1 / 106

KİŞİLİK GELİŞİMİ

KİŞİLİK GELİŞİMİ. Arş. Gör. Ceyhun OZAN Atatürk Üniversitesi Eğitim Programları ve Öğretim. KİŞİLİK NEDİR?. Kişilik, bir kişiyi diğer kişilerden ayırt ettiren, tutarlı, uyum sağlayıcı duygu-düşünce ve davranış örüntüleridir.

vala
Download Presentation

KİŞİLİK GELİŞİMİ

An Image/Link below is provided (as is) to download presentation Download Policy: Content on the Website is provided to you AS IS for your information and personal use and may not be sold / licensed / shared on other websites without getting consent from its author. Content is provided to you AS IS for your information and personal use only. Download presentation by click this link. While downloading, if for some reason you are not able to download a presentation, the publisher may have deleted the file from their server. During download, if you can't get a presentation, the file might be deleted by the publisher.

E N D

Presentation Transcript


  1. KİŞİLİK GELİŞİMİ Arş. Gör. Ceyhun OZAN Atatürk Üniversitesi Eğitim Programları ve Öğretim

  2. KİŞİLİK NEDİR? • Kişilik, bir kişiyi diğer kişilerden ayırt ettiren, tutarlı, uyum sağlayıcı duygu-düşünce ve davranış örüntüleridir. • Kişilik, bireyin doğuştan getirdiği genetik ve biyolojik özelliklerinin çevreyle etkileşime girmesiyle şekillenmektedir.

  3. Karakter, bireyin gündelik yaşamdaki davranışlarının, içinde yaşadığı toplumun değerler sistemine göre değerlendirilmesi anlamını taşır. Yani kişiliğin ahlaki yönüdür. • Huy (Mizaç), bireylerin kendilerine özgü olarak gösterdikleri duygusal tepkilerin nitelik ve niceliğiyle ilgilidir. • Mizaç kişiliğin doğuştan getirilen, anatomik ve fizyolojik altyapı özelliklerinin dinamik bir bileşimi sonucunda oluşmaktadır.

  4. PSİKOANALİTİK KİŞİLİK KURAMLARI • Psikoanalitik kuramlar "geleneksel" ve "çağdaş - modern" olmak üzere ikiye ayrılır. Geleneksel psikoanalitik görüş, genelde davranışların temelinin büyük ölçüde bireyin içindeki bilinçdışı güçler tarafından başlatıldığını savunurlar. • Bu düşüncenin en önemli savunucusu S. Freud'dur.

  5. Modern psikoanalitik görüş, temelde Freud'la ortak düşünceye sahiptir. Ancak Freud'dan ayrılan önemli yönleri de vardır. Modern psikoanalitik görüş, davranışlarımızı sadece bilinç­dışı süreçlere bağlamaz. Egonun fonksiyonları ve bireylerin sosyal etkileşimlerinin de kişilik üzerinde önemli etkiye sahip olduğunu savunur. • Modern psikoanalitik görüşün en önemli ismi E. Erikson'dur. A. Adler, C. Jung, K. Horney ise diğer psikoanalitik kuramcılardır.

  6. 1. Geleneksel Psikoanalitik Kuram / S. FREUD • Freud, kişilik gelişiminde ilk çocukluk yıllarının önemi üzerinde durmuştur. Ona göre normal bir gelişimin sağlanabilmesinin şartı, bireyin temel ihtiyaçlarının yerinde, zamanında ve yeterince karşılanmasına bağlıdır. Bu ihtiyaçların karşılanmaması halinde kişilik gelişiminin o noktada durduğuna inanmaktadır. • Freud, kişilik gelişimini belirli dönemler altında incelemiştir. Her dönem, bir kritik gelişim sürecini de beraberinde getirmektedir. Döneme ait kritik gelişimi kazanmanın şartı ihtiyaçların karşılanmasıdır; aksi halde saplantı tarzında aşırı bağımlılık meydana gelmekte, birey ilerleyen yaşlarda normalde bu döneme has, anormal davranışlar sergileyebilmektedir. • Freud, kişiliği açıklamada topografik kuram ve yapısal kuramı, gelişimi açıklamada psikoseksüel kuramı ve tedaviye yönelik psikanalizi ortaya atmıştır.

  7. a. Topografik Kişilik Kuramı (Bilinç Sınıflandırması) I. Bilinç: • Bireyin farkında olduğu yaşantıları içeren düzeydir. Bireyin çevresinden ya da kendisinden gelen uyaranların farkında olduğu, tanıdığı, algıladığı yaşantılar bilinç düzeyinde yaşanır. Bireyler, bu yaşantılara ilişkin bilinçliliğini davranışlarıyla çevrelerine ifade ederler.

  8. II. Bilinç Öncesi (Ön bilinç, Bilinç altı): • Şu an için farkında (bilincinde) olamadığımız, ancak biraz uğraşırsak tekrardan bilinç ortamına getirilebilecek yaşantıların bulunduğu bölümdür. • Bilinç öncesinde yer alan yaşantıların hatırlanabilmesi için üzerinde biraz düşünülmesi gerekir. • Üniversite yaşamınızdaki ilk günün detaylarını şu an için hatırlamayabilirsiniz. Çünkü bu yaşantılar bilinç öncesinde yer alır. Ancak biraz uğraşırsanız, birçoğunun tekrar bilinç seviyesine çıkarılmasını sağlayabilirsiniz. • Belki de en son on yıl önce gördüğünüz ilkokul arkadaşınıza rastladınız, ismi dilinizin ucunda ama bir türlü aklınıza gelmiyor. Biraz uğraşırsanız bu bilgiyi de bilinç düzeyine çıkartabilirsiniz.

  9. III. Bilinç Dışı: • Kişilik yapısının en büyük bölümüdür. • Bireyin farkında olmadığı arzuları, istekleri, dürtüleri, düşünceleri, duyguları ve yaşantılarını içeren düzeydir. • Bazı geçmiş yaşantılar, zaman içinde unutularak bilinç dışına atılmıştır. Bazı yaşantılarsa toplumsal, dinsel, ahlaki nedenlerle bilinçte bırakılmamış, baskı ya da sansür mekanizması yoluyla bilinç dışına atılmıştır. • Bilinçdışının önemli bir kısmını okul öncesi yıllardaki yaşantı ve istekler oluşturmaktadır. • İnsanlar, bilinç dışındaki arzu, istek, dürtülerini uğraşsa da hatırlayamaz. Ancak burada yaşantılar asla yok olmaz, enerjisini korur. Aslında biz farkında olmasak da bilinç - bilinç öncesi ve bilinçdışı sürekli etkileşim halindedir. • Freud'da göre gündelik yaşantıların birçoğunun kaynağı yani davranışlarımızı yönlendiren güçler bilinç dışında yer almaktadır.

  10. b. Yapısal Kişilik Kuramı • Freud yapısal kuramında kişiliğin yapısını id, ego ve süperego olmak üzere üç yapıda incelemiştir. Ona göre bu yapılar libido (psişik enerji) tarafından oluşturulmaktadır. • Ancak bu yapıların hepsi aynı anda oluşmaz, insanın gelişimi süresince farklı zaman dilimlerinde ortaya çıkar. Ortaya çıkan her yapı, diğeriyle etkileşim içerisindedir.

  11. I. İd (Alt Benlik) • Kişiliğin kalıtımla gelen ve doğuştan var olan yapısıdır. • İd psişik enerjinin (libidonun) kaynağıdır ve kişilik yapısının en ilkel bileşenidir. • Cinsellik, saldırganlık, yeme, içme gibi biyolojik - dürtüsel davranış kalıplarını barındırır. İdin hareket kaynağı, içsel dürtülere bir an önce doyum bulma çabasıdır. Bu nedenle beklemek istemez, zaman ve mekan tanımaz, uygun koşulların oluşup oluşmaması önemli değildir.

  12. İd, kişiliğin ortaya çıkan ilk yapısı olduğu için birincil süreç olarak adlandırılır. • İd, gerçekçi değildir, tamamen bilinç dışı şekilde çalışır. • Yeni doğmuş bir bebekte başkaca bir yapı olmadığı için, bebek tamamen idin isteklerine göre davranış sergiler.

  13. II.Ego (Benlik) • Freud'a göre ego, bebeğin yaşamında 6. aydan itibaren idden beslenerek gelişmeye başlayan bir yapıdır. Yani egonun kendi başına özel bir enerjisi yoktur. • Ego bilinci, gerçekliği temsil eder. İdin aksine sadece düşleyerek yaşamanın olanaklı olmadığını kabullendirmek ister ve devreye karar verme, planlama, erteleme yetilerini sokarak idin isteklerine zaman-mekan tanımadan doyum bulma çabasını kontrol eder. Bu yönüyle kişiliğin merkezidir. • Ayrıca superegonun yarattığı baskıdan korunmak amacıyla savunma mekanizmalarını kullanır. Ego, kişiliğin ortaya çıkan ikinci yapısı olduğu için ikincil süreç olarak adlandırılmaktadır.

  14. III.Süperego (Üstbenlik): • Kişiliğin ahlaki (törel) yönüdür. Doğduğunda doğruyu - yanlışı, iyiyi - kötüyü ayırt edemeyen çocuk, zamanla çevresindeki diğer insanların benimsediği değerleri fark eder. Acaba anne - babası onu ne zaman ödüllendirmekte, ne zaman kızmakta, tepki göstermektedir? Bu farkındalık, zamanla çocuğun doğru - yanlışı ayırt etmesini sağlar. • Çocuk çevresindeki kuralları, sembolleri, yasakları öğrenir ve bunları içselleştirir. Böylece süperego ortaya çıkar. (Süperego da idden aldığı enerji ile çalışır.) • Belli bir yaştan sonra tuvaletini altına yaptığında çevresindekilerin kızgın, ayıplayıcı bakışlarını fark eden çocuk tekrardan böyle bir durumla karşılaşmamak için tuvaletini altına yapmaz. • Superegonun temsil ettiği değerler kişiliğin ahlaki, yargısal ve vicdani yanını oluşturur. Süperego, egonun ahlaki kurallara göre hareket etmesi vemükemmel olmasını ister Bu nedenle, kişiliğin mükemmeliyetçi yanı olarak kabul edilebilir. Süperego, doyuma ulaşması halinde toplum tarafından ayıplanacak idin isteklerini engellemeye, bastırmaya çalışır.

  15. Freud'un yapısal kuramına göre, sağlıklı bir kişilik gelişimi için ego'nun gerçeklik ilkesi çerçevesinde hareket ederek yönetim görevini üstlenmesi, id'in ve süperego'nun istekleri arasındaki uzlaşmayı sağlayarak bireyin gereksinimlerine akılcı biçimde doyum yolları bulması gerekir. • Böylece, ego, id ile süperego arasında denge sağlayacak ve uyumlu bir kişilik ortaya çıkacaktır. Ancak, ego'nun dengeyi sağlayamadığı durumlarda kişide id ya da superegonun bileşenleri baskın olabilecek ve sağlıksız bir kişilik yapısı ortaya çıkacaktır.

  16. c. Psikoseksüel Gelişim Kuramı • Freud, kişilik gelişiminde doğumdan itibaren ilk beş yılın çok önemli olduğunu ve bu sürecin, yetişkinlik yıllarındaki kişilik özelliklerinin temelini oluşturduğunu belirtmiştir. • Ona göre, kişilik yapısı doğumdan itibaren sırasıyla oral, anal, fallik, latentve genitalolmak üzere beş dönemde gelişir.

  17. I. Oral Dönem (0-1,5 yaş) • Temel haz kaynağı ağız bölgesidir (ağız, dudaklar, dil). • Bebek ağız yoluyla besin alırken çeşitli emme, ısırma gibi davranışlar sergiler. Bu davranışlar haz kaynağını oluşturur. • Bebeğin benzeri davranışlarının engellenmesi ya da beslenme noktasında üzerine aşırı düşülmesi bu döneme saplantı meydana getirebilir. En yaygın saplantı nedenlerinden birisi, annenin bebeğini emzirmeden vaktinden çok önce ya da çok geç kesmesidir. • Tırnak yeme, sigara - alkol kullanma, sakız çiğneme gibi ağızla gerçekleştirilen eylemler oral saplantı örnekleri olabilir.

  18. II.Anal Dönem (1,5-3 yaş) • Temel haz kaynağı anüs çevresidir. • Çocuklar bu dönemde anüsle ilgili tuvaletini tutma - bırakma gibi davranışlar sergilerler. Bu davranışlar haz kaynağını oluşturur. • Çocuğun kendini ve içinde yaşadığı çevreyi kontrol etmeyi öğrendiği ilk dönemdir. • Döneme damgasını vuran olay 'tuvalet eğitimi' dir. Çocuk tuvalet eğitimini bir yandan dışkılama kaslarının olgunluğa erişmesi, bir yandan da çevresel tepkiler (“Aferin çocuğuma, artık altına yapmıyor.” ya da “Kocaman abi oldun, ayıp değil mi şeklinde ifadeler”) ile kazanır. • Bu kazanım sırasında çevresel etkilerin rolü ve çocuk üzerindeki etkileri çok önemlidir. Gerek hoşgörüsüz - cezalandırmacı, gerekse gevşek - ilgisiz tuvalet eğitimi çocuğun bu döneme saplantı meydana getirebilir. • Hoşgörüsüz - cezalandırmacı tuvalet eğitimi sonucunda cimrilik, inatçılık, biriktiricilik; gevşek - ilgisiz tuvalet eğitimi sonucunda ise savurganlık, düzensizlik, dağınıklık, umursamazlık gibi anal saplantı sonucu oluşan kişilik özellikleri ortaya çıkabilir.

  19. III.Fallik Dönem (3-6 yaş) • Temel haz kaynağı cinsel organlardır. • Çocuklar, bu dönemle birlikte cinsel organlarından aldıkları hazzı fark ederek, meraklarını bu noktada odaklaştırırlar. • Çocuklar, karşıt cinsiyetten ebeveynlerine karşı bilinçli olmayan duygusal ve cinsel biryakınlık hisseder ve kendi cinsiyetindeki ebeveyninin yerini almak ister. • Erkek çocuk bir yandan annesini arzular, bir yandan da bu arzusundan ötürü babası tarafından cezalandırılacağını düşünerek çatışma yaşar. Tersi durum kız çocuğu için de geçerlidir. Yaşanan bu çatışmalar, erkek çocukta oedipus karmaşası, kızçocukta ise electra karmaşası olarak adlandırılır. • Ebeveynler bu dönem içinde çocuklarına sevgi dolu bir şekilde yaklaşmalıdır. Çünkü çocuklar, onları model alarak cinsiyet rollerini kazanmaya başlamışlardır. • Çocukların kendi cinsiyetlerinden ebeveynlerini model almaları ile (özdeşleşmeleri) yaşanan karmaşa sona erer.

  20. Bu dönemde çocuğun kendi cinsiyetine özgü rolleri, toplumsal kuralları, değerleri, sorumlulukları kavramaya başlaması ile süperegosu gelişir. Fallik dönemde cinsellikle ilgili, çocuğa aktarılan olumsuz görüşler ve tutumlar, çocukların yaşadıkları çatışmaları çözmelerini güçleştirir. Bunun sonucunda çocuk sağlıklı bir süperego geliştiremeyebilir ve yetişkinlik yıllarında uygun cinsiyet rollerini sergilemede güçlükler yaşayabilir. • Erkek çocuklarda eşey üreme organını kaybetme korkusu (kastrasyon - iğdişlik korkusu) görülür. (Bu korku, sünnet uygulamasının yaygın olduğu ülkelerde daha sık görülmektedir.) • Dönem içerisinde çocuklar cinsiyet farklılıklarını kavrarlar. • Cinsel gelişim açısından kritik dönemdir.

  21. IV.Gizil (Latent) Dönem (6-12 yaş) • Bu dönemde cinsel dürtü gizlenir. (Cinsel ilgi ve arzular, bilinç dışında var olmaya devam etmektedir.) • Çocuk, cinsiyetle ilgili konulardan hoşlanmaz ve tüm gücünü sosyal becerilere ve oyuna verir. • Oyun gruplarının, hemcinslerden kurulduğu, erkeklerin erkeklerle, kızların kızlarla oyunlar oynadığı görülür. Karşıt cinsler, oyun gruplarına dahil edilmezler. • Gizil dönemde çocuk önceki üç dönemin kazanımlarını pekiştirir ve özerk bir kimlik oluşturmaya çalışır. Bu dönemi başarıyla atlatamazsa aşağılık duygusu gibi döneme özgü saplantı meydana gelebilir. • Bu dönem, fırtına öncesi sessizlik dönemi olarak da anılmaktadır.

  22. V.Genital Dönem (12-18 yaş) • Hızlı fiziksel gelişme ve hormonların etkisiyle içsel cinsel dürtüler artar. • Bir önceki dönem bastırılan cinsel dürtüler artarak tekrar ortaya çıkar. Ergenin ilgisi artık yetişkin cinselliğine yönelir. • Karşı cinsiyet ile yakın ilişkiler kurulmaya başlanır. • Büyük bir bocalama içerisinde olan bireye öğretme güçlükleriyle karşılaşılabilir. Öğretmenler ve ebeveynler bu dönemde ona karşı anlayışlı ve saygılı davranmalıdır. • Önceki gelişim dönemlerinde saplantı geliştirmeyen birey, bu dönemde olgun kişiliğine doğru gelişerek, kendine özgü bir yapı oluşturur. • Önceki gelişim dönemlerinde saplantıları olan bireyler, genital dönem içerisinde bu saplantılarla yüzleşirler. Çözüm bulamamaları halinde kimlik bunalımı ortaya çıkar.

  23. d. Çatışma ve Türleri • Ego, sağlıklı ve uyumlu bir kişilik gelişimi için id ile süperego arasında denge kurmaya çalışır. Ancak bazen bunda başarılı olamaz. Böylesi durumlarda idden gelen dürtüler süperego tarafından engellenerek çatışma hali ortaya çıkar. Bu çatışma bireyde kaygıya yol açmaktadır. • Engellenme kişinin kendisinden kaynaklanabileceği gibi (psikolojik ve fizyolojik engeller), kendisi dışındaki nedenlerden de (nesnel, toplumsal, gecikme) kaynaklanabilir.

  24. Bireyin psikolojik yapısından kaynaklanan engellemelere psikolojik engel adı verilir. • Doğayı, gezmeyi çok seven, ancak akrofobisi (yükseklik korkusu) nedeniyle sadece belli başlı yerlere giden Mehmet Bey'in durumu • Bireyin fizyolojik yapısından kaynaklanan engellemelere fizyolojik engel adı verilir. • Harp Okulu'na katılmayı çok isteyen Cem'in boyu kısa olduğu için gerekli puanı aldığı halde istediği okulda okuyamaması • Bireyin içinde yaşadığı çevrede fiziksel olay ya da nesnelerin yol açtığı engellemelere nesnel engel adı verilir. • Pikniğe gitmeyi çok isteyen Ahmet'in yağmur yağması sonucu pikniğe gidememesi

  25. Bireyin içinde yaşadığı sosyal çevrenin, geleneklerin, değerlerin, kuralların bireyi kısıtlamasından kaynaklanan engellemelere toplumsal engel adı verilir. • Küpe takmayı çok isteyen Oğuz'un ayıplanma endişesiyle küpe takamaması • Bireyin bir davranışa güdülenmesi halinde, bir an önce doyuma ulaşma beklentisi ortaya çıkar. Eğer süreç planladığından daha uzun sürerse, gecikme engellemesi yaşanır. • KPSS'de alan bazında sıralamaların çok geç açıklanması sonucu, sınavdan iyi bir puan bekleyen Ayşe'nin durumu • Engellenmenin şekli ne olursa olsun, bir çatışma durumu ortaya çıkmaktadır. Çatışma yanaşma-yanaşma, yanaşma-kaçınma ve kaçınma-kaçınma olmak üzere üç şekilde görülür.

  26. I. Yanaşma (Yaklaşma) - Yanaşma (Yaklaşma) Çatışması: • Bireyin, aynı derecede istediği iki şeyden sadece birini seçebilecek olması halinde yaşadığı çatışmadır.

  27. II. Yanaşma (Yaklaşma) - Kaçınma Çatışması: • Bireyin, bir şeyi çok isterken, çok istediği bu şeyin olası olumsuz sonuçlarından çekinmesi sonucunda yaşadığı çatışmadır. Gündelik yaşamda en sık karşılaştığımız çatışma şeklidir. • Yanaşmanın gücü arttıkça kaçınma azalır; kaçınmanın gücü arttıkça yanaşma azalır.

  28. III. Kaçınma - Kaçınma Çatışması: • Bireyin, aynı derece istemediği, olumsuz iki durumdan birini seçmek zorunda kalmasıdır.

  29. e. Savunma Mekanizmaları • Çatışma hali organizmada kaygı oluşturmaktadır. Ego, oluşan kaygıyı bir tehdit olarak değerlendirir ve kendisini korumak için savunma mekanizmalarına başvurur. • Savunma mekanizmalarının kullanımıyla çatışma tam olarak ortadan kalkmaz, birey kendini daha iyi hisseder, zaman kazanır. Ancak bununla birlikte gerçeklikten uzaklaşmaktadır.

  30. Başlıca Savunma Mekanizmaları • 1. Bastırma • 2. Yadsıma (inkâr) ve Hayal Kurma (Düşlem) • 3. Mantığa Bürüme (Ussallaştırma, bahane bulma, rasyonalizasyon) • 4. Pollyannacılık (Tatlı Limon) • 5. Yansıtma • 6. Ödünleme (Telafi, taviz) • 7. Karşıt Tepki Geliştirme (Zıt Eylemlilik) • 8. Yüceltme • 9. Gerileme • 10. Özdeşim kurma (özdeşleşme) • 11. Yer-yön değiştirme • 12. Çarpıtma • 13. Bedenselleştirme (Organlaştırma) • 14. Diğerkâmlık • 15. Ketlenme • 16. Entelektüelleştirme (Düşünselleştirme) • 17. Bölünme • 18. İlkel idealleştirme • 19. Dışsallaştırma

  31. 1. Bastırma • Bireye rahatsızlık veren, istenmeyen duygu, düşünce ve olayların bilinçdışına atılarak unutulmasıdır. Bastırılan bu duygu ve düşünceler rüyalar, dil sürçmeleri, fanteziler gibi yollarla bilinç düzeyine çıkmaya çalışır. • Bastırma, en temel (birincil) savunma mekanizmasıdır. (Supresyonbastırmanın bilinçli yapılması, represyonise bilinçsizce yapılmasıdır.) • En çok unutulan randevu, dişçi randevularıdır. • Arkadaşlarıyla buluşan ancak akşam eve erken gelmesi tembihlenen bir genç, büyük ihtimalle erken evde olması gerektiğini unutacaktır.

  32. 2. Yadsıma (İnkâr Etme) ve Hayal Kurma • Bireyin istemediği, rahatsızlık verici olay veya durumları yokmuş gibi davranması yani görmezden gelmesidir. Birey bazen söz ve davranışlarıyla, bazense hayal yoluyla inkâr eder. • Arkadaşlık teklifi reddolan bir gencin, teklifi kabul olmuş gibi hayal kurması • Çocukları ölen anne-babanın, sanki çocukları ölmemiş gibi davranmaları • Ölümcül bir hastalığa yakalanan kişinin, sanki bu hastalık başına gelmemiş gibi yaşamaya devam etmesi

  33. 3.Mantığa Bürüme (Ussallaştırma, bahane -neden- bulma, rasyonalizasyon) • Bireyin, çoğunlukla kişisel yetersizliklerinden kaynaklanan bir durum nedeniyle, gerçekleştiremediği istek ve amaçlarını, doğru gibi görünen fakat doğru olmayan nedenler üreterek mazur göstermeye çalışmasıdır. • Birey bu sayede davranışlarını haklı gösterir ya da ulaşamadığı amaçlarına ilişkin hayal kırıklıklarını örtbas eder. • Sınavda başarısız olan Ahmet'in "Sınav salonunda çok gürültü vardı" demesi • Kedinin uzanamadığı ciğere pis (mundar) demesi • Kızını döven bir babanın kendisini haklı gösterebilmek için "Kızını dövmeyen dizini döver" demesi

  34. 4.Pollyannacılık (Tatlı Limon) • Bireyin yaşadığı olumsuz bir durumun, gerçekçi olumlu yönlerini görebilmesidir. • Pollyanna davranışı ile mantığa bürüme davranışı birbirine karıştırılmamalıdır. Mantığa bürümede birey davranışını ya da düşüncesini haklı çıkartmaya çalışmak için doğru gibi gözüken yalanlar söylerken, pollyannna davranışında yalan söyleme yoktur; olumsuz durumun iyi yönleri görülmeye çalışılır. Pollyannacılık kısaca, bardağın dolu tarafını görmeye çalışmaktır. • Evi yanan bir adamın "Cana geleceğine mala gelsin" demesi • Geçirdiği kazada bir parmağını kaybeden gencin "Tüm elimi, kolumu hatta hayatımı kaybedebilirdim" demesi

  35. 5.Yansıtma • Bireyin kendinde bulunan eksikleri, kusurları, başkalarında görmesi, başkalarına atfetmesidir. • Yansıtma yapan bir kişi bazen kendi eksikliğinin gerekçesi olarak bir başkasını gösterir. (Yani topu başkasına atar.) • Kişiler arası ilişkilerde başarılı olamayan bir iş adamının bu nedenle müşteri kaybetmesi üzerine, ortağını kişiler arası ilişkilerde başarılı olamamakla suçlaması • Sarhoş adamın eşine "beni bu hale sen getirdin" demesi • Yansıtma yapan kişi bazen de kendisinde varolan bir olumsuzluğu direkt karşısındaki kişi ya da topluma yükler. • Çok dedikoducu bir kadının, arkadaşına "Sen çok dedikoducusun" demesi

  36. 6.Ödünleme (Telafi Etme - Taviz Verme) • Bireyin kendini eksik gördüğü bir alandaki durumunu, aynı ya da başka bir alanda üstün başarı göstererek örtmeye - gidermeye çalışmasıdır. • Bazı rivayetlere göre, bilinen en büyük hatip olan Cicero aslında kekemedir. Kekemeliğinden kurtulmak için ağzına çakıl taşları alarak aylar boyu konuşma çalışması yapmıştır. • Ev yaşantısı oldukça sorunlu Kemal Bey, işyerinde üstün bir performans göstererek işyerine müdür olur. • Okul derslerinde yeterince başarılı olamayan bir genç, spor çalışmalarına ağırlık vererek iyi bir sporcu olmaya çalışır.

  37. 7.Karşıt Tepki Geliştirme • Bireyin düşündüğünün tam tersini söylemesi ya da yapmak İstediğinin tam tersini yapmasıdır. • Sıra arkadaşını kıskanıp onunla kavga etmek isteyen bir öğrencinin, bu düşüncesinin tersine ona çok iyi davranması • Yaşlı ana-babasına bakmak istemeyen bir gencin, bu düşüncesinin tersine onlara bakmaya çok istekli gözükmesi • Cinselliğe karşı aşırı istekli, sürekli cinsellik düşünen bir kişinin abartılı şekilde dindar davranması

  38. 8.Yüceltme • Bireyin toplum tarafından kabul görmeyen istek ve dürtülerini, kabul edilebilir, beğenilen alanlara yönelterek yaşamaya çalışmasıdır. • Saldırgan tutumlardan hoşlanan bir kişinin boks sporuna ilgi duyması, boksör olması ya da şiddet içeren resimler yapması

  39. 9.Gerileme • Bireyin doyuramadığı bir ihtiyacından kaynaklanan durumu sonucu, içinde bulunduğu gelişim döneminden daha alt bir gelişim dönemine ait davranışlar sergilemesidir. • 4 yaşında, tuvalet alışkanlığını kazanmış, yürümeyi öğrenmiş Ali'nin; yeni doğan kardeşi gibi emeklemeye, altını pisletmeye başlaması

  40. 10. Özdeşim Kurma (Özdeşleşme) • Bireyin yaşadığı başarısızlıklar ve yılgınlıklardan kaynaklanan eksikliklerini, içinde yaşadığı çevre tarafından kabul gören, takdir edilen, başarılı bir kişi ile kendini bir sayarak onun gibi olmaya çalışması, yani her açıdan bir başkasına benzemeye çalışmasıdır. Özdeşim, belli bir kişiyle kurulabileceği gibi, sosyal topluluklarla da kurulabilir. • Matematik dersinden başarısız olan bir çocuğun, öğretmenineabisinin matematik bölümünde okuduğunu söylemesi • Fakir bir kişinin, çok zengin bir akrabasından sıkça söz etmesi • 5 yaşındaki Ayşe'nin, doktorolan ablasının önlüğünü giyip evin içinde dolaşması • Futbol fanatiği bir gencin takımının başarısıyla sürekli övünmesi

  41. 11. Yer - Yön Değiştirme • Birey yaşadığı bir duyguya neden olan şeye gösteremediği tepkisini, üzerinde egemenlik kurabileceği kişiye ya da nesneye yöneltebilir. • Ahmet Bey işyerinde patronundan azar işitince hırsını evde karısından alır. Karısı çocuklarına kızar. • Çocuklar öfkelenince kedinin kuyruğuna teneke bağlar. Kedi fareye saldırır...

  42. 12. Çarpıtma • Bireyin yaşadığı olumsuzluğun nedenini olduğu gibi değil, işine geldiği gibi anlaması ve bu şekilde değerlendirmesidir. • Dersine çalışmadığı için sözlüdenzayıf puan alan bir öğrenci, zayıf puan almasının nedeni olarak şivesinin bozuk olduğunu, fakir oldukları için kaliteli elbiseler yiyemediğini, öğretmenin bu unsurlara da dikkat ederek puan verdiğini söylemesi • Ahmet'in hoşlandığı genç kızın arkadaşlık sınırlarında kalan davranışlarını "O da benimle ilgileniyor" şeklinde yorumlaması

  43. 13. Bedenselleştirme (Organlaştırma) • Bireyin yaşadığı psikolojik sıkıntıların, kaygının, davranış yerine bedensel organlarda işlev bozukluğuna yol açması. • Dişçiden çok korkan bir gencin, dişçi için randevu alınca, sıkıntıdan ülser olması • Sebebi bir türlü bulunamayan baş ağrıları • Ayrılık kaygısı yaşayan bir çocuğun okul vakti gelince midesinin bulanması

  44. 14. Diğerkâmlık (Özgecilik) • Bireyin kendini hiçbir çıkar beklemeden başkalarına adamasıdır. Diğerkâmlık abartılı bir duygudur. Birey, kendinden önce başkalarını düşünür.

  45. 15. Ketlenme • İstenmeyen durum ve çatışmalara karşı, egonun işlevlerinden bir kısmının bir süre durdurulması veya sınırlandırılmasıdır. • -Şoka girme -

  46. 16. Entelektüelleştirme (Düşünselleştirme) • Bazen birey çok yoğun yaşadığı dürtüsünü doyuramayabilir. Düşüncede kalan bu dürtünün yarattığı olumsuz etkiden kurtulmak için olayı bilimsel açıklamalarla, sosyolojik boyutla değerlendirir, entelektüel hale getirmeye çalışır. • Bu savunma mekanizmasını kullanan kişi çevresi tarafından çoğunlukla "Off, amma çok konuştu", "Kafa ütüleyip duruyor", "Aman, ne kadar ukala bir adam" gibi düşüncelerle anılır.

  47. 17. Bölünme • Bireyin çevresindeki insanları ya da kendisini bazen tamamen iyi, bazense tamamen kötü olarak algılamasıdır. Birey aslında her insanın iyi ve kötü yanları olabileceğini düşünememektedir.

  48. 18. İlkel İdealleştirme • Birey, çevresi tarafından bir zarara uğrayabileceği endişesi nedeniyle kendisini korumak için, çevresindeki insanların en basit davranışlarını bile aşırı şekilde över. Buna karşın zarara uğrarsa bu kez çevresindeki insanları tam anlamıyla kötü olarak değerlendirir. Kısaca bu savunma mekanizmasında birey çevresindeki kişilerin iyiliklerini de kötülüklerini de abartmaktadır.

More Related