170 likes | 390 Views
İlk uygarlık merkezleri; 1- Su kaynaklarına yakındır ve tarıma yatkın alanlardır. 2- Coğrafi konumu yaşamaya ve korunmaya elverişlidir. 3- Göç ve ticaret yolları üzerine kuruludur.
E N D
İlk uygarlık merkezleri; • 1-Su kaynaklarına yakındır ve tarıma yatkın alanlardır. • 2- Coğrafi konumu yaşamaya ve korunmaya elverişlidir. • 3-Göç ve ticaret yolları üzerine kuruludur. Kağıt, matbaa, barut, pusula, tekerlek, yazı gibi hayatımızın birçok yerinde kullandığımız buluşların geçmişi binlerce yıllarla ifade edilecek kadar uzundur. İlk uygarlıklar olan Mezopotamya, Çin, Mısır ve Hint medeniyetlerinin bu buluşların icadında ve gelişiminde katkıları büyüktür.
ATEŞ İnsanlık Tarihi içinde icatlar arasında en önemlileri arasında elbette ateş vardır. Ateş, Yontma Taş Devri’nin sonunda bulunmuş ve bu icatla beraber Cilalı Taş Devri’ne girilmiştir. Özellikle bu dönemde ateş sayesinde, bataklıkları kurutmuşlar, çanak ve çömlek yapımında ileri gitmişler ve yiyecekler pişirilmiştir.
TEKERLEK Avlanan hayvanların ve bazı eşyaların taşıma zorluğu insanları bazı arayışlara itti. Tekerleğin icadı belki de bütün çağların en önemli mekanik icadıdır. İlk tekerlek günümüzde Irak’ın kuzey kesimini içine alan Mezopotamya’da, günümüzden yaklaşık 5 000 yıl önce ortaya çıktı. Bu ilk tekerlekler, tekparçaydılar ve tahta kalaslardan dilim, olarak kesilmiş parçaların birbirine tutturulmasıyla yapılıyorlardı. Tekerleğin daha hızlı dönmesini sağlayan göbek takımlarıysa, İ.Ö. 100 dolaylarında geliştirildi.
KAĞIT Kâğıt, hamur haline getirilmiş, çeşitli nebati (bitkisel) maddelerden yapılan, üzerine yazı yazılan, ince, kuru yapraktır. İnce bitki liflerinin keçeleşmesi ile meydana gelen bugünkü kağıdın ilk olarak M.S.1.Yüzyılda Çin'de yapıldığı sanılmaktadır. İnsanoğlunun hayatının bir parçası olan yazı, daha önceleri, düz konik, taş ve ağaç gövdeleri ile killi topraktan yapılmış yazı levhaları üzerine yazılmaktaydı. Kağıt sayesinde yazıların kalıcı olması sağlanmıştır. Kağıt, ilim ve kültürün yayılıp gelişmesinde çok büyük bir rol oynamıştır… Yazma, taşıma ve koruma noktasındaki kolaylıklar, herhangi bir yerdeki ilim ve bilginin çok kısa bir zamanda dünyanın her tarafına kolayca yayılmasını temin etmiş, böylece bugünkü medeniyete ulaşılmasının başlıca vasıtalarından birisi olmuştur. Kağıdın kimin tarafından bulunduğu bugün kesin bilinmemektedir. Ancak bugünkü kağıt hamuru ile elde edilen kağıdın ilk modeli MS.105'te Çin'de bir saray görevlisi tarafından yapıldığı kabul edilmektedir.
MATBAA Matbaanın ilk kez kullanılması Uzakdoğu’da (Çin) başlamıştır. İlk kez tek tek harfler dökerek baskı yapmayı Çinliler denemiştir. Çinliler, porselenden harfler kullanarak matbaanın gelişimine mükemmel bir hız kazandırmıştır. Matbaa Çinlilerden Uygurlara geçmiştir. Bilindiği gibi bugünkü anlamda Modern Matbaa Johann Gutenberg tarafından icat edilmiştir. Gutenberg tek tek metal harflerle yüksek baskı tekniğini geliştirmiş. Gutenberg’in bu buluşundan sonra matbaacılık yaygın ve hızlı gelişen bir sektör olmuştur. Osmanlılar’da İlk Matbaa, Lale Devri’nde Sait Efendi ile Macar Asıllı Devşirme olan İbrahim Müteferrika tarafından İstanbul’da kurulmuştur.
MÜREKKEP M.Ö 2,500 yıllarında bulunan Çin mürekkebi bir yana, Mısırlılar da aşağı yukarı aynı çağlarda mürekkep kullanıyorlardı. Asurlular, Mısırlılar, hatta Yunanlılardan kalma, pişirilmiş toprak levhalar veya taş üzerine yazılmış pek çok yazıt, günümüze kadar ulaştığı gibi, Mısırlıların yeraltı mezarlarında da, mürekkeple (siyah ve kırmızı) yazılmış yazıtlar bulundu. Bu elyazmalarında Calamus, hatta tüy kalem kullanıldığı sanılmaktadır. Balmumu tabletler ve kazı kalemi, Yunanlılar ile Romalılar için düşüncelerini yazı halinde ifade etmeye yarayan tek araç değildi; ayrıca mürekkep de kullandılar Eskiçağ’da sepi ali ve demir tannanlı mürekkepler biliniyordu. Bu mürekkeplerin, elyazmalarını kopya eden sanatçılar tarafından kullanıldığı sanılmaktadır.
PUSULA Karalar gözden kaybolduktan sonra, denizde artık deneysel kurallara dayanılarak yol bulmak ve bunu sürdürmek imkânsızdı… Gidilecek mesafe çok uzak oldu mu, gidilecek yere doğru bir şekilde varmak imkansızdı…. Bu nedenle, gemiciler, XVI. yüzyıla kadar , enlem ve boylam hesaplamalarına göre hareket ediyorlardı… Özellikle Araplardan kalma basit yöntemlerle kabaca bir enlem-boylam tayini yapılmaktaydı. Ne var ki, boylam hesaplarında birkaç dereceye varan hatalar yapıldığından, işler karışıyordu…Bugünkü anlamda kullanılan "Pusula“ bir Çin icadı olduğu düşünülmektedir. Çinliler mıknatıslı bir iğne sayesinde "Güney"ibelirleyebiliyorlardı. PUSULA OLMASAYDI…! Coğrafi Keşifler gerçekleşmeyecek ve bunun sonucunda Avrupa YENİ YERLER ve YENİ YOLLAR bulamayacaktı… PUSULA OLMASAYDI…! Pusulaya sahip olmasalardı, bu olağanüstü başarılara nasıl ulaşabilirler, açık denizlerde binlerce km’lik mesafeleri nasıl aşabilirler ve hareket ettikleri noktaya nasıl dönebilirlerdi?
TAKVİM Türklerin kullandıkları takvimler ise; 12 Hayvanlı Türk Takvim: Türkler İslamiyet’ten önce “12 Hayvanlı Türk Takvimi”ni kullanmışlardır. Güneş yılı esaslı olan bu takvim 12 yılda bir devreder ve her yıl bir hayvan adıyla anılırdı. Hicrî Takvim: Hicrî takvimin başlangıcı Hz. Muhammed’in (S.A.V.) Mekke’den Medine’ye hicret (göç) ettiği tarih olan 622’dir. H.Takvimdeayın dünya çevresinde 12 defa dönüşü esas alınmış ve bu tam dönüşe “ay yılı” denilmiştir. Bu takvim Hz. Ömer Döneminden itibaren oluşturulmuştur. Türkler İslamiyet’i kabul ettikten sonra bu takvimi kullanmaya başlamışlardır. Celali Takvim: Büyük Selçuklu Sultanı CelaleddinMelikşah’ın isteği ile Nizamülmülk tarafından Ömer Hayyam’ın başkanlığında bir komisyona hazırlatılmıştır. Güneş yılı esasına göre düzenlenmiştir. Celâli takvim Melikşah’ın ölümünden sonra terk edilmiştir. Rumi Takvim: Osmanlı Devletinde kullanılan ”Rumî Takvim” güneş yılını esas almış ve “Mali Takvim” diye de adlandırılmıştır. Bu takvim yalnızca Maliye alanında kullanılmıştır. Miladi Takvim: Milat doğum demektir. Bu takvimde Hz. isa’nın doğumu başlangıç olarak kabul edildiği için takvime “Miladi Takvim” denilmiştir. Milâdi takvimde dünyanın güneş etrafında bir defa dönüşü esas alınmıştır. Ülkemizde 1926 yılından itibaren “Miladi Takvim” kullanılmaya başlanılmıştır. Mısırlılar Nil’in kenarında tarımla uğraşıyorlardı. Nil taştığında da tüm ürünleri yok oluyordu. Buna bir çare bulmaları gerekiyordu. Bunun için takvimi yaptılar. Ayrıca aynı soruna sahip olan Mezopotamya'da da Sümerler başta olmak üzere gökyüzüne büyük merak salmışlardır. Hatta Ziggurat denen yapılarının en üst katını gözlemevi olarak kullanmaktaydılar. Bu takvimler zamanla geliştirilerek M.Ö. 46'da Julius Sezar, astronomları, Güneş'in hareketine tam anlamıyla uyabilen bir takvim yapmakla görevlendirdi. Güneş yılı işte o zaman 365 gün 6 saat olarak hesaplandı. «Jülyen» adı verilen bu takvim tam anlamıyla kusursuz bir takvim değildir. Bu takvim,bu günkü takvime göre 11 dakika 14 saniye kadar uzundur. XVI. yy. da Papa Gregorius XIII, bu hatayı düzeltmek için artık yılların dört yılda bir tekrarlanmasına karar verildi…. «Gregoryen» diye bilinen bu takvim bugün bütün dünyada kullanılmaktadır. HİCRİ TAKVİM Birçok toplum resmî olarak Gregoryen takvimini kullanıyorsa da, dinî tarihler için daha eski ve geleneksel bir takvimden yararlanılır. Sözgelimi Müslümanların bir ay takvimi vardır; Şu halde Müslüman takvimi yılı, Hıristiyan takviminin yılından 11 gün eksiktir. Müslümanlar, bu takvimi Ay’ın hareketine göre ayarlamışlardır.
YAZI Yazı söylenen sözcüklerin kayda geçirilmesi yöntemidir. Çoğu uzmana göre insanlık tarihinin en önemli buluşu olan yazının, ilk olarak M.Ö.3200 yıllarında Sümer rahipleri tarafından kullanıldığı bilinmektedir. Yumuşak kil üzerine sivriltilmiş uçlu kamış parçaları ile şekiller çizilerek gerçekleştirilmiştir. Kullanılan kil tabletin kızgın fırınlarda pişirilmesi ile ise kalıcı yazı elde edilmiştir. O dönemdeki ilk yazılarda, nesnenin resimleri çizildi. Kısa zamanda o nesnelerin işaretleri nesneyi değil, o nesnenin adındaki sesleri belirtmeye başladı. Bu şekilde, zamanla günlük konuşmaların seslerini belirten işaretler (Harfler) ortaya çıkmış oldu. Çoğu tarihçiye göre tarih çağları, yazının bulunması ile başlamaktadır. Çünkü insanların yaşadıkları olaylar yazının bulunması ile kayda alınmış ve bu zamana kadar korunmuştur.
BARUT Barut , kükürt ve kömür tozundan meydana gelmiş patlayıcı bir maddedir. Ateşli silahlarla mermiyi atmak için kullanılır. Barutun çok eski bir tarihi vardır. M.Ö.1000 yıllarında, Çinliler, barutu eğlence amaçlı olarak kullanıyorlardı… Zamanla Çinliler, ateşi ve dolayısıyla barutu bir savaş silahı olarak kullandılar…. Özellikle Çin ordusunda, dehşet saçan savaş arabaları vardı ki, bunların görevi çömlek ve güllelerin içindeki ateşi düşman ordusuna atmaktı. Avrupalılar, ateşli silahları doğululardan öğrendikleri düşünülmektedir. Zaman içinde barut, Avrupa’da Ateşli Silahlarda kullanılmasıyla beraber; Askeri ve Güç Aracı haline gelmiştir….
MUM Günümüzden yaklaşık 2000 yıl önce ortaya çıktı. Mum çevresi balmumuyla ya da don yağıyla sarılmış bir fitilden oluşur, yakılan fitilin alevi balmumunun ya da don yağının bir bölümünü eritir; böylece fitil sürekli yanarak ışık saçar. Bu bakımdan mum, kullanılması daha kolay bir yağ lambasıdır. Yağ lambaları ve mumlar gazyağıyla aydınlatmanın yaygınlaştığı 19. yüzyıla kadar başlıca yapay ışık kaynakları olmayı sürdürdüler.
CAM Camın hammaddesi kumdur. Kumun yapısında bulunan silisyum dioksit, yüksek sıcaklıkta erir. Camın hafif olması ve aydınlığı sağlaması yanında estetik olması da kullanım alanını genişletmiştir. Fenikeli denizcilerin sahilde yaktıkları ateşte soda blokları üzerinde yemek pişirdikten sonra ertesi günü camı görmeleri ile cam keşfedilmiştir Mezopotamya'da bulunan ilk cam örneklerinin tarihi MÖ 3. yüzyıla dayanır. MÖ 1000 yıllarında Mısırlılar cam elde etmeyi başardılar. Suriyeli cam ustaları "Cam Üfleme Tekniği'ni kullandılar. Türklerde cam sanatı Selçuklularla beraber başladı ve İstanbul'un alınışından sonra Osmanlı döneminde gelişti. Cam işleme sanatına «Çeşm-i Bülbül» denir. Türkiye'de ilk cam fabrikası 1934 yılında Paşabahçe'de kuruldu.
Doğru Yanlış