480 likes | 1.79k Views
KİTAP TANITIMI. (ses düğmesini açabilirsiniz). Yakına; annenin sıcak çorbası tadındaki arkadaşlıkların, cep delik, cepken delik çıkılıvermiş yolculukların, elle yazılmış satırların, emek verilmiş aşkların, masumiyetin, küçük mutlulukların, büyük heyecanların yıllarına. Yanıbaşıma;
E N D
KİTAP TANITIMI (ses düğmesini açabilirsiniz)
Yakına; annenin sıcak çorbası tadındaki arkadaşlıkların, cep delik, cepken delik çıkılıvermiş yolculukların, elle yazılmış satırların, emek verilmiş aşkların, masumiyetin, küçük mutlulukların, büyük heyecanların yıllarına. Yanıbaşıma; tüm yalnız ağaçlara...
Yakına; annenin sıcak çorbası tadındaki arkadaşlıkların, cep delik, cepken delik çıkılıvermiş yolculukların, elle yazılmış satırların, emek verilmiş aşkların, masumiyetin, küçük mutlulukların, büyük heyecanların yıllarına. Yanıbaşıma; tüm yalnız ağaçlara...
Seyfi şoförün oğluydu. Sarar İlkokulu 2-C sınıfında yanımda otururdu. Öğretmenimizin gelmediği bir gün, mum gibi oturmamız gerekirken boğuşmaya başlamış, hışımla sınıfa giren müdire Adviye Hanım’a yakalanmış ve kulağımızdan çekile çekile odas....... ELLİ KURUŞ
Atatürk Bulvarı’nın ortasındaki kestane ağaçları yemyeşil olmuştu. On dört yaşındaki Reşat Önat hem okuyor, hem de Kocabeyoğlu Pasajı’nın az ilerisinde, şimdi Çocuk Esirgeme Kurumu binasının bulunduğu köşede, dayısı Hilmi Öz’ün, Ankaralıların uğrak yeri olan Özen Pastanesi'nde çalış....... ATATÜRK’ÜN ANKARA’DAKİ SON GÜNÜ
bir an görmeden yapamadığını bir ömür görmesen de olması mıdır büyümek? BÜYÜMEK
Küçük bir çocuktu Aydın. Babasının; yani bir ülkenin yedisinden yetmişine bağrına bastığı “Hababam Sınıfı”nın “öğretmen” yazarı Rıfat Ilgaz’ın günümüzde ders kitaplarında okutulan şiirlerinden ötürü polis tarafından arandığı yıllardı. Öyle ki, kız kardeşi Yıldız’ın doğumunda bile bab....... KUZGUNCUK’TA BİR ÇOCUK
Bebeklerin gerçek sahipleri annelerdir. Vücudunun içinde minik bir başka kalbin daha attığını hissetmediği, durup dururken bir tekme yemediği, kenetlenmiş dişlerle canını ortaya koyup küçücük bir insana dünyanın kapılarını açmadığı ve kucaklayıp üşümeye hazır minik insanı, göğsüne yaslayarak pembe dudaklarından asla doyuramadığı için bilemeyecekleri kadar çok, hem de çok şanssızdır erkekl....... GİDENLERE
'Canım Kezban'ın peşindeydim; bir sene önce Ankara Garı'nda bilet alırken: - Hangi yöne? diyen biletçiye - Farketmez; ilk trene... demiş; atlayıp Kayaş banliyö trenine, Köstence'ye gitmi....... AŞKA İZİN ÇIKINCA
20 Ocak 1993’te muhteşem film bitti. UNICEF’in büyükelçisi Audrey Hepburn, bütün aç çocukları doyuramadan yaşama veda etti. oysa bu filmin göremediğim bir de başı vardı. Rengarenk alışveriş merkezinde, yürüyen merdivenlerin basam........ FRAGMAN
Tarpan güler yüzlü, incecik bir kibrit çöpüydü, otuz dokuz arkadaşıyla bir kutunun içine tıkılmış bekliyordu. O, çok özel bir kibrit çöpüydü; arkadaşlarının neşesiydi. Tarpan ismini de sallanan tahta bir ata özenip kendi kendine koymuştu. Hiçbir kibrit çöpünde olmayan bir marifeti vardı – sallanabiliyor, hatta kutusunda dans bi....... KİBRİT ÇÖPÜ TARPAN
yürüyemeyecek kadar yol çıkamayacak kadar tepe yüzemeyecek kadar deniz çekemeyecek kadar fotoğraf seyredemeyecek kadar film dinleyemeyecek kadar mü....... SÜRGÜLÜ HESAP CETVELİ
Ahmed Muhtar Zogu 8 Ekim 1895’te, o zamanlar Osmanlı toprağı olan Arnavutluk’un Mati Valisi Cemal Zogu (Zogolli) Paşa’nın ve ikinci karısı Salah Toptani Bey’in kızı Sadiye Hanım’ın üçüncü çocuğu olarak Burgajet Kalesi’nde doğmuştu. Osmanlı İmparatorluğu 3. Ordu’sunun merkezi olan, Mustafa Kemal’in de eğitim gördüğü Manastır Askeri İdadisi’nin bulunduğu Manastır’da (Bitolia’da) geçen ilkokul yıllarının ardından, İstanbul’daki Galatasaray Lisesi (Mekteb-i Sult....... MUHABİRİMİZ AHMED ZOGU
Sanırım daha ilkokula gitmiyordum; babam ve ablamla yine o parktaydık. Bir pötikare ceketim vardı; parkta da yüzü belli olmayan bir taş aslan heykeli. Az ötedeki Orduevi’nin girişinde ise içindeki siyah mermilerini hala bir türlü çıkartamadığım iki top. Ve Maltepe Camisi’nin dibindeki evimize dönerken ceketimi parkın bankında unuttuğumuzu fark ettik. Geri döndüğümüzde dünyanın en suçlu insanı artık bendim – ceketimi kaybetm....... PÖTİKARE CEKET
... araba süslendi, gelinlik giyildi, ensesi kıpkırmızı olmuş, yanağından sinekler kayan Burhan gelip Ayşe’yi evinden aldı. Stüdyoya gidildi, komik dekorların önünde küçük bir servet verilip garip fotoğraflar çekildi. Kaynanalar halay çekti, Ayşe nihayet evlendi ve herkes rahat etti....... VE AYŞE EVLENDİ
1943 yılında, harp ortasında, ekmek karnesi ve yoksulluk yıllarında İstanbul’da doğmuş ve adı Barış konmuştu. Ondan iki sene önce ağabeyi Savaş doğmuştu, iki sene sonra da kardeşi İnci doğacaktı. Kimbilir, Tolstoy o yıllarda Bahariye’de yaşasaydı; eserinin adını belki de “Savaş, Barış ve İnci” koyacaktı. Ancak dünya tam barışa kavuşurken, anne Rikkat Hanım ve baba Hakkı Bey’lerin yolla...... ESKİ BİR FİNCAN
Masmavi gezegende büyük, çok büyük bir savaş çıkmıştı. Evinden, yurdundan çocuklarından uzak düşmüş beyaz tenliler, soğuktan gözyaşlarının bile donduğu Stalingrad’ta ev - ev, oda – oda, göğüs - göğüse savaşırken, Kuzey Afrika’da kızgın çöl kumlarına karışırlarken bile “Lili Marleen” çalındığında ateşi kesiyor, hep bir ağızdan, bir kuğunun son şarkısı gibi bir daha belki asla söyleyemeyecekleri bu içli şarkıya eşli....... BİRAZ LİLİ MARLEEN, BİRAZ VON PAPEN, BİRAZ ÇİÇERO, BİRAZ ANKARA
Bir sene önceydi. Daha sonra Çınar Yayınları’ndan çıkan “Düş Hekimi - 4” kitabımda da yer alacak “Piknik” http://www.ergir.com/Piknik.htm yazısını yazmış; 1953 - 1986 yılları arasında, Ankara'nın Yenişehir semtindeki orijinal “Piknik"in, o efsane şarküteri - lokantanın, dolayısıyla bir dönemin "ne yazarsam yazayım, mutlaka çok şeylerin eksik kalacağı" öyküsünü anlatm....... PİKNİK -2
İkiye ayrılır Yeni Türkü’nün Vira Vira albümünün şarkıları: aşırı güzel olanlar ve aşırı berbat olanlar. Her nedense yoktur ikisinin arası. Aşırı güzel olan şarkıların içinde bir tanesi vardır ki, zamanında çok az bili....... SARILMAK
Hem Asabiye (Psikiyatri), hem de Hariciye Mütehassısı (Genel Cerrahi Uzmanı) olan Doktor Rıfat Ali Bey’in ve Müfide Hanım’ın oğlu olarak 1917’de İstanbul – Üsküdar’da dünyaya gözlerini açmıştı Reşit Mazhar. Hep bir oğlu olmasını isteyen babasının hocası Doktor Mazhar Osman koymuştu Mazhar ismini. V. Mehmed Reşad’ın ölümü, VI. Mehmed Vahdettin’in padişah oluşu, Mondros Mütarekesi derken, İstanbul ve Anadolu’da işgal orduları boy göstermeye başlamışken, babasın....... DOĞUM YILI 1917
Aslında “Sımsıcak Kollar” olmalıydı, bir sonbahar gecesi Afrodit’in Çocukları’ndan "Yağmur ve Gözyaşları"nı dinlerken yazılmaya başlanmış bu yazının başlığı. Ne kadar berbat bir durumdur insanın susuz kalması; hele dönüp de bakmadığı nice dereler geçtikten sonra bir damla suya muhtaç olması. Açlık bıçağının göğüs kemiğini delip geçmesi, derin mavilerde bir balon bile şişiremeyecek havanın da tükenm....... SICAK KOLLAR
Bir gün, bir yatakta, üç beş nefes daha kalmışken almam gereken, sadece ve sadece eğri dişler, bembeyaz braketler, titanyum alaşımlı teller değildi gözlerimin önünden geçmek üzere olan film şeridinde görmek isteyeceğim kareler. - Geliyorum!... ded....... UÇAN BALON
Hani ‘aşk’ üç harflik bir kelimedir ya çoğu zaman, ‘yaşam’ da üç kelimelik bir cümle olabilir kimi zaman. Buzlu yollarda, amansız ayazda, yıldızlı - yıldızlı bir Şubat gecesinde, Antalya’dan Ankara’ya gitmekte olan bir kamyondaydım. Gözüm kaygan virajları, ‘sıfırın altında bilmem kaç’ı yemediği için motosikletimi, Ankara’ya ev eşyası, oradan da Erzurum’a fıçı bira götürecek hurda bir kamyonun kas....... ABİ, FREN PATLADI
Niye bilmiyorum; ben bu “Motosiklet Günlüğü” filminden ve müziklerinden çok etkilendim, bu serseri yolculuğa da çok imrendim. - 4 Ocak 1952 - Filmin en başında; bilimsel serseri 29 yaşındaki biyokimyacı Aleberto Granado’nun hararetle, henüz tıp fakültesi öğrencisi olan 23 yaşındaki Ernesto Guevara de la Serna’ya (Che Guevera’ya) yağ akıtan hurda bir Norton 500 motosikletle Buenos Aires’ten başl....... TEK ÇEKER GÜNLÜĞÜ
Bugün çok sıcak bir gündü; yaz olmasına rağmen trafik yoğundu ve herkes çok sinirliydi. Tek yolculu arabalar sarı ışık yandığında ok gibi fırlıyor, yol kapamayanlar ellerini kollarını sallaya sallaya, kilitli kapılarının ardından söyleniyor, saniyelerce kornalarına basıyorlardı. Bugün beni “dün” bekliyordu; ben de iki “dün”ü yarın toptan yaşamaya karar verip, bir sinemanın yolunu tutmuştum - ne oynasa girecekt....... TOM SAWYER VE HUCKLEBERRY FINN, İPEK YOLU’NDA
Ödü patlıyordu ama sormalıydı, karnı acıkmıştı ve karısı kendini odaya kilitlemiş, aşk şiirleri yazıyordu. Usulca tıklattı kapıyı: - Canım? - ... - Canıııımm?? Yeme... diyecekti, diyemedi; içeriden anırmayı andıran bir bağırma geld....... ŞAİR
Puantiye, güzeller güzeli gencecik bir dişi leopardı. Serengeti düzlüklerinde koşar oynardı. Yemyeşil keskin gözleri, muhteşem bir hırıltısı, elmas gibi dişleri, eşi benzeri olmayan benekleri vardı. Bir sıçrayışta en yüksek ağaçlara tırmanırdı. Bütün hayvanlar ona hayrandı. Dallarda uyurken, gün doğumunda gölden su içerken, onu izlemenin tadına doyulmazdı. Güneşte pırıl pırıl parlayan tüyleriyle kovaladığı antiloplar mahsus ağırdan alır, tökezleyip yere düşer, bir an önce ona yakalanıp ince boyunlar....... PUANTİYE (Hayatının Erkeğini Arayan Kadın - 2)
A-ha gitti telim; yandım. Al işte küfürü de yedik şu karanlıkta. Bir dakika önce yüz mumluksun, bir dakika sonra bir muma muhtaç; hey gidi zalim dünya. Bu adam beni de çöpe atar mı acaba? Gözünü kırpmadan atar valla; nasıl da atıverm....... AMPUL
ayrılıklar da emek ister birlikteliklerin istediği gibi her ayrılık biraz gecikmiştir ama kağıt üzerindedir bazı ayrılıklar kağıt üzerinde bile değilken bazı birliktelikler hiçbir yerde yazmayabilir bazı kopmaz ayrılıklar her yerde yazarken çoktan kopmuş birliktelikler silinmez izler kalabilir bazı ayrılıklardan tek iz kalmazken bazı birlikteliklerden... AYRILIKLAR - BİRLİKTELİKLER
başkalarının maçında hıncahınç dolu bir stadyumda yapayalnızsın başkalarının savaşında yenilgisi kaçınılmaz bir ordunun en ön safındas....... YALNIZA
Bu satırların sesini, bir kerecik ve son kerecik bile olsa, mutlaka ses düğmen “sonuna kadar” açık izlemelisin. Bundan dolayı kızılabilirsin, kibarca ikaz edilebilir, ya da sertçe “kıs şunun sesini!” denebilirs....... SES
market arabası iterken de sayısal loto oynarken de yağmurda yürürken de sen benimsin bana aitsin yılbaşı kartı seçerk....... SEN BANA AİTSİN
Bir yastıkta kocamışların fotoğrafına bakıyorum. Bakıyoruuum, bakıyoruuum; bu parasız zengin kumrulara, bu birbirine sokulmuşlara doyamayıp, bir daha bakıyorum. Ve şehirde, “Yumuşak G Tipi” hapishanelerinde; ergonomik tuşların, incecik ekrandaki kuşların başında uyuyakalanl....... BİR FOTOĞRAFA BAKARKEN
düşebileceği ne bir soluk hava, ne bir kaşık temiz su, ne de bir karış toprak bulabildi ve bunalıma düştü cemre... CEMRENİN ÖNLENEMEZ DÜŞÜŞÜ
gitme dediler yaban ellere, kal güneyde hiç duydun mu sen Ankara’da bir defne ama dinlemedi defne düştü serseri rüzgarın peşine gitti kuzey il....... VE AĞLADI DEFNE
1 EKİM’DE ÇIKIYOR düş hekimi yalçın ergir http://www.ergir.com çınar yayınları: http://www.cinaryayincilik.com.tr 02125287140 fonda çalan: Yalnız Çiçek’ - Derya Köroğlu Musikarium / BMG Müzik A.Ş.
1 EKİM’DE ÇIKIYOR & düş hekimi yalçın ergir http://www.ergir.com çınar yayınları: http://www.cinaryayincilik.com.tr 02125287140 fonda çalan: Yalnız Çiçek’ - Derya Köroğlu Musikarium / BMG Müzik A.Ş.
1 EKİM’DE ÇIKIYOR düş hekimi yalçın ergir http://www.ergir.com çınar yayınları: http://www.cinaryayincilik.com.tr 02125287140 fonda çalan: Yalnız Çiçek’ - Derya Köroğlu Musikarium / BMG Müzik A.Ş. İMZA GÜNÜ TÜYAP 24. İSTANBUL KİTAP FUARI 15 EKİM CUMARTESİ SAAT: 15:00