160 likes | 384 Views
FİŞİ TAKILI OLMAK. Hazırlayan. Hüsnü Çeşmeci. Nisan 2012. Hayvanlar “doğar-büyür-ölür”, bunun nasıl-niçin olduğunun farkında bile değillerdir; sadece görevlerini yerine getirirler. Hayata bağlılıkları canları iledir; can fişi çekilince de ölürler.
E N D
FİŞİ TAKILI OLMAK Hazırlayan Hüsnü Çeşmeci Nisan 2012
Hayvanlar “doğar-büyür-ölür”, bunun nasıl-niçin olduğunun farkında bile değillerdir; sadece görevlerini yerine getirirler. Hayata bağlılıkları canları iledir; can fişi çekilince de ölürler. İnsan biyolojik yönüyle hayvana benzer. Onlar gibi doğar, beslenerek büyür, can fişi çekilince de ölür. Hayvanlardan farklı olarak insan, doğayı değiştirerek kullanır, kirletir. İnsan bu yönüyle doğaya bir yüktür… İnsan denilen canlının hayvanlardan farkı; maddi tarafından daha çok manevi tarafıdır. Sadece insanda bulunan “akıl” onun en önemli özelliğidir. İnsan denilen canlı bu özelliğini kullanma şekline bağlı olarak; bazen kendi de dahil tüm canlılara zarar verir, bazen de katma değer üretir. İNSAN VARLIĞIYLA DEĞİL, DOĞRU YAPTIKLARIYLA İNSANDIR. NİÇİN BU KONU SEÇİLDİ?
CANSIZ VARLIKLAR Yaratılmış tüm cansız varlıklar, “yaradılıştan gelen özelliklerini” kendileri değiştiremezler ve işlevlerini “irade kullanamadan” yerine getirirler. Yani, fişleri takılıdır. Fişlerinin çekilmesi ise “kıyamet”in ta kendisidir. EŞYA ve FİŞ FİŞİ TAKILI DEĞİL FİŞİ TAKILI Elektrikle çalışabilen bir cihaz, fişi takılı değilse (veya bozuksa) çalışmaz; fonksiyonel değildir. Örnek: TV bu haliyle hiçbir işe yaramaz. Çünkü, görüntü ve ses verememektedir. Sadece metal, plastik, cam vs. yığınıdır. Değeri hurda fiyatıdır. Fişi takılı bir cihaz aldığı enerji ile çalışır, bozuk değilse işlevini yerine getirir. Örnek: Fişi takılı TV (anteni bağlı ise) görüntü ve ses vererek işlevini yerine getirir. TV bu haliyle fiziki yapısı (metal, plastik, cam vs.) ile değil, ekranı ile dikkati çeker. Değeri etiket fiyatıdır. FİŞ TAKILI DEĞİLSE İŞLEV DE YOKTUR.
CANLI VARLIKLAR Bitki vardır güneşi görünce hareketlenir, sarmaşık vardır tutunabileceği bir dala doğru hareketlenir, hayvan vardır yemine doğru hareketlenir… Bu hareketler (bitki ve hayvanlarda “irade” olmadığından) sadece “genetik” yapının bir sonucudur. Bitkilerin canı vardır ve genetik yapılarıyla hayata bağlanırlar. Bir diğer ifade ile fişleri takılıdır. Büyür, tohum bırakır ve fişleri çekilince de ölürler. Hayvanların da canı vardır, iradeleri yoktur. Onları “içgüdüleri” yönlendirir. Tüm hayatları beslenme, çoğalma, korunma üzerinedir. Fişleri çekilince de ölürler. Fişi çekilmiş bitki insan söylemiyle ölüdür. Artık, çiçek ve meyve verme görevi de sona ermiştir… Onu yeni görevi beklemektedir. Ölü hayvan, işlevini yerine getiremese de bir başka canlının veya insanın yiyeceği olarak fayda sağlar… Hiçbir hayvan, dirisi veya ölüsüyle doğaya yük değildir. Bazı hayvanlar kısmen eğitilebilse de “insan söylemiyle birer hayvandır”. Bir başka değişle; akıl ve sorumluluk taşımayan yaratıklardır… Ve hep öyle kalacaklardır. Bitkiler ölü halleriyle bile bir başka biçimde hizmete devam ederler. Kimi gübre olur (bir başka canlıyı besler); kimi odun olur ısıtır, insanın yaşamını sürdürmesine katkı da bulunur. YA İNSAN? O DA CANLI BİR VARLIK...
MELEKTEN ÜSTÜN VEYA HAYVANDAN AŞAĞI OLABİLEN CANLI: İNSAN... İnsan diğer canlılarla kıyaslanamayacak kadar mükemmel yapıda bir varlıktır. En önemli özelliği ise “beden yapısı” ve “beyin yapısı”dır… İnsan bu özellikleriyle diğer canlılara ve doğaya müdahale edebilir; onlardan değişik şekillerde faydalanabilir. Bunu yaparken “akıl - irade” kullanır. Bu sebeple “yaptıklarından” sorumludur. İNSAN DA FİŞE TAKILIDIR İNSANIN SORUMLULUĞU İnsan; düşünme, karar verme, eyleme geçme, nerede-kimlerle-nasıl yaşadığını idrak etme, fayda-zarar üretme vb. “becerilere” sahiptir. Bu donanım başka hiçbir canlıda yoktur ve bu sebeple insan diğer canlılara ve cansızlara karşı üstündür. Soru şu: İnsan niçin bu kadar donanıma sahiptir? İnsan bu donanımlarıyla başıboş bırakılmış bir canlı mıdır; yoksa, sorumlu kılınmış mıdır? İnsana hayatını nerede ve nasıl geçirdiğinin hesabı sorulacak mıdır? Böyle bir makam var mıdır? İnsan da “can” taşımaktadır… Ve canlı olduğu müddetçe bedeniyle “dünya hayatını” yaşayabilir. Can bedenden çekilip alındığında dünyada oluşmuş beden dünyada kalıp çürüyecek, “ruh” ise boyut değiştirip varlığını bir başka alemde sürdürecektir. Bu durum “kâinatın ölümü” sayılan kıyamete kadar devam edecektir. Sonrası mı?.. (Bilgi için İNSAN ÖLÜR MÜ? Konusuna bakınız) İNSAN FİŞE TAKILIDIR, FİŞİ ÇEKİLDİĞİNDE SADECE “DÜNYA HAYATI” BİTECEKTİR. HER İNSANIN TEPKİSİ FARKLIDIR.
İNSAN TEPKİLERİ İnsan sadece “genetik yapısına ve içgüdülerine bağlı” yaşamaz, yaşamak istemez. O, her zaman “kalp destekli akıl – şeytan destekli nefis” çatışmasını içinde yaşar ve çatışmanın sonucuna uygun eylem yapar. İNSAN VARDIR İNSAN VARDIR Bazı insanların hayat felsefesi “Hayatın tadını çıkarma” mantığı üzerine kuruludur. Bu mantık da “ego” (bencillik) baskın değerdir. Böyle biri “kendini dünya hayatı ile sınırlandırıp, hiç ölmeyecekmiş” gibi davranır. Ahlâki değerleri ya hiç yoktur veya zayıftır… Bu yaşam tarzı hayvanların yaşamına benzer. Yani; doğar, beslenir, cinselliği yaşar ve ölürler; “sorumluluk taşımak” söz konusu değildir. “Yapmaları gerekenleri” yapmadıkları gibi, “yapmamaları gerekenleri” yaptıklarında da pişmanlık duymazlar. TERCİHLERİ BUDUR Bazı insanlar niçin var olduğunun bilincindedir. Onlar için “Hayat imtihan yeridir”; bir gün ölecek ve kendisine verilenlerin hesabı ahirette sorulacaktır. Bu sebeple ahiret hayatı (ebedi hayat) dünya hayatından daha önemlidir ve oraya hazırlanılmalıdır. Bu hazırlığın “kime ve neye göre” yapılacağını bilir. Bir diğer ifade ile hayatını Yüce Allah’ın (cc) belirlediği kurallara (vahye) göre tanzim etmeye çalışır. Bunda zorlanmaz; çünkü, Allah’ın hoşnutluğunu talep etmek onun için her şeyin üstündedir. TERCİHLERİ BUDUR SONUÇLAR TERCİHLERE GÖRE ŞEKİLLENİR.
SADECE FİŞE TAKILI OLMAK (canlı olmak) YETMEZ ANTENE DE BAĞLI (insanlarla birlikte) OLMAK GEREKİR EŞYADAN BİR ÖRNEK Bir TV elektriğe bağlı iken çalışır; ancak, antene bağlı değilse görüntü veremez. Sadece “hışırtı” çıkarır. Bir başka ifade ile işlevini yerine getiremez. İNSANI ÇEVRESİ ŞEKİLLENDİRİR ●Yeni doğmuş bir çocuğu mağaraya koysak ve sadece beslesek; yetişkin yaşa geldiğinde de bilgi-tecrübe-sevgi-düşmanlık- yalan-adalet- ahlâk-din vb. konularda “ sorgulasak”, sonuç ne olurdu? ● Sonuç: “Tüm bilgi ve tecrübe mağara ortamı ve beslenme ile sınırlı; bunun dışındakilerin ne olduğundan habersiz” şeklinde çıkardı. Bu sonuç sürpriz değildir. Çünkü: Fişi takılı (canlı) olmak insanı sadece yaşatır; çevre (antene bağlı olmak) ise, onu artı ve eksisiyle “sosyal insan” yapar.
İNSAN BU... ÇEVRESİNDEN ETKİLENİR ÇEVRESİNİ ETKİLER BİR BENZETME İNSAN İÇİNE GİRDİĞİ SUYLA ISLANIR ● Sel suyuna girene çamur bulaşır. ● Deniz suyuna girene tuz bulaşır. ● Yüzme havuzuna girene ilaçlı su bulaşır. Bazı insanlar özellikleriyle öne çıkarlar. Hatiptir “konuşmalarıyla”, yazardır “yazılarıyla”, fikir adamıdır “teorileriyle”, ustadır “becerileriyle” (örnekler çoğaltılabilir) çevresini etkiler... Biraz daha dar alana inersek; iyi bir anne/baba “çocuklarını”, iyi bir aile “komşularını”, iyi bir tüccar “müşterilerini” olumlu anlamda etkiler… Tersi de mümkündür; kötü bir eş, sorunlu bir komşu, ahlâksız bir ortak,… ruhu karartır, insana hayatı zindan eder… İnsan, “yalıtılmış bir kutu” değildir. Kendi dışında olup bitenleri beş duyusuyla algılar, sahip olduğu beyin yapısıyla değerlendirip bir sonuca varır ve eyleme geçer. Bu eylem, insanın dış etkilere açık olmasının bir sonucudur. Özetle; insan etkilenir, (+/-) değişir. Bu değişim önceleri hissedilemeyecek kadar yavaş seyreder. Bir bakarsınız “olamaz” denilenler kişinin/toplumun “hayat tarzı - ahlâkı” haline gelivermiş. “ARKADAŞINI SÖYLE, SENİN KİM OLDUĞUNU SÖYLEYEYİM.” (atasözü) ÇEVRENİZE NE TÜR ENERJİ VERİYORSUNUZ?
İNSAN DEVE KUŞU DEĞİL Kİ BAŞINI KUMA GÖMSÜN PARAZİT YAPTIRANLAR VAR İnsan, dünyaya suçsuz ve günahsız gelir. Benzetme yaparsak o beyaz bir sayfa gibidir. Bu sayfayı önceleri “çevresi”, daha sonra da “kendisi” tercihleriyle kirletir. Fişi takılı, anten bağlantısı tam olan TV, görüntü-ses kalitesini kaybediyorsa sorun var demektir. Sorunun kaynağı yayının zayıflığı değilse, bir başka yayının baskın frekansının etkisi (parazit) olabilir. İNSAN KENDİNİ KORUMALI İnsan, kirletilmemiş aklıyla baş başa kalsa (beyaz sayfa olarak kalabilse) mükemmel bir varlık olurdu. Olurdu diyoruz, ama olmuyor. Çünkü, onun “nefis-şeytan-kötü çevre” gibi düşmanları vardır ve insanın “yaradılış amaçlarına uygun hayat” yaşamasına engel olmak (parazit yaptırmak) isterler. Bunlar “kurnaz pazarlamacı” taktikleriyle kapıda beklerler. Hele bir kapı aralansın hemen içeri dalarlar. İnsan, beş duyu kapısını herkese açmayarak korunmalıdır. İNSAN DEĞERLERİ KORUMALI İnsanın sorumluluğu kendisiyle sınırlı değildir. İnsan, içinde bulunduğu toplumdan ve ahlâki değerlerinin korunmasından da sorumludur. Bu sorumluluk o kadar kapsamlıdır ki, sınırları “insan haklarından, doğanın dengesinin korunmasına” kadar gider… Dikkat!... Parazit yapıcılar gücünü “bilgisizlikten-ilgisizlikten” alır.
MİLLİ OLMAYAN HER KÜLTÜR BİZE ZARAR VERİR ZARARLI ARA KABLOLAR “İnsan şeytan” ve “cin şeytan” insanlara zarar vermek ister. Bunun için de hedef insanla bir şekilde “bağ” kurmayı hedefler. Bu bağa gönüllü olanlar sonuçlarına katlanmak zorunda kalacaktır. Elektrikli cihazlarda kullanılacak ara elemanlar önemlidir. Örnek: Bir ara kablo standart dışı ise “çeşitli sorunlar doğuracak, cihazı işlev dışı bırakacak” demektir. Atın!.. Bana zarar veriyor. MODERNLEŞME KAPISI ATEİSTLERİN “ARA KABLOLARI”NI BEYNİMİZE KADAR DÖŞEMESİNİN YOLUNU AÇTI Bu coğrafyanın insanının binlerce yılda biriktirdiği dini ve örfi değerler, son yüzyılda “modernleşme” adına artan hızla aşınmaya (erozyona), hızlı aşınanlar da yok olmaya başladı. Günümüzde “milli” diyebileceğimiz çok şey kalmadı. Kalanların da dışı yaldızlı, içi boş. Batı toplumları, “pozitivist akımları”nın etkisiyle kendilerini vahiy değerlerden uzaklaştırıp yerine “seküler (din dışı) hayat tarzı" koymuşlardır. Bugün batı değerleri olarak anılan bu “nefse dayalı tarz”, maalesef tüm dünyayı etkisi altına almıştır.
NEFSE DAYALI HAYAT SÜRMEK Millilik boşluk kabul etmez. Başka kültürlere kapı aralanırsa “onların tarzı” günlük hayatımıza yerleşiverir. Daha vahimi; gelinen noktayı çoğunluğun “N’olmuş yani?” diyerek hafife almasıdır. HAYATI DOLU DOLU YAŞAMAK “Ben neyim?” sorusunu kendine sormayanlar “Niçin var olduğunu” bilmez. Böylelerinin hayat anlayışı “canının istediklerini tatmin” etme mücadelesidir… İnsan istemeye görsün (onu frenleyecek olan kurallar yoksa) sınır tanımaz; her tür yolu (kendi aleyhine olsa da) kullanır… Yetmez, eğlenmekte(!) gerekir. Bu aşamada antrenör olarak şeytan devreye girer; artık tut tutabilirsen. Yer bitti, liste bitmedi...
Bu gücü dikkate almamak (Yaratıcı’ya inanmamak) akılsızlıktır. “Aklı olmayanın dininin olmaması” normaldir. KONUNUN DİNİ BOYUTU İnsan Haddini (sınırlarını) Bilmelidir. İnsanın dünya hayatı “sperm” ile başlatılıp, verilen “canın geri alınması” ile de sonlandırılmakta. Yani; insanın dünyaya gelişi ve gidişi iradesinin dışında gerçekleşiyor… Getirildik - Götürüleceğiz. İSLAM, YAŞAYAN HER AKILLI İNSANDAN “GÖREV – YETKİ – SORUMLULUK” İSTER SINIR OLMAZSA İNSAN AZGINLAŞIR Allah, insanı yaratmış: dünya hayatını yaşaması için de kâinatını onun hizmetine vermiştir. Görevi vardır: Allah, nimetlerine karşılık “yalnız kendisine iman ve ibadet edilmesini, diğer insanlara saygılı, doğaya dengeli davranılmasını” istemektedir. Yetki kullanabilir: Allah’ın davetinin muhatabı tüm insanlardır. İnsan, “dünya hayatında” bu daveti kabul edip etmemede serbest bırakılmıştır. Sorumludur, sonuçlara katlanacaktır: Ahirette ise; insana tercihlerinin ve eylemlerinin hesabı sorulacak, sonuca göre cennet veya cehennemde yaşatılacaktır. ● Dünya ve ahiret saadeti isteyen insan, neyin doğru-neyin yanlış olduğunu (doğru yolu) kendi kendine bulamaz. Ona yolunu gösterecek sağlam işaret taşlarına ihtiyacı vardır. O, Allah’ın çizdiği sınırlara (emirlerine) uyduğu oranda yolunu bulur. Yani, görevinin bilincinde ve yetkisini doğru kullananlardan olur. ● “Allah’a inanıyorum” demek yeterli değildir. İnancın ibadete dönüşmesi gerekir. Aksi halde; “İnsan yaşadığı gibi inanmaya başlar”. Bu da, şeytanın esiri olmak demektir. Şeytan ise insanın düşmanıdır. Akıllı olanlar düşmana fırsat vermez. "... Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz." (Kur'an 45/15) Bunlara inanmayanlar (yetkilerini bu yönde kullananlar) yanıldıklarını göreceklerdir.
KURALLARI KİM KOYMALI? İNSANLAR İÇİN İnsanların yaptığı kanunlar yetersiz kalır. İnsanların yaptığı kanunların cezaları “suçu tespit edebilirsen - belgeleyebilirsen -suçluyu ele geçirebilirsen ve hakim adilse” geçerlidir… Yani; dünyalıktır. KİMSE MAHŞER MAHKEMESİNDEN KURTULAMAZ ÇÜNKÜ İnsan güçlüyse kanunu deler geçer. Toplumu oluşturan insanlar tarağın dişleri gibi aynı olmazlar. Bazılarının serveti, statüsü, hiyerarşideki yeri diğerlerinden farklı olur… Ve onlarda bunu kullanırlar. VEYA Bulduğu her fırsatta kanunun etrafından dolaşır. İnsan bu; rüşvet alanını arar, gücü seveni bulur, korkağı keşfeder; kısacası, insanın zaaflarını kullanarak “olmaması gerekeni olur hale” getirmeye çalışır.Başarabilir de. YÜCE ALLAH'IN KOYDUĞU KURALLARA UYULMALIDIR.
Kendi günahımızı kendimiz taşıyacağımıza göre az olması için gayret göstermek “akıllıca” olmaz mı? BİTİRİRKEN ÖLÜMÜ UNUTMAK Pek çok insan “hayatın bir gerçeği” olduğunu bilmesine rağmen “bir ölüm olayı” duyduğunda panikler; kabullenmekte zorlanır. Çünkü, bu olay kendisinin de öleceğini ona hatırlatmıştır… Bir gün öleceğimizi sürekli aklımızda tutmak, yapmayı düşündüğümüz pek çok yanlışın önünü kesecektir. KULAK TIKAMAK Olaylara “kulak tıkayarak - göz yumarak” onları yok edemeyiz, onlardan kaçamayız; onlarla yüzleşmek gerekir. Doğrunun yanında, yanlışın karşısında olmak, insani bir davranıştır… İnsanın gözünü kapaması ile deve kuşunun başını kuma gömmesi arasında bir fark yoktur. İBRET ALAMAMAK İnsan - insan ve insan - doğa ilişkisinde; insanın alacağı o kadar çok ders var ki… Yeter ki, insan bunu talep edebilsin; bunun alt yapısına sahip olabilsin… İnsanla hayvan arasındaki önemli farklardan biri de “hayvan bakar, insan görür” olmasıdır. İnsan canıyla hayata bağlıdır (fişi takılıdır). Bu bağın kesilmesi kendi iradesi dışındadır… İnsanın şeytanla bağı, ancak insanın isteğiyle kurulabilir. Bu bağdan (ara kablodan) kurtulmak (kabloyu kesmek) elimizdedir. Bunu vahiyle aramızda güçlü bağ kurarak sağlayabiliriz. SON SÖZ: Yüce Allah varken ne imkânsız olabilir ki?.. Yeter ki isteyelim.
Herşeyin görevini doğru yaptığı dünyada İnsanın da görevini doğru yapması beklentisiyle Sağlık ve mutluluklar dilerim. Faydalandıklarıma teşekkürlerimle... Hüsnü Çeşmeci