430 likes | 1.33k Views
OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK Uz. Dr. Abdulkadir TABO. “Arabistan’ın bütün parfümleri getirilse de bu elin kirleri temizlenemez.” Lady Macbeth, Shakespeare. Tarihçe - 1. Obsesif Kompulsif Bozukluk ( OKB ) 19. yüzyıla kadar bir hastalık olmaktan çok, dini ve majik yorumlarla ele alınmıştır.
E N D
OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK Uz. Dr. Abdulkadir TABO
“Arabistan’ın bütün parfümleri getirilse de bu elin kirleri temizlenemez.” Lady Macbeth, Shakespeare
Tarihçe - 1 • Obsesif Kompulsif Bozukluk ( OKB ) 19. yüzyıla kadar bir hastalık olmaktan çok, dini ve majik yorumlarla ele alınmıştır. • Psikiyatri literatüründe ilk kez Esquirol ( 1838 ) tarafından “Monomaniler ve İçgörülü Delilik “ ismi ile tanımlanmıştır. • 19. yüzyıl sonlarına kadar depresyon belirtisi olarak değerlendirilmiştir.
Tarihçe - 2 • Janet ( 1903 ) fobi, obsesyon ve kompulsiyonları “Psikasteni” başlığı altında toplamıştır. • Freud ( 1917 ) analitik yaklaşım ile; fobik nevrozla obsesif kompulsif nevrozu ayrı rahatsızlıklar olarak incelemiştir. • DSM - IV’ de “ Anksiyete Bozuklukları “ , ICD-10’ da “Nevrotik, Strese Bağlı ve Somatoform Bozukluklar” içinde sınıflandırılmıştır.
Epidemiyoloji • 1980‘ li yılların ortasına kadar az görülen ( on binde beş ) bir hastalık olarak kabul edilmiştir. Weissman 1994 • Ancak ABD‘ deki ( 1984 ) “ Ulusal Alan Tarama Çalışmaları” nda yaşam boyu yaygınlık %1,9 - 3,3 bulunmuştur. Karno 1988 • Tüm psikiyatrik bozukluklar içinde yaygınlık yönünden fobiler, madde kullanım bozuklukları ve major depresyondan sonra dördüncü sırayı almaktadır. • Yedi ayrı ülkede yapılan epidemiyolojik çalışmalarda benzer sonuçlarla yaşam boyu yaygınlık %1,9 - 2,5 bulunmuştur. • Psikiyatri kliniklerine başvuran tüm hastalar arasında %10 oranında görülmüştür.
Sosyodemografik Özellikler - 1 • Klinik çalışmalar, sıklıkla erişkin popülasyonda cinsiyet farkı olmadığını göstermektedir. • Bazı epidemiyolojik çalışmalarda ise kadınlarda biraz daha sık görüldüğü saptanmıştır. • Çocuk ve ergenlerde yapılan araştırmalarda ise erkeklerde daha çok görülmektedir. • OKB’ nin tipik olarak geç ergenlik ya da erken erişkinlikte başladığı bildirilmiştir. • Ortalama başlangıç yaşı 21’ dir. Rasmussen ve Eisen 1992, Karno 1998
Sosyodemografik Özellikler - 2 • Erkeklerde daha erken yaşta başladığı bildirilmiştir (erkeklerde 19,5 +- 9,2 ; kadınlarda 22 +- 9,8 ). • OKB’ nin 2/3‘ ünün 25 yaşından önce, %15‘ inin ise 35 yaşından sonra başladığı saptanmıştır. Rasmussen ve Eisen 1998 • Puberte öncesi başlangıç nadir değildir. Hastalığın başlangıç yaşı 14 yaş öncesi %21, 12 yaş öncesi ise %11 bulunmuştur. Rapoport 1990 • Erken başlangıcın ailesel geçişle ilgili olabileceği ileri sürülmüştür.
Sosyodemografik Özellikler - 3 • Bir çalışmada birinci derece yakınlarında erken başlangıçlı (< 18 ) OKB olan kişilerde , başlama yaşının % 82 oranında 18 yaşının altında olduğu bildirilmiştir. Pauls ve ark. 1995 • Kişide tik bozukluğunun varlığı ve ailede tik bozukluğu oranının yüksek olmasının da erken başlangıç ile ilişkilin olduğu ileri sürülmüştür. Leonard ve ark. 1992 • OKB’ de tipik bir başlama şekli görülmemektedir. Genellikle yavaş başlangıç bildirilmekle birlikte bazı olgularda bir yaşama olayını takiben ani başlangıçlar da tanımlanmaktadır. Black 1974, Lensi ve ark. 1996
Sosyodemografik Özellikler - 4 • Bir çok vaka serisinde önemli oranda kadın hastada ( %13 - %36 ) OKB’ nin hamilelik ya da postpartum dönemde başladığı bildirilmiştir. • Ayrılma ya da boşanma oranlarının yüksek, evlilik problemlerinin ve seksüel sorunların sık olduğu bildirilmiştir Altshuler ve ark. 1998, Neziroğlu ve ark. 1992 • OKB’ lilerde bekarlık oranının yüksek ( %43 ), evlilik yaşının geç olduğu ve az çocuk sahibi oldukları bulunmuştur. Rachman 1985
Etiyoloji - 1 I- Biyolojik Yaklaşımlar 1) NÖROTRANSMİTTERLER: SEROTONİN • OKB tedavisinde sadece güçlü serotonin geri alım inhibitörlerinin ( SGI ) etkili oluşu, • Hastaların beyin omurilik sıvılarında ( BOS ) serotonin metaboliti olan 5 - HIAA düzeyinin artması , • OKB semptomlarındaki iyileşme ile klomipraminin serum düzeyi ile arasında bir korelasyon mevcut iken, daha çok noradrenerjik sistemde etkili olan aktif metaboliti olan desmetil - kloropramin ile böyle bir korelasyonun görülmemesi.
Etiyoloji - 2 • Bir serotonin agonisti olan meta-klorofenilpiperazin ( m-CPP) verildiğinde sağlıklı kişilerde bir değişiklik görülmezken OKB’ li hastalarda semptomlarda artış görülmesi, • Klomipramin tedavisiyle iyileşmiş hastaya serotonin agonisti olan metergolinin dört günden fazla verilmesiyle semptomlarda yineleme olması, Bozukluğun patofizyolosinde serotonin dizgesinin rolü olduğu hipotezini desteklemektedir. • Ancak bazı çalışmalarda bu hipotezi doğrulamayan sonuçların elde edilmesi nedeniyle, diğer nörotransmitter sistemlerinin de rolü olabileceği düşünülmektedir. Zohar ve ark. 1987, Jenike 1990, Şahin 1997, Bartz ve Hollander 2006
Etiyoloji - 3 DOPAMİN • Preklinik çalışmalarda dopamin agonisti verilmesiyle stereotipik davranışların ortaya çıkması, • OKB’ nin tik bozukluklarıyla ilişkisi ve bu bozukluklardaki temel patolojinin bazal gangliyonların motor komponentleriyle ilişkili olması, • Bazı hastalarda düşük doz nöroleptiklerin SGI ile kombine edildiğinde tedavi yanıtının artması, Etiyolojide dopaminin rolünü düşündürmektedir. Denys ve ark. 2004, Mc Dougle ve ark. 1994
Etiyoloji - 4 2) NÖROİMMUNOLOJİ: • Beta - hemolitik streptokok enfeksiyonların ardından hastaların % 10 - 30’ unda Sydenham Koresi gelişmekte ve bu hastaların bazılarında obsesif kompulsif belirtiler ortaya çıkmaktadır. • Bu durum streptokokal enfeksiyona bağlı pediyatrik otoimmun nöropsikiyatrik bozukluk (PANDAS) olarak isimlendirilmiştir. Swedo ve ark. 1997,1998 • Her iki hastalığın beyin anatomisindeki yerleşimlerinin yakın olması, aralarında bir ilişki olasılığını gündeme getirse de yapılan çalışmalarda ilişki tam olarak gösterilememiştir. Erkmen 2007
Etiyoloji - 5 DİĞER FAKTÖRLER • Kolinerjik sistem, opioid sistem, oksitosin, vasopressin ve gonadal steroidlerin de etyolojik olarak ilişkili olabileceği ileri sürülmektedir. Stein 2000
Etiyoloji - 6 3) BEYİN GÖRÜNTÜLEME ÇALIŞMALARI : • BBT ve MRI ile yapılan çalışmalarda OKB’ li hastaların kaudatlarının iki taraflı küçüldüğü gösterilmiştir. Robinson ve ark. 1995, Stein ve ark. 1990 • PET ve SPECT ile yapılan görüntüleme çalışmalarında ise singulum, bazal ganglionlar ( özellikle de kaudat ) ve frontal loblarda metabolizma ve kan akımında artış görülmüştür. • İlaç tedavileri ve davranışçı tedaviler sonrası bu artışın geriye döndüğü saptanmıştır. İnsel 1992, Rauch ve Savage 1997
ETiYOLOJİ – 7PET Çalışmasında Aktivite Farklılıkları
Etiyoloji - 8 • Tourette sendromu, Huntington Koresi ve Sydenham Koresi gibi bazal gangliyon hastalıklarında obsesif kompulsif belirtilerin sıkça görülmesi • Deney hayvanlarında kaudat nukleusun hasarlandırılması ile obsesif kompulsif semptomlara çok benzer davranış değişikliğinin oluşması
Etiyoloji - 9 • Singulumun deney hayvanlarında elektriksel uyarılması ile obsesif kompulsif belirtilere benzer belirtilerin ortaya çıkması. Yukardaki veriler ile; bu anatomik yapılar arasında bir sinir döngüsünün olduğu, bu döngünün işlevlerindeki bozuklukların hastalık semptomlarının ortaya çıkmasından sorumlu olduğu ileri sürülmektedir. Baxter ve ark. 1992
Etiyoloji - 10 Kortiko-striato-talamo-kortikal döngü Baxter ve ark.1992
Etiyoloji - 11 OKB Semptomları ve Nöral İlişki Striatum aktivitesinde artış Saldırganlık Orbitofrontal korteks & Anterior singulat girus.aktivitesinde artış Bulaşma Striatum aktivitesinde azalma Simetri / Düzenleme Singulat girus aktivitesinde azalma Toplama /Biriktirme Ranch ve ark. 1998, Saxena ve ark. 2003
Etiyoloji - 12 4) GENETİK ÇALIŞMALAR • OKB’ nin genetik geçişli olduğunu düşündüren aile ve ikiz çalışmaları vardır. • OKB’ li hastaların birinci derece akrabalarında bozukluğun görülme oranının genel populasyona göre 5 - 10 kat daha sık olduğu saptanmıştır. • Konkordans oranları, monozigotik ikizlerde %70 ve dizigotik ikizlerde % 50 olarak bulunmuştur. Black ve ark. 1992, Alsobrook ve ark. 2002
Etiyoloji – 13Iı Psikodinamik Yaklaşımlar • Psikodinamik kurama göre bu kişiler anksiyete yaratan çözülmemiş ödipal isteklerine bağlı bir çatışma içine girince, yaşadıkları anksiyeteden kurtulmak için psikoseksüel gelişimin anal dönemine regrese olurlar. • Bu döneme saplanma iki değerli tutum ve duyguların artmasına yol açar. • Bastırma, yer değiştirme, karşıt tepki kurma ve yalıtma temel savunma düzenekleridir. Öztürk 1992
Etiyoloji – 14Iıı. Davranışsal Yaklaşımlar • Bu kurama göre obsesyonlar, koşullu uyaranlardır. • Son derece nötr bir uyaran, korku ve anksiyete oluşturursa giderek nötr uyaranlar korku ve rahatsızlık kaynağı olmaya başlarlar. • Kişi; belirli bir eylemin, obsesyonel düşüncenin yarattığı anksiyetesini azalttığını keşfettiği zaman kompulsiyonlar ya da aktif kaçınma davranışları geliştirir. Sungur 2005
Etiyoloji – 16Iv. Bilişsel Yaklaşım • OKB tanısı alan hastalar çeşitli bilişsel hatalar yaparak bazı düşünceleri tehlikeli olarak algılarlar. • İntruziyonlarla ilgili çalışmalar,içerik itibarıyla obsesyona benzeyen bu düşüncelerin normal populasyonun % 90’ ında görüldüğünü ortaya koymuştur. Obsesyonla arasındaki fark bu düşüncelere verilen anlamdır. • Obsesif tablo ancak düşüncenin oluşturacağı olası zarardan kişinin kendisini sorumlu tutmasıyla oluşur. • Bu sorumluluk bir yandan huzursuzluk ve anksiyete oluştururken bir yandan da sorumluluğu azaltmaya yönelik “nötralizasyon” çabalarına yol açar. Clark 2004, Sungur 2005
Etiyoloji - 17 • İntrusif düşünceler ilk ortaya çıktıklarında emosyonel olarak nötrdür. • Kişinin önceki deneyim ve düşünce içeriğine bağlı olarak pozitif, negatif ya da nötr duygulanım ortaya çıkar. Salkovskis, Richards ve Forrester 1995 • Herhangi bir düşüncenin obsesyona dönüşme potansiyeli, kişinin yüksek kişisel sorumluluk duygusu ve konuya verdiği önemle ilişkilidir. Salkovskis 1985; Clark 2004
Etiyoloji - 18 Bilişsel - Davranışcı Model Tetikleyici Uyaranlar İstenmeyen Mental İntrusiyonlar Yanlış Değerlendirme & İnançlar Anksiyete Farkedilen Kontrol Sıklık Nötralizasyon & Kompulsiyon Clark 2004
Klinik Özellikler - 1 • OKB, temel özellik olarak obsesyon ve kompulsiyonlarla seyreden ve kişiye belirgin bir şekilde sıkıntı veren bir bozukluktur. • Obsesyon ve kompulsiyonlar zaman alıcıdır. Kişinin günlük yaşantısını, iş yaşamını, sosyal etkinliklerini ve ilişkilerini önemli ölçüde engeller. • Obsesyon; yineleyici, istem dışı zihne giren ve anksiyete yaratan düşünceler, impulslar ve imgelerdir. • Kompulsiyon; kişinin kendisini yapmak zorunda hissettiği yineleyici davranışlar veya mental eylemlerdir.
Klinik Özellikler - 2 • OKB’ li kişi, bu düşünce ve davranışlarının mantık dışı olduğunu bilir. Semptomlar ego - distonik olarak yaşanır. • Ancak OKB‘ li hastalarda içgörü farklılık göstermektedir. • Bir çalışmada, hastaların %5‘ inin içgörüsünün ileri derecede bozuk olduğu saptanmıştır. Okasha ve ark. 1994 • DSM - IV içgörüsü az olan bir tip belirlemiştir.
Klinik Özellikler - 3 • Klasik tanımlamanın aksine bazı olgularda kompulsif eylemin tamamlanması anksiyeteyi etkilemeyebilir ve hatta arttırabilir. • Epidemiyolojik verilere göre hastaların %40’ ında sadece obsesyon, %30’ unda sadece kompulsiyon, kalan %30’ unda ise hem obsesyon ve hem de kompulsiyon bulunmaktadır. • Klinik çalışmalarda ise; • Obsesyon ve kompulsiyonlar %70 • Yalnızca obsesyon % 7-29 • Yalnızca kompulsiyon %6 Sadock BJ ve Sadock VA 2003
Klinik Özellikler - 4 OBSESYONLAR • Bulaşma %50 • Emin olamama %42 • Saldırganlık %31 • Somatik %33 • Simetri ve düzen %32 • Cinsel %24 • Dini / kutsal şeylere karşı saygısızlık %10
Klinik Özellikler - 5 KOMPULSİYONLAR • Yıkama / temizleme % 50 • Kontrol etme % 61 • Sorma / itiraf etme ihtiyacı % 34 • Simetri / düzenleme % 28 • İstifleme % 18 Rasmussen ve Eisen 1998
Klinik Özellikler - 6 Kadınlarda; • Temizlik semptomları, • Saldırganlık obsesyonları, Erkeklerde; • Primer obsesif yavaşlık, simetri ve düzen, • Sayma, dokunma ritüelleri, • Seksüel ve “ tuhaf ” semptomlar daha fazladır. Lochner ve Stein 2001
Klinik Özellikler - 7 • Kültürün semptom içeriğini etkilediğini gösteren çalışmalar mevcuttur. • Yapılan bir araştırmada Mısır’ da % 60, Suudi Arabistan’ da % 50 oranı ile dini obsesyonların en sık görülen obsesyon olduğu saptanmıştır. • Buna karşılık dini obsesyonlar ABD’ de %6, İngiltere’ de %5, Hindistan’ da ise %11 oranında görülmüştür.
Klinik Özellikler - 8 • Musevi toplumunda yapılan çalışmalarda ise müslüman topluma benzer sonuçlar alınmış ve dini obsesyonlar % 50 oranında bulunmuştur. Rasmussen ve Eisen 1992, Okasha ve ark.1994 • Katı dini eğitim ve aşırı “sofuluk” ile; suçluluk duygusu, obsesif kompulsif semptomlar ve kognisyonlar arasında pozitif bir ilişki olduğu ileri sürülmüştür. Clark 2004
Klinik Özellikler - 9 KOMORBİDİTE • OKB, diğer ruhsal bozukluklarla sıklıkla komorbidite gösterir. • Çalışmaların çoğu, OKB’ li hastaların 1/2 ile 3/4’ ünün en az bir ek tanı aldığını ortaya koymaktadır. Antony ve ark. 1998, Brown ve ark. 2001 • Yaşam boyu komorbidite dikkate alındığında, pür OKB’ nin %15’ den daha az olduğu bildirilmiştir. Cambell ve ark. 2001 • Bu sonuçlar, klinisyenin OKB tanı ve tedavisinde komorbid durumları dikkatli bir şekilde ele almasının önemini ortaya koymaktadır.
Klinik Özellikler - 10 DEPRESYON • Depresif sendromlar OKB ile en sık birlikte görülen psikiyatrik durumlardır. • Eş zamanlı major depresyon ya da distimi %30-50 Bellodi ve ark. 1992, Lensi ve ark. 1996 • Yaşam boyu depresyon komorbiditesi %65-80 Brown ve ark. 2001; Crino ve Andrews 1996 • Depresyonun varlığının, kompulsiyonlardan çok obsesif semptomlar üzerinde daha büyük negatif etkiye sahip olduğu, genellikle OKB’ ye sekonder olarak geliştiği bildirilmiştir. Demal ve ark. 1993, Eisen 1992
Klinik Özellikler - 11 BİPOLAR BOZUKLUK • ABD’ deki “ulusal alan tarama çalışmaları” nda OKB’ li hastaların % 21’inde bipolar bozukluk saptanmıştır. Chen ve Dilsaver 1995 • Bir başka çalışmada, epizodik gidişli OKB’ lilerin % 27’ sinde ailede duygudurum bozukluğu öyküsü ve yaşam boyu bipolar - II komorbiditesini oranının anlamlı düzeyde yüksek olduğu saptanmıştır. • OKB’ de bipolar - II bozukluk komorbiditesi % 16 olarak bildirilmiştir. Perugi ve ark. 1998