410 likes | 969 Views
Ekosistem. İ nsan ve çevresinin kar şı l ı kl ı ili ş kisi ve kar şı l ı kl ı etkile ş imi sonucunda Ekosistem ortaya ç ı kmaktad ı r.
E N D
Ekosistem • İnsan ve çevresinin karşılıklı ilişkisi ve karşılıklı etkileşimi sonucunda Ekosistem ortaya çıkmaktadır. • Bu sistemin içerisinde insan, bitki, hayvan, iklim, jeolojik yapı ve toprak faktörleri fonksiyonel olarak karşılıklı ve içiçe bir etkileşim içerisindedir. • Belirli bir alan içerisinde yaşayan bütün canlı organizmalar hem birbirlerini hem de üzerlerinde yaşadıkları cansız ortamları etkilerler.
Ekosistem • Ekosistem denildiği zaman hayal edilebilecek alanın genişliği ise ölçek bazında çok değişiktir. • Küçük bir havuz, ya da bir fundalık bir ekosistem olabileceği gibi kıta ölçeğinde örneğin, ekvatoral yağmur ormanları da bir ekosistem oluşturabilirler.
Ekosistem • Normal koşullar altında bu faktörler arasında tek bir faktörün bile normal etkisi değiştirilmediği takdirde doğanın kendisini koruyan, normal yaşam koşullarının sürdürüldüğü bir dengesi vardır. • Ama bunun tersi bir durumda, tek bir faktörde bile olabilecek değişiklik, bu dengenin ciddi biçimde bozulmasına neden olabilir.
Ekosistem • Bazen doğa kendisi bu dengeyi bozar, ne olur; su taşkınları, yer sarsıntıları, bir volkan patlaması, ya da hızlı sedimantasyon bu dengeyi bozabilir. • Bazen de insan bu dengeyi bozar, bu nasıl olur, hava kirliliğinin belli bir limiti aşması, ya da doğasına aykırı arazi kullanımı gibi. • Her iki yolla da oluşan dengesizlik sonucu insanın ve doğanın gördüğü zarar telafi edilemez.
Ekosistem • İnsan nüfusunun artışı ve teknolojideki hızlı gelişmeler insanın doğa üzerindeki etkisini gün geçtikçe hem yoğunluk hem de genişleyen etki alanı bakımından daha fazla artırmaktadır. • Böylece insan gücünün dünya ekosistemi üzerindeki etkisi gün geçtikçe artmaktadır.
Hızlı nüfus artışı, • Plansız kentleşme Plansız endüstrileşme
Nüfus artışı • Sanayi devrimiyle birlikte başlayan teknolojik gelişmeler insanlığın refah düzeyini yükseltirken, çarpık kentleşmeyle birlikte, doğal kaynakların hızla tükenmesi ve çevre kirliliğine neden olmuştur. • 1950 yılında insanların %30’dan azı kent veya kasabalarda yaşıyordu. • Bugün ise dünya insanlarının neredeyse yarısı kentlerde bulunuyor. • 2030 yılı itibarı ile bu oranın %60’lara çıkması bekleniyor. • 2000 yılında dünya üzerindeki 402 kentin nüfusu 1 ile 5 milyon, 22 kentin nüfusu 5 ile 10 milyon arasındaydı. • 1950 yılında 10 milyondan fazla insanın yaşadığı tek kent New York’tu. • 2013 itibarı ile 23 kentin nüfusu 10 milyonu geçecek ve bu kentlerin 19’u gelişmekte olan ülkelerde yer alacak. • Gelişmiş ülkelerde kentleşme, büyük oranda ekonomik büyüme ve refahtaki artışla paralel büyümüştür. • Ancak bu durum gelişmekte olan ülkeler için geçerli değildir. Ülkemizdeki çarpık kentleşme, önemli çevre sorunlarını beraberinde getirmektedir.
İnsanın enerji kullanım miktarı • Tarih boyunca toplumların evrimi, kullandıkları enerji kaynaklarına bağlı olmuştur, gelecekte de aynı olacaktır. • 100 bin yıl önce Avcı İnsan 5 milyon kalori • İ.Ö. 5000 İlkel Tarım İnsanı 12 milyon kalori • İ.S. 1400 İleri Tarım İnsanı 26 milyon kalori • 1850 – 1900 Sanayi İnsanı 77 milyon kalori • 1970 – 2000 Teknoloji insanı 230 milyon kalori
Kaynaklar üzerine baskılar artıyor Gelişmekte olan ülkelerde ölen 10 çocuktan 7’sinin ölüm nedeni yetersiz beslenme zatürree, ishal, kızamık, sıtmadan Her dakika 20 çocuk, günde 27.000-30.000 çocuk açlıktan ve çoğunluğu buna bağlı olan kolaylıkla önlenebilir hastalıklardan ölüyor (WHO, 1997). DÜNYA NÜFUSUNUN % 20’Sİ DÜNYA KAYNAĞININ %86 ‘SINI KULLANIYOR EN FAKİR VE EN ZENGİN ÜLKELER ARASINDAKİ UÇURUM 3 – 1, 1820 11 – 1, 1913 35 – 1, 1950 44 – 1, 1973 72 - 1 , 1992 1.2 MİLYAR İNSAN 1 $ DAN AZ BİR PARAYLA. DÜNYANIN YARI NÜFUSU 2 $ DAN AZ BİR PARAYLA YAŞIYOR 1.8 MİLYAR İNSAN GÜNDE 20 litre SU. Kullanırken UK, 150 LİTRE USA, 600 litre su kullanmakta
ARTAN DÜNYA NÜFUSU !!!!KAYNAKLARA OLAN TALEP 1994 yılında ABD’de pet harcamaları 17 milyar dolar 2003’te 31 milyar • Belçikalıların yüzde 78’i evcil hayvan sahibi • 10 milyon nüfuslu Belçika’da • 2 milyon 520 bin köpek, • 2 milyon 270 bin kedi • 1 milyon 700 bin diğer evcil hayvan var.
Yılda 450 Milyar metreküp (saatte 675 ton) arıtılmamış atık denizlere atılıyor, • Büyük Okyanus’ta çöplerin kapladığı alan, ABD yüzölçümünün iki katı (Amerika Birleşik Devletleri'nin 9 milyon kilometrekareden fazla yüzölçümü vardır) • 3.1 milyar büyük ve küçük baş hayvanın aşırı otlatılması bitki örtüsünü yok ediyor. • 1990’larda, yıllık 900 milyon hektar alan, rüzgar ve su erozyonundan zarar gördü. • Yılda 400 bin hektar tarım alanı otomobiller için yol ve park alanına dönüştürülüyor. • 78 milyon insan için yılda 3.1 milyon hektar alan gerekiyor.
Sonuçta • Nüfusun artışına bağlı olarak • İnsanların hayatını sürdürebilmeleri için daha fazla üretim ve tüketim medeniyle • Toprak , enerji kaynakları, su kaymakları vb diğerleri büyük bir baskı altında ve günümüzde bu sorunlar gittikçe artmaktadır. • Ekolojik denge daha fazla zarara uğramaktadır.
Kontrol sistemi • Bu sebepten ötürü pek çok coğrafyacı araştırma yöntemleri içerisinde bir Kontrol sistemi oluşturmaktadır. • Bu kontrol sistemi içerisinde ekosistem, insan kontrol altında olan bir mekanizma olarak görülmektedir.
Kontrol sistemi • Böylece insanlar ekosistemin dengesinin bozulmamasını yani olumsuz gelişmelerin önlenmesi ve var olan doğal koşulların olduğu gibi korunması yoluyla bu dengeyi koruyabilirler. • Buna ilave olarak, doğa yanlısı pozitif politikaların üretilmesi ve insan ile doğanın ortak yararına yapılacak değişiklikler bu dengenin korunmasında etkili olacaktır.
İnsan-Çevre Etkileşiminin Araştırılması • İnsan-çevre ilişkisi söz konusu olunca bu ilişkiyi gerek ölçek, gerekse lokasyon bakımından değişik bazlarda incelememiz gerekmektedir. • Bu da ancak gerekli verilerin toplanması ve bu verilerin değerlendirilerek haritalanmasından sonra mümkün olabilir. • Bunun dışında bu ilişki oldukça karışık ve anlaşılması güç bir karakter de gösterir. • İşte bütün bu zorluklar içerisinde bu ilişkiyi en iyi şekilde değerlendirmek, problemleri çözmek yorumlamak ve elde edilen bilgileri herkesin anlayacağı bir hale getirebilmek için olaylara kesin bir bakış açısı getirmek ve bu olayları bir sistem içerisinde incelemek gerekmektedir.
Araştırma İlkeleri • Bunun için de belirli araştırma ilkelerine ve sistem analizi bilgisine sahip olmamız gerekmektedir. • Belirlenen bu araştırma ilkeleri dünya genelinde problemlerin anlaşılması, su üstüne çıkartılması ve çözülmesi konusunda yapılacak olan araştırmalara ışık tutacak bir nitelikte olmalıdır. • Çünkü pek çok coğrafi konu bu temel hedefler doğrultusunda incelenebilir. • Bu prensipler, lokasyon, fiziksel organizasyon, yeryüzü şekilleri, belirli hareket noktaları, mesafe, ölçek, ve yön gibi kavramları içerisine alan bir bütün olmak zorundadır.
Araştırma İlkeleri • Coğrafya bir bütün olarak birbiri ile ilişkili çeşitli konuları içeren bir sistem olarak kabul edilebilir. • Örneğin, su dolaşımı kendi içerisinde bir sistem oluşturur. • Çünkü yeraltı suları, buharlaşma, yoğunlaşma ve yağış arasında sıkı bir ilişki vardır ve bu ilişki yerküre üzerinde su dolaşımı sistemini meydana getirir.
Araştırma İlkeleri • Bu sistem içerisinde yer alan her elemanı ayrı ayrı incelediğimizde, bu elementlerin birbirinden ayrılamayacak kadar sıkı bir ilişki içerisinde olduğunu kolayca görürüz.
Sistem Analizi • Sistem analizi, coğrafyacıya doğal çevreyi bir bütün, bir sistem olarak ve bu sistemi oluşturan ve birbiri ile etkileşim içerisinde olan elementleri anlamasında çok yararlı bir yöntemdir. • Çünkü bu yöntem yardımıyla çevresel değişiklikleri ve onun gelişimini daha iyi anlamak ve olayları bir çerçeve içerisine alabilmek mümkün olur.
Sistem Analizi • Böylece herhangi bir sistemi inceleyen bir coğrafyacının temel amacı ne olursa olsun sistem analizi yöntemi incelenen olayı hem sistem olarak hem de sistemin parçalarının bu bütün içerisindeki rollerini anlamaya ve açıklamaya yardımcı olur.
Doğrudan ve dolaylı deneyim • İnsan içerisinde yaşadığı ve sürekli karşılıklı etkileşim içerisinde olduğu doğal çevreyi gerçekte olduğu gibi değil de onu kendi düşündüğü gibi ve görebildiği biçimiyle algılar ve değerlendirir. • Bu ikisi her zaman aynışey değildir. • Çünkü, insanın doğal çevre imajı, onun doğrudan yada dolaylı olarak elde ettiği deneyimleri, etkinlik biçimleri ve değer yargıları gibi pek çok faktörlerin etkisiyle biçimlenir.
Doğrudan ve dolaylı deneyim • Doğrudan deneyim, kişinin herhangi bir mekana bizzat giderek orada yapacağı gözlemler ve elde edeceği somut verileri değerlendirerek elde edeceği bilgilerle kazanılır. • Dolaylı deneyim ise, bir mekan konusunda yazılmış çeşitli eserlerin okunması, filmlerin izlenmesi, haritaların incelenmesi, yöreyi tanıyan kişilerle yapılan konuşmaların değerlendirilmesi gibi faaliyetlerle kazanılır.
Doğrudan ve dolaylı deneyim • Bir coğrafyacı için doğrudan deneyimle sağlanan bilgiler, yani arazi çalışması yapılarak elde edilen bilgiler, dolaylı yoldan elde edilen bilgilerden çok daha fazla değerli ve gereklidir. • Çünkü iki kişinin bile aynı yerden edindikleri bilgi, onların algılama özelliklerinin farklı oluşu nedeniyle değişiklik gösterir. • Örneğin, aynı zamanda aynı yerde, aynı zaman süreci içerisinde tatil yapan iki kişinin çizecekleri manzara birbirinden çok farklı olabilir. • Bu nedenle herhangi bir konuda çalışma yapılırken, arazi çalışması yapmak ve yöreyi ve olayları bir coğrafyacı gözüyle algılamak, çok büyük önem taşır.
İnsan-Çevre Etkileşimine Farklı Yaklaşımlar • Uzun yıllar boyunca insan ile doğa arasındaki sıkı ilişki coğrafyacılar arasında tartışılmıştır.. • İnsanın doğal çevresi mi? yoksa nerede ve nasıl yaşayacağı konusunda vereceği kendi kararı mı? • Hangi faktörler insanın doğanın baskısından uzak olarak seçme özgürlüğüne sahip olmasında etkilidir? • Bu konuda iki görüş vardır. • Bunlardan birincisi DETERMINISM dediğimiz Belirlenimcilik-GerekircilikTeorisi, • ikincisi ise POSSIBILISM dediğimiz Olasılcılık Teorisi dir.
DETERMINISM-POSSIBILISM • Birinci teorinin en basit anlamda savunusu; doğa insanın davranışlarında en geniş anlamıyla sorumlu olan faktördür, insan doğadan onun sunduğu kadar yararlanır. • Bir başka deyişle beşeri faktörler, fiziki faktörler tarafından kontrol edilir, yönlendirilirler. • Possibilismin buna karşı savunusu ise, doğal çevre bir takım fiziki zorunluluklar getirse de insanoğlu kendi yaşam biçimini kendisi belirler.
DETERMINISM-POSSIBILISM • Bu iki görüşün de doğru tarafları vardır. • Doğal koşullar insanın fiziki yapısı ve yaşayış biçimi üzerinde etkilidir. • Irk, kültür ve din ayrılıkları buna örnek olarak verilebilir. • Sıcak iklim bölgelerinde yaşayan insanların daha koruyucu koyu renkli bir deri türüne sahip olmasına, tropik ormanların varlığı ise insanın avcılıkla yaşamını sürdürdüğü dönemin uzamasına ve tarıma geçiş döneminin gecikmesine neden olmuştur. • Bilinmeyeni fazla ve dost görünüşü olmayan dağlık ve ormanlık alanların vahşi görüntüsü güçlü ve enerjik yöre insanının korkmasına, bu doğal yapılanmaya saygı duymasına, ve hatta ona tapınmasına neden olmuştur.
DETERMINISM-POSSIBILISM • Determinizm ya da belirlenimcilik teorisinin doğruluğunu kanıtlayıcı bir delil olarak şu hipotez öne sürülmektedir. • Birbirinden uzak olsalar bile benzer doğal koşullara sahip bölgelerde yaşayan insanların yaşam biçimleri ve davranışları da benzerlik gösterir. • Bunun karşıtı olarak savunulan ve possibilism ya da olasılırlık teorisini destekleyen hipotez ise şöyledir. • En sert doğal koşulların yaşandığı bölgelerde bile insanın seçenekleri vardır. • Örneğin, hangi tarımsal ürünün yetiştirileceği, yaşamlarını sürdürecekleri köylerini nerede inşa edecekleri gibi konularda insan seçme şansına sahiptir, ya da en azından kendisine alternatif seçimler yaratabilir.
DETERMINISM-POSSIBILISM • Bu iki teorinin tartışılmasının getirdiği sonuç olarak şunu söylememiz mümkündür. • İnsanın sahip olduğu seçme özgürlüğü, doğal koşulların belirlediği ve sınırladığı ortamın sağlayacağı olanaklar ölçüsünde sınırlıdır. • İnsanın seçme özgürlüğü ile doğanın kontrolü arasındaki denge zamana ve yere göre değişiklikler gösterir. • Yani bazen insanın dominant olduğu bazen de doğal çevrenin bu kontrolü elinde tuttuğu söylenebilir. • Bu değişik ölçüde olan etkileşimi de şöyle açıklayabiliriz. • Doğal koşulların sert olduğu bölgelerde bu koşulların daha ılımlı olduğu bölgelere oranla insanın belirleyicilik oranı çok daha azdır, bu da bu bölge insanlarının daha düşük yaşam standartlarına sahip olmasına neden olur.
Sonuç olarak, • İnsan ve doğa arasında iki yönlü bir etkileşim vardır. • Yani doğal çevre az ya da çok insanın hareketliliğini etkiler. • Fakat aynı zamanda insanın kendisi de doğa üzerinde etkilidir. • İnsanın bu etkisi direk yada dolaylı bir şekilde doğayı olumlu yada olumsuz bir şekilde etkileyebilir.
Sonuç olarak, • İnsanoğlu, toprağı gübreleyerek daha verimli bir hale getirebilir, • eğimi fazla yamaçları teraslama yaparak tarıma uygun hale getirebilir, • barajlar inşa ederek, su taşkınlarını önleyebilir ve aynı zamanda bu yolla yıl boyu sulama amaçlı su depo edebilir, • yani içerisinde yaşadığı ortamı kendi çabalarıyla kendi yaşamına en uygun şekle getirebilir.
Sonuç olarak, • Ancak ormanlık alanları değişik nedenlerle yok edilmesi, buharlaşmanın, dolayısıyla da düşen yağış miktarının azalmasına neden olur. • Yani insanın daha iyiye ulaşmak için iyiyi yok etme çabası, çoğu zaman doğanın sınırladığı serbestinin insanın aleyhine kullanılmasına neden olmaktadır. • Bunun sonucu hem insan kendisi, hem de içinde yaşadığı doğal ortam büyük zarar görmektedir.