270 likes | 532 Views
Yöntemsel Kuşkuculuk ve Zorunlu Eğitim. Yrd. Doç. Dr. Cenk Akbıtık. “ Hiçbir şey yoktur, bir şey olsa bile bilinemez, bilinse bile başkalarına bildirilemez ” Gorgias.
E N D
Yöntemsel Kuşkuculuk ve Zorunlu Eğitim Yrd. Doç. Dr. Cenk Akbıtık
“ Hiçbir şey yoktur, bir şey olsa bile bilinemez, bilinse bile başkalarına bildirilemez ” Gorgias
Epistemolojide temel problemlerden biri de “bilip bilemeyeceğimiz” sorusudur. Başka bir deyişle “nereye kadar bilebiliriz?” sorusudur.
Kuşkuculuk bu soruyla ilgili olarak ortaya çıkan akımlardan biridir. Kuşkuculuk bilginin imkansız olduğunu, hiçbir şeyin bilinemeyeceğini, insan zihninin kesin doğrulara ulaşamayacağını öne sürer.
Kuşkucular kendileri gibi düşünmeyen filozoflara dogmatik adını vermişlerdir. Dogmatizm, bilginin mümkün olduğunu ileri süren görüştür.
Antik çağ filozoflarından Protagoras tarihte ilk şüpheci (septik) düşünürdür. Protagoras “Her şeyin ölçüsü insandır. Her şey bana nasıl görünürse benim için öyledir. Üşüyen için rüzgar soğuk, üşümeyen için soğuk değildir. Her şey için birbirine tümüyle karşıt iki söz söylenebilir” diyerek tümel bir hakikatin var olmadığını belirtmiştir.
Bir başka şüpheci filozof olan Pyrrhon’a göre mutluluğa giden yol şöyledir: • Nesnelerin gerçek yasası kavranamaz. • Öyleyse nesnelere karşı tutumumuz yargıdan kaçınma olmalıdır. • Ancak bu tutumla ruhsal dinginliğe ulaşılabilir.
Ortada bir sebep yokken kuşkucu görüşler belirmenin ne amaca hizmet edeceği sorusu akla gelebilir. Kuşkuculuğun az sayıda filozof tarafından yapılan boş bir etkinlik olduğu düşünülebilir.
Kuşkucu argümanların en eskisi “görüşlerin çelişmesiyle” ilgili argümandır. Bu argümanın kaynağında sofistler bulunmaktadır.
Sofistler kendi dönemlerinde ve kendilerinden önceki filozofların görüşlerini incelemişler ve görüşleri birbiri ile karşıt olmayan hatta çelişmeyen filozof olmadığını fark etmişlerdir.
Pythagorasçılar varlığın özünün sayılar olduğunu söylerken Thales varlığın özünde suyun olduğunu belirtmiştir. Empodokles ise varlığın özünde 4 maddenin olduğu görüşündedir. Sofistler bunun gibi örneklerden yola çıkarak tek ve değişmez evrensel bir hakikate ulaşılamayacağını öne sürmüşlerdir.
Düşünce tarihinin en ünlü kuşkucularından biri de Descartes’tir. Descartes’in kuşkuculuğu genel bir kuşkuculuktan çok yöntemsel bir kuşkuculuktur.
Descartes’e göre göre kesin bilgi mevcuttur. Şüphecilik ise bir yöntemdir.
Descartes gibi düşünürlerin kuşkuculuğunu soyut bir akıl oyunundan ibaret görmek haksızlık olur. Descartes’in düşünmesini daha iyi anlayabilmek için onun içinde bulunduğu tarihsel koşulları incelemek gerekmektedir.
Descartes’in yaşadığı yıllar Avrupa insanının Ortaçağ kilise baskısından kurtulduğu yıllardır. Bilindiği gibi Ortaçağ’da tüm düşünceler büyük baskı altına alınmıştı. O dönemlerde bağımsız ve özgür biçimde düşünmek ve akıl yürütmek zordu.
Descartes gibi modern dönem düşünürleri ise insan aklına ve keşfetme becerisine büyük güven duyuyorlardı. Tanrı’nın yarattığına inandıkları bu karmaşık evrenin yapısını dinsel kabullerden ziyade matematik ve fiziğin öncülüğünde anlayabileceklerini düşünüyorlardı.
Descartes aldığı eğitimin ve eleştirmeden kabullendiği düşünceler sonucu düşünce dünyasının güvenirlikten uzak olduğunu ifade etmiştir. Doğruluğuna inandığı önermeler arasında ne kadar çok yanlış önermelerin bulunduğunu fark eden Descartes, düşünmeye yönelmiştir.
Bu rahatsız edici durum karşısında Descartes’in bulduğu çözüm önceden mutlak doğru olarak kabul ettiği tüm düşüncelerin hiçbirini kabul etmeden sistematik bir biçimde ilerleyerek sağlam epistemolojik temeller oluşturmaktı.
Descartes bu sorgulamaya algıdan başlamıştır. Çünkü edindiği bilginin büyük kısmını algıları yoluyla edinmiştir. Ancak algılarımız bizi ciddi düzeylerde yanıltabilirler.
Hatta kesin doğru olarak kabul ettiğimiz çıkarımlarımız bile doğru olmayabilir. Kötü niyetli üstün güçler bizim düşünmemizi etkiliyor olabilir.
Tüm bilgi kaynaklarından şüphe duyan Descartes, felsefi sorgulamasını ünlü “düşünüyorum o halde varım” çıkarımıyla sonlandırmıştır.
Kuşkuculuk epistemolojik bir görüş olsa da, şüphe edebilme becerisi ya da açık fikirli olma özelliği genel bir felsefi meziyet olarak görülebilir.
Zorunlu eğitim sistemi, yakın geçmişte uygulamaya geçirilmiştir. Önceleri zorunlu olmayan eğitim daha çok seçkinlere ve din adamlarına yönelik olarak verilmekteydi.
Zamanla ihtiyaç duyulan işgücünün karşılanmasında eğitim kurumları birer araç olarak kullanılmaya başlandı.
Aydınlanma düşüncesi ve ulus devletlerin doğuşu ile de eğitim kurumları “aydın” yurttaş yetiştiren yerler olarak görülmeye başlandı.
Uygulama 1 Zorunlu eğitimle ilgili şüpheci bir konuşma hazırlayınız.
Uygulama 2 Eğitim karşıtı görüşleri inceleyiniz. Eğitim karşıtı görüşlerle ilgili en az 3 yazı bulunuz. Günümüzde uygulanmakta olan zorunlu eğitim sistemini kuşkucu bir tutumla en temelinden sorgulayan bir yazı kaleme alınız.