalanır duruma geçmelerine imkan veren tedrici bir değişme olarak gerçekleşmiştir.
Bütün bunlardan da anlaşıldığı gibi, tarım, kültür tarihinin belli bir anında belirli bir şahsın zihninde ani olarak parlayan bir bitki tohumlarını ekme fikrinin veya icadının neticesi değildir. İnsanlar tarım hayatının başlangıcından on binlerce sene önce dahi bitkilerin, tohumların dağıtılmasile filizlendiğini, belli topraklarda diğer topraklara nazaran daha iyi bitki yetiştiğini, kurumuş nebatarın yağmurla yeniden canlandığını öğrenmiş ve tarım için lüzumlu olan diğer bir çok bilgileri de elde etmiş bulunuyorlardı. Nitekim günümüzde yaşayan ve tarım yapmaksızın mikro-çevre istismarcılığı ile geçinen iptidai halklar da bu bilgilere sahip olmakla beraber toplama ve avlama suretile geçimlerini temin etmekten vazgeçmiş değillerdir.
Demek ki tarım, mikro-çevre istismarcısı olan insanın tabii çevreye intibakını temin için yeni bir çare olarak ortaya çıkmıştır. Böyle bir yeni çareye müracaat zaruretinin belirmiş olması ise eski denge durumunun bozulmasından ileri gelmiştir. Yani sarfedilen enerji miktarına nisbetle elde edilen enerji miktarının düşük oluşu, bu çareye müracaatı gerekli kılmıştır. Bunun haricinde insanların yaşadıkları bölgeye olan bağlılıkları, onları göçten alıkoymuştur. Bilhassa yaşanılan çevreye yönelik manevi bağ tarım faaliyetini gerekli kılmıştır. Bu manevi bağın en önemli unsuru ise, ata mezarlarına olan saygı ve ata ruhlarının orada yaşadıklarına dair inançtır.
Dolayısıyla, mikro-çevre istismarcılığına dayanan göçebe hayattan yerleşik ziraat hayatına geçiş, bütün bu sebeplerden ötürü, toplumları ekme fikri gibi ani bir fikrin tatbiki ile gerçekleşen ani bir inkilap olmamış ve tarımın başlaması mahalli şartların tesirine göre değişmekle beraber, her yerde binlerce senelik uzun süreleri kaplayan tedrici bir gelişim şeklinde vuku bulmuştur.