370 likes | 749 Views
KADIN- LIK. MART 2010. Yazı ve Çizim Zikrullah KIRMIZI. Ve kadın erkeğe döndü. Ve onun gözlerine baktı. Ve ona: - Düşleyelim, Dedi. Ve erkek kadına döndü. Ve onun gözlerine baktı. Ve onun sözlerini aldı, yankıladı: - Evet, düşleyelim , Dedi.
E N D
KADIN-LIK MART 2010 Yazı ve ÇizimZikrullah KIRMIZI
Ve kadın erkeğe döndü. Ve onun gözlerine baktı. Ve ona: -Düşleyelim, Dedi. Ve erkek kadına döndü. Ve onun gözlerine baktı. Ve onun sözlerini aldı, yankıladı: -Evet, düşleyelim, Dedi.
Herkes kadınlığı bir sorunolarak algılıyor ve en olmayacak insan bile konunun bir ucuna yapışmış. Ha bire çekeliyor… Hele erkekler!.. Hele de şu sahte gösteriler!.. Konu; verimli, etkili, gizilgücü yüksek; insanı, cinsiyeti ne olursa olsun bugün olmasa yakın gelecekte, bir yerlere taşıyabilecek bir konu olduğu için mi?
Bayanlar, baylar! Sonuna değin feminist olunabilir ya da anti-feminist! Ya o, ya bu!
Kuramlar, politikalar, eylemler; arşivler, dosyalar, belgeler; olaylar; yeryüzünün her noktasında toplantılar, tartışmalar; şiddet, şiddet, yine şiddet, yıllar ve yıllar… Kocaman bir yığın. Kim olursak olalım, bu büyük yığınla yüzleşmemiz kaçınılmaz mı eninde sonunda? Hayat bizi her anımızda buna zorlamadı mı? Zorlamıyor mu? Biz onu unutsak da hayat bizi unutur mu?
Şu soru değişmiyor: Sömürüye, cinayete, şiddete karşı çıkmak bizi, kadının yanına taşımaya yetti mi? Yeter mi? Biz (!) kimiz ama, hepimiz değilsek? Biz’den ne anlamalıyız? Heyyy, size söylüyorum! Kadın olmak; sömürüye, cinayete, şiddete kendiliğinden karşı olmak mı demek?
Yazgılarını yaşama hakkı, daha ne olduğunu anlamadan elinden alınmış küçücük kız çocukları içimizi nefret ve isyanla dolduruyor.
Ya rastlantıyla ölmeyip de yaşamış, yaşayan kadınlar: şu kızlar, kız kardeşler, sevgililer, eşler, anneler?.. Şu: “Büyücü, cadı, iffetsiz, muhteris, lezbiyen, dedikoducu, fahişe, azınlık, küfürbaz, edepsiz, yollu, rahat, özgür, kuyruk sallayan, aranan, küstah, söz dinlemeyen, yuva yıkan, hak arayan, kadınları örgütleyen, kötü yola düşen ve düşürenler” Bir dakika! Bu adlandırmaları, etiketleri kullanan da kim? Kadın kendini böyle mi tanımlıyor, dersiniz?
Perdeyi aralamak, görmek istiyorum. Gerçekten görmek istiyorum. Bana inanmanızı rica ediyorum. Kadınlık kadınların daha doğarken ellerine mi verildi? Yoksa tıpkı insanlığın diğer üyeleri gibi, isteyerek, hevesli, gönüllü; ya da tersine, istemeden, hevessiz ve gönülsüzce, çoğu kez de katlanarak; onları öyle yapan, tıpkı diğerlerini de (her kimseler?) böyle yapan, sonuçta herkesi aynı potada kaynatan toplumsal koşullara mı bağlı kadın(lık)?
Ortada bir cinayet var. Kıyamet ve cinnet de.* Öyleyse suç var. Suç varsa suçlu da... Katil biziz! Hepimiziz! Bu mudur söylemek istediğim? Hayır, tam bu değil! Cinayetin suçlusu, sorumlusu, üretimin ve yönetimin kaynaklarından koparılmış kadın(lık) değil, binlerce yıldır, bu kaynakları mülk edinerek, erk ve ayrıcalığa dönüştürmüş erkek(lik)tir. * (Birhan Keskin, Ba, 2007)
Tarih, dehşetini ve iğrençliğini erkek(lik)e borçludur. Toplumsal düzeni çirkinleştiren, güzellikten yoksun kılan, barışçıl ütopya tasarılarını hep yeniden kırıp geçiren erkek(lik)tir. Ah, yoksa erk mi demeliydim? Erkek, çekirge sürüsü, kıran gibi girdi dünyaya ve toprağı yağmaladı, emeği yağmaladı. Ve kadını yağmaladı. Tarih budur.
Nasıl oldu bu? Mülkiyet yasalaştı. Artık birileri Sahip oldu. Mülkiyet hakkının kadın sahipliği hakkına dönüşmesi hiç zor olmadı bu andan başlayarak. Yani: Mülkiyeti tartışmadan kadın özgürleşemez, tıpkı erkek gibi. Erkeğin de, bu gerçekleşmeden asla özgürleşemeyeceği gibi.
İyi de bir suç ortağı yok mu? Kimdir o? Suç ortağı; erkeğin üzerine bastığı merdiven basamağı görevini üstlenmek zorunda bırakılmış, zaman zaman da, bu görev için gönüllü olmuş, görünmüş kadındır. Kadın da, kökü, başlangıcı tartışmazsak, işbirlikçi ve suç ortağıdır.
Açık, uluorta, resmi, onanmış kurban kadındır; gerçekte gizli, örtülü kurbansa erkek. Yani kurban aslında hepimiziz!..
Yaşamın her anı, adımında kadın ve erkek, kadın ve erkekliğini yeni baştan tartışıp yok saymadıkça, yok sayıp yeniden tanımlamadıkça ve bunun için tüm yaşam alanlarında yeni bir işbirliği anlayışını yaratmadıkça…
Her erkek, ta içindeki kadına bir daha ve bir kez daha başvurmadıkça,
Her erkek, kadını; kız, sevgili, eş, anne, vb. kalıplarından soyutlayıp onu ‘kendi gibi kendi’ olarak kavramaya davranmadıkça,
Her erkek, kadını saltık sıfır noktasında, yani insan(lık) eşiğinde, en az kendi kadar özgür varsaymadıkça,
Her erkek, kadının varlığını kendisine bir borçluluk, adak, kendine bahane olarak gören bakış açısını kırıp parçalamadıkça, ortadan kaldırmadıkça,
Her erkek; yasaları, kuralları kadın yokmuşçasına, onun adına da koymaya kalktıkça, kalkıştıkça,
Her erkek; kendi acınası sahiplik, ganimeti baştan hak etmiş zafer, kof erk gururu ve kadınlıkla kuşatılmışlığına uygun söylem sarhoşluğundan ayılıp da (ayıltılıp da) bu budalalıklarla tek tek yüzleşmedikçe,
Ve de, Her kadın, kadın(lık)ınıayrıcalık olarak konuşlandırmaktan vazgeçmeyip, Üzerine üzerine gelen, görünür görünmez, yıkıcı, yok edici saldırıyı, dönüp dönüp biyolojisine, cinsiyetine kilitledikçe,
Her kadın, eşit haklar talebi için daha ötesinden, daha daha ötesinden ışıklanmayı, aydınlanmayı reddettikçe, ve somuta kitlenip soyutu, soyuta kitlenip somutu yitirdikçe,
Her kadın; başlangıçta en az erkek denli yaşama hakkı, en az erkek denli toplumsal hak, siyaset hakkından yola çıkıp sonunda eşit, özgür, bağımsız, yalnızca kendi-için olma hakkını, yalnızca kendi teni ve tini için olma hakkını, yaşamını özgürce seçme ve biçimlendirme hakkını savunmadıkça ve bunu herkes için bir kez daha ve sonra bir kez daha yapmadıkça,
Her kadın, başlangıçta kendi kadınlığını erkeğin erkek(lik)ini yaşama hakkı kadar yaşamayı talep ederek, ama bu talep bu kadarla kalırsa bir başka toplumsal, çoğul, zengin yaşama biçimi için yetersiz kalacağından, talebini daha da öteleyip, kendi kadın(lık)ını da hiçleyip bitirmedikçe;
Tepki göstereceğiz ama yine de boğulup kalacağız. Utanacağız, çok utanacağız, ama boğulup kalacağız. 8 Mart’ı bir daha anımsayacağız, ama yine boğulup kalacağız.
Hayır, daha da fazlası: Cinayete ortak olacağız, cinayeti birlikte işleyeceğiz, kadınlığımızın ve erkekliğimizin, bu sözde kurgularımızın içinde, ciddi ciddi soykırım uygulayacak, eşit, özgür, kardeş insan düşünü bu kez de yitireceğiz.
Bu düşü yitirmeyelim! Size söylüyorum, sevgili kardeşlerim! Düşümüzü yitirmeyelim!
……. Kurtarmak mı diyor erkek şairler Hızla topukla toplayıp tarağı tası Orada kurtulurken kurşuna değmiş kızlar vardır Öyle kurtulmuştur ki amcasıdır çocuğunun babası O kadar kurtulmuş ki taşa gelmiş kaşlarının ortası Önemli babalar/eve gelmez Çünkü cennete götürmek isterler herkesi Mümkündür her şey mümkündür kurtarmak da İnanıyorum kuzular daha semiz balıklar daha iri İnanıyorum erkekler daha yüce kadınlar daha dilsiz Ama kurtarmasan da olur, böyle iyi! HAYRİYE ÜNAL